@sudesi
|
İlk dıt sesini duyduğumda telefonu kapatıp bu saçmalığa bir son vermeyi düşündüm. Gerçekten düşündüm, ben daha karar veremeden telefon ikinci çalışta açılmasaydı yapacaktım da. “Alo?” Sesi daha fazla gerilmeme sebep oldu. Yine de kendimi cevap vermeye zorladım. “Benim, barda karşılaşmıştık” ne saçma bir girişti bu böyle… “Hatırlıyorum, bu kadar erken arayacağını beklemiyordum” dediğinde sesindeki alaycılığı duymazdan geldim. “Buluşabilir miyiz?” Dedim bıkkınca. “Konum at” dedikten sonra telefonu çat diye suratıma kapattı. Bir süre şaşkınca ekrana bakakalsam da bir sabır çekerek aynı numaraya konum attım. Helena’nın attığı mesajlara girdiğimde çeşitli haber sitelerinden farklı linkler vardı. Rastgele birine tıkladığımda fazlasıyla yüksek bir gökdelenin resminin altında Langley Hikayesi yazıyordu. Haberi okuduğumda kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. Yalnızca reklam şirketi değildi, 3 kuşaktır neredeyse Amerikada fazlasıyla büyük bir yatırım firmasıydı. Reklam şirketi sadece bunlardan biriydi desek daha doğru olurdu. Başka bir linke tıkladığımda bir magazin sitesi açıldı. Damien denen adamın resmi karşımda belirdiğinde bir an kendimi tutamadan incelemeye başladım. Üstünde yine bu sefer özel dikim olduğuna emin olduğum bir takım vardı. Bir ödül töreninde çekilmişti ve magazin sitesi yalnızca onun bekar hayatından, gizli sevgililerinden, her cümlenin sonunda fazlasıyla belirgin yakışıklılığından bahsediyordu. Bir kaç kez birileriyle görüntülenmiş ama asla renk vermemişti, bazısı direkt olarak adamın sevgililerini gizli tutmaktan hoşlanan kıskanç bir tip olduğunu, bazıları ise onun kalp kıran bir playboy olduğu için kimseyi magazine gösterecek kadar önemsemediğini yazmıştı. Şu an yaptığım şey hala benim standartlarım için fazlasıyla… fevriydi. Aklıma Owen’ın sözleri geldiğinde kaşlarım istemsiz olarak çatılmıştı. Kontrol manyağının tekisin, anı yaşamaktan acizsin ve sıkıcısın Nora. Hayatta bir kez olsun düşünmeden bir şey yapabilecek misin merak ediyorum. Eğlenmeyi bile bilmiyorsun, bir kez olsun sınırlarını aşmayı bile deneyemeyen bir korkaksın. Konfor alanından asla çıkamayacaksın. Bunu ayrılırken onunla istediği bir şeyi yapmak yerine kitabımı bitirmeye çalıştığım için söylemişti. Evet belki biraz fazla kabukluydum, kolay kolay konfor alanımı terk edemez ve etiğime aykırı şeyler yapamazdım. Her şeyin kontrolümde ve düzgün olmasını seviyordum, aksi beni panikletiyordu. Ama bunları sevdiğim adamdan duymak, üstelik sıkıcı ve korkak olarak adlandırılmak öyle canımı sıkmıştı ki Onunla ayrıldıktan sonra kendime bir macera olarak adlandıracağım bu tatili planlamış, tek başıma gelmiş ve gezmeyi, eğlenmeyi hedeflemiştim. Sonu tam bir bok çukuru olmuştu…
Önümde bir araba durduğunda cam indirildi ve Damien’in yakışıklı yüzüyle karşılaştım. Konfor alanımdan asla çıkamayacaktım öyle mi? İşte, ömrümde bir kez olsun düşünmeden hareket ediyordum. 3 hafta birinin sahte sevgilisi olup mükemmel bir tatil yapacak ve anı yaşarken bunu herkesin görmesini sağlayacaktım. Arabanın kapısını açarken artık bu plana o kadar kötü bakmadığımı fark ettim. En azından kendime bir şeyleri kanıtlamaktan daha fazlasını yapabilir, gerçekten eğlenebilirdim. Aptal yanımı dinlemek belki akıllıca değildi ama bunu gurur yapmıştım ve gerçekten düşünmeden hareket edeceğim tek konu şu an buydu. Bunu da değerlendiriyordum. Kapıyı kapattığımda zaman kaybetmeden araba çalıştı ve yaz esintisi saçlarımı uçuştururken yolda yağ gibi kayan arabanın içinde rahatsızca kıpırdandım. Yol boyu konuşmadık ve çok geçmeden bir otelin önünde durduğumuzda arabadan indim. Langley Otel Şaşırmış mıydım? Elbette hayır… Lobiye girdiğimizde bir anahtar istedi ve ben şimdiye dek gördüğüm en güzel otellerden birinin tavanını inceledim, kubbe şeklinde yapılmış tavanda mükemmel işlemeler vardı. Bu bana italyan tarzda portreleri anımsattı. Çiçekli yaz elbisem ve sandaletlerimle buraya pek de uyumlu görünmesem de umurumda değildi. “Hadi gel” Lobideki kadın bize biraz tuhaf baksa da ona aldırmadım, eminim buraya getirdiği ilk kadın ben değildim, son da olmazdım. Bizim amacımız çok farklıydı… Yukarı çıktığımızda oda anahtarını bana verdi, ben de benimle birlikte odaya girmesinden çekinmiştim. Ne olursa olsun adamı tanımıyordum ve şu an tüm ipler onun elindeydi. Kimseye güvenilmezdi. “Sen odaya yerleş, sonra bir kat aşağıda toplantı salonu var. Oraya seni getirmesi için birini yollayacağım. Valizini odaya koydular” Bu gerçek miydi? Arkasını dönüp giderken uzun ve güçlü görünen bedenini izledim. Şu an kendimi bir rüyanın içinde gibi hissediyordum, burası 1 saat önce bulunduğum airbnb’den çok farklıydı. Kendimi şu an şanslı olarak nitelendirdiğim söylenemezdi, bundan hala emin değildim ve beynimin hala mantıklı çslışan tarafı bana bunun saçmalık olduğunu söyleyip duruyordu. Hadi ama Nora, sen aptalın birinin sözleri için bu tarz saçmalıklar yapacak bir kız değilsin! Kendini kime kanıtlamaya çalışıyorsun? Yine de o sesi susturdum, burada olan burada kalacaktı ve ben mükemmel bir tatile hayır demeyecektim. Kötü biterse kitabımın birine yeni bir kurgu bulmuş olurdum hem? Zaten geçici pasaportumla şu an yalnızca eve dönebilirdim, kesinlikle burada geçireceğim tatili tepemezdim. Burada beni tanıyan bile yoktu hem, 3 haftada kaç davete katılabilirdik sanki… Valizim yatağın köşesine bırakılmıştı, pencereden muhteşem manzaraya baktım şehir resmen ayaklarımın altındaydı. İngilterede yaşadığım sokaktaki evlerin hepsi bahçeli, iki katlı mütevazi evlerdi. Sakinliği çok seviyordum ama şu an önümde duran ışıklı, yüksek binaların görkemi de beni büyülemişti. Üstümü değişmedim, valizimi açmadım bile. Yalnızca telefonumu alıp odadan çoktım, kapının önünde beni takım elbiseli bir adam karşıladı. “Hazırsanız inelim hanımefendi” dediğinde kaşlarım istemsiz havalandı. Pekala, bu oldukça tuhaftı. Sadece başımı salladığımda asansöre doğru ilerlemem için beni yönlendirdi ve arkamdan ilerlemeye başladı. Alt kata inmek için bile yanıma birini gönderiyor olması bu adamın ne kadar kontrolcü olduğunu bana gösterdi, ön yargılı değildim. Kendimde sevdiğim tek şey insanları nir şifre gibi çözebilmemdi, belki de mesleki deformasyonun bir sonucuydu bu. Gözlem yeteneğim iyiydi ve bu adamla ilgili pek az şey gözlemle fırsatım olsa da bunları beynime kazıyordum. Beynim kaç alarmı verdiği an arkama bakmadan kaçmak için işime yarayacaklardı. Asansör durduğunda indik ve tam karşıda çift kapılı bir odanın önünde durduk. Benim için açan takım elbiseli adama gülümsemeye çalıştım, 3 numaraya vurulmuş saçları ve sert çenesiyle adam benden yana bakmadı bile. Ben de pes edip içeri girdim. Salon yeterince büyüktü, en azından Damien denen adamın beni rahatça yakalayamayacağı kadar büyüktü. Bir şey olursa çığlık çığlığa kaçmak için vaktim vardı, güzel! “Gerçekten bunu bir toplantı şeklinde mi yapacağız?” Gülmemek için kendimi tutan ifademe son derece ciddi bir ifadeyle karşılık verince dudaklarımı hayali bşr fermuarı çeker gibi yapıp kapattım. “Ciddi olmayı 10 dakika becerebilecekseniz evet, toplantı şeklinde yapacağız” Soktuğu lafa göz devirmemek için kendimi tuttum. “Elbette ciddi olabilirim, normal hayatımda da ciddiyim zaten” deyiverdim. Başını iki yana sallayıp önünde duran dosyadan bir kağıt çıkardı. Önüne bıraktığında bunun ciddi ciddi bir kontrat olduğunu gördüm. Kahkaha atmaya başladığımda sandalyede rahatça geriye yaslandım. “Altı üstü 3 hafta yanında dikileceğim diye bana kontrat mı imzalatıyorsun?” “Evet” “Bunu ne ara hazırladın sen ya? Ne olur ne olmaz diye hazırda mı tutuyordun ya da?” Gülmemi durdurmaya çalışırken maddeleri inceliyordum. Bu saçmalıktı! “Avukatım ödediğim parayı hakediyor demek ki” dedi. Kontratın fotoğrafını çekip Helenaya attım, o avukata gönderirdi zaten. “Ne iş yapıyorsun?” Dedi. Dudaklarımda beliren gülümsemeyle ona baktım “Avukatın bunları öğrenemedi mi?” “Bu kadar basit bilgilerle onu yormadım” tok sesi içimde bir şeylerin hareketlenmesine sebep oldu. “Halkla ilişkiler okudum” deyiverdim. 5 dakika sonra telefonumun bildirim sesiylr korkudan yerimden sıçradım. Karşımdaki adamın gözlerini devirdiğini gördüğümde kendimi aptal gibi hissettim. “Sorun yok, imzala. Sana karşı kullanabileceği bir şey yokmuş, çok basit şeyler yazıyor. Anlaşmadan kimseye bahsetme yeter” Okuduktan sonra alışık olduğum imzayı sinir bozucu bir yavaşlıkla attım. Kağıdı önüne iterken “Tatilimi iki haftalık planladım ve sonrakş hafta Hawaii’de olacağım. Yani hiçbir plan beni oradan döndüremez. Bu iki hafta istediğin yere gelirim ama sakın son hafta buraya beni getirtme” defim. “Kontrat 3 haftalık yalnız” dedi. Biçimli kaşlarından biri hafifçe kalkmıştı. “Biliyorum, son hafta olmayacağımı söylemedim, hawaiide olacağımı söyledim. Gerisini sen düşün” dedim. Gülümsedi, dudaklarından yalnızca bit kenar kıvrıldı. “Pekala, öyle olsun. Her davete katılacaksın, plan bozamazsın.” Dedi. “Kontratı imzaladığıma göre bunları yapacağımı söylememe gerek yok herhalde” “Tamam, o zaman yarın akşam benimle bir açılışa geleceğini rahatlıkla söyleyebilirim” sandalyesinde geriye yaslanırken bir an panikle bakakaldım. “Hemen yarın mı? Bildiğimiz yarın” “Başka yarın mı var Nora?” “Yok, sen cidden bu gece yarın için birini bulmaya ava çıkmışsın, o tarz bir barda senin gibi birini gördüğümde bunu anladım zaten” sinirle ayağa kalktım, benim daha kıyafetim bile yoktu. “Benim gibi biri derken” dedi. Hafifçe güldüğünü duyduğumda daha beter sinirlendim. “Ne daveti bu?” Aptal elbisemin bir askısı omzumdan düştüğünde onu geri eslş yedine çekiştirdiğinde gözü bu hareketime takıldı. Yeşil gözleri üstündeki elbisede oyalandı. “Bir şirket etkinliği, detaylara sen kafanı yorma. Sadece yanımda olsan yeter” dedi. “Elbisem yok, yani buraya uygun mu bilmiyorum yanımdakiler. Malum, bir anda bir iş adamıyla sahte sevgilik rolüne bürüneceğimi bilemedim.” “Yarın seni alışverişe çıkarırım” dedi. Ay ne klişe! “Kendim alışveriş yapabiliyorum, kartı versen yeter” dedim. Elbette onun boktan etkinliği için kendi paramı harcayacak değildim, bu durumda gram utanmam yoktu. Spontane oluyordum işte? “Yarın haberleşiriz, burada ne kadar kalacaktın normalde?” “4 gün sonra New York’a uçağım vardı” dedim kollarımı kavuştururken. “Tamam, 4 gün sonra New Yorktayız o zaman” Ne?! |
0% |