@sudesi
|
Telefondaki sesi dinlerken gözlerimi devirmemek ya da sıkıntıyla esnememek için tüm irademi kullanmak zorunda kaldım. Önümdeki içki bardağımı dudaklarıma götürdüğümde artık taramalıya bağlamış olan arkadaşımı susturdum. “Biliyorum, tamam. Anladım Helena, ben bir aptalım.” Sıkıntı hissi ellerini boğazıma geçirmişti resmen. “Aptal değilsin ama tanrı aşkına Nora, nasıl olur da uçaktan iner inmez cüzdanını ve pasaportunu çaldırabilirsin!” “Bilmiyorum, oldu işte. Buranın hırsızlık olayları söylenen kadar varmış demek ki, öğrenmiş olduk.” Cebimdeki son paramla geldiğim barda oturuyordum, taburede biraz kaydım. Kıçım son bir saattir bu sandalyede oturmaktan acımaya başlamıştı. Yine son paramla kendime günün kahrolası sinirini unutmak için ısmarladığım içkiden bir yudum aldım. “Pasaportum ve kimliğim olmadığı için otele de alınmadım, son anda bulduğum airbnb olmasaydı tam anlamıyla evsiz olacaktım” cümlem bittiği anda aldığı sinirli soluk kilometrelerce öteden beni yerime sindirecekti neredeyse. “Ne yapacaksın peki?” Sonunda biraz insafa gelmiş olacak ki sesi yumuşak çıktı. “Bilmiyorum, bir kaç güne belki bulurlar. En azından kartlarımı iptal ettirebildim. Pasaport sorunum o zamana kadar çözülür ama tüm paramı çaldırmış olmak bu tatilin pek de istediğim gibi geçmeyeceğini gösteriyor. Zaten burada yalnızca 2 gün kalacaktım ama şu an uçak biletlerimin hepsini açığa almak zorundayım.” “O biletlere Miami bileti de dahildi değil mi?” Diye sorduğunda gözlerimi kapattım. “Sen daha fazla moralimi bozmadan kapatıyorum” Uzun zamandır planladığım fakat sonrasında benim için kesinlikle kafa toplama tatili haline gelen Amerika tatilim tam bir kabusa dönüşmüştü. Londraya ilk uçakla dönmemek için hiçbir sebebim yoktu fakat uzun zamandır kendim için yaptığım tek şey buydu ve bu tatili tam 2 haftalık planlamıştım, bu hem maddi hem manevi kayıp demekti. Kalan tüm birikimimi de burası için harcayacak olmama rağmen dönmek istemiyordum. Kaldığım yerde sadece bu gecelik boşluk vardı yani yarın bin türlü yalvarışla yeni bir airbnb bulmam gerekecekti. Her şeyim kayıp olduğu için polisin en azından bir an önce kimlik ve pasaport olayını halletmesini istiyordum. Bir oflayışın daha önünü kesebilmek için içkiden bir yudum aldım, o sırada yanımdaki sandalye gürültüyle geriye çekil, bir adam sandalyeye çöktüğünde bakışlarımı ondan tarafa çevirdim. Siyah, son derece pahalı görünen bir takım elbise üstüne o kadar iyi oturmuştu ki bir an acaba özel dikim mi diye sorguladım. En fazla 30’unda görünen adamın sert bir çene hattı ve bronz bir teni vardı. Londradaki soluk tenli yerlileri görmekten belki de ama adamın teni bile göz alıcı görünmüştü. Koyu kahve saçları çok uzun olmayan ve yine takım elbisesi gibi tamamen bu ortama yabancı görünen bir havayla şekillendirilmiş gibiydi. Düz ve kusursuz burnu kendi burnumu kırıştırma isteği yarattı bende, yüzümde gözlerim ve dudaklarımın yanında fazla küçük kaldığını düşünmüştüm hep. Bana döndüğünde dolgun dudaklarında bir kıvrılma belirdi. “İncelemen bitti mi?” Kaşlarımı çatıp hızla önüme döndüğümde yanaklarım utançla yanıyordu. Adamı kaç dakika boyunca süzmüştüm acaba? Cevap vermeden telefonumu elimde çevirmeye devam ettiğimde etkileyici ve tenimde bir tüy geziyormuş gibi bir ürperti yaratan sesini tekrar duydum. “Hanımefendiye aynısından verir misin?” Barmenle konuştuğunu ancak ona dönünce anladım, içkimi işaret ediyordu. Gerçekten hiç havamda değildim, barmen önündeki boş bardağı alıp yeni bir cin tonik koyduğunda ağzımı açıp itiraz etmek üzereydim. Yeniden ben daha söze giremeden boğuk ve son derece insanı etki altına alan sesi tekrar dünyamı doldurdu. Bu adamın etki altına alamadığı biri var mıydı? “Seninle küçük bir anlaşma yapalım” gözleri ilk defa benim gözlerimi bulduğunda bunun şimdiye dek gördüğüm en değişik gözler olduğunu fark ettim. Yeşil miydi o? Bununla zaman kaybetmeden yüzüme alaycı bir ifade yerleşti. “Ne gibi mesela? Hesabı ikiye bölme anlaşması mı? Ya da bir daha içki ısmarlarken fikrimi alma konusunda bir anlaşma mı?” Aksanlı sesimi duyduğunda hafifçe başını yana eğdi, bu hareketin onu tehlikeli gösterdiğini fark ettim. Ama bu tamamen onun bakışlarından kaynaklıydı. Yeşil, çok fazla yeşil… Orman ve doğa görüntüsü zihnime hücum etmeden önce dikkatimi toplamaya çalıştım. “Pasaportunu mu kaybettin?” Nefret ettiğim bir şey varsa o da dinlenmekti, bu izlenmekten bile rahatsız ediciydi. “Ah, anladım. Bir daha insanların özel konuşmalarını dinlemeyeceğin konusunda bir anlaşma yapacağız” ona tüm dişlerimi gösterecek bir şekilde gülümsedim ve içki bardağımı hafifçe kaldırıp ona doğru salladım. Sonra gözlerimi devirip önüme dönüyordum ki sözleri bir an için ona bakmaya devam etmemi sağlamıştı. “Sana yardımcı olabilirim” “Polis misin?” Ciddiyetle sorduğum soru yüzünde tek bir kas bile oynatmadı. “Hayır” “O zaman bana yardım falan edemezsin” sesim son derece bıkkın çıkmıştı. “Bunun kısa sürede hallolmasını sağlarım, o zamana kadar kalacak yerin ve mükemmel bir tatilin olmasını da” Ona yandan bir bakış attım. “Seninle yatmayacağım” dedim dümdüz bir sesle. Hafifçe güldüğünde bir adamın daha ne kadar yakışıklı görünebileceğini düşündüm. Onunla yatmama fikrine biraz ani mi karar vermiştim? “Benimle yatmanı istemeyecektim zaten, ikimizin de işine yarayacak bir anlaşma yapalım” Beynim bana kaç sinyalleri verirken içimdeki minicik, aptal maceraperest onu dinlemeye devam etti. Maceraperest de değil, belki de tehlikeden hoşlanan aptal bir yanımdı. “Sanırım buraya tatile geldin ve her şeyin çalındı” “Bunu zaten duydun, falcı değilsin” dedim. Alaycı ses tonum hoşuna gidiyor gibiydi. “Sana ayarladığın tatilin çok daha iyisini yapman için bir fırsat vereceğim” dedi. “Ve karşılığında” tek kaşımı kaldırmıştım. “Tatil boyunca benimle sevgili olmanı istiyorum” Gülmeye başladım. “Benimle yatmanı istiyorum demenin kibarcası mı bu? Üstüne bir de bana para değil tatil teklif ediyorsun? Bu ne yüce gönüllülük” artık iyice dalga geçer olmuştum. Bu tatil tam bir kabustu! Sinirlenmiş gibi göründü “Sana para teklif etmezdim, rol yapsaydım gecenin sonunda benimle yatmak isterdin zaten. Zor durumdasın ve ben de senin de yararına olacak bir teklif sunuyorum. 3 hafta sevgilim rolünü oynaman karşılığında tatilinde planladığın her şeyi yapacaksın. Buna kimliğin ve pasaportunu almak da dahil. Onlara ihtiyacın da olmaz, Gitmek istediğin her yere gidersin” Kimdi bu adam? Gözlerim bir an şaşkınca açıldı. “Hayatta olmaz” Benim de bir onurum vardı, hırsızlar yalnızca onurumu bende bırakmış olabilirdi ama en azından o vardı. “Neden? hiçbir şey kaybetmeyeceksin” “Ben neden seninle sahte sevgililik oyununa katılayım? Sırf tatil için bunu yapacak bir tipe mi benziyorum oradan bakınca” “Bilmem? Amerikanın her yerine istediğin an uçma, istediğin otellerde kalma ve hayatının tatilini yaşama fırsatını değerlendirecek birine benziyorsun. Karşılığında yalnızca benimle bir kaç davete ve aile yemeğine katılacaksın” Elbette bu bir yalandı! Beni kaçırıp öldürmeyeceğini nereden bilecektim? Üstümde kimliğim bile yoktu ve bambaşka bir yerdeydim. Beni aramazlardı bile! “Anlaşmayı kontratla yapacağız, avukatına gönderebilir ya da istediğin her yere gösterebilirsin. Tehlikeli hiçbir durum yok” ne düşündüğümü anlıyor gibi konuştuğundan bedenimi ondan biraz geri çektim ve aramızda zaten bulunan mesafeyi biraz daha açtım. “Bence sen sarhoşsun dostum” dedim. “Senden seks, öpüşme ya da ona benzer bir şeyler istemiyorum. Yanımda görülmeni istiyorum o kadar” Gözlerine baktığımda doğru mu ya da yalan mı söylediğini anlayamadım. Adamın yüzünde mimik bile oynamıyordu ki! “O kadar mı çaresizsin? Birinin sevgilin olması için ona 3 haftalık inanılmaz pahalıya patlayabilecek bir tatil verecek kadar? Yalnızca normal bir sevgili bulsana sen” Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. “Normal bir sevgili istemiyorum zaten” İşte bu ilginçti. “Neden?” Ona döndüm. “Mafya falan mısın sen?” Ben bir yazardım, hayal gücüm istemsiz çalışıyordu ve şu an zihnimde bildiğim tüm teorileri üretiyordum. “Hayır” Cebinden çıkardığı ve bana uzattığı şeyi başta almak istemedim. Sonra bir kartvizit olduğunu gördüm. Damien Langley… Boş boş elimdeki karta baktım. “Senin bu işten çıkarın ne? Yani bara gerçekten sahte sevgili avına çıktın ve ben mi denk geldim?” Hafifçe öne eğildiğinde geri çekilmeye uğraşmadım bile, burnuma dolan baharat, odun ve…neydi bu? Ferah bir koku daha vardı. “Yalnızca 3 hafta. Sonra buradan gideceksin ve bu oyun da seninle birlikte bitecek. Bana da yalnızca bu kadarı lazım, sonrasında peşine düşülmeyecek ve hiçbir şekilde benimle bağlantısı olmayacak biri. Yani evet, aslında bu gece tamamen sen denk geldin” dedi. Sonra yerinden kalkarken bar masasına bir 200’lük bıraktı. “Teklifi düşünürsen ara, seni aldırırım” Arkasından seslendim “Aramayacağım, o kadar delirmedim” Çatmıştık resmen! Adam bildiğin bana sahte sevgililik teklif etmişti! Yüzümü ellerime dayayıp bir süre soluklandım, umarım pasaportum ve kimliğim bir an önce hallolur ve bu bölgeden defolup giderdim… New York uçağım 4 gün sonraydı, mükemmel bir otelde yer ayırmıştım ve tek yapmam gereken yeni kitabıma odaklanmak, yeni kokteyller denemekti. Son haftamı tamamen Hawaii’de geçireceğim için hala heyecanlıydım ama bu heyecanım da çok sürmedi, en azından hala oraya yetişebilirdim. Miami yalan olmuştu… Hepsi çöp olmuştu, son kitabımdan kazandığım tüm parayı buraya harcamam gerekecekti ve eve döndüğümde beni bekleyen masrafları göz ardı edemezdim. Aptal gibi paramın bir kısmını çaldırmıştım, kalan param da kartlarımdaydı ve o beni ancak 1 hafta idare ederdi, sorun bu da değildi. Son anda iptal olan uçak biletlerini yeniden almam ve yeni rezervasyonlar yaptırmam demekti, hepsi birer uğraştı! Üstelik kimliğim de yoktu, geri dönmek için bu saçmalığa katlanmam gerekiyordu. Geri dönmek de istemiyordum, bu tatile bir şeyleri kendime kanıtlamak için gelmiştim. Aptal eski sevgilime ve onu benden bile çok seven baskıcı anneme! Dört gözle tatilden paylaşacağım fotoğrafları bekleyen herkese kaldığım rezil airbnb’yi gösterirsem yazarlık kariyerine atılmakla büyük aptallık ettiğimi anlarlardı. Onlara soyulduğumu söylemekten daha iyiydi… Kartı çantama atıp bardan çıktığımda Los Angeles’ın sıcak yaz akşamı havası yüzüme çarptı. Yine de burayı görmeye değer diye hatırlattım kendime, Londradan son derece farklıydı. Airbnb buraya yaklaşık 20 dakikaydı bu yüzden gündüz hiçbir şekilde dikkat etmediğim sahil kenarında yürürken bir şey düşünmemeye çalıştım. Üstümdeki yazlık elbise ve ayağımdaki sandaletler tamamen rahattı, ruh halimin tam zıttıydı. Otele-daha doğrusu 3 katlı eve- vardığımda apartmandan içeri girdim. Yaşlı kadın akşamüzeri bıraktığı yerde oturuyordu. Ona hafifçe iyi geceler dileyip merdivenlere yöneleceğim sırada beni durdurdu. “Tatlım bir saniye! Maalesef seni alamayacağım, bugün uyarı geldi. Kimliksiz ev kiraladığımı duyarlarsa bu hiç hoş olmazmış! Lütfen kusura bakma” “Eşyalarını alabilir misin? 1 saate yeni birisi gelecek odayı tutmaya” Sinirden yüzümün kızarmaya başladığını hissediyordum, bir işim düzgün gitmez miydi! “Bir istisna yapamaz mısınız? Ücretini öderim, bu saatte nasıl otel bulacağım?” Dedim yeterince acınası olduğunu düşündüğüm bir bakış atarak. Kadın hiç istifini bozmadı “Maalesef canım, bunu yapamam. Öğlen yardımcı olmaya çalıştım ama konu benimle ilgili değil” Sinirle kaşlarımı çattım “O zaman öğlen almasaydınız, ben da başka bir yer bulurdum” “Kimliksiz seni kimse almazdı ki?!” Başını iki yana salladı. Başka bir şey demesine izin vermeden hüsranla odaya çıktım ve valizimi hışımla odadan çıkarttım. Harika, şimdi bu gece de kıçımı sokacak yeni bir yer aramam gerekecekti. Zaten hava cehennem gibiydi, üstüne bir de 20 kiloluk valizi aptal merdivenlerden indirmeye çalışıyordum. Koyu kahve kızıl arası saçlarımı yüzümden hırsla çektim, kapıdan çıkarken yaşlı kadına ölümcül bir bakış attım ve lobiye koyduğu parayı alıp elbisemin minik cebine tıkıştırdım. Yeniden dışarı çıktığımda saat henüz 12 bile olmamıştı, belki de yeni bir yer bulurdum. Telefonumu çıkarıp bildiğim ve gelmeden araştırdığım tüm otellere, kiralık dairelere hatta ortak evlere bile baktım. Ama Temmuz ayının ortasında Los Angelesta elbette hiçbir şey bulamadım. Yaklaşık 1 saat sonra 5 telefon araması, 2 farklı otele gidip başarısız denemeden sonra son gittiğim butik otele de yer olmadığı için alınmadım. Valizimin üstüne oturup tekrar Helena’yı aradığımda telefonu uykulu bir sesle açtı. “Saat farkını unutuyorsun sanırım Nora?” Orada henüz saat sabah 8 bile olmamıştı ve en sonki telefon konuşmamızın üstünden 2 saat geçmişti, henüz yeni uyumuş sayılırdı ve tüm gün yatacağını biliyordum. “Otelden atıldım” dedim. Bir oflama sesi duydum “Ve daha komik olan ne biliyor musun, seninle konuştuğumuzu duyan adamın biri bana mükemmel ve bedava tatil karşılığında 3 haftalık sevgili rolü oynamamı teklif etti. Her şeyi halledecekmiş, tek yapmam gereken yanında görülmek sonra da kıtayı terk etmekmiş” Burnumdan anlamsız bir gülme sesi çıktı. Aynı şeyi Helena da yaptığında daha çok gülmeye başladım. “Başıma daha ne gelebilir bilmiyorum” “Yakışıklı mıydı?” “Ne diyorsun ya? Derdimiz bu mu?” “Ben kabul ederdim” Esnerken ne söylediğini zar zor anlamıştım. “Saçmalama istersen, adam belki mafyanın teki? Ya da katil? Nereden bileceğim kızım” Yoldan geçen arabaları izlerken sıkıntıyla iç çektim. “Adamın adı ne demiştin?” Yataktan kalktığını işittim. En yakın arkadaşım ve aynı zamanda menajerim olan Helena fazlasıyla akıllı bir kadındı. Senelerdir arkadaştık ve kariyerim bir anda yön değiştirdiğinde başta sadece benim saçma sapan imzalar atmamı engellemek için yaptığı şey tam zamanlı bir menajerlik kariyerine dönüşmüştü. İyi bir pazarlama kariyeri olduğu için bu ikimizin de işine gelmişti. “Bakayım” çantamı karıştırıp buruşmuş kartı buldum. “Damien Langley” yüzümü buruşturdum. Bu ne biçim bir isimdi! “Uu bana fazlasıyla zengin ve iş adamı havası verdi. Mafyatik bir tarafı yok, bir katilin sana kartını vereceğini sanmıyorum” dedi. Arkaplanda bilgisayar klavyesinin tık tıklarını duydum. Sonra ağzından bir “Oha” kelimesi işittim. “Nora Winslow, amerikanın en güçlü şirketlerinden birinin sahibinden sahte sevgili rolü için teklif aldığından haberin var mı senin?” Neredeyse ağzımdan küçük bir çığlık çıkacaktı. “Ne diyorsun Helena?” “Bu adam yürüyen bir aura resmen! Adam Langley şirketin sahibi, hani şu reklam şirketi olan” “Biz bunu nereden bilelim Helena, adam burada ünlü olabilir” “Ünlü, iş dünyasında fazlasıyla ünlü hem de. Haberleri sana atıyorum, en azından mafya değil ve eminim senin kıçını şu anki durumdan çok da güzel bir biçimde kurtarabilir. Eve dönmüyorsan hayatında bir kez olsun bir maceraya atıl ve mükemmel bir tatil için iki üç davete katıl” Yalnızca benim arkadaşım böyle bir tavsiye verirdi zaten, bu aklı başında herhangi birinin yapacağı türden bir iş değildi. “Adamın özel uçağını, parasını, otelleri ve tatili kullanayım ve ömür boyu bununla yaşayayım yani? Öyle mi?” “Amerikada olan amerikada kalacak. Sonuçta sen oraya tatile gittin ve 4 senedir çalışmaktan başka bir şey yapmıyorsun. Tatilin berbat oldu ama karşına bir fırsat çıktı, istediğin an dönersin. Sana verdikleri geçici pasaportla yalnızca Londraya dönebilirsin. Oturup çantanın bulunmasını mı bekleyeceksin? Bu günler sürebilir ve tatil planın aksarsa paran da yanar. Adam seni öldürecek değil ya.” “Kontrat imzalamaktan falan bahsetti, ciddiydi” dedim göz devirerek. Hangi manyak sahte sevgililik için imzalı belge düzenlerdi ki? “Daha iyi ya, sana hiçbir şey yapamaz. Onu polise veririm” “Bu duyduğum en aptalca plan Helena” “Başka çaren mi var Nora, pasaportunu alana kadar en azından bir yerde kalmak için değerlendir, otele bile almıyorlar. pasaportsuz yurtdışında hiçbir şey yapamazsın. Bari kalacak yeri çözelim. Sonrasına bakarsın” Haklı olabilirdi, en azından bir kaç gün idare ederdim, sonra giderdim. Yine de hiç tanımadığım bir adamın ödeyeceği otelde ve tatilde vakit geçirme fikri bana inanılmaz uç geliyordu. Bir noktada eğlenceli olabilirdi ve son anda karar verdiğim herkesten uzak kalma ve gezme planımdan da vazgeçmeye hazır değildim... Bunu yeni kitabım için bir araştırma konusu olarak görürsem o başkaydı tabii. Kartı elimde tutarken elim arama kısmına gitti. Bir şey olmazdı, hem kim bedava tatile hayır derdi ki?
yeni bölümde görüşürüüüz ❤️🔥❤️🔥
|
0% |