
Araba durduğunda ikimiz de tek kelime etmeden indik, o eve yürürken bir an ne yapacağımı bilemez halde orada kaldım. Ne diye buraya gelmiştik ki?
“Nora, içeride konuşalım” Damien durup arkasına baktı, gözlerimi devirmemek için tüm ciddiyetimi korumaya çalıştım ve yanından geçip açtığı kapıdan girdim. “Daha ne konuşacaksak” diye söylendim. Evet dilimi asla tutamayan biriydim.
O da peşimden geldi, doğrudan yukarıda bana verdiği odaya çıktım. Bu geceyi burada noktalamak istiyordum, daha fazla tartışacak halim kalmamıştı. Merdivenlerden çıkarken arkamdan “Gerçekten kim olduğunu söylememe sebebin bana güvenmemen mi?” Dedi. Ona döndüm “Seninle bir ilgisi yok, istemedim çünkü bunun ortaya çıkması ikimizi de yorardı. Senin ailene sevgili yalanını yuttururken çok rahat olabiliriz ama döndüğümde bir şeyleri öğrenmiş olsalar ben kendi aileme bu yalanı nasıl sürdürecektim Damien? Üç hafta bir adamla gezdiğimi ve bu adamı önceden tanımadığımı bilmelerine rağmen bu yalanı yerler mi sanıyorsun? İkimizi de etkileyecek bir yalana sadece buradakiler inanırdı, beni tanıyan kimse inanmazdı bu yüzden kimse öğrensin istemedim. 3 haftada yeni birini bulacağıma ve de bunun tatildeki biri olacağına asla inanmazlardı” kurduğum son cümle tamamen olayın harareti ile ağzımdan kaçmıştı, buna dikkat kesildi.
“Yeni biri?” Bana bakışları fazla dikkatliydi, kendimi karşısında çıplak hissettim bir an. Gözlerinde daha önce görmediğim türde bir merak vardı.
“Buraya gelmeden hemen önce bir ilişkiden çıkmıştım, yani evet. Onun üstüne direkt biriyle sevgili olacağıma kimse inanmaz, ayrıca farkında mısın bilmiyorum ama bir milyarder olduğun detayını da unutmayalım. İnsanlar burada aylardır sevgili olduğumuzu düşünüyor ama benim çevremdeki herkes bunun yalan olduğunu bilecek, beni para avcısı ilan edeceklerine de bahse girerim. Kalsın” dedim. Burada kimse beni tanımıyordu, önceki ilişkimden habersizdi. Çevrem dışında herkes habersizdi zaten, sosyal medyada sadece kariyerimle alakalı paylaşım yapardım. Özel hayatımı kendime saklamayı seviyordum ama annem ve babam, diğer arkadaşlarım bu işte bir oyun olduğunu düşünürdü. Elbette burada olanı burada bırakmaya meraklıydım.
Kendi düşüncelerimi bir kenara bırakıp hala beni izleyen adama odaklandım. Kaşları çatıldı, arkamı dönüp onu merdivenlerin başında bıraktım ve odaya girdim. Kapıyı kapattıktan sonra sırtımı yasladım, ne tuhaf bir geceydi bu böyle! Hem rahatlamış hem de ne yapacağımı şaşırmış durumdaydım. Tek istediğim buradan gitmekti, onun evinde daha doğrusu onun da hemen aşağıda olduğunu bilerek nasıl uyuyacaktım acaba? Ya da yan odada? Of! Sıkıntıyla iç çekip kapıdan ayrıldım ve odadaki banyoya girdim. Üstündekileri çıkardıktan sonra suyu açtım, duş almak belki gerginliğimi atmama yardım ederdi.
Suyun altına girdiğimde gözümün önüne bir an Damien’ın beni kucağına alışı geldi, vücudumdaki ellerinin baskısı ve bakışı… başımı hızla iki yana salladım. O adamı düşünmeyi derhal bırakmalıydım, beni resmen zorla arabaya bindirmişti ve ben tam bir salak gibi onun beni kucağına alışını ve vücudumda yarattığı tepkiyi düşünüyordum. Ne zaman bu kadar pervasız olmuştum? Beni de gitgide delirtiyordu işte!
Duş jeliyle vücudumu yıkarken dokunuşunu unutmaya çalıştım ama nafileydi, onu düşünmek bile kalbimin tekrar hızlanmasına yetiyordu. Bu sadece yakışıklı oluşundan da değildi, onda tuhaf ve çekici bir hava vardı. Belki gizemli olduğundan ya da ciddiyetindendi bu hali bilmiyorum ama adını koyamadığım bir çekim vardı.
Evet Nora, 1.5 hafta içinde o çekimi hissedemeyeceğin kadar uzaklarda olacaksın, şimdi o aklını başına topla!
İç sesim tamamen haklı bir yorum getirdi, o bir yabancı olacaktı. Dahası o hala bir yabancıydı ve ben o yabancının evinde rahat rahat duş alıyordum, bu tatil kesinlikle beni değiştiriyordu…
Duştan çıktıktan sonra kenara ayrılmış misafir havlularından birini vücuduma sardım. Her şey çok düzenliydi, buraya sık sık misafirinin gelip gelmediğini merak ettim istemsizce.
Odaya girdim, saçlarımdan damlayan sular parkeyi ıslatsa da umursamadım. Valizimden temiz çamaşırlar ve bir pijama takımı çıkarırken evimi özlediğimi hissediyordum. Oradan oraya gitmekten yorulmuştum ve bu tatil sandığım kadar özgür ya da maceracı hissettirmiyordu.
İç çamaşırlarımı giydikten sonra saçlarımı havluyla biraz kuruladım. Kurutma makinesiyle saçlarımı kuruturken odadan gelen tıkırtı ile kapatma düğmesine bastım, banyo kapısına doğru gittiğim an Damien’ı görmemle yerime mıhlandım. Bana şaşkınca bakarken elindeki telefonum bir uyarı niteliğinde çalmaya devam ediyordu.
“Çantan aşağıdaydı, telefonun ısrarla çalınca önemli olabilir diye düşündüm” dedi. Gözleri gözlerimdeydi ama karşısında sadece iç çamaşırlarımla durduğum için söylediğinin bir kelimesini bile anlamadım.
“Damien, banyodayız” sesim sandığımdan da boğuk çıkmıştı.
“Evet” dedi. Sonra yutkunduğunu gördüm, yerinden kıpırdamadı. Sadece yutkundu ve bakışlarım hareket eden adem elmasına takıldı.
“İç çamaşırlarımlayım Damien” dedim sabırla, ona bağırıp çağırmamak için kendimi tutuyordum. Suratımın kıpkırmızı olduğuna emindim ama onun alev alev yanan gözleri utançtan çok başka bir hisle dolmama sebep oldu. Arzu, katıksız saf arzu.
“Görebiliyorum” hafifçe dudaklarını diliyle ıslattığında bu hareketi doğrudan karnıma bir kramp girmesine sebep oldu, nefes alamıyordum. Ellerim ona ulaşma arzusuyla karıncalandı sanki, aramızdaki çekim aramızda ağırlaştı resmen. Benden en fazla üç adım uzaktaydı, kendime gelmem için üç küçük adım ım vardı.
Derin bir nefes aldığım zaman gözleri inip kalkan göğsüme çevrildi, sütyenimin göğüslerimin çoğunu kapatmak yerine sergilediğinin farkındaydım, sonra bana baktı. Ağzını bir şey söyleyecekmiş gibi açsa da vazgeçti, arkasını hızla dönerken telefonu yatağın üstüne fırlatmıştı. “Şu telefonu aç ya da kapat”
Sonra çıkıp gitti, elimi lavabonun kenarına yaslarken gözlerimi kapatmıştım. Göğsüm heyecandan hızla inip kalkıyordu, lanet telefon hala çalmaya devam ediyordu, bu beni kendime getirdi. Koşup telefonu aldım, Helena arıyordu.
“Efendim” sesim kısıktı.
“Uyuyor muydun canım? Kusura bakma aradım ama sana ihtiyacım vardı” bir hıçkırık duyduğumda kaşlarım çatıldı. Yatağa oturdum “Hayır hayır, uyumuyordum duştaydım. Neyin var senin?”
Bana olanları anlattı, Helena’nın babası alkoliğin tekiydi, sürekli başını türlü türlü belalara sokup onu arıyordu ve arkadaşım elbette hiç geri çeviremiyordu. Bir barda sarhoş olup adamın biriyle kavga etmişti ve çıkarması için onu aramıştı.
Ağlaması biraz dinince “inanabiliyor musun Nora? Sanki o bir ergen de ben annesiyim, onu nezaretten çıkartmam için beni aradılar. Kızını!” Burnunu çekti. “Artık bunlara delirmeden edemiyorum, her seferinde daha da saçmalıyor”
Helena liseden beri babasıyla uğraşıyordu, o an da sık sık yaşadığı türden bir sinir boşalması yaşadığını anladım. Kelimelerimi elimden geldiğince düzgün seçmeye çalışıp konuştuğumda beni her zamanki rutinimizde dinledi, ağladı. Onunla konuşmak bulunduğum andan beni de çekip aldığı için kendimi daha iyi hissediyordum. “teşekkür ederim, seni de uyutmadığım için üzgünüm.” Dedi. Yeniden burnunu çektiğini işittim.
“Saçmalama, zaten benim de pek keyfin olduğu söylenemez. Sesini duymak iyi geldi”
“Neyin var?”
“Bir şeyim yok, geldiğimde konuşuruz” diye geçiştirmeye çalıştım ama elbette meraklı hali bunu engelledi.
“Dur dur, söyle neyin var?”
“Bilmiyorum, burada olmak canımı sıkıyor. Damien’la yaptığımız aptalca anlaşma planlarımı bozuyor”
“Neden? Sürekli bir şey mi çıkarıyor yoksa?”
“Yani, ara sıra işte”
“Nora, sen şunu doğru düzgün anlatsana! Gezme planların mı aksadı?”
“Hayır, yani aksamıyor ama bazen çok… boşver. Ben de ne düşündüğümü bilmiyorum. Zaten kız kardeşi beni tanıdı bugün, saçma sapan olaylar oldu”
“Ne? Tanıdı mı? Damien bu duruma ne dedi?”
“Tinaya bunu bildiğini söyledi ama bildiği falan yokmuş, o da şok oldu sanırım. Bu benim sorunum değil Helena, araştırsaydı. Beni görünce tanınan biri olamayacağımı düşünecek kadar sıradan bulmuş demek ki, bu kadar pervasız hareket etmesinin başka açıklaması olamaz” dedim sinirle. İçten içe bu duruma sinir oluyordum.
“Yani, alnında yazar olduğunu gösteren bir işaret olmadığından ve 30 yaşında bir iş adamının da senin tatlı romantik kitaplarından birini okumamış olabileceğini düşündüğümüzde buna pek de şaşırmadım”
“Benim kitaplarımın tatlı romantik kitaplar olduğunu bilmen için önce onları okuman gerekiyor sevgili menajerim”
“Okuyorum!” Tam bir yalancıydı, Helenanın bu aralar okuduğu tek şey bünyesindeki ünlülerin anlaşmaları ve sözleşmeleriydi.
“Ya ya, sen onu benim külahıma anlat. Eminim en son kitabımın kapağını tarif et desem edemeyeceksin. Neyse, konumuz bu değil, sonuç olarak şaşırdı ve bağırıp çağırdık. Anlaşmayı bozmak istedim ama tabii ki tam bir manyak olduğu için buna da izin vermedi”
“vermemesi iyi olmuş, bizi deli gibi bir borca sokacağından eminim”
“Bunu yeterince hatırlatıyor, bari sen hatırlatma Helena”
Onunla biraz daha konuşup kapattıktan sonra üstüme pamuklu rahat pijama takımımı giydim. Yarı kurumuş saçlarımı başımın üstünde gevşekçe toplamıştım, bilgisayarımdan yarın için bilet bulmaya çalışıyordum. Miami buradan çok uzak değildi ve sadece 3 gün kalacaktım. Yine de gecenin 3’ünde bilet bulmak epey zordu, Damien’ın evinden en erken şekilde ayrılmak istiyordum.
1 saatin sonunda uçak bileti bulamamıştım, sinirle bilgisayarı kapattım. Miami biletini en az 3-4 gün öncesinde almam gerektiğini dün de Damien’a söylemiştim ama umursamamıştı. Buradan bilet yoktu ve yarın akşama yoktu , burada zaman kaybetmek istemiyordum. Zaten yeterince kaybetmiştim, sabah ne yapacağımı düşünecektim çünkü şu an yorgunluktan ölüyordum.
Çıplak ayaklarımla sessiz olmaya çalışarak odadan çıktım, merdivenlerden inip mutfağa girdim. Karanlık mutfakta bir bardak bulup dolaptan kendime su doldurdum. Mutfak kapısından çıkarken aynı anda mutfağa giren Damien’la çarpışınca elimdeki su ikimizin de üstüne sıçradı.
“Özür dilerim” dedim aceleyle. Üstünde tişört olmadığını o an fark ettim, bakışlarımı anında kaçırdım fakat o bana bakmayı kesmedi.
“Önemli değil” tezgahla onun arasında sıkışıp kalmıştım, üstüme doğru uzandığı zaman şaşkınca ona döndüm. Göğsü göğsüme yapışırken nefesimi tuttum, sonra arkamda duran bir şeye uzandı. Biraz daha yakınıma gelse burnum göğsüne değecekti, uzandığı yerden geri çekilirken elindeki havluyu gördüm. Artık çoğu benim üstüme yapışmış olan suyu göğsünden kurularken bana baktı. Utanmıştım çünkü bilerek yapmıştı, bilerek benimle temas ediyordu. Ondan etkilendiğimin farkında mıydı? Bunu düşünmek beni daha da utandırdı.
“İşin bittiyse geçmeme izin verir misin artık?” Dedim ters ters.
Yana çekilmedi, hala bir adım ötemde durmaya devam etti. Ellerimi arkamdaki tezgaha yaslayıp biraz gerilemeye çalıştım ama boşunaydı.
“Valizini hazırladın mı?” Şu an sorduğu gerçekten bu muydu, lanet herif karşımda üstsüz bir şekilde duruyordu ve bronz teni dikkatimi yeterince dağıtmıyormuş gibi bir de saçma sapan sorularıyla beni şaşkına çeviriyordu.
“Zaten hazırdı, buraya sabah geldim unuttun mu?” Sesim yine hissettiklerimin aksine sertti, oysa ellerim ona dokunmak için karıncalanıyordu resmen.
“Güzel, yarın sabah 8’de çıkacağız” kaşlarım otomatik olarak kalktı.
“Çıkacağız derken?”
“Floridaya gitmiyor muydun? Seni götüreceğim, bir kaç işim var orada zaten”
“Ne tesadüf Damien, ben geldiğimden beri her gittiğim yerde işin var senin” alaylı konuşsam da ciddiydim, ona inanmıyordum.
“Evet, global bir iş yapınca her yerde hem müşterin hem işin oluyor Nora. Yatırımcıyım ben” dedi.
Sanki çok anlarmışım gibi.
“Kendim gideceğim, seninle bir yere gelmeme gerek yok.” Diye diklendim.
“Gidemezsin, uçuş yok.”
Ona mı bakmıştı cidden? Bu ilgisi bir an hoşuma gitse de yüzümü sabit tuttum, belki de benden kurtulmak için bakmıştı, her şey olabilirdi sonuçta.
“O zaman açılınca giderim Damien, karışma. Sen ben olmadan da gidip işini halledersin, amacın iş değil mi sonuçta?” Dedim. Sesimdeki imayı sezmişti, dudağının bir kenarı tıplı benimki gibi havaya kalktı.
“Senin için oraya geliyor olmamı bu kadar isteyeceğini düşünmezdim Nora”
“Bir şey istediğim yok, hayal kurma” diye atıldım.
Damien nihayet geri çekildi, büyüleyici etkisi de onunla birlikte bir adım geriledi.
“Aynı yere gidiyoruz. İnat edeceğin bir şey yok, seni buraya ben getirdim ben götürüyorum. Tatiline kaldığın yerden devam etmeni sağlayacağım”
“Aman ne düşüncelisin”
Hafifçe güldü. “Saat 7’de hazır ol”
Mutfaktan çıkarken arkasından kötü kötü baktım.
Pislik!
Gözlerimi bir kez daha ovuşturdum, esnememek için tüm irademi kullansam da 3 saatlik uykuyla 7’de hazır olmaya çalışmak çok zordu.
Valizimin üstünde otururken üstümdeki kot şort ve beyaz tişörtle acaba fazla mı salaş oldum diye düşünmeden edememiştim. Damien dengemi bozuyordu asla böyle şeyler düşünmezdim ki! Sinirli başımı iki yana sallarken Damien küçük valizini evin bahçesine çıkardı.
“Sen sadece iş için gitmiyor muydun? Bu valiz de ne?” Kendimi tutamadan sordugumda dilimin ucunu ısırdım, bana neydi sanki?
Bana cevap vermek yerine yanıma geldi ve üstünde oturduğum valizin sapını tuttu. Eli sırtıma değdiği an kalktım, o da valizi çekip garaj yolundaki arabaya ilerledi.
“daha sabahın yedisinde soru sorma tuşuna basmışsın galiba”
“Ha ha, çok komiksin” sinirme söylendiğim sırada valizleri bagaja koyıyordu. Bunu beklemeden arabanın ön koltuğuna bindim, o da zaman kaybetmeden şoför koltuğuna geçti.
Birlikte havalimanına giderken tek kelime etmedik.
“Brian da seninle geliyor mu?” diye sordum.
“Hayır, bu sefer değil”
“Neden? Yoksa bu iş çok mu gizli?”
“Hayal gücün sürekli çalışıyor değil mi?” Ona yandan bir bakış attığımda hafifçe kıvrılmış dudaklarını gördüm, gözlerimi hemen çeksem de karnıma oturan hissi engelleyemedim.
“Evet, işime yarıyor”
“Ona ne şüphe, yazarlıktan para kazandığına göre bunda iyisin”
Gözlerini devirme sırası bendeydi.
“Bu iş için Brian’a ihtiyacım yok, zaten sürekli çalıştığım bir firma. Yeni projelerini finanse edeceğim”
Açıklama yapmasına şaşırsam da belli etmedim.
“Uzun mu sürecek?” Miami’de ke kadar kalacağını merak ediyordum işte.
“Bilmem, düşünmedim daha. Merak etme, orada bir davete katılmak zorunda kalmazsın.”
“Sana güvenmiyorum, belki bir anda biriyle tanışmam gerekir belli mi olur.”
Sessiz kaldı. “Dün dediğin şeyi unutmadım bu arada”
“Ne dedim Nora?”
“Adımı çok seviyorsun değil mi?”
“Çok” dedi. Alay ettiğini bilsem de mideme tekme yemişim gibi oldu, ağzım açılıp kapandı.
“Ukala!”
“Dünkü davet iyi geçerse bir daha davete falan katılmak zorunda kalmayabiliriz dedin”
“Evet, iyi geçmedi. O yüzden devam ediyoruz”
“Nesi iyi geçmedi?” Ona döndüm, gayet iyi geçmişti!
“Amcam inanmadı, yani bence inanmadı. Saçma sapan konuşmuş” dedi.
“Kime?”
“Boşver”
“Bu adam senin bir sevgilin olabileceğine mi inanmıyor”
“Galiba”
“Neden?” Fırsatını bulmuşken üstüne gittim
“Çünkü genelde yanımda kimse olmaz”
“Çok üzüldüm, yapayalnızdın demek” elimi kalbime koyup dudaklarımı büzdüğümde başını bana çevirdi. Dudaklarıma kısa bir bakış atsa da hızla önüne döndü.
“Yalnız olduğumu söylemedim”
Elbette hayatına birilerinin girip çıktığından emindim, belki de kimseye göstermemeyi seçiyordu ya da ciddi değildi.
“Senin?” Sorduğu şeyi anlayamadım.
“Benim ne?”
“Senin buraya gelmeden önce neden ilişkin bitti?”
“Seni ilgilendirmez” diye sessizce homurdandım. Bu onunla konuşmak istediğim son konuydu, hem de en son.
Bana bakmadı, sonrasında hiçbir şey söylemedi ve tamamen sessizliğe gömüldü. Böyle olunca ağzımdan çıkana pişman olsam da öyleydi, onu ilgilendirmezdi.
Sessizlik içinde geçen yolculuktan sonra uçağa binmiştik.
Uçuş 4-5 saat sürecekti, bu yüzden kulaklığımı taktım ve kendime az da olsa mahremiyet sağladım. Damien karşımda oturuyordu, üstüne beyaz polo yaka bir tişört ve kot pantolon vardı. Bindiğimizden beri telefonuyla oynuyordu, ben de ona bakmamaya çalışarak bilgisayarımdaki yazılarıma döndüm.
Gözlerimi başımın altındaki hareketlilikte açtım, uyumuş muydum? Gözlerimi kırpıştırdım ve yüzüme çok yakın, tenimin alev almasına sebep olacak bir mesafede Damien’ın yüzünü gördüm. Güzel gözlerini bana dikmişti ve bir eli başımın altındaydı.
Sonra ben daha ne olduğunu anlayamadan başımı yumuşak bir şeyin üstüne bıraktı, bir yastığın.
“Boynun tutulacaktı”
Geri yerine otururken onu izledim, “teşekkürler” diyebildim tekrar gözlerimi kapatmadan önce.
Uyandığımda hala gökyüzündeydik, 4 saat olmuştu. Gerinirken Damien’ı hala karşımda bilgisayarıyla uğraşırken gördüm. Uyurken başımın altına yastık koyduğu aklıma gelince ister istemez gülümsedim, isteyince bir centilmen de olabiliyordu.
Açık bilgisayarımda kaldığım yerden yazmaya devam ettim. Yolculuk bittiğinde valizlerimiz için bekliyorduk, uçaktan inip transfer aracına bindik.
“Nereye gideceksen seni bırakabilirim,” dedi. Başımı iki yana salladım. “Ben bir taksi bulup otele geçerim” dedim hızlıca. Telefonum çalmaya başladığında tanımadığım bir numaraydı, açtıktan sonra “Efendim” dedim.
“Nora Winslow?”
“Evet benim?”
“Ben otel rezervasyonu için aramıştım, saat 12den beri size ulaşmaya çalışıyorum ama kapalıydı. Rezervasyonu iptal etmek durumunda kaldık maalesef giriş saati geçti.” Telefonu kulağımdan uzaklaştırıp baktığımda dudağımı ısırdım. Saat 4 olmuştu! Saat farkını unutmuştum ve 5 saattir de uçaktaydım. Lanet olsun!
“Anladım, başka boş odanız yok mu peki? Uçakta olduğum için görmemişim kusura bakmayın”
“Maalesef, biri son anda odayı tutmak istediği için ve siz de gelmediğinizden dolayı iptal ettiğinizi düşündük”
“Anlıyorum peki, teşekkür ederim” telefonu kapattım, Damien dikkatle beni izliyordu. Onu görmezden geldim ve telefonumdan hızlıca boş otel bulma umuduyla arama yaptım. Elbette yoktu, en azından bugün için yoktu.
Bunu Damien’a belli edemezdim asla, bu yüzden bozuntuya vermeden aramaya devam ettim. Sahile yakın bir yerde olmalıydı çünkü buraya gelmekteki tek amacım Londrada asla güneş görmeyen tenimi bronzlaştırmak ve güneşe doymaktı.
“Of!” Dedim sinirle. Karşımdaki Damien kaşlarını kaldırarak bana baktı.
“Otel mi bulamadın”
“Buldum”
“Sorun ne o zamam?”
“Sana ne Damien, sen neden sürekli beni zorluyorsun?”
“Bilmem, belki hoşuma gidiyordur?”
“Benim gitmiyor”
“Belli ki otel bulamamışsın, sana yardım edebilirim”
“Etme, burada da mı otelin var?” Gözlerimi devirip telefonuma döndüm.
“Hayır ama odamı seninle paylaşabilirim” öksürmeye başladım. Ciddi anlamda boğazım tıkandı ve öksürmekten suratım kızardı, boğuluyordum.
Damien köşedeki şişelerden birini açıp bana uzattı, şişeyi kapıp yanan boğazımı rahatlatması için içerken ona asla bakmıyordum.
Odasını onunla paylaşma düşüncesi aklıma neler getirdiğini bilse bu kadar rahat karşımda durur muydu acaba?
“Ne münasebet!”
Bir kez daha öksürdüğümde kıs kıs güldü. “Sokakta kalmandan iyidir diye düşündüm”
“Sokakta kalmam, bir airbnb bulurum.”
Omuz silkti “Sen bilirsin”
Araba durduğunda indim. Valizimi de güç bela taşırken bana baktı.
“İhtiyacın olursa ara” dedi, sesindeki iğneleme sinirlerimi bozdu.
“Olmayacak!” Kapıyı çarparak kapattım, bu heriften nefret ediyordum.
oy verip yorum bırakırsanız çok sevinirim dostlar, yorumları okumayı çok seviyorum. Şimdiden iyi okumalar 💖💖💖💖
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 49.98k Okunma |
4.58k Oy |
0 Takip |
68 Bölümlü Kitap |