@sudesi
|
Selam canlarım, oy ve yorumları eksik bırakmayın lütfeeen. ----------------
Dudaklarım şişti ve hala öpüşmemizin etkisiyle sızlıyordu. "Bunu yapmamalıydık" diye yineledim. Ona değil de kendime yapıyordum sanki bu uyarıyı. "Gerçekten bunun bir hata olduğunu mu düşünüyorsun?" Emin olmak için sorar gibiydi. Sıkıntıyla iç geçirdim. "Öyle düşünüyorum" deyiverdim. "O zaman sana saygı duyacağım. Bundan sonra böyle bir hatanın yaşanmayacağından emin olabilirsin" dedi. Yüreğimi acıtsa da söylediklerine üzülmemeye çalıştım. Bizim için en doğrusu buydu. Korkularım en azından bu yöndeydi. Bana son bir bakış atarak odamdan çıkıp gittiğinde kendimi duşa attım. Biraz rahatamak için suyun altında kaldım ama bu bile içimde yanan ateşi söndüremedi. Çağan'dan uzak durmak için artık çok geç kalmıştım, hissettiğim şeylerin farkındaydım ama bunları reddediyordum. Çünkü böylesinin işleri berbat etmesinden deli gibi korkuyordum. Hiç başlamaması belki de daha iyiydi. Duştan çıktığımda siyah pijama takımımı giyinip yarın için dinlenmeye çalıştım.
Uyandığımda saat 8'i biraz geçiyordu. Beyaz gömleğimle siyah mini bir etek seçip giyindim ve minik küpelerimi takarak saçlarımı düzleştirdim. Hafif bir makyaj yaptığımda hazırdım. Çıkıp sempozyumun yapıldığı salona indim ve yerime oturdum. Çağan kısa süre sonra yanıma gelip oturduğunda hiçbir şey söylemedi. Söylemesini de beklemiyordum zaten. Dikkatimi Dijitalleşme üstüne bilgiler sunan konuşmacıya vermeye çalıştım. Çağan'ın yanımdaki varlığı tüm dikkatimi alt üst ediyordu. Aramıza çektiğim duvarla onu yalnızca itmemiştim, belki de tamamen kaybetmiştim bilmiyorum. Ama bundan pişman olamazdım, artık çok geçti. Konuşma bittiğinde Çağan hiçbir şey söylemeden yanımdan kalktı ve bir kaç tanıdığıyla konumaya gitti. Uzaktan onu izlerken iç geçirdim. Buna katlanmak zorundaydım, en azından akşama kadar. Sonrasında sadece işte görecektim ve bunu atlatmam daha kolay olacaktı.
Saat 7de olan uçağı beklerken dudaklarımı sıkıntıyla yiyordum. 1 saat önce Çağan'dan tatilini 1 gün uzatacağını ve İstanbula hafta sonu döneceğini söyleyen bir mesaj almıştım. Bunun yaşadığımız geceyle bir alakası olmamasını umuyordum. Benden bu kadar uzaklaşmış olmasına üzülmüştüm sadece ama buna bile hakkım yoktu. Bizi bu hale getiren bendim zaten. Yine de üzülmüştüm işte. Onu aramak ve iyi olup olmadığını sormak için içimde deli gibi bir arzu oluştu fakat bunu görmezden gelerek uçağa binmeyi seçtim. Bu durum bir düzene girecekti nasıl olsa..
Pazartesi günü ofise girdiğimde kalbim beni endişelendirecek kadar hızlı atıyordu. O olayın üstünden 4 koca gün geçmişti ve Çağan'ı henüz görememiştim. Odama girdiğimde bile sakinleşememiştim. Kapım çalınıp Göksu içeriye girdiğinde derim bir nefes alarak kendimi toparladım. Hızlıca öğlenki toplantının üstünden geçtik ve bir kaç fikrini dinleyip düzeltmelerini yaptım. Çağanla görüşmemiz gereken konuları akşama kadar erteleyebilmeyi umuyordum. Belki yoğunluktan ikimiz de bunları konuşmayı es geçerdik... Göksu bilgisayarını toplayıp çıktığında kalan işlerimi hızlıca halletmeye çalıştım. Kahve almak için odamdan çıktığım sırada Çağan odasına giriyordu. Beni tamamen görmezden gelerek odasına girdiğinde bozulduğumu belli etmemeye çalıştım ve köşedeki kahve masasına ilerleyerek iki shot espresso yaptım. Üstüne soğuk su eklediğimde kışın bile soğuk kahve içmeyi seven yanım ortaya çıkmıştı. Buz dolabından buz alıp içine attığımda hazırdı. Şubatın ortasında cayır cayır yanan içimi belki biraz olsun serinletirdi. Çağanın odasının önünden geçerken daha fazla geciktirmemem gereken işleri düşünerek kapıyı tıklattım. Sonuçta yara bandını aniden çekmek daha az acı verirdi değil mi? İçeri girdiğimde telefonla konuşuyordu. "Tamam canım, ben seni arayacağım. Yarın görüşürüz" dediğini işittim. Bu kadar tatlı tatlı kiminle konuşuyordu acaba? Merakım o kadar içimi sıktı ki buna ben bile şaşırdım. "Konuşmamız gereken bir kaç detay var. Ayrıca fotoğraf stüdyosuyla da anlaşılamamış. Yeni bir stüdyo bulmamız ve onlara fikir için zaman vermemiz gerekiyor" dedim. Konuşurken bana bakmayıp telefonuyla oynaması iyiden iyiye sinirlerimi germeye başlamıştı. Sonunda o gözlerini kaldırıp bana baktığındı. "Konuşuruz, şu an biraz meşgulüm. Odana gelirim." Dedi. Neyle meşguldü bu herif? Kaşlarımı çattığımda bana bakmayı sürdürdü. Daha fazla odasında bulunmak istemediğim için arkamı döndüm. "Bu soğukta buzlu kahve içmen pek akıllıca değil" dedi. Ona dönmeden ve dediğini umursamadan çıkıp kapıyı kapattım. Kısa süren arkadaşlığımız ve ona hissettiğim yoğun ilgi buraya kadardı. Canı cehennemeydi. Bu hale getiren bendim ama umrumda bile değildi. Yine de ondan nefret etmeye hakkım vardı. Odama girip kahvemi hızlıca içtim. Bu bana biraz da olsa enerji verdi ve akşama kadar çalışabilmemi sağladı. Saat 5 civarı kapım tıklatıldığında gelenin Çağan olduğunu biliyordum. Geçip karşımdaki masaya oturduğunda tabletimi alarak yanına gittim. Metin yazarlarından gelen reklam senaryolarını okuyup değerlendirirken bile birbirimizin yüzüne bakmadık. İlk tanıştığımız günkü kadar soğuktu aramız. "Bunu beğendim aslında ama afişi de görmemiz lazım" dedi. Masamda olduğunu hatırladım. "Göksu sabah getirmişti onu da, bir saniye" dedim ayaklanırken. Sandalyeyi çekip kalkarken sendeledim ve öne doğru gittiğimde Çağan'ın sandalyesine tutunmaya çalıştım. Belimi yakalayan elleri beni tutarken düşüşüme engel oldu. Ellerinden yayılan ısı tüm bedenimi öyle tatlı titretti ki yüzümün kızardığını hissettim. "Dikkat et" dedi. Başımı sallayarak kendimi toparladım ve ellerinden uzaklaştım. Masadan dosyayı alırken dudaklarımı ısırdım. Etkilenmemek elimde değildi işte. Dosyayı önüne koyduğumda açıp tüm dikkatini dosyaya verdi. Yarım saatin sonunda ortak bir karara varmıştık ve Çağan son fikrimizi belirtmek için diğerleriyle konuşmaya indi. Ben de fotoğraf işini halletmek için araştırmaya giriştim. Gün sonunda o işi de bitirdim ve eve döndüm. Yorgunluktan ölecektim. Kendimi zorlayarak bir duş alıp yatağıma kıvrıldım. Teşefonuma mesaj geldiğinde Bahar'ın bildirimini gördüm. Geldiğimden beri onunla da görülmememiştim. "Canım, neler yaptın?" Yazan mesajını okuduğumda yüzümde bir gülümseme oluştu. Mesajını yanıtladım ve teşefonu kapattım. Babamla sabah konuşmuş ve onu görmeye gitmiştim. Eskisi gibi fazlasıyla enerjik ve iyi görünüyordu. İşe dönmüştü ve koca şirketi yönetmek onu yoruyordu. Geri dönmem konusunda bir kaç zorlama yaptığında konuşmasını kibarca bölerek işe geç kalacağımı söylemiş ve kaçmıştım. Klasik son... Gözlerimi kapatarak uyumaya çalıştım. Her kapattığımda aklıma Çağan ve yaşadıklarımız geldiği için bu çok zor oluyordu. Günlerdir böyleydi ve bu yüzden uyku bile uyuyamıyordum.
Sabah boğazımın acısıyla gözlerimi açtığımda yüzümü buruşturdum. Vücudum bile Çağan'ın haklı çıkmasını ister gibiydi. Hasta olmuştum işte.. Günlerdir çok yorulmamın da etkisi büyüktü ama dün içtiğim kahve tuzu biberi olmuştu sanırım. Yataktan kalkıp bir ilaç aldım ve üstüme kot pantolonumu ve boğazlı oversize beyaz bir kazak geçirdim. Bugün rahat olmak istiyordum, spor ayakkabılarımı ayağıma geçirip çantamı hazırladım. Montumu üstüme geçirip çıktığımda boğazım daha da acımaya başlamıştı. Ateşim var gibi hissediyordum. İçtiğim ilacın iyi gelmesi için dua ettim, haftaiçi boyunca hastalıkla uğraşamazdım ve bu hafta yoğun geçecekti. Şirkete vardığımda direkt odama çıktım ve üstümdeki montu çıkardım. Odamdan çıkıp Göksunun masasına ilerledim ve hazırladığı imzalamam gereken dosyaları imzaladım. Erken geldiğim için onu bunlarla uğraştırmak istemiyordum. Hapşurduğumda durumun iyiye gitmediğini anladım, bir çay içsem fena olmayacaktı. Sıcak bir şey hazırlayıp odama geçtiğimde Çağanla karşılaştık. Elimdeki çaya ve makyajsız yüzüme baktı. Kaşları bir an için endişeyle çatılsa da kendini hızlıca toparladı ve başıyla hafifçe selam verip odasına girdi. Ben de aynı aceleyle odama girip kapımı kapattım.
Öğle saatlerinde resmen nefes alamaz duruma gelmiştim ve ateşim giderek daha da fazla çıkıyordu. Üşüdüğüm içim üstümdeki kazağı çıkarmak istemiyordum ama ateşli halime de iyi gelmiyordu. Odamdan çıkıp Göksunun yanına gittiğimde halimden hasta olduğumu hemen anladı. "İyi misiniz Hazel hanım?" "İyiyim Göksu, gidip şu üstüme ince bir şey alacağım aşağıdaki mağazadan. Bu kazakla duramıyorum" dedim. Gülümsedi "siz bekleyin ben alıp geleyim. Bu halde çıkmayın" dediğinde için ısındı. Çok tatlı bir kızdı. "Sen işleribi hallet canım, hemen alıp gelirim zaten" Asansöre ilerleyip indim ve şirletten çıktım. Sokağın karşısında bir mağaza vardı. Oradan askılı bir bluz alıp şirkete geçtim. Odamın kapısını kilitleyip kazağımı çıkardım ve bluzu üstüme geçirdim. En azından ateşim daha fazla çıkmayacaktı. Saçlarımı toplayarak boynumu ovmaya çalıştım. Her yerim acıyordu. Çok az hasta olan birisiydim bu yüzden hasta olduğumda çok ağır geçiriyordum. Çocukluğımdan beri böyleydi. Kapım çaldığında gelen Çağandı. Yakışıklı yüzü her zamanki gibi soğuktu. İçeriye girip kapıyı kapatırken bana bakmamıştı. Gözü elindeki dosyadaydı. Masama bırakırken beni yeni fark etmiş gibi baktı. Koltukta duran kazağımı gördüğünde bakışlarını bana çevirdi ve giydiğim askılı bluzu süzdü. Sonunda "iyi misin?" Diye sordu yumuşak bir sesle. "Evet, biraz ateşim var da. O yüzden" dedim gülümseyerek. "İyi değilsen erken çık, ben hallederim kalan işleri" dedi. Sesi gerçekten ilgileniyormuş gibi geldi. "Gerek yok teşekkür ederim. Hallederim." Dedim getirdiği dosyaları imzalarken. Ona verdiğinde bana tekrar bir bakış attı. "İyi görünmüyorsun, eve gitmeyi tekrar düşün" Odamdan çıkarken onu izledim. O gece öpüştüğümüzü ve daha fazlasını yaşadığımızı neredeyse unutmuş gibiydi. Bir kaç saatin sonunda çıkış saatim geldiğinde kazağı üzerime geçirdim ve montumu alarak kapımı açtım. Çağan odasının önünde bir kadınla konuşuyordu. Kadın gülerek Çağan'ın boynuna atladığında kalbimin yandığını hissettim. Dün konuştuğu kadın buydu muhtemelen. Kızıl kahve arası saçları ve beyaz teniyle güzel bir kadındı ve Çağan'ın yüzünde daha önce görmediğim güzellikte bir gülümseme vardı. Fazlasıyla rahat gözüküyordu. Kapımı açtığımda bakışları bana dönen ikiliye kısaca iyi akşamlar dileyerek yanlarından geçtim. Koşar adımlarla asansöre bindiğimde ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Otoparktaki arabamı çıkarırken bir kaç damla yaş gözlerimden düştü. Ne kadar istemesem de hayal kırıklığına uğramıştım işte. Eve gittiğimde bayılacak gibiydim. Üstümdekileri çıkarıp iç çamaşırlarımla yatağımın içine girdiğimde teşefonum çalmaya başladı. "Efendim Bahar" dedim zar zor çıkan sesimle. "Hazel? Neyin var senin?" "Biraz hastayım, uyuyacaktım. Önemli bir şey yoksa uyandığımda arayayım seni canım" dedim. "Sana geleyim, belli ki çok hasta olmuşsun." Dedi. "Hayır hayır, gerek yok. Biraz dinlensem geçecek zaten endişelenme. Sen napıyorsun?" "Borayla buluşmaya gidiyorum. Çağanla bir kaç arkadaşı daha gelecekmiş, sen de gelmek ister misin diye aramıştım" dedi. Şu an en son istediğim şey Çağanla ilgili bir şey duymaktı bu yüzden fark ettirmemeye çalışarak konuyu değiştirdim. "Sen eğlenmene bak canım, ben uyuyup dinleneyim" dedim. Vedalaştıktan sonra kapattık ve kendimi beni tatlı tatlı çeken uykuya teslim ettim. Telefonumun titremesiyle gözlerimi açmaya çalıştım fakat göz kapaklarım resmen acıyordu. Bu yüzden boşvererek uyumaya devam ettim. Sabah arardım nasıl olsa. Bir süre sonra zil çalmaya başladığında lanet okuyarak ayağa kalktım. Kapıya kadar geldiğimde iç çamaşırlarımla olduğumu fark ederek geri döndüm ve üstüme bir tişmrt geçirdim. Zil hala çaldığı için kafam zonkluyordu. Gelenin bahar olduğuna emindim. Bu ısrarcılık başka kimsede olamazdı. "Gelme demiştim Bahar san-" kapıyı açtığımda kalakaldım. Çağanın gömleğinin yakasından sarkan kravatonı ve elinde tuttuğu ceketini görünce afalladım. "Çağan?" Dedim sorarcasına. Gördüğü şey hiç hoşuna gitmemiş gibi kaşlarını çattı. "Hadi giyin, hastaneye gidiyoruz" dediğinde içeriye girdi ve kapıyı kapattı. "İyiyim ben Çağan, niye geldin ki? Uyuyordum, sabaha bir şeyim kalmaz" derken bu dediğime kendim bile inanamadım. Bacaklarımda güç kalmamıştı. "Hadi Hazel" dedi. "Gitmek istemiyorum, iyiyim" dedim sinirlenerek. Salona gidip koltuğa oturduğumda peşimden geldi. Karşısında sadece bir tişörtle durduğum için oldukça rahatsızdım ama o bunu umursamıyor gibiydi. Koltuğun önündeki orta sehpaya oturup elini alnıma dayadı. Sonra gözleri endişeyle büyüdü. "Yanıyorsun Hazel" dedi. Kalkıp yanıma geldi ve beni ayağa kaldırdı. "Hadi inat etme, hastaneye gidelim bir baksınlar" ilgili sesi içimi okşuyordu. Bunun tadını çıkarmaya çalıştım. "Gerçekten gerek yok, ben hasta olduğumda hep böyle geçiriyorum. Endişelenme" kalkıp mutfağa giderken peşimden geldi. İlaç kutumdan bir ilaç alıp tekrar içtim. "Soğuk bir duş alsan fena olmayacak" dediğinde vücudumu süzen bakışları her yerimin karıncalanmasına sebep oldu. Sırf ondan kaçmak için "tamam" dedim ve banyoya ilerledim. Peşimden gelirken durdum. "Ne yapıyorsun?" "Orada düşüp bayılmana karşım kapıda bekleyeceğim" dedi "iyi görünmüyorsun" Bu adam beni öldürecekti... Bir şey demeden banyoya girdim ve kapıyı kapattım. Suyu soğuk denebilecek bir ayarda tuttuğumda yanan bedenimi biraz soğutması umuduyla duşa girdim. Titreyerek duş aldığımda her yanıma iğneler batıyor gibiydi. Havluyu bedenime sardığımda kalçamı zor kapatan havlu dudağımı stresle ısırmama sebep oldu. Kapıyı açtığımda Çağan'ı kapının karşısındaki duvara yaslanmış halde buldum. Beni gördüğünde belli belirsiz yutkunda ve bu hareketi midemde bir şeyleri hareketlendirdi. "Sana kıyafet getirdim, rahatça giyin" dedi. Elime kıyafetleri koyduğunda salona ilerledi. Yeniden banyoya girdiğimde gözlerim kapanıyordu. Onun odama girip dolaplarımı karıştırdığını ve bana pijama aradığını hayal edince gülümsedim. Ama sonra pijamaların altından siyah iç çamaşır takımı çıktığında utançtan yerin dibine girdim. Hepsini hızlıca ve fazla düşünmemeye çalışarak giydiğimde tekrar kapıyı açtım ve Çağan'ı yine aynı yerde buldum. "Beklemene gerek yok, gerçekten daha iyiyim. Daha fazla yorulma" dedim. Sesim o kadar kötü çıkıyordu ki buna inanmamasına şaşırmadım. "Yatağına geç, ben yiyecek bir şeyler hazırlayacağım. O zamana kadar uyuma" dedi. Bu adam rüya falan mıydı? Hayal ediyor olmalıydım. Hastalık ya da ateşten rüya görüyordum. Odama gittiğimde 10 dakika sonra o da geldi. Elindeki tepside dumanı tüten bir çay ve çorba duruyordu. "Gelirken almıştım" dedi. Beni bu kadar düşünmesi içimdeki umut kıvılcımını ateşledi. Kendimi durdurmaya çalıştım. Yarın böyle olmayacağını biliyordum, hasta olduğum için böyle sıcak davranıyordu işte. "Çok düşüncelisin" dedim. Çaydan bir yudum aldığımda beni izleye bakışları yüzümde geziniyordu. Yatağın köşesinde oturan bedeni her an düşecek gibiydi. Biraz kayarak ona yer açmaya çalıştım. Çorbanın ancak yarısını içebildiğimde tepsiyi komodinin üstüne koydum. "Neden geldin?" Sormadan edememiştim. "Bahar iyi olmadığını söyledi. Bu şekilde uyuman beni endişelendirdi. Sadece yiyecek bir şeyler bırakıp gidecektim ama iyi görünmüyordun." Dedi. Yine de neden geldiğini açıklamamıştı. "İyi de neden geldin?" İnat etmiştim işte. Cevap vermedi. "Biraz uyu. Sen uyuduktan sonra gideceğim" dedi. O buradayken uyuyamazdım. "Olmaz" dedim. Şu an yatağımda oturuyor olması bile bir kaç gece uykumu kaçıracak bir detaydı. Güzel kokusu odamı sarmalamıştı. "Neden olmazmış?" "Sen buradayken uyuyamam" "Rahatsız mı hissediyorsun" bu kadar kibar olmak zorunda mıydı. Senin için deli oluyorum da ondan diyemedim. "Benim uyumamı beklediğini bilerek uyuyamam. Bu stres verici" dedim gülümseyerek. "Nasıl engelleyebiliriz bunu?" Dediğinde soruş tarzı çok komiğime gitti. Küçük bir çocukla konuşur gibiydi. "Sen de uyuyabilirsin" dedim. Ama sonra ağzımdan çıkanlara pişman oldum. Onda burda kalmayı teklif etmiştim resmen. Sonra ben daha durumu toparlayamadan ayakkabılarını çıkardı. Üstündeki gömleğin bir iki düğmesini açtığında şok içinde kaldım. "Bana yer aç o zaman" dedi. "Saçmalama Çağan, evine git hadi. İyiyim ben, bakıcıya ihtiyacım yok." Dedim. "Sabah eski halimize döneceğiz Hazel, merak etme." Sonra yatağın içine girdi. Işığı kapattığında buna şükrettim. En azından yüzümü görmüyordu. Şu an yaşadığım şeye inanamıyordum. Uykudan ölsem de nabzımı sabitleyemediğim için uyuyamıyordum. Ona sırtımı döndüğümde gözledimi kapattım. Hiçbir şey düşünebilecek bir halde değildim. Bu yüzden beni belimden tutup kendine çektiğinde itiraz edemedim ve kendimi onun sıcacık kollarına bıraktım. Ne kadar zaman sonra gözlerimi açtım bilmiyorum fakat hava yeni aydınlanıyordu. Burnuma dolan kokuyla dün gece kiminle uyuduğumu hatırladım. Başım Çağan'ın çıplak göğsüne yaslıydı ve bronz teni örtünün açıkta bıraktığı yerlerde gözerimin önüne serilmişti. Güçlü kollarından biri belimi sımsıkı tutuyordu hala. Başımı kaldırıp yüzüne baktığımda saçlarının dağılmış olduğunu gördüm. Kaslı vücudu tahmin ettiğimden bile iyiydi. Yüzümü ateş basarken adamı ne kadar süredir dikizlediğimi bilmiyordum. Yavaşça ondan uzaklaşmaya çalıştım fakat beni sıkıca yakalayarak buna engel oldu. Eli tişörtümün sıyrılan kısmından tenime değiyordu ve vücudum resmen daha fazlası için uğulduyordu. "Günaydın" dediğini duyduğumda beceriksizce "Günaydın" diye yanıtladım. Parmakları belimde dairler çizmeye başladığında midemin altında bir yanma hissettim. Yüzüne baktığımda gözleri arzuyla parlıyordu. Onun da aynı şeyi istediğini fark ettiğimde bakışlarım dudaklarına kaydı. Nefeslerim hızlandığında bana yaklaşmaya başladı. Dudakları dudaklarımı örttü ve dünyam durdu. Önce çok nazik başlayan öpüşmemiz bir an sonra son derece vahşi bir hal almıştı. Alt dudağımı emerken kendime engel olamayarak inledim ve bu tepkime karşı beni daha hırslı öpmeye başladı. Bedeni üstümde yükselirken beni altına aldı. Dudakları boynuma indiğinde her yerim yanıyordu. Ve bu sefer tamamen onun ateşinden kaynaklıydı. |
0% |