Yeni Üyelik
12.
Bölüm

12. Bölüm

@sudesi

Zade’in arabasına bindiğimde o da babasıyla ve bir kaç kişinin daha olduğu grupla vedalaşıp arabaya bindi.

Ayaklarım resmen kopmuştu, ayakkabılarımın bileğindeki kemeri çözerken Zade’e baktım. Beni izliyordu.

“Rahatsız olmazsın değil mi?” Dedim.

“Olmam” dedi gülümseyerek. Ayakkabılarımı çıkardığımda resmen cennetteydim.

“Bir daha beni böyle yerlere gelmeye mecbur bırakırken eve taşıma şartını da hatırlatacağım”

“Abartma Dina”

Gülüyordu, ayakkabılarıma son bir bakış atıp arabayı çalıştırdı. Eve giden yol boyunca sessizdik.

Telefonu çalmaya başladığında ortamızda duruyordu, refleks olarak baktım. Ekranda yazan ismi gördüğümde gözlerimi devirdim.

“Bu kadın hiç rahat vermiyor mu?”

Rahatsızlığım sesimden bile belliydi.

Dudaklarının kenarında bir gülümseme oluştuğunda telefonu geç de olsa açmıştı.

“Efendim”

Uyuz!

“Evet, Dina’yı eve bırakmak için erken çıktım”

Ona döndüm şaşkınca, yalana bak!

“Sonra görüşürüz artık, iyi geceler” dedi. Telefonu kapatır kapatmaz gülmeye başladım.

“Sen kafayı mı yedin? Beni niye karıştırıyorsun?”

“Yalan değil ki, bak seni eve bırakıyorum”

“Biz aynı evde yaşıyoruz!” Dedim kahkaha atarken.

“Yorgunum, uğraşamazdım” dedi.

Söylediği şeyin beni keyiflendirmesini fark etmemesi için yüzümü cama çevirdim.

Lisa ile aralarında bir şey olmadığını zaten anlamıştım, en azından Zade açısından…

“Bu gece çok güzel olmuşsun” dediğinde şaşkınca ona döndüm.

“Bu bana ilk övgün sanırım” dedim.

Sırıtışı yüzünde büyüdü.

“Ben seni hep güzel buluyordum, ilk değildir eminim ki” dediğinde daha da şaşırdım.

Beni hep güzel bulduğu hakkında tamamen palavra atıyordu. 14 yaşında tüm hobisi benimle dalga geçmek olan bir ergen olduğunu unutmuştu herhalde. Ayakkabılarımı geri giydim.

“Tabii tabii, kesin.” Dedim arabadan inerken, gelmiştik.

Eve çıkarken ikimiz de hala gülüyorduk. Onunla hayatımızda ilk defa bu kadar iyi geçindiğimiz günlerimizdi, bundan şikayetçi değildim.

Asansörden inerken ayaklarım elbiseme dolandı, neredeyse yere kapaklanıyordum ki Zade kollarını bedenime dolayıp beni tuttu.

Elleri çıplak sırtımda biraz fazla oyalanırken doğrulmama yardım etti.

“Teşekkürler” dedim zar zor çıkan sesimle. Yüzü yüzüme o kadar yakın duruyordu ki tatlı nefesini her yerimde hissediyordum. Gözleri gözlerimden ayrılmamıştı. Ellerimi aceleyle tuttuğum kollarından çekerken ben ondan uzaklaşmamda tekrar bir kolunu belime doladı.

“Napıyorsun!?” Diye panikle bağırdığımda diğer kolunu bacaklarımın altından geçirip beni havaya kaldırdı.

“Eve taşıma şartını gerçekleştirdim” dedi.

“Bıraksana Zade!” Dedim onu ittirmeye çalışarak. Tutuşunu sıkılaştırırken yürümeye başladı.

Toplasan 5 adımlık yolu beni kucağında götürürken onun gülmemek için kendini zor tutan ifadesini izliyordum. Kapının önüne geldiğimizde beni yere indirdi.

“İşte, şartın tamamlandı. Bir daha düzgün yürümeyi öğrenirsin” dedi.

“Sana da hiçbir şey söylenmiyor, beni kucağına almak için bahanen oldu işte. Sevin” dedim dalga geçerek.

Kapıyı açtığında önümden geçti. Son sözümle durdu ve bana döndü.

“O bahaneye ihtiyacım vardı”

 

Sabah uyandığımda hala çok yorgun hissediyordum, yine de derse geç kalmamak için alarmı susturup kalktım. Banyoda işlerimi hallettikten sonra üstüme gri kumaş pantolonumu ve kolsuz dik yaka siyah bir bluz giydim.

Saçlarımı at kuyruğu yaptıktan sonra takılarımı takıp biraz makyaj yaptım.

Siyah büyük kol çantama ders kitaplarımı ve not defterimi attıktan sonra odadan çıktım. Hala yarım saatim olduğu için bir şeyler atıştırabilirdim.

Kahve makinesi çalıştırdığımda Zade’in de uyandığını gelen seslerden anlamıştım, genelde aynı anda çıkıyorduk sabah dersim olduğunda.

Ona da kahve içip içmeyeceğini sormak için odasına gittim. Kapıyı açtığımda aynı anda konuşuyordum da fakat sözlerim gördüğüm şeyle yarım kaldı.

“Zade kahve yapıyorum içecek mis-“ lacivert keten gömleğinin düğmeleri açıktı ve çıplak karnı görüş açımdaydı. Daha önce defalarca gördüğüm şeye neden böyle bir tepki verdiğimi bile bilmiyordum ama aval aval bakmaktan sözlerim yarım kalmıştı.

Tam bir yeni yetme ergen gibi hissederken bakışlarımı yüzüne çevirdim.

“İçecek misin?” Diye söylendim aceleyle.

Kemerini takmaya devam ederken “olur” dedi.

“Tamam, yapıyorum” dedim ve odadan hızlıca çıktım.

Bir daha kapıyı çalmayı unutursam kendimi kesecektim. Bunu o yapsa kesinlikle şu an kavga ediyor olacaktık…

Hızlıca bir şeyler atıştırırken gözlerimin önüne Zade’in gömleği ve dağınık saçları geliyordu. İştahım kaçarken kahveden bir yudum alıp aklımı dağıtmaya çalıştım. Gerçekten salaklaşmaya başlamıştım…

Evden çıktığımda Zade hala mutfağa gelmediği için kendimi şanslı sayıyordum.

Kulaklığımı takıp okula yürürken kendimi uzun zaman sonra huzurlu hissettiğimi fark ettim.

Buradaki hayatım, evdeki hayatım korktuğum gibi olmamıştı. Abimle aramız beklediğimden de iyiydi, sanırım büyümemizin bunda etkisi büyüktü.

Zade bu noktada beni en şaşırtan şey olmuştu. Onunlayken sinirlenmeye o kadar alışmıştım ki beni ne kadar heyecanlandırdığını unutmuştum resmen. Kendimi yeniden ona hayran hayran baktığım o saçma sapan dönemde gibi hissediyordum. Sürekli onu görmek böyle düşünmeme sebep oluyordu belki ama bu iyi değildi. Biz kesinlikle birbirimize iyi gelecek tarzda insanlar değildik, arkadaş olmayı bile yıllardır becerememiştik.

Hayatımda düzgün giden tek ilişkim Nate olmuştu. En azından kısa bir süre düzgün gittiğine inanmıştım. Onunlayken her şey basitti, doğaldı. Yanında kendimi huzurlu ve konforlu hissediyordum. Beni çıldırtan bir aşk yoktu belki ama onu fazlasıyla sevmiştim. Beni uzun süre hayal kırıklığına uğratması bu sevgiyi bitirmişti. Onunla ilişkimiz sonlanırken aslında ne kadar bana göre olmadığını anlamıştım.

Beni her koşulda desteklememişti, sadece onun yanında ve onun sevdiği şeyleri yapmamı istemişti.

Mutluluğumun ön planda olmadığı hiçbir yerde durmama kararı aldığım an bunu fark ettiğim andı.

Oradaki arkadaşlarımla ara sıra yazışsam da hiçbirinin tam olarak arkadaşım olmadığını da anlamıştım.

En yakın arkadaşım Julie bile beni taşındığımdan beri pek aramamıştı. Buna takılmamaya çalışıyordum, hepimizin kendine göre meşguliyetleri vardı.

Kendi düşüncelerimle baş başa geçirdiğim yolculuğun ardından okulun binasına girmiştim.

Fakülteme doğru yürürken üstüme bir şey almadığım için kendime kızıyordum. Hava tamamen soğumaya başlamıştı ve akşamları kesinlikle üşütecek bir hava vardı. Aceleden hırkamı almayı unutmuştum…

Derse girdiğimde aklımda hala Zade olduğu için pek odaklanamadım, ona karşı kafam karışıktı ve bu beni endişelendirmeye başlıyordu.

Victoria ile bunu konuşmayı aklıma not ettim, en azından bana sinirlerimi bozsa da yardımcı olacak bir iki cümle ederdi.

Bugünkü derslerim bittiğinde biraz ders çalışmak için Riley ve Jason ile kütüphaneye geçtik.

Bugün kaçırdığım şeyleri toparlayacak kadar çalışırken Jason da zorlandığımız yerleri bize anlattı. Birileriyle çalıştığımda kesinlikle daha iyi anlıyordum.

Riley kitabı kapattığında derin bir nefes verdi.

“Eve gidesim yok, bir şeyler içip öyle dağılmaya ne dersiniz?” Dedi.

“Bana uyar” Jason da kabul ettiğinde hevesle bana döndü. Onun bu yakın tavırlarından kaçmaya çalışsam da onu kırmak istemiyordum, arkadaşlığımızı seviyordum ama bir noktada hislerime bir isim koyup çizgiyi çekmem gerekecekti.

“Bilmiyorum, yorgunum ben aslında” dedim saçlarımı karıştırırken.

“Çok sürmez zaten, bir iki içki içer kaçarız” dedi Riley. “Eve erkenden gidip aptal ev arkadaşımla yüz göz olmak istemiyorum”

“İyi tamam, hadi gidelim o zaman.” Onun bu haline daha fazla dayanamamıştım. Eşyalarımı toplayıp çantamı koluma astım ve kütüphaneden çıktık. Jason’ın arabasına binerken hava kararmıştı. Neredeyse 9 olmuştu.

Geçenlerde gittiğimiz bara tekrar girdiğimizde üç bira ve patates kızartması söyledik.

Yorucu bir gün olsa da onları seviyordum, en azından aynı dili konuşabiliyorduk.

Riley içlerinde en iyi anlaştığımdı ve o da bunu her fırsatta belli ediyordu zaten.

Jason bir bira daha söylediğinde telefonuma gelen mesajla sorduğu soruya cevap veremedim.

Ekranda okuduğum isim karnıma kramplar girmesine sebep oluyordu, aptal karnım!

Zade…

Mesajı açmak istemesem de merakımdan çatlamamak için anında açtım.

Çevrimiçiydi…

“Eve gelirken yiyecek bir şeyler alacağım, ne istersin?”

Bu mesajın yüzümde fazla salakça bir gülümsemeyle okumam normal miydi?

Hala çevrimiçi olduğunu görünce cevap yazdım.

“Ben arkadaşlarımla dışardayım. Bir şeyler atıştırdım aç değilim. Teşekkür ederim” yazıp gönderdim. Anında görüldü oldu.

Telefonu masaya bırakırken bile yüzündeki sırıtışı silememiştim. Jasonla göz göze geldiğimizde bunu fark etmiş gibi merakla bakıyordu gözlerime.

Bakışlarımı kaçırdım ve konuşulan konuya odaklandım.

Kalktığımızda saat gece yarısını geçmişti. Hesabı ödeyip çıktığımızda hala Riley’nin anlattığı şeye gülüyordum.

“Sonuç olarak güzel geçti ama değil mi?” Diye sordum.

“Evet, beklediğimden iyiydi. Yarın tekrar buluşuyoruz” dedi arabanın kapısını açarken heyecanla.

Geçen bahsettiği çocukla buluşmalarını anlatıyordu.

Benim evim daha yakın olduğu için önce beni bıraktı.

“Teşekkürler” dedim kemerimi çözerken.

Riley arkadan uzanıp yanağıma bir öpücük kondurdu.

“Yarın görüşürüz” sonra telefonuyla oymamaya -mesajına- geri döndü.

“İyi geceler” dedim ikisine de ve arabadan indim.

Kapıya yürürken Jason arkamdan seslendi.

“Dina! Bekle biraz”

Olduğum yerde topuklarım üstüne geri döndüğümde arabadan inmiş yanıma geliyordu. Tam önümde durduğunda heyecanlı bir şekilde konuşmaya başladı. Bu hali paniklememe sebep oldu.

“Sana bir şey söylemem gerekiyor” dedi.

Hayır gerekmiyor!

“Sonra konuşsak” dedim söyleyeceği şeyi anladığımda. Hayatta en nefret ettiğim şeylerden biri ne diyeceğimi bilemediğim durumları yüz yüze halletmek zorunda kalmaktı.

Cevap veremediğimi görünce devam etti.

“Seninle arkadaşlığımızı çok seviyorum” dedi. Sıkıntıyla iç çekmemek için kendimi zor tuttum.

“Ama bunun sadece arkadaşlık olarak kalmasını istemiyorum” deyiverdi. Yüz ifademi düz tutmak için çabaladım. Bana bir adım daha yaklaştığında da aynısını yapıyordum.

“Belki bu şekilde söylemek biraz çocukça kaçacak ama senden çok hoşlanıyorum, yanında iyi hissediyorum” dediğinde kendimi çok kötü hissetmeye başlamıştım. O konuştukça hislerimin daha çok farkına varıyordum. Aynı şeyleri hissetmiyorduk, ilgisi başlarda hoşuma gitse de şu an aklımda tek bir şey vardı. Zade!

Bunun için kendime ne kadar kızsam da o konuştukça aklıma Zade’in gözleri geliyordu.

Zade’e bu yüzden daha çok kızdım, bana olan davranışları kafa karıştırıcıydı, kafamı karıştırmıştı işte. Şu an Jason ise çok netti, benim aksime.

Bana biraz daha yaklaştığında geri çekilecek vaktim olmadan dudaklarıma yapıştı. Gözlerim şaşkınca açıldığında bir kolunu belime doladığı için hareket edememiştim. Daha doğrusu kolu olmasaydı da edemeyecek kadar şaşkındım.

Öpücüğü çok kısaydı, şükür ki! Geri çekildiğinde kötü bir şey söylememek ya da onu ittirmemek için kendimi tutmaya çalışıyordum. Bunu niye yapmıştı ki şimdi!

Fakat Jason’ın omzunun üstünden gördüğüm yüz nefesimi boğazıma tıkamaya yetmişti.

Zade…

Orada arabasının kapısı açık halde durmuş pür dikkat beni izliyordu. Görmüştü, kızgın görünüyordu. Bu kadar mesafeden bile sıktığı yumruğunu görmüştüm.

Bakışlarımı gözlerime bakan Jason’a çevirmeye çalışsam da Zade’in arabanın kapısını çarparak kapatmasından ve binadan içeriye girmek için tam önümden geçmesinden alamamıştım.

Lanet olsun!

Loading...
0%