
Valizime bulduğum her şeyi atarken uyuyakalmış olmama lanet okuyordum! Hayır, bu benim suçum değildi, bu Damien denen adamın suçuydu. Gecenin 3’ünde bana biletleri atmış ve sabahın 8’indeki uçağa yetişebileceğimi düşünmüştü! Ben o saatte uyuyordum be adam! Beşinci rüyamın ortasındaydım!
Öfkeyle bulduğum şampuanlarımı valize atarken kendi kendime söylenmeye devam ettim.
Sabahın 6’sında kapımı resmen tekmeleyerek beni uyandıran Brian’ı neredeyse boğazlayacaktım, koca cüsseli adam o halimi görünce bir an geri bile çekilmişti. Sadece bir an, sonra bana hemen hazırlanmamı yoksa uçağı kaçıracağımızı kesin bir dille anlatıp geri uyumayacağımdan emin olduğu bir süre boyunca başımda beklemişti..
Sonuç, bir şeyleri unuttuğumdan kesinlikle emin olduğum LA’ye veda edişimdi. Sinirle asansöre bindim, üstümde bir kot şort ve askılı bir üst vardı, Damien bunlarla da dalga geçebilirdi, ben de onun kıçını bu bahaneyle tekmeleyebilirdim.
Yüzümde salakça bir sırıtış olduğunu aynada kendime bakınca fark ettim ve o sırıtışı derhal yok ettim. Neye sırıtıyordum ben cidden…
Asansörden indiğimde Damien lobide beni bekliyordu, sinirle yanından geçip görevliye anahtarı uzattım. Kadın anahtarı alırken bakışlarını yanımda duran adamdan çekmedi, çekemedi… Gözlerimi devirmemek için kendimi tuttum, adam sabahın 6.30’unda bile müthiş görünüyordu. Yalan söyleyemezdim, ona döndüğümde yeşil gözleri üstümdeydi. Bu adam beni diken üstünde hissettirmek için mi yapıyordu bunu?
“Gidebilir miyiz artık?” Dedim sinirle.
Valizimi gelip alan Brian’a gülümsemeye çalıştım. “Teşekkürler Brian, bir dahakine uyandırma servisliğini daha hazırlıklı karşılayacağım” dedim. Adam beni üstümde eskimiş bir tişörtle görmüştü, altımda sadece küçücük bir şort vardı ve utanacak zamanı şimdi buluyordum. Neyse ki Brian son derece ciddiydi, bana bakmamıştı bile.
“Umarım bir daha uyandırma servisi olmam hanımefendi” dedi. Gülmemek için kendini tuttuğunu görebiliyordum, bu beni de gülümsetti. Arabaya bindiğimde Damien’ın bakışlarıyla karşılaştım. Gözleri benimle Brian arasında gidip geldi, sonra başını camdan çevirip kendi dünyasına çekildi.
Ben de telefonumu çıkardım, dün davetten bir fotoğraf paylaşmıştım, ne olduğu belli değildi, sadece oradaki bir aynada kendimi çekip atmıştım, elimde şampanya bardağı vardı ve elbisemi kesinlikle bu fotoğrafla göstermem gerekiyordu. Okuyucularımdan çok tatlı yorumlar gelmişti. Mesajlarıma baktığım zaman annemden de bir mesaj olduğunu gördüm, fotoğrafımı atıp “Çok iyi görünüyorsun tatlım” yazmıştı. Gözlerimi devirdim, eminim beni böyle bir elbiseyle gördüğü için aklındaki yazarlık kariyerim biraz yıkılmıştı ve gururlanmıştı. Beni eşofmanlarla odama kapanmış halde gördüğünde asla yakıştıramadığını söylediği o kadar çok an olmuştu ki elbette bu fotoğrafı kullanacaktı. Ama yanılmıştı, ilk kitabımdan sonra bunu kanıtlamıştım. Yine de onun için iyi bir şirkette çalışmam çok da havalıydı… Ebeveynleri mutlu etmek zordu.
Kısa süre sonra havalimanına gelmiştik, Damien jet konusunda yalan söylemiyordu. Amerikanın en büyük yatırımcılarından biri olmak böyle bir şeydi demek ki…
20 dakika sonra gerçek anlamda bir özel uçağın içindeydim, Damien karşımda oturuyordu. Brian yandaki koltukta bilgisayarından bir şeylerle uğraşıyordu ve ben şaşkıca etrafıma bakmaktan kendimi alamıyordum.
“Tam olarak ne kadar zenginsin sen?” Deyiverdim. Damien’ın kaşları şaşkınca havalanırken bana baktı. Omuz silktim.
“Ne var? Sormam kabalık mı oluyor?”
“Biraz” dedi. Brian yanda kıkırdadı.
“Ben kaba biriyim, ne kadar zenginsin sen gerçekten? Uçağın var, barda bunu söylediğinde sana inanmamıştım. Komik bile gelmişti. Ama gerçekten uçağın var?” Dedim.
“Evet, işlerimiz yoğun oluyor. Seyehat ediyoruz” dedi.
“Bunun için bussines classlar var” dedim.
Bana gözlerini devirip telefonuna döndü.
Uçak havalandığında bilgisayarımı çıkardım ve kitap dosyamı açıp yazmaya döndüm. Kaç saat geçtiğini bilmiyorum ama hostes bana bir kahvaltı tepsisi getirdiğinde uzun zaman sonra kafamı kaldırdım.
Damien karşımda uyuyakalmıştı, başı hafifçe yan dönüktü ve bu açıdan profilini rahatlıkla inceleyebiliyordum. Düz inen burnu ve biçimli dudakları vardı. Saçları her zaman fazlasıyla düzgün görünüyordu ve nedense bunun için hiç uğraşmadığını hissediyordum. Hafif dalgalı tutamlar kısa kesilmişti. Gözleri kapalı olmasına rağmen hala en etkileyici bulduğum gözlerdi, yeşilin en koyu tonundaydı.
Hafif kirli bir sakalı olduğunu o an fark ettim, sanırım tıraş olmamıştı. Belki de o da uykusuzdu ve zamanı olmamıştı. Bu iyiydi, tek uykusuz olan ben olamazdım. Onu incelemeyi bir kenara bırakıp bulutları izledim, portakal suyumdan bir yudum alırken aklıma gelen şeyler ile hızlıca klavyeme döndüm.
Tam beş buçuk saatlik yolculuğun tümünde durmadan yazdım, bu hissi o kadar özlemiştim ki böyle bir zamanımın olması çok hoşuma gitmişti. Tatilde yazamayacağımdan korkmuştum ama şaşırtıcı şekilde bu konuda oldukça iyi iş çıkarıyordum. Uçak inişe geçmeden önce Damien uyanmıştı, Brian kahvaltı yapıyordu.
“Seni otele bıraktıktan sonra biz şirkete gideceğiz, akşama kadar istediğini yapıp gezebilirsin. Araba bekliyor olacak zaten” dedi.
“Gerek yok, bugün sadece uyuma planım var. Yolda uyumadım” dedim.
“Sen bilirsin o zaman, akşam bir yemeğe gitmemiz gerekiyor” dedi.
“Yemek mi?”
“Evet, önemli” dedi. Bu mesajı almamı sağladı, tartışamayacak kadar yorgundum bu yüzden sustum. Uçaktan indiğimizde yeniden bir arabaya bindik.
Brian çoktan gitmişti, işleri neyse onu halletmeye…
“Seni akşam 8’de alırım” dedi. Ona döndüm, gözlerinin altı hafifçe şişmişti.
“Nereye gideceğiz? Yani nasıl bir yer olacak, ona göre giyeneceğim diye soruyorum” dedim.
“Burada birlikte iş yaptığımız biri var, daha doğrusu babamın çok eski bir arkadaşı. Ona gideceğiz, rahat olabilirsin. Eşi de kendi de tatlı insanlardır” dedi.
“Yani sana yabancı değiller” diye sordum. Dikkatle bana baktı, soru soracağımı biliyor gibiydi yine.
“Değiller”
“O zaman neden yanlarına sahte bir sevgiliyle gidiyorsun? Onlarıda mı etkilememiz gerekiyor”
“Evet, en çok onları gerekiyor” dedi. Kaşları çatılmıştı, sorduğum sorudan hoşlanmamış gibiydi.
“Ne bu gizem? Bu kadar saçma sapan bir konuda neden gizemli olmaya çalışıyorsun? Doğru düzgün anlatırsan belki daha çok yardımcı olabilirim” dedim.
“Yardımcı olmana gerek olan bir konu değil, zaten fazlasını yapıyorsun. Minnettarım” dedi. Elbette bunu sadece susayım diye yapıyordu.
“Anlatsana Damien” dedim.
“Anlaşmamızda bu yoktu, sana hiçbir açıklama borçlu değilim”dedi.
uyuz, hiç şaşırtmıyordu…
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 49.98k Okunma |
4.58k Oy |
0 Takip |
68 Bölümlü Kitap |