47. Bölüm

39. Bölüm

Sude
sudesi

Evimin kapısını açtığımda hayatımda belki de ilk defa burayı soğuk buldum, buz gibiydi. Kapının hemen yanına koyduğum ikinci el, çekmeceli masaya anahtarımı atarken evim gözüme küçücük geldi. İçine sığamayacakmışım gibi hissettiğim bir an oldu koridorda gözlerimi gezdirirken, hayat ne garipti. İki gün ayrı kalsam evimi özleyen ben kendi evime bir yabancı olarak dönmüştüm sanki. Başka bir evde gibi hissediyordum, içime bir boşluk çökmüştü sanki, yuva hissi gitmişti.

Valizimi çekip koridorun ortasına bıraktım ve doğruca salona girdim, evim küçük ama çok tatlı bulduğum bir evdi. Salonunda kocaman bir kanepe vardı, en sevdiğim şey gece orada film izlerken uyuyakalmak ve Helenanın işten istifa ettiğimde bana hediye aldığı depresyon battaniyesi adını alan tüylü uçuk pembe battaniyeme sarılmaktı.

Şu an bu bile gözüme çekici gelmedi, aksine aklıma Damien’ın bu ev hakkında ne düşüneceği geldi saça bir şekilde. Onu burada hayal etmek bile tuhaftı, bir rüyadan uyanmış gibi hissediyordum uçaktan indiğimden beri. Belki de gerçekten fazla jetlag olmuştum, duygusal durumum bozulmuş olabilirdi…

Hızlı bir duş alıp üstüme pijamalarımı geçirdim ve üst kattaki odama çıktım, pencerenin karşısındaki yatağıma kendimi attım, kendimi bitkin hissediyordum. Elim telefonuma gitti, hiçbir arama ya da mesaj yoktu. Tam olarak ne beklediğimi bilmiyordum ama Damien’ın da bana karşı hislerinin olduğunu gösterecek bir şeylere ihtiyaç duyduğumu anlayacak kadar tanıyordum kendimi. Bu karmaşanın tek faili ben olamazdım, olmamalıydım. Yine de onun beni kısa zamanda unutacağını ve şirketine kavuştuğu için aklında harıl harıl çalışmak dışında bir şey olmayacağından da emindim.

Gözlerimi kapatmaya ve uyumaya çalıştım, boşa giden bir çabaydı.

Sonunda karnım acıktı ve kendimi kazıyarak yataktan çıkardım, boş buzdolabının karşısında bir süre dikildikten sonra en yakın yerden koca bir pizza sipariş ettim.

Kapı çaldığında saat 3’e geliyordu.

Helena tüm enerjisiyle içeri girdiği an beni kollarının arasına aldı.

“Bronzlaşmışsın!”

“Hawaiideydim Helena” dedim göz devirirken, yine de gülüyordum. Tanıdık yüzünü görmek içimde ne zaman oluştuğunu bilmediğim bir düğümü çözdü ve eve girdiğimden beri ilk defa nefes alıyormuş gibi hissettim.

“Nasıl geçti yolculuk? Seni çok özledim, biraz daha gelmesen sıkıntıdan patlayacaktım” dedi salona girip kendini kanepeye attığı sırada.

“İyiydi, yorgunum sadece”

Yanına oturduğum zaman beni izledi.

“Hadi, konuşalım artık. Neler oldu Nora? Yüzünden döndüğün için mutsuz olduğunu mu anlamalıyım yoksa anlatman için beklemeli miyim?”

Saçlarından bir tutamı kulağının arkasına atıp vücudunu tamamen bana çevirdi. Bu onun odağım sende, başla deme şekliydi. Ben de anlattım, hissettiğim her şeyi olmasa da anlatabildiğim kadarını.

“Aramızda bir şeyler olduğuna emindim aslında ama pek de önemli değildi zaten” diye omuz silktim.

“Bence önemliydi Nora, etkilenmiş olmanı anlıyorum bebeğim ama neden konuşmadınız ki? En azından sen neden konuşmadın?”

“Ne diyecektim Helena? Yarın gidiyorum ama senden sanırım çok etkileniyorum mu? Ya da 14 yaşında gibi senden çok hoşlanıyorum mu demeliydim?”

Helena hafifçe güldü.

“Bence bunları zaten anlamıştır, en azından olabilme ihtimaliniz konuşulabilirdi”

“Hayır konuşulamazdı çünkü o da olmayacağının farkındaydı, ayrıca olmasını isteseydi bununla ilgili bir adım atardı Helena. O buna iş gözüyle bakmak için direndi”

“O zaman ne diyoruz? Tatlı bir tatil kaçamağıydı ve bitti. Bu kadar, şimdi şu yüzünü düzelt çünkü iş konuşacağız”

Evet, iş. Bir diğer sorunumdu, Damiendan daha büyük olan sorunumdu ama ne yazık ki bu bile artık onunla bağlantılı olduğundan aklımdan onu atmakta başarısız oldum.

“Damien’ın amcasının yayıneviyle olan bağlantısını bulamadım, hala bunu Damien’a söylemelisin diye düşünüyorum bu arada Nora” bakışlarımla onu susturdum. İki elini teslim olurcasına havaya kaldırdı. “Tamam peki, anladık. Kendimiz çözüyoruz. O zaman şunu da söylemeliyim hayatım, istediğin bir kaç yayın evine dosyalarını attım ama henüz dönüş alamadım.” İçim sıkıntıyla dolmaya başladığında kalkıp mutfağa gittim.

“Kahve yapıyorum” diye seslendim.

Yeni kitabıma güveniyordum, iyi olduğuna emindim ama sanki yeniden en başa dönmüş gibiydim. Üstelik daha bunu anneme anlatması vardı, yüzünün alacağı ifadeyi görmek bile istemiyordum. Ben demiştim dercesine kalkan kaşları şu an bile zihnimin en puslu köşesinde belirmeye başlamıştı.

“Hey, sana diyorum” dediğini işittim ve başımı kaldırıp mutfağa giren Helenaya baktım.

“Ne oldu?”

“Telefonun çalıyor” sırıtarak telefonumu uzattığında arayan kişiyi görmemle kalbim tekledi. Elimde olmadan saçma bir şekilde saçımı düzelttim. Telefonu açarken arkamda kıs kıs gülen Helenayı görmezden gelmeye çalışıyordum.

“Efendim?” Diye sordum normal tutmaya çalıştığım sesimle.

“Nora, uyandırmadım değil mi?”

“Hayır, uyuyamadım zaten. Bir şey mi oldu?” Bu kadar detay vermeme gerek var mıydı cidden? Adamın sesini bile özlemiş gibi hissediyordum.

“Nasıl olduğunu merak ettim, yolculuk nasıldı?”

Bir an ne diyeceğimi bilemedim, yukarı odama çıkarken. “İyi, iyiydi. Yorucuydu sadece, eve geleli çok olmadı zaten.”

“Anladım, sevindim” dedi. Bir süre ne diyeceğini düşünür gibi durdu. “Her şey için teşekkür ederim Nora, tekrar” dedi. Hain gözlerim dolmaya başladı, şimdi ağlayamazdım. Ortada ağlayacak bir şey yoktu ama neden kalbim yanıyor gibi hissediyordum ki?

“Tanıştığımız için mutluyum” dedim beceriksizce.

“Ben de öyle” dediğinde derin bir nefes aldığını duydum.

“Aradığın için de teşekkürler, şimdi kapatmalıyım. Helena geldi de” dedim. Daha fazla bir şey konuşursam ağlayacağıma emindim.

“Tamam o zaman, hoşçakal” dedi.

“Hoşçakal” dedim ve telefonu kapattım. Aşağıya inerken yüzüme bir gülümseme kondurmaya çalışsam da Helena bunu yemedi.

“Yolculuğumu merak etmiş” dedim.

“Aman ne hoş ve gereksiz bir bahane, direkt özledim deseydi ya”

“Zaten üzgünüm Helena, bir de sen gelme üstüme”

Kahveleri sehpaya bırakırken başımı ovdum, ağrı girmeye başlamıştı.

“Üzülme, halledeceğiz. Bu da bir süreç işte Nora, yeni bir yayın eviyle anlaşman uzun sürmeyecek” dedi benim zihnimde dolanan şeylerden habersiz. İşi düşünecek halim bile kalmamıştı resmen, Damien 3 haftada zihnimi de ele geçirmişti.

Kapı çaldığında irkildim, pizza siparişini neredeyse unutmuştum. Kalkıp aldıktan sonra mutfaktan peçete aldım. Kanepede yan yana otururken Helena tatili baştan sona anlattırarak bana işkence etti, Damien ile olan anları atlayarak anlatmaya çalışsam da o fazlasıyla meraklıydı.

“Biraz tuhaf biri, yani bence senden kesinlikle çok etkileniyormuş ama aranızdaki bu mesafenin de aşılamayacak bir şey olduğunu düşünmüş olabilir” elimdeki pizza diliminden bir ısırık aldım.

“Onun bu olaya bu kadar anlam yüklediğinden bile emin değilim, tek istediği dedesini inandırmaktı ve zor da olsa başardık” dedim.

“Yine de bu şu an seni araması gerçeğiyle alakasız”

“3 haftada arkadaş da olduk Helena, arayabilir” dedim umursamaz gözükmeye çalışarak. Helena kalkarını çattı “her şeye mantıklı bir açıklama bulmak zorunda değilsin Nora, telefonu alırken ellerinin nasıl titrediğini görmediğimi mi sanıyorsun?” Yüzüm kızarmaya başladı, bakışlarımı kaçırdım ve ondan kaçmak için en sevdiğimiz diziyi açtım. Helena diziyi izlerken ben sadece geçirdiğim 3 haftayı düşündüm. Onu sandığım kadar kolay unutamayacaktım belli ki.

 

Kulaklığımı çıkarıp biraz nefeslendim, saat sabahın 6’sıydı ve ben her zaman yaptığım şeylere geri dönmüştüm. Sabahları yürümeyi severdim, zihnimi açtığından ve beni rahatlattığından emindim ama şu an o anlardan biri değildi. Sanki nabzım hızlandıkça zihnim daha hızlı çalışıyor ve ne yapacağımı daha çok düşünüyordum, amerikadan döneli 1 ay olmuştu. 1 koca ay, bu sürede yaptığım tek şey dosya hazırlamak ve görüşmeler yapmaktı. Hiçbiri istediğim gibi gitmiyordu, ya da beni tatmin edecek bir enerji almıyor ve emanet edemiyordum. Sinirlerim öyle bozuktu ki, annemle yaptığımız saçma konuşma beynimde bozuk plak gibi çalmasın diye sürekli müzik dinler olmuştum. Kendimi verdiğim yanlış bir karardan dolayı hayatımı mahvetmiş gibi hissediyordum, fazla dramatikleşmiştim belki de…

Evimin sokağına dönerken geçtiğim kahve dükkanından bol buzlu bir americano aldım. Telefonuma çalmaya başladığında gözüm ekrandaki saate ilişti, saçma bir şekilde her çalmada Damien olabileceği umuduyla bakıyordum telefona.

Değildi, onun yerine sabah sabah asla çekemeyeceğim biriydi, iki haftadır aramalarını görmezden geliyordum be tahmin ettiğim gibi pes etmiyordu.

Açıp sinirle kulağıma götürdüm. “Efendim Owen?”

“Koşuya mı çıktın?”

Kahveciden çıkıp eve doğru yürürken “Hı-hı” diye söylendim.

“Konuşalım Nora, konuşmamız gerektiğini biliyorsun”

“Bu konuya kafayı taktığının farkındasın değil mi Owen? Neden sadece doğru düzgün arkadaşım gibi saygılı bir şekilde bitiremiyorsun?”

“Bitiriyorum, en azından ikimizin de içi rahatlasın diye uğraşıyorum. 1 saat kahve içsek bir şey kaybetmeyeceksin, biraz evden çık”

Al işte, bu adam tek lafıyla benim tüm modumu düşürebiliyordu, dili zehirliydi ve ben bunu uzun süre fark etmemiştim resmen!

“O çeneni düzgün iki laf etmek için açacaksan konuşuruz, bu şekilde konuşacaksan defol git Owen” dedim ters ters. Artık kibarlık ya da saygı umurumda bile değildi.

“Tamam, sakin ol. Özür dilerim, öyle demek-“

Lafını kestim. “Akşam görüşürüz” telefonu kapatıp evin kapısını açtım.

Telefonu bir kenara atarken derin derin nefesler alıyordum. Çıkıp hızlıca bir duş aldım ve üstüme bir tayt ve sweatshirt geçirdim. Saçlarımı tepeden toplamıştım, bilgisayarımın başına geçerken telefon yeniden çaldı.

“Efendim Helena?” Bu kadar erken uyanması bile mucizeydi.

“Uyandırdım mı?”

“Hayır, duş bile aldım. Sen bu kadar erken napıyorsun asıl?”

“Sana müthiş bir haberim var!” Sesi oldukça heyecanlıydı.

“Ne?”

“Yayın evi bulduk sonunda, rahat olabilirsin. 1 haftaya baskıya bile gideriz” ciddi miydi bu?

“Şaka yapıyorsun herhalde Helena? 1 haftada ancak dönüş alırız”

“Hayır ya öyle değil, yayın evi seninle çalışmak için can atıyor hayatım” sesi bir tuhaf çıktı, kaşlarım çatıldı.

“Hangi yayın evi bu? Göndermediğiniz bir yer kalmadı ki? Yoksa içlerinden biri mi dönüş yaptı?” Kalbim heyecanla attı.

“Hayır ama bunun çok daha iyi olduğuna eminim, hem bizim için önemli olan şu an kitabın aynı düzende ve takvimde çıkabilecek olması değil mi Nora? İmza günleri için de her şeyi sağlayacaklar, fuarlar ve mekanları ayarlayacaklar”

“Adı ne dedin?”

“Orası sürpriz, akşam söyleyeceğim” dedi sesinden güldüğü anlaşılıyordu.

Bir şey dememe fırsat bırakmadan telefonu kapatınca öylece bakakaldım, ne olmuştu şimdi böyle?

Yine de en yakın arkadaşıma her konuda güvendiğim gibi işim için de ayrı bir güven duyuyordum. Benim için en iyisini bulacağından şüphem yoktu bu yüzden içime çöken huzursuzluk biraz olsun dağıldı. Akşam detayları öğrenirdim zaten, Owenla konuşmamdan hemen sonra elbette…

Üstümdeki tayt ve sweati bile çıkarmadan evin anahtarını alıp kendimi dışarı attığımda saat 8’i geçiyordu, Owen evin sokağındaki kahve dükkanında beni bekliyordu. Saçlarımı dağınık bir topuzla tepeden toplamış ve spor ayakkabılarımı giymiştim. Her zamanki halimleydim ve Owen için bu bile fazlaydı, şu an onunla buluşmaya gitmekteki tek amacım susturmak ve hayatımdan tamamen çıkmasını sağlamaktı.

Kafeden içeri girerken kapıdaki zil tıngırdadı, Owen onunla hep oturduğumuz masada elindeki kupasıyla oturuyordu, onu görünce içimde bir şeyler oluşmasını bekledim. En azından bir his, en ufak bir kıvılcım. Ama tık bile etmedi içimdeki hiçbir şey, bomboş kalmıştım.

Aksine aklıma yine ve yine Damien geldi, onun yanında karnıma tekme yemişim gibi hissettiğim. Bu düşüncelerle ilerleyip karşısına oturdum, beni fark edince kupasıyla oynamayı bıraktı.

“Selam” dedi, sesinde bir gerginlik vardı.

“Selam” dedim sakince.

“İyi görünüyorsun” dedi bir anlık sessizlikten sonra, ona sen ciddi misin der gibi baktım. Bunun üstünde durmadı.

“Seninle gerçekten arkadaş olmak istiyorum Nora, o kadar yılın hatırına” dediğinde hafifçe güldüm, istemsiz bir tepkiydi.

“Owen sen benim arkadaşım değilsin, hiçbir zaman da olmadın. Olsaydın bu durumda olmazdık, seni aldattığımı da düşünmezdin”

“Ne düşünmemi bekliyordun ki? Bir anda bir haber görüyorum ve 6 aydır sevgili olduğunuzu söylüyor adamın biri!” Geriye yaslandı, kumral saçlarını karıştırırken gözüme çok yabancı geldi. Bakışlarımı ellerime çevirdim, Damien onunla son konuşmak istediğim kişiydi.

“Sana öyle olmadığını söylüyorum işte, 6 ay diye bir şey yok”

“Ama bir şey var?”

Gözlerimi onunkilere çevirdim.

“Bilmen gereken ve seni ilgilendiren tek şey bu, gerisini kurcalama” diye kestirip attım, ona bir açıklama yapmıştım. Yeterliydi.

Bir süre bana baksa da telefonum çaldığında söyleyeceği şeyi yuttu.

Helena arıyordu, sabırsız arkadaşım evden çıktığımdan beri 2. Defa aradığı için Owen’a aldırmadan açtım.

“Efendim Helena?”

“Hayatım nerdesin? Evde değil misin?”

“Yok hayır, yakındaki kafeye geldim. Sen eve mi geçtin?”

“Ah anladım o zaman, tamam bebeğim” telefonu kapattığında kaşlarım çatıldı, bu kadına bazen akıl erdiremiyordum. Owen sorarcasına baktığında kaşlarım daha çok çatıldı.

“Başka diyecek bir şeyin var mı?” Diye sordum.

“Diyecek çok şeyim var, hala bir şey anlatmadın Nora. Kim o adam?”

Bir sabır çektim.

“Owen, bizimle ilgili diyecek bir şeyin var mı diye sormuştum?”

“Bu da bizimle ilgili, biz ayrılalı daha ne kadar oldu ki Nora? Nasıl hemen hayatına devam edebildin?” Yüzündeki sinirli ifade içimde gülme isteği yarattı, şu anki durum trajikomikti. Benden ayrılmak için her şeyi yapan adam neredeydi acaba?

“Niye edemeyecekmişim? Kendi sıkıcı ve macerasız hayatımda gayet mutluyum Owen, kolay oldu.” Dedim. Hırsımı ondan çıkaramadığım için sinirlerim oldukça bozuktu, bu yüzden ağzıma gelenleri ancak böyle söyleyebiliyordum.

“Sıkıcı mı? Bir ay önce bir milyarderin kollarında poz veren kadın mı bunu söylüyor?”

Masada hafifçe bana doğru eğildiği zaman gözlerimi kıstım.

“Konuşma bitmiş belli ki, dönüp dönüp aynı şeyleri söylediğine göre” kalkmak için hareketlendim ama beni durdurdu.

“O adamla gerçekten bir şeyler yaşıyor musun Nora, gerçekten soruyorum?”

Bir an ne diyeceğimi bilemedim.

“Seninle o adamı düşünmek bile saçmalık, nefret edeceğin tiplerden birisi. Buna inanmamı bekleme” dedi.

“İster inan ister inanma, umurumda değil” dedim sinirle.

“Saçmalık olan neymiş?” Duyduğum ses bir an nefesimi kesti, kulaklarım yanlış duymuş olmalıydı. Bir an gözlerimi yan tarafımda duran kişiye çeviremedim, gerçek olmamasından korktum.

Owen tepemizde dikilen kişiye baktığında kaşları çatıldı.

Resmen ağır çekimde ona döndüm, üstünde alışık olduğum gibi takım elbiselerinden biri vardı, gözleri benim üstümdeydi.

“Damien?” Titrek sesim aramızda yankılandı.

 

 

sonundaaaaa!!!! Oy ve yorumlara bekleniyorsunuz canlar, öpüldünüz 💖💖💖

Bölüm : 02.07.2025 22:33 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...