Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10. Bölüm

@sudesi

Bu şarkı bu kitap için ❤️❤️

Gece gözlerimi açtığımda saat 3 civarıydı. Sürahiye uzandığımda boş olduğunu gördüm, istemeye istemeye kalktım. Mutfağa girdiğim zaman korkuyla irkildim. Zade salonda ışığı açmadan oturuyordu, elinde çevirdiği kaleme o kadar odaklanmıştı ki beni fark etmedi. Buzdolabını açıp soğuk suyu çıkardığımda bile varlığımdan haberdar olmadı, tek odağı hayati bir mesele varmış gibi incelediği kalemdeydi.

“Uyuyamadın mı?” Diye sordum yavaşça, omuzları hafifçe titrediğinde başını bana çevirdi.

“Hayır, sen?” Dedi.

“Susamıştım” dedim bardağı dudaklarıma götürdüğümde.

Gözleri mutfaktan yansıyan ışıkla parlıyordu, yorgun görünüyordu. Aslında yorgun değil de, çökmüş gibiydi. Kaşlarım benden bağımsız çatıldı, bardağı tezgaha bırakırken tekrar ona baktım.

“İyi misin sen?”

Yüzüme baktığında sanki bir şey söyleyecekmiş gibi ağzını açtı ama hemen sonra vazgeçti. Gülümsedi ve omzunu silkti. Her ne diyecekse vazgeçti.

“Yorgunum sadece, uyu sen. Yarın dersin var” dedi. Kalbim göğsümü öyle sert dövdü ki duyacağından korktum. Bana, daha doğrusu hayatıma olan bu minicik ilgi belirtisi nedendir bilmem üstümde bir şok etkisi yarattı. Belki çok basit bir şeydi ama söyleyiş tarzı o kadar ondan görmediğim bir ilgiyle doluydu ki, kendimi doğru duyup duymadığımı kontrol ederken buldum. Abartıyor olabilirdim ama onunla olan tüm hayatım bunu bile abartacağım kadar uzaktı. Bana hiçbir zaman yakın davranmamış, merak etmemişti. En azından benim gördüğüm gibi ilgilenmemişti benimle. Çocukluğumuzda ona bir dönem platonik bile olmuştum ama o dönemlerde bile ben yalnızca onun gözünde uğraşmayı sevdiği arkadaşıydım. Bu yüzden bu hallerimiz beni heyecanlandırırken korkutuyordu, dengemi şaşıyordum.

“İyi geceler” dedim daha fazla beklemeden ve kendimi koridora atıp onun etkisinden çıktım. Her ne diyecekse vazgeçmişti ve bu daha fazla merak etmeme sebep olmuştu…

 

 

Ders bittiğinde ben Bella ve Jason kahve içmek için kampüsteki kahvecide oturuyorduk.

Riley de yanımıza geldiğinde yanımdaki sandalyeye oturdu.

“Geçen akşam çok eğlenceliydi, en kısa zamanda yine çıkalım” dedi Bella.

“Olur, önce şu sınavları atlatalım da.” Dedi Riley.

“Ben bir tane daha alacağım, bir şey isteyen var mı?” Dedi Jason kalkarken, sonra bana döndü.

“Bir şey ister misin?” Diye sordu. Son zamanlarda iyice artan bu ilgisi bana ne hissedeceğimi şaşırtmıştı.

Başımı olumsuz anlamda salladım hızlıca, kızların sırıtan bakışlarını üstümde hissetmekten sıkılmıştım.

O gittiğinde Riley kulağıma eğildi.

“Bu işin sonunda Jason üzülecek gibi hissediyorum ama neyse” dedi.

Ona anlamsız bir bakış attım.

“Hiç pas vermediğin için duygularınızın karşılıklı olmadığını düşündüm” dedi. “Yoksa karşılıklı mı?”

“Bilmiyorum Riley, daha doğru düzgün tanışmıyoruz bile. Okul başlayalı 1 ay oldu” deyiverdim. Doğrusunu söylemek gerekirse emin değildim zaten. İlgisi elbette hoşuma gidiyordu, fazlasıyla tatlıydı.

Ama o bana yakın davrandıkça aklıma gelen kişi sinirlerimi daha çok bozuyordu. Onun bana ilgisini gördükçe Zade’in yüzü gözümün önüne geliyordu ve buna anlam vermeye bile çalışmıyordum. Evin içinde sürekli onu gördüğüm için kafayı bozmuş olmalıydım. Ne hissettiğimi anlayamıyordum bu yüzden Jason’ı umutlandırmamak için de hiçbir şey yapmıyordum. Önce kendim ne olduğunu anlamalıydım…

Sınıftan diğer arkadaşlarımızdan biri daha gelip yanımıza oturduğunda onlarla konuşmaya dalmıştım, o sırada telefonum çaldı.

Arayan Cody idi, açtığımda sesi yorgun geliyordu.

“Efendim?”

“Dina, nasılsın canım?” Dedi.

“İyiyim, sen nasılsın? Vardın mı?” Dedim. Dün yola çıkmıştı ve 3 hafta boyunca yoktu, bu kadar erken aramasına şaşırmıştım.

“Evet, Zade nasıl?” Diye sorduğunda anlayamadım.

“Bilmem, nasıl olması gerekiyor ki? İyi gibiydi” dedim. Sabah onu görmemiştim, çıkmış olmalıydı.

“Unuttun mu Dina?” Dedi. Sesi öfkeli çıkmıştı. Bir an kalbim sıkıştı, telefonu kulağımdan indirip bugünün tarihine baktım. 18 Ekim…

Kendimi o kadar kötü hissettim ki bir an midem bulandı.

“Aklımdan çıkmış Cody” dedim hüzünle. Zade’in annesinin ölüm yıldönümüydü.

“Gitmiştir çoktan” dedi. “Telefonumu açmayınca sana sormak istedim”

“New Jersey’de olmalı. Mezarlığa gitmişlerdir, babasıyla konuştun mu?” Dedim. Beraber yaptıkları tek duygusal etkinlik buydu, hiçbir zaman şaşmazdı. Bu yüzden içim biraz olsun rahat etti.

“Gece eve geldiğinde sana haber veririm” dedim.

Telefonu kapattığımda Zade’i aradım ama kapalıydı.

Masaya döndüğümde hızlıca eşyalarımı topladım, Riley bana döndü.

“Gidiyor musun?”

“Evet, eve gitmem gerek. Sonra görüşürüz” dedim kısaca veda edip.

Eve giden yolu aştığımda Zade’in babasının numarasını da tuşladım ama onunki de kapalıydı. Büyük ihtimalle yalnız kalmak ve rahatsız edilmemek istiyorlardı.

Eve girdiğimde çantamı koltuğa fırlattım. Dün gece onu gördüğümde keşke yanında olduğumu ya da ona hatırladığımı belirten bir şeyler söyleseydim…ama hatırlayamamıştım işte. Gözüme dünkü görüntü geldi, bana bir şey söyleyecekti, belki de konuşmaya ihtiyacı vardı. Bu aklıma geldiğinde gözlerim doldu, ben kötü bir arkadaştım!

O gün onunla gerçekten bağ kurabildiğim tek gün oluyordu, yıllardır. Sonra eski halimize dönsek de ikimizin de gerçek yüzünü gösterdiği tek gündü. Onun annesini kaybetmesi sanki benim içimde de büyük bir yarayı deşiyor gibiydi. Ya da onun buz gibi tutarlı, soğuk tavrını kaldırdığını gördüğüm tek gün olduğu için kendimi kötü hissediyordum. Yüzünde gördüğüm özlem dokunsam elimle tutabileceğim kadar somut oluyordu.

Belki de buydu benim içini acıtan.

Onları görmediğim zamanlarda sa Zade’i arardım. Her aramamda anında açardı, bana iyi olduğunu söylerdi. O gün sesini duyduğumda nasıl yüreğimin ağzımda attığını hala hatırlıyorum. Sanki Zade o gün başka biri oluyordu, gerçek halini görmeme izin veriyordu.

Bana iyi olduğunu defalarca söyleyip inandırmaya çalışırken bile sanki annesini kaybeden benmişim de her sene o beni teselli ediyor gibi hissederdim.

Aklıma annem geldiğinde onu aradım.

“Anne?”

“Efendim canım?” Dedi.

“Mezarlığa gittin mi?” Diye sordum.

“Sabah gittim. Zade babasıyla yalnız gitmek istediği için onlarla gitmiyorum biliyorsun” dedi. “Sabah babanla gitmiştik”

“Anladım, siz nasılsınız. Babamla konuşamıyorum ne zamandır” dedim. Üniversite değiştirme kararımdan pek memnun olmamıştı, daha doğrusu yeni bi şehirde baştan ev ve yurt arama sürecim onu panikletmişti. Bu yüzden onu pek aramaya cesaret edemiyordum.

“İyi, aranızı düzeltin artık. Abinin evinde gayet mutlu olduğunu biliyor ve rahatladı. Senin için endişelenmişti o kadar” dedi.

“Zade nasıldı?” Diye sordum merakıma yenik düşüp.

“İyiydi, her zamanki halini biliyorsun Dina. Bir şey belli etmemeye çalışıyordu, sanırım artık alıştı da.” Dedi.

“İnsan buna nasıl alışır onu da bilmiyorum anne” deyiverdim. Telefondan derin bir iç çekiş işittim.

“Akşam gitmeden bana uğrayacak, ikinize bir şeyler gönderceğim. Birlikte yersiniz, belki ona da iyi gelir” dedi annem tüm iyi niyetiyle. Onu bu yüzden seviyordum, bir anne gibi davranıp onu biraz olsun toplamaya çalışıyordu. Senelerdir tek yaptığı buydu.

Onunla vedalaşıp telefonu kapattıktan sonra kısa bir duş aldım.

Saat akşam 8’e gelmişti ama hala haber yoktu. Bir kaç kez daha aradım ama kapalıydı. Açtığında görmesi için mesaj attım.

“İyi misin? Seni merak ediyorum”

İçim içime sığmıyordu, bu yüzden bir şeyler yapmam gerekiyordu kesinlikle. Aklıma önceden yaptığım Çikolatalı Muffinler geldi. Zade hiçbir zaman itiraf etmese de onlara bayıldığını belli ederdi. Ne zaman yapsam yarısından fazlasını o yerdi ve ağzıma laf vermemek için iğrenç olduklarını söylerdi. Şimdi o iğrenç muffinlerden yapıp moralini düzeltmek istediğimi sessiz bir biçimde belli edebilirdim. Biz böyleydik çünkü, ona yanında olduğumu sözle söylemesem de bilmesini istiyordum.

Evdeki camları açtığım için hava fazlasıyla serindi, askılı tişörtün üstüne bir hırka geçirip malzemeleri çıkardım. Evlerinde muffin kalıbı olmadığını tahmin ettiğimden muffin kağıtları ve çikolataları marketten sipariş verdim, kısa sürede geldiler.

Hamuru hazırladıktan sonra bitter çikolataları ve damla çikolatayı da ilave ettiğimde hazırdı, kalıplara döküp fırını ayarladım.

Kendimi biraz olsun işe yarar hissetmiştim, bugünü unuttuğum için göğsümde oluşan suçluluk hissi biraz olsun dağılmıştı.

Fırın öttüğünde irkildim, hazırdı. Fırından çıkardığımda ev harika kokuyordu. Soğumaları için tepsiden alıp bir tabağa dizdim.

 

Elimdeki bardağı çevirirken gözlerimi ovdum, saat 2’ye geliyordu ve hala gelmemişti. Merakım iyice artmasına rağmen Cody de telaş yapacağı için aramadım. Bekleyebilirdim, en fazla bu gece babasının evinde kalırdı.

Mutfak sandalyesinde oturmaya devam ederken televizyondan izlediğim diziye devam ettim, amerikan mutfağa bu yüzden bayılıyordum. Muffinlerden bir tanesini elime alıp kağıdını sıyırdım. Nefis olmuştu, tatlı her şeyi düzeltebilirdi belki. En azından bir kaç dakika için…

Muffin kağıdını çöoe fırlattığımda kapıdan gelen anahtar sesini duydum.

Yüreğim burkuldu sanki, daha o gelmeden yüzündeki ifadeyi düşünüp korkmuştum. Ya bana hatırlamadığım için uzak davranırsa diye korksam da ayağa kalktım.

Muffin tabağını elime alıp muftak kapısına yaslandım, kapıyı görebiliyordum. İçeri girdiğinde çökmüş omuzları benimkilerin de çökmesine sebep oldu.

Yüzünü kaldırıp beni gördüğünde bir anlık durakladı. Gözleri kızarmıştı, ağlamış mıydı yoksa uykusuz muydu anlamadım. Ama ikinci ihtimali düşünmek istedim.

Kapıyı kapattığında bana gülümsedi.

“Uyumadın mı?” Dedi. Sesinde hiçbir kızgınlık, hiçbir üzüntü yoktu. Omuzlarından bile anladığım üzüntüyü ses tonuna taşımamayı başarmıştı, sanki omuzlarında takılıp kalmıştı.

“İğrenç muffinlerimden yaptım, zorla yedirip sana işkence etmeyi planladım” dedim yüzüme kocaman bir gülümseme yapıştırıp.

Bana gerçekten güldü, gözlerine ulaşmasa da güldü. Sonra elimdeki muffinlere baktı ve bana doğru ilerledi. Her adımında yüzümdeki gülümseme daha da büyüdü. Tam önümde durdu.

“İğrenç mi oldular yani?” Dedi.

Tabağı havaya kaldırdım, tam burnunun üstüne.

“Evet, en sevdiğin” dedim.

Tabağı elimden aldı, yanımızdaki sehpaya koydu. Bir tanesini alıp yemediği için cesaretim kırıldı, moralini düzeltmeye yarardı belki.

Sonra yeniden bana döndü, gözlerimin içine baktığında göğsüm sıkıştı. Bana öyle büyük bir hüzünle baktı ki hem onun hem de kendim için oracıkta ağlayacağımı zannettim.

“Teşekkür ederim” dedi. Anlamıştı, ne yapmaya çalıştığımı görmüştü.

Sonra dayanamadım, kollarımı hızla boynuna dolayıp sımsıkı sardım.

Sanki buna muhtaçmış, bunu bekliyormuş gibi koca cüssesi beni sarmaladı, belime dolandı. Başını boynuma gömdüğünde gözlerimi kapattım. O an anladığım tek şey Zade’in benim için sandığımdan daha değerli olduğuydu.

 

Oy ve yorum bırakmayı unutmayıın, 1k'yı geçtik çok mutluyumm, şimdiden teşekkür ederim. Keyifli okumalar- Sude

Loading...
0%