
Evimdeki koca kitaplığa bakarken kendi kendime gülümsedim, en sevdiğim bölüm buydu. Son imzadan aldığım kitabı diğerlerinin yanına koymuştum, kendi kitaplarımın.
Saat gece yarısını geçiyordu, 1 aylık imza günü çılgınlığımızın sonuna gelmiştik ve gece Londraya dönmüştüm. Londra'nın farklı bölgelerinde yaptığımız imza günleri beklediğimden daha yorucu geçmişti, Damien ile görüşecek pek vaktimiz olmasa da sürekli telefonda konuşuyorduk. Onun kadar işkolik birinin telefonu elinden düşürmeyen bir sevgiliye dönüşeceğini kim tahmin edebilirdi ki?
Telefonum çalmaya başladığında alt kata, salona iniyordum. Kanepeye kendimi attığımda hoparlöre aldığım telefondan Damien'ın yumuşak sesi duyuldu.
"Uyuyor muydun?"
"Hayır, yeni geldim sayılır. Duş aldım, sen?"
"Ben de eve vardım sayılır." Dedi.
Televizyonun açma düğmesine bastım, evin sessizliğini bizim dışımızda tuhaf bir komedi programı böldü.
"Erken değil mi?" Diye sordum. Saat farkını göz önüne alınca orada henüz akşam bile olmamıştı.
Damien'dan hafif bir gülme sesi geldi, "Geç bile kaldım."
Ardından kapı çaldı.
Kalbim göğsümü öyle tatlı bir sızıyla sıkıştırdı ki elimde olmadan gülümsedim.
Kapıya koşarken az daha halıya takıp düşecektim, yine de kapıyı açarken gülümsemem solmadı.
Damien karşımda sıcacık bir gülümsemeyle kapının pervazına yaslanmış şekilde duruyordu, elinde valiz ya da ona benzer bir şey yoktu.
"Selam" dedim her zaman yaptığım gibi.
"Selam bebeğim." Beni belimden yakalayıp kendine çektiğinde dudaklarıma tutkulu bir öpücük kondurdu. Onu özlemiştim, kokusunu, dokunuşunu. Öpücüklerini, her şeyini. İki aydır görüşmemiştik sanırım, yani benim yanıma kaçıp geldiği 2 gün hariç. Şirketle ilgili yoğun bir döneme girmişti, her şeyi devralmasından dolayı artık daha fazla çalışsa da onu hiç uzağımda hissetmemiştim. Alt dudağıma minik bir öpücük kondurduktan sonra kollarının arasından çıktım.
"Hadi, içeri gel. Yorulmuş olmalısın." Dedim. Başını iki yana salladı.
"Hayır, yemek yemediğine eminim. Dışarı çıkıyoruz, üstüne bir şey al." Ona kaşlarımı kaldırarak baktım, telefonumdan saate baktım. 00.46 idi.
Yine de itiraz etmedim ve köşedeki ceketimi alıp kapıdan çıktım, uzattığı elini tuttuğumda içimde mutluluktan başka bir his de yükseldi. Heyecan, hala onu gördüğümde karnımın altında bir heyecan oluyordu. Bunu aşamayacaktım, müthiş bir histi.
"Sen ne ara uçağa bindin? Nasıl ayarladın ki, zaten 1 hafta sonra ben gelecektim." dedim gülümseyerek.
"Senin işlerin bitince bir zaman yarattım işte, fazladan vaktimiz oldu. İtirazın mı var hayatım?"
"Hayır, yok elbette. Ama sürpriz yapma sırası ne zaman bana geçecek merak ediyorum."
Üstümde klasik siyah bir tayt ve kapüşonlu bir sweat vardı, Damien her zamanki gibi takım elbisesiyleydi. Direkt işten çıkıp uçağa bindiğini anlamak zor değildi.
Hayatımızın böyle olacağını bilsem de bunu düşünmemeyi seçiyordum, bir şekilde idare etmenin bir yolunu bulmaya çalışıyorduk. En azından Damien'ın ulaşım sorunu olmaması bir nebze işimizi kolaylaştırıyordu.
"Haftaya geldiğinde daha uzun kalarak bunu telafi edebilirsin." Dedi arabaya binerken.
"Bir planım yok, dönüş bileti almadım henüz." Dedim pis pis sırıtarak. "İstediğim kadar tatil yapabilirim belki."
Damien bana yandan bir bakış attı, yeşil gözlerinde tatlı kıvılcımlar dolaşıyordu.
"Bir şeylerini çaldırma da, sonra başımız ağrıyor." Ona sahte bir kızgınlıkla baktım.
"Bir şeylerimi çaldırmasaydım seninle tanışmayacaktık, o baş ağrısına şükretmelisin."
"Her gün ediyorum." Dedi tatlı tatlı. O soğuk adamın benim için gerçek anlamda deli olacağına ölsem inanmazdım, ama olmuştu işte. Damien belki de sevgisinin gerçekliğine ve çabasızlığına inandığım ilk kişiydi. Beni sevmesi için hiçbir şey yapmama gerek kalmıyordu, hiçbir şey yapma ihtiyacı hissetmiyordum. Onunla olmak öyle kolaydı ki yaşadığımız zorluk bana bir anda küçücük gelir olmuştu.
İki ayda hayatımı öyle kolaylaştırmıştı ki kendimi bir ilişkiden çok mükemmel bir arkadaşlığın içinde de bulmuştum.
İlgiliydi, kastettiğim ilgi sürekli konuşmak ya da beni araması değildi. Uzakta olduğumuz için bunu zaten yapıyorduk ama ilgisi bambaşka boyuttaydı. Tüm programımı öğreniyordu, olduğum her yere mutlaka çiçek gönderiyor ve yanımda olamadığı için özür diliyordu. Aradığımda çok yorgun da olsa da ya da orada sabahın 5'i bile olsa telefonu açıyordu, anlattıklarımı dinliyordu.
Kendi kendime gülümsedim, şanslıydım.
Damien arabayı bir restoranın önüne çektiğinde ona döndüm.
"Saatin ve kıyafetimin buraya pek uygun olduğunu düşünmüyorum." Dedim gülerek. Damien da gülümsedi.
"Gayet uygunsun, zaten yabancısı olduğumuz biri değil. Nick burada, yeniden onun yemeklerinden yemeliyiz diye düşündüm."
"Öyle mi? Burada restoranı mı var?" Diye sordum kemerimi çözerken.
"Bir arkadaşının, arada bir gelip menüye yardım ediyor. Bugün geleceğimi söylediğimde seni yeniden görmek ve bize birkaç tarif denetmek istedi. Reddedemeyeceğini bildiğimden bu saate kadar açık tutmasını söyledim."
Damien'ı tanımasaydım birini kendine aşık etmek için her yolu bildiğini söylerdim, yine de durum öyle değildi. Bunu farkında olmadan yapıyordu, farkında olmadan beni kendine resmen aşık ediyordu.
El ele restorandan girdiğimizde bir masa dışında diğerleri toplanmıştı. Nick açık mutfakta bir şeylerle uğraşıyordu.
"İyi geceler." Dedim yavaşça. Bizi görünce kocaman gülümsedi.
"Tam zamanında geldiniz, ana yemekleri şimdi bitirdim." Gelip Damien ile sarıldı. Sonra beni de hafifçe sardı.
"Nasılsın Nora? İmza günlerin nasıl geçti?" Dedi ilgiyle.
"Yoğundu, sen nasılsın? Yeniden yemeklerinden yiyeceğimiz için heyecandan ölüyorum." Diye itiraf ettim.
Nick'in yüzündeki gülümseme büyüdü.
"Hadi oturun, sabah uçağım var bu yüzden hep beraber düzgün bir şeyler yiyelim." Dedi.
Yerimize oturduğumuzda Nick önümüze birbirinden güzel yemekler getirdi, karnım tıka basa dolmuş olsa da getirdiği tatlıyı bile silip süpürdüm. Üçümüz sohbet ederken Damien'ın ara ara saçlarımın arasına bıraktığı öpücüklerle kendimden geçiyordum.
Saat sabahın 6'sı olduğunda ve gözlerimi zar zor açık tuttuğumda bile sohbet bir an kesilmedi. Sonunda eve döndüğümüzde "Çok güzel bir geceydi, gelir gelmez bu kadar programı ayarlamış olmana şaşırıyorum." Dedim.
Damien odamdaki sandalyeye ceketini koyarken bana baktı.
"Olan vaktimizi düzgün kullanmaya çalışıyorum güzelim, ayrıca planlı olmayı seviyorsun."
"Hiçbir şikayetim yok, yine de yarın sadece uzun uzun uyusak hiç fena olmaz." Hafifçe güldü.
"Ben duş alıp geleceğim, sen yat hadi. Yorgun görünüyorsun." Dedi. 8 saatlik uçaktan inen o değilmiş gibi beni düşünüyordu. Yerimden kalkıp yanına gittim, dudaklarına bir öpücük kondurduğumda beni hemen bırakmadı. Onu yatağa çekerken çoktan gömleğinin düğmelerini çözmeye başlamıştım.
"O kadar da yorgun değilim."
Uyandığımda saat 1'i geçiyordu. Damien'ın belime sarılı kolunu onu uyandırmamaya özen göstererek kaldırdım ve yavaş adımlarla alt kata, mutfağa indim.
İkimiz için filtre kahve makinesini çalıştırdığım sırada telefonum çaldı.
"Efendim Helena?"
Helena arkadan gelen korna seslerini bastırmaya çalışarak "Canım, yeni mi uyandın?"
"Evet, dün gece Damien geldi, bir arkadaşıyla yemekteydik. Geç dönünce uyumuşum bu saate kadar." Dedi. Bu hafta şehir dışında olduğumdan onunla da görüşememiştim.
"Aa, sevgilisine sürpriz yaptı demek. Romantik bir beyefendi olacağından şüphem yoktu." Dedi neşeyle.
"Sen onu benim külahıma anlat." Dedim alayla.
Helena da buna karşılık hafif bir kahkaha attı. "Yani, böyle düşünen sadece ben değilim bebeğim. Sana bir kaç haber atacağım. Adın geçiyor diye elime ulaştı, pek önemli değil. Bir sorun olacağını düşünmüyorum."
"Tamam, gönder sen canım. Gün içinde haberleşiriz, yayıneviyle yeni baskı için de konuşmamız lazımdı." Dedim.
"Brian ile hallet diyorsun yani." Dedi sıkıntıyla. Anlamadığım bir olayı vardı ikisinin, birbirlerinden kaçıyorlardı resmen.
"Brian ile demedim Helena, yayınevi dedim. Sen ne anlamak istiyorsun onu bilemem, Brian'ı mı özledin yoksa?" Diye takıldığımda bir offlama geldi.
"Bana bak Nora, bana şu adamla ilgili imalar yapıp durma. İstifa ederim, ortada kalırsın sonra!"
Kocaman bir kahkaha attım. "Ben de seni öpüyorum canım, kolay gelsin." Telefonu kapattıktan sonra attığı mesajlara girdim. Birkaç tanesi şaşırmayacağım şekilde ilişkimizin mesafesinden ve benim Damien'ın son kaçamaklarından biri olup olmadığımı yazan saçma şeylerdi. Bir kaç tanesi Damien'ın son derece romantik bir iş adamı olarak sevgilisi için sürekli seyahat ettiğini de tam bir erkek arkadaş modeline dönüştüğünü yazmıştı. Bir tanesi ise gerçekten sinirlerimi bozmuştu, pek de tanınmayan bir yazar olarak milyarder bir iş adamını gözüme kestirdiğimi ve onu istediğim gibi kullandığımı, davetlere katılarak ünlenmeye ve tanınmaya çalıştığımı yazmıştı.
Çıkan haberlerin bazıları Londradan bazıları Amerikadandı. Artık rutinimiz haline geldiği için haber sitelerini kapattım, buna da alışmak gerekiyordu.
En azından kendi okuyucularımdan böyle bir tepki almamıştım, hepsi çok romantik bir ilişkide olduğumu ve mesafelerin bir şeylere engel olmadığını tartışıyordu. Bu kısma gelene kadar kendimize yaptığımız eziyeti sadece Damien ve ben biliyorduk.
Bunu defalarca konuşmuştuk, nasıl yürüteceğimizi yani. Dünyanın bir ucundaydı, zordu. Yine de bir şekilde gidiyordu işte.
"Kahve makinesinin 5 dakika önce bittiğini düşünüyorum." Damien'ın yumuşak sesini duyduğumda arkamı döndüm. Üstü çıplaktı, altında belinden her an düşecekmiş gibi duran bir eşofman vardı.
"Dalmışım." Dedim gülümseyerek.
"İyi misin?" Diye sordu doldurduğum kupalardan birini alırken.
"İyiyim, Helenayla konuşuyorduk. Yayıneviyle bir şeyler görüşmesi gerekiyor, biraz gergin." Dedim gülerek.
"Brian'dan dolayı olduğuna eminim." Dedi kupasını dudaklarına götürerek.
"Yine de iyi idare ediyorlar. O gelmeyecek mi?" Diye sordum.
"Hayır, kalıp benim yerime işle ilgilenmesi gerekiyor. O da fazla yoğun."
"Bu kadar işin arasında gelmen doğru mu? Yani şirketi henüz almışken en azından" dedim çekimser bir tavırla. Ailesi zaten tepesindeydi uzun bir süredir, şimdi de sevgilisi için işleri aksattığını öne sürmeleri işten bile değildi.
"Merak etme, bir sorun yok. Kimseyi ilgilendirmez. Zaten amaç işten başka şeylere de vakit ayırmak değil miydi?" Diye dalga geçti. Gülümsedim, hala oyun oynayabiliyordu.
"Evet, şaşırtıcı şekilde ayırabiliyormuşsun."
Bana yaklaştı, omzuma bir öpücük kondurdu. "Konu sen olunca bir şeyler şaşırtıcı oluyor."
~~~~~~~~~~
Damien ile geçirdiğimiz iki gün ikimiz için de tamamen rahatlatıcıydı, kanepemde uzanıp dizi izlemiş ve beraber yemek yapmıştık. Sabah boynuma kondurduğu öpücüklerle ya da hazırladığı kahvaltıyla uyanmıştım. Tam anlamıyla özlem giderdiğimiz iki gündü, boş vaktinde toplantıya giriyor ve ben de yazmaya dönüyordum. Evimde kendini rahat hissettiğini görmek bile içimde tuhaf bir rahatlama oluşturuyordu. Sanırım beynime işleyen farklılıklarımız fikrini böyle dağıtıyordum.
Gece uçağı vardı ve ben ikimiz için koca birer tabak makarna yapmıştım, toplantısı bittiğinde mutfağa geldi.
"Yardıma ihtiyacın var mı? Tahminimden uzun sürdü, büyükbabam da sonradan katıldı." Dedi.
"Hayır, masayı hazırlayacaktım." Dedim salatayı karıştırırken. "Hala toplantılara katılıyor mu?"
"Büyük projelere, ya da tanıdık şirketlere. O olduğunda daha güven verici olabiliyor bazen." Dedi.
"Geldiğinde seninle yemek yemek istiyor, yani aile yemeğine katılmanı istedi." Ona döndüm, bunun iyi bir fikir olup olmadığından emin değildim.
"Biliyorum, bence de çok iyi bir fikir değil. İstemiyorum bile, yine de Tinayı yalnız bırakmak istemiyorum ve büyükbabam seninle vakit geçirmek istediği için reddetmek de istemiyorum." Dedi. Bu çok tatlıydı elbette ama amcasını görme fikri pek de cazip değildi.
"Kalabalık olacak mı?"
"Bilmiyorum, onun daveti olduğundan sormadım. Yine de kimsenin canını sıkmasına izin vermeyeceğimi bil Nora, bir daha asla" dedi. Sesindeki değişim anında aramızdaki sıcaklığa dokundu. Yaklaşıp elini tuttum.
"Sorun yok, tabii ki katılabiliriz. Kimse umurumda değil." Dedim. Yine de bu içimi huzursuz etti, Damien'a belli etmesem de tuhaf bir his kalbimin küçücük bir yanını ele geçirdi.
Bu hissi görmezden gelip masaya oturdum ve onunla iki günde rutinimiz haline gelen birbirimize en saçma soruları sorduğumuz yemek yeme oyunumuza döndüm.
Sonunda o his de dağıldı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 49.98k Okunma |
4.58k Oy |
0 Takip |
68 Bölümlü Kitap |