@sudesi
|
Her şey yavaş çekimde gerçekleşmiş gibiydi. Zade’in arabanın kapısını çarparak kapatması ve önümde duran Jason’ın arkasından geçip gitmesini izlerken sanki zaman yavaşlamış gibi hissediyordum.
Onun binanın kapısından girmesini izlerken göğsüm sıkışmıştı, yüzündeki ifade hala gözlerimin önündeydi.
Keşke bunu görmeseydi diye düşünmekten kendimi alamıyordum. Neden böyle düşündüğümü ya da onun yüzünde oluşan hayal kırıklığını neden bu kadar umursadığımı bile bilmiyordum. Buna hakkı yoktu, ya da benim böyle hissetmek için sebebim yoktu. Ama hissediyordum işte ve bu karşımdaki adama daha da sinirlenmeme sebep oluyordu.
Sonunda onun beklenti dolu gözlerine içimdeki öfkeyi yüzümden okuyabileceği bir ifadeyle baktım. Öfkem katlanarak büyüdü sanki ve bunu fark ettiği anda yüzündeki gülümseme soldu. İfadesi değişti…
“Keşke bunu yapmadan önce bir yanıt bekleseydin Jason” deyiverdim. Kaba olmak istemiyorum ama buna engel de olamıyordum, çocuk değildik!
“Şey ben-“ diye gevelemeye başladığında onu susturdum.
“Bunu daha düzgün bir zamanda konuşuruz, tek üzüldüğüm şey arkadaşlığımızın etkilenecek olması” dedim.
Yüzündeki üzgün ifadeden nefret ediyordum. Daha ben bile ne hissettiğime karar vermeden beni öperse kötü yanımla karşılaşırdı, bunu iznim olmadan yapmıştı çünkü. Ve en görmesini istemediğim kişi görmüştü.
“İyi geceler” deyip bir şey demesine müsaade etmeden evime gitmek için yanından uzaklaştım.
Göz ucuyla Riley’e baktığımda hala telefonuyla oynuyordu. Umarım bunu görmemiştir…
Dairenin kapısından geldiğimde ellerim terlemişti.
İçeriye girdiğimde Zade ışıkları açmamıştı, odasında olduğunu tahmin edebiliyordum.
Kimseye hesap vermek zorunda değildim belki ama içimden ona açıklama yapmak gibi aptalca bir şey geliyordu.
Ne zaman bu kadar önemser olmuştum ben onun ne düşündüğünü?
Gördüyse görmüştü, bu yalnızca beni ilgilendirirdi!
Yine de içimde oluşan mutsuzluğu gideremiyordum, yanlış bir düşünceye kapılsın istemiyordum ama kapılsa da ne değişirdi ki?
Kendi içimde saçma sapan ikilemlerime ara verip odama girdim ve kapıyı kapattım.
Çantamı yatağa fırlatıp bir an ne yapacağımı bilemez halde odamın ortasında dikildim.
Sonra duş almam gerektiği için mecburen odadan çıktım, Zade’in odasının ışığı açıktı.
Suyu ayarlayıp üstümdekileri çıkardım, Cody’nin bile ne düşündüğünü umursamayacak kadar büyümüştüm ama Zade’i mi umursamaya başlamıştım? Arkadaşım bile sayılmazdı diye hatırlattım kendime. istediğimle istediğim şeyi yaşayabilirdim, kimsenin buna sinirlenmeye hakkı yoktu.
Yine de içimdeki küçücük, ufacık bir yanım buna bayılmıştı. Beni kıskandığı için sinirlenmiş olabileceği fikrine tamamen bayılmıştı. Ve ben o yanımı boğmak istiyordum. Zade Walkers beni kıskanmazdı, bu benim hoşlanacağım bir durum da olamazdı. Ben giderek daha da aptallaşıyordum…
Adam belki de o an başka bir şeye sinirlenmişti ve biz tamamen denk gelmiştik. Sonuçta arabasından iniyordu, her şey olabilirdi. Bunu salak gibi direkt kendime bağlamamalıydım.
Saçlarımı en sevdiğim hindistan cevizi kokulu şampuanımla köpürtürken bile içimde oluşan rahatsızlığı düşünüyordum. Zade’in umrunda bile olmadığına emindim şu an, çıktığımda benimle iğrenç öpüştüğüm konusunda dalga geçeceğine de eminim. Alaycı sesini düşündüğümde bu biraz olsun beni rahatlattı.
Ellerimin derisi suda kalmaktan buruştuğunda suyu kapattım, bornozuma sarılıp saçlarımı bir havlu ile kurularken kapıyı açtım. Koridora adım attığımda Zade’in bedenine çarptım. Biraz gerilediğimde o da bir adım geri çekildi.
“Pardon” ağzımdan saçma sapan bir şeyler çıktığında cevap vermeden yüzüme bakmayı sürdürdü.
Yanımdan geçip mutfağa gittiği zaman arkasından “sana da merhaba” diye bağırdım.
“Merhaba” mutfaktan kısık sesini duyduğum anda aramızın yeniden buz tuttuğunu anladım. O buzların üstünde senelerdir yürüyorduk, bunda usta olmuştuk. Yine de bu canımı yaktı sanki, son bir kaç günün arkadaşlığı da yarım saat önce silinmişti anlaşılan.
Odama girdiğimde buna kızmamaya çalışıyordum. Bizi görmesiyle bir alakası yoktu soğukluğunun, olmamalıydı. Onu ne ilgilendirirdi ki?
Üstüme şort ve kısa kollu bir pijama takımı geçirdiğimde bile kendi kendime söyleniyordum.
“Seninle bir ilgisi yok, çık şu kafadan. Her şeyi kişisel algılama Dina”
Olmamalıydı da, neden olsundu ki!
Muhtemelen yine beni uyuz etmek için yeni bir motivasyon bulmuştu kendine.
Onunla bir daha karşılaşma riskine girmemek için direkt olarak yatağıma girdim.
Uyandığımda saat henüz 8 bile olmamıştı, tüm gece dönüp durmuştum bu yüzden hala yorgundum. Dersim öğleden sonra olduğu için evde dinlenmek istiyordum. Aklıma dün yaşananlar geldikçe sinirlerim bozuluyordu, okulda Jason’la konuşup bu konuyu açıklığa kavuşturmam da gerekiyordu…
Odamdan çıkıp banyoda yüzümü yıkadığımda Zade’in mutfaktan gelen seslerini duyabiliyordum.
Mutfağa girdiğim zaman üstünde siyah bir eşofman ve beyaz düz bir tişörtle kahvaltı hazırladığını gördüm.
“Günaydın” dedim. Bana dönmeden isteksiz bir sesle “sana da” diye yanıt verdi. Başlamıştık işte!
Derdi neydi bunun gerçekten?
Son günlerde ne güzeldi halbuki ev ortamı, tam iyi şeyler düşünmeye başlamıştım..
Yine de üstüne gitmemeye karar verdim, belki de bir sıkıntısı vardı.
“İyi misin?” Diye sordum fazla meraklı görünmemeye çalışarak. Omzunu silktiğinde o omzuna bir yumruk geçirmek istedim.
“Neden olmayayım ki?” Yumurtayı tabağına alırken onu izledim.
Sonra yanımdan geçip dibimdeki tabureye oturdu.
Anlaşılan bana da kahvaltıdan ikram etmek gibi bir incelik yapmayacaktı.
Su ısıtıcısının düğmesine bastığımda o da telefonuyla oynuyordu. Omzunun üstünden uzandım -tıpkı onun yaptığı gibi- tabağındaki zeytinlerden birini ağzıma attım. Saçlarım yüzüne sürtündüğünde hışımla geri çekildi.
“Kendine bir şeyler hazırla”
“Canım seninkinden yemek istedi, bitirmedim zaten” dedim. Aramızı yumuşatmaya çalışıyordum ama o daha da aksileşiyordu!
Tabağını önünden ittirip ayağa kalktığında şaşkınca ona baktım.
“İştahım kaçtı, devam edebilirsin” dedi.
Mutfaktan çıktığında ağzımı tutamadım “sen tam bir aptalsın Zade Walkers! Asla değişmeyeceksin!” Diye bağırdım.
Karşılığında kocaman bir sessizlikle cezalandırıldım.
Tüm bu saçmalığın dün geceyle ilgili olmaması gerekiyor diye düşündüm, olmamalıydı. O kadar da değildi…
Ortada bıraktığı tabağına dokunmadan mutfaktan çıkıp salona geçtim. Kendimi koltuğa attığımda evdeki boktan sessizliği dağıtabilmek adına televizyonu açtım. Saçma sapan bir haber kanalının sesi evi doldururken Zade’in kapısı açıldı. Ona bakmamaya çalışsam da tüm bedenimi saran gergin varlığı yüzünden diken üstündeydim. Kapıya gittiğinde kaşlarımın biri havalandı, kot pantolon ve az önce üstünde olan tişört olduğuna emin olduğum beyaz tişörtle duruyordu. Ayakkabılarını almak için eğildiğinde her hareketiyle ahenkle gerilen sırt kaslarına baktım, her yanından gerginlik akıyordu.
Bu şekilde mi gidiyordu işe gerçekten? Kot ve tişörtle asla gitmediği şirkete bu şekilde gittiğinde insanların yüzünde oluşacak ifadeyi merak ediyordum doğrusu. Kapıdan çıktığında arkasından çarparak kapattı ve ben yerimden sıçradım. Kırsaydın bir de tam olurdu!
Kendimi o kadar kötü bir durumda hissediyordum ki bugün derse gittiğimde asla odaklanamayacağımın farkındaydım, Jasonla konuşma fikri de beni geriyordu ama bundan kaçmak da istemiyordum. Durması gerektiği yeri bilmeliydi.
Victoria’yı aradım ve akşam buluşmak istediğimi söyledim. Boş vakti olduğu için okuldan sonra direkt ona gidecektim, biriyle konuşmaya ihtiyacım vardı…
Üstüme bir pantolon ve düz beyaz bir tişört giyip çantama kitabımı attıktan sonra çıktım. Yürürken bir kahveciden sıcak bir kahve aldıktan sonra derse geçtim. Riley tek başına oturuyordu, duvar kenarındaki boş tarafa oturdum. Jason en uzak noktaya oturabilirdi…
Onunla böyle olmaktan nefret etsem de dün yüzünden hala sinirliydim, belki Zade görmese böyle düşünmezdim ama görmüştü. Ve ben bunu fazlasıyla umursuyordum, sinirim biraz da kendimeydi.
Jason Bella ile sınıfa girdiğinde onlardan tarafa bakmamaya çalıştım. Yan sıramıza oturduklarında kısaca ikisine de selam verdim, Jason mahcup bir ifadeyle hafifçe başıyla beni selamladığında sinirim biraz olsun uçup gitti. Dünkü çıkışımdan sonra pişman olduğunu zaten biliyordum, onu suçlayamazdım da.
Yine de onunla göz göze gelmemeye çalıştığım bir ders saati geçirdikten sonra Riley kulağıma eğildi.
“Neyin var senin?”
Kulağına eğildim ve “Sonra anlatırım” diye fısıldadım.
Ders bittiğinde Bella acelesi olduğu için erken çıktı, bir de ona açıklama yapmak zorunda kalmadığım için şükrettim.
“Riley, Jasonla konuşmam gereken bir şey var.” Dedim. Biçimli kaşları havalandı ve gözleri merakla parladı.
“Sonra konuşacağımız konu bu mu?” Dediğinde sesindeki neşe kafamı duvarlara vurmak istememe sebep oluyordu.
“Gibi. Ama emin ol neşeleneceğimiz bir şey değil”
Bu cevap ona yeterli olmuş gibiydi, eşyalarını toplayıp sınıftan çıkarken eliyle bana bir öpücük gönderdi.
Jason sınıftan çıktığı için onu aradım, ilk çalışta açtı. Beni beklemesini söyledikten sonra kampüs çıkışında onunla buluştum.
“Selam” dedim.
“Selam, naber?” Dedi. Ortamı yumuşatmaya çalışıyordu, o da ben de aramız bozulacağı için gergindik sanırım.
“Dün için üzgünüm, düşünmeden hareket ettim” dedi direkt. Bu içimi rahatlattı, ona dünle ilgili hata ettiğini söylemek zorunda değildim.
Birlikte arabanın olduğu yere yürürken “seninle arkadaşlığımızı seviyorum Jason, böyle kalmasını da tercih ederim” dedim kısık çıkan sesimle. Birini kırmaktan nefret ediyordum ve onu daha yumuşak bir şekilde nasıl reddedebileceğimi de bilmiyordum. Arkadaş grubumuz birlikteydi ve bizim yüzümüzden onların da etkilenmesini istemiyordum.
“Anlıyorum, seni rahatsız edecek bir şey yapmak hiç istemezdim ama o an” omuz silktikten sonra gülümsemeye çalıştı. “Öyle oldu işte”
Onun her zaman nazik olduğunu kendime hatırlattım, sevdiğim özelliği buydu.
“Farkındayım, o yüzden bunu daha fazla konuşmayalım. Hislerine karşılık veremediğim için üzgünüm ama sana arkadaş olarak değer verdiğimi biliyorsun” hoş bundan sonra da onunla nasıl arkadaş olunurdu onu da bilmiyordum ya neyse.
“Biliyorum, üzgünüm. Böyle bir konuşma yapmak istemezdik ikimiz de”
Anlayışla gülümsedi ve konuyu ikimizin arasında kapattığımızı anladım.
Daha fazla uzatmamak ve bu tuhaf atmosferi solumamak için arabasının yanından uzaklaştım.
“Ben gidiyorum o zaman” dedim.
“Tamam, sonra görüşürüz” dedi. Arkamı dönüp otoparktan çıkarken derin bir nefes aldım, kötü gitmemişti.
Okuldan çıkıp boş bir taksiye bindim ve Victoria’nın adresini verdim. Bu konuşmayı sonra düşünecektim.
Victorianın apartmanının önünde indiğimde saat 4’ü geçiyordu, yukarı çıkıp ziline bastım. Victoria ağzında bir iğneyle ve elinde yeşil bir kumaş parçasıyla kapıyı açtığında çok komik görünüyordu.
“Hoş geldin” dedi kapıdan girmemi işaret ederken.
Kapıyı kapatıp çantamı koltuğa attım. Kumaş parçasını önündeki cansız mankene giydirdiği büstiyere tutturdu. Sonra bana döndü “Ee, ne var ne yok?”
Elini beline koyup beni süzerken yüzündeki ifade muzipleşmişti.
“O bakış da neyin nesi?” Bir bacağımı ötekinin üstüne atarken rahatça geriye yaslandım.
“Bilmem, sen anlatacaksın. Belli ki bir şeyler olmuş”
“Sadece seni görmek isteyemez miyim?” Dedim bir yandan da gülüyordum.
“Kahve içer misin?” Dedi tamamen son cümlemi yok sayarcasına.
“Evet” dedim.
5 dakika sonra elinde iki kupayla geldi ve koltukta karşıma oturdu. Bacaklarını kendine çekti ve çekik kedi gibi gözleri yüzümün her yanında heyecanla dolaştı. Zade’in gözlerine olan benzerliği yine aklıma gelmişti… her şey onu hatırlatmak zorundaydı çünkü!
“Anlat hadi, bir şey olmuş” dedi. Bu kadının bu tuhaf hislerinden nefret ediyordum, yanında asla gizemli olamıyordunuz. Cody bazen onun cadı olduğuyla ilgili aptalca espriler yapardı ama Victoria’yı tanıdıkça neden böyle düşündüğünü anlıyordum.
“Konu biraz şey” dedim gevelemeye başlayıp.
“Ne?”
“Zade” yara bandını bir anda çekmek gerekirdi sonuçta değil mi?
Kuzeninin ismini söylediğimde yüzünde oluşan sırıtma yüzünden benim göz devirme isteğim hat safhalara çıktı.
“Ne olmuş ona?”
“Aramız tuhaf” deyiverdim.
“Doğru düzgün anlatsana sen şunu”
Sonra ona en başından olanları anlattım, ne hissettiğim detayını atlayarak tabii ki.
“Dün de bizi gördükten sonra tekrar normal haline geçti. Sanırım arkadaşlığımız yalnızca ben biriyle öpüşene kadardı”
Çenesini eline yaslamış düşünüyordu.
“Seni kıskanmış işte, ne var ki bunda bu kadar düşünecek” dedi.
O kadar normal ve her zaman olan bir şeyden bahseder gibiydi ki bir an yüzüne bakakaldım.
“Ne mi var? Victoria, bahsettiğimiz kişi Zade. Hani şu ölümüne benden nefret eden abimin arkadaşı, senin kuzenin olan” dedim.
“Sanki sen ona bayılıyordun da” diye savunmaya geçtiğinde koluna hafifçe vurdum.
“Kapa çeneni!”
“Ayrıca senden nefret falan etmiyor, seni her zaman kıskanıyordu. Buna niye bu kadar şaşırıyorsun anlamıyorum.”
“Ne?” İşte bu ilginçti.
“Evet, çocukken bile yanında bir erkek gördüğünde suratının şekilden şekile girmesini izliyordum” dediğinde neredeyse gülmeye başlayacaktım.
“O çocukkendi”
“Demek ki hala devam ediyor”
“İyi de böyle bir şey yoktu Vi, bir şeyler değişti” dedim itiraf ederken.
“Sende de değişti yani?” Sorgulayıcı ses tonu yerime sinmeme sebep oluyordu.
“Sanırım” dedim zor da olsa, Victoria benim sırdaşımdı bunu biliyordum.
“Yanında bir tuhaf hissediyorum bir süredir ama bunun sebebi onun davranışları. Bana çok yakın davranıyor, bazen tanıdığım kişi değilmiş gibi geliyor. Dengem bozuluyor işte”
“Bunun nesi kötü?”
“Deli misin Vi? Her şeyi kötü, birincisi o her ne kadar abimin ev arkadaşı olsa da şu an benim de ev arkadaşım ve evde sürekli diken üstünde olmak ya sa iki gün iyi geçinip üçüncü gün kavga etmek hobilerim arasında değil”
“Ayrıca o Zade!” Dedim. Adını söylemenin bile vücudumda tuhaf bir etkisi vardı.
“Ondan hoşlanıyorsun!” Dedi gözlerini kocaman açarken. “Ondan gerçekten hoşlanmaya başlamışsın!”
“Saçmalama Victoria”
Utancımdan yerin dibine girecektim, kuzeniydi be!
“Dina, ondan hoşlanıyorsun. Geçen yanına gelen kadına nasıl baktığını görmediğimi mi sanıyorsun?”
Gözlerimi kaçırdığımda dizlerimi tutup yüzüme eğildi.
“Söylesene, haksız mıyım?”
Yüzüne baktım, çekik mavi gözleri bana Zade’i hatırlatırken bundan eskisi kadar rahatsız olmadığımı fark ettim. Ondan eskisi kadar nefret etmediğimi de.
Ben sessiz kaldığımda bir kez daha tüm kozlarını oynamaya karar vermiş gibi “Pekala diyelim ki Lisa ve Zade sevgili olsa, Lisa olmak zorunda da değil herhangi bi kadınla görsen ne hissedeceksin”
Yüzümü ifadesiz tutmaya çalışsam da vereceğim tepkiyi anlamıştı. Rahatsız olacağımı biliyordu.
“Sen de kıskanıyorsun işte!”
“Tamam ama ben Zade’i daha önce biriyle pek görmedim diye o. Ne bileyim ne hissedeceğimi?”
“Sen görmedin ama biz gördük Dina. Hatta onu aşık bile zannetmiştim bir ara” dedi düşünürken. “Neyse bence sen de ona karş-“ sözünü kestim. Ne?!
“Ne diyorsun Vi? Bu ne zaman oldu ki?”
“Geçen yıldı sanırım, 8-9 ay kadar bir ilişkisi oldu.” Dedi. “Onu gerçekten seviyordu bence ve kadın tam bir sürtüktü”
“Demek ki kolye o kadınındı” deyiverdim.
“Bir de o kadının kolyesini mi saklıyor?” Dedi sinirle solurken. Al benden de o kadar…
Bu kalbimin bir yanının kırılmasına sebep oldu, aklında hala biri vardı demek ki.
“Hala aklında o var demek ki Vi, sen de gelmiş burada seni kıskandı falan diyorsun” iyice gerilmiştim. Bu konudan çıkmak istiyordum.
“Onun olduğunu ne biliyorsun?” Dediğinde başımı iki yana salladım. Kıskançlık içimde çığ gibi büyüyordu ve göğsümü sıkıştırmaya başlamıştı.
“Bilmiyorum zaten ve bu daha kötü” dedim. Bunu saklamaya bile uğraşmadım bu sefer.
“Şimdi bunu mu takacaksın, kiminse kimin.” Dedi geçiştirirken.
“Aklında sadece senin olduğuna da eminim ayrıca, onun da sana nasıl baktığını gördüm çünkü.” Dediğinde içimin rahatlaması bile bana bir şeyleri kanıtlar nitelikteydi. Ondan gerçekten hoşlanıyor olabilir miydim?
“Nasıl bakıyordu?” Kendimi tutamadan sorduğumda Victoria nihayet konu onun istediği yerlere gelmeye başlamış gibi gülümsedi ve bana yaklaştı.
“O gece aranızda nasıl bir kimya olduğunu görmediğimi sanma, dua et Cody bunları anlamayacak kadar salak.” Kendi kendine kıkırdıyordu.
“Bence hep öyle elbiseler giymelisin, hatta sana aynısının gecelik versiyonunu tasarlamalıyım. Zade’in hoşuna gider” dediğinde aldığım kahve yudumunu püskürtmemek için büyük bir savaş verdim. Öksürüklerimin arasından “iğrençsin Victoria!”
“Ne var?”
“Böyle şeyler söyleme, ortada hiçbir şey yok ve olmayacak da. Ben Zade’den hoşlanıyorsam bile bu bir yere varmaz. Varmamalı, bunu hepimiz biliyoruz”
O abimin en yakın arkadaşıydı, ailemden biri gibiydi. Bu yalnızca işleri karıştırırdı ve sonu kötü bittiğinde hem o hem ben zarar görecektik. Bunu kafamdan silip attım.
“Bir bok bildiğimiz yok bence” dedi Vi omzunu silkip. “Ben de varmamalı diye bir şey söylemiyorum”
“Konuyu kapatalım mı artık? İçim sıkıldı çünkü” dedim.
“Koleksiyon nasıl gidiyor?” Dediğimde heyecanla ellerini çırptı.
“Sana yeni tasarladığım bir takımı göstereceğim, benim için dener misin? Nasıl durduğunu görmek istiyorum, tam sana göre dikildi.”
Gidip elinde askılarla geri geldiğinde bize yemek sipariş ediyordum.
Victoria ile vedalaşıp apartmanın kapısından çıktığımda temiz havayı içime çektim. Çantama attığım hırkayı üstüme geçirdiğimde arkadaşımla konuştuklarımız beynimde dönüp duruyordu.
Kendi içimde bir şeyleri tam olarak açıklığa kavuşturamasam da en azından ondan hoşlanıyor olabileceğimi kabullenmiştim. Ki bu senelerdir aramıza ördüğümüz nefrete dayalı ilişkiyi derinden sarsıyordu, bu yüzden benim için içten içe hala bunu reddetme isteği doğuruyordu. Zade’den çocukluğumdan beri aldığım garip bir elektrik olsa sa onunla olan ilişkimizden hiçbir zaman şikayetçi de olmamıştım. Hayatımızda olmasından memnundum, bu bir alışkanlıktı. Onunla didişmeden geçirdiğim bir dönem olmuştu, onu hiç görmediğim dönemdi o da. O zamanlar onu aklıma getirdim desem yalan söylemiş olurdum, umrumda bile değildi. Bu süreç benim için fazlasıyla yeniydi ve geçici olmasını diliyordum. Aksi olursa ne yapacağımı bilmiyordum çünkü.
Elbette geçerdi, aynı evde yaşadığımız için ondan etkileniyordum. Zade yakışıklıydı, her kızın yakışıklı bulacağı türden bir yüzü vardı belki ama beni gerçekten etkileyen şeyin gözleri olduğundan emindim. Bana her baktığında tenimin üstü karıncalanıyor gibiydi. Adımı söyleme şeklinden de olabilirdi belki, yaptığı her hareket beni hem delirtiyor hem de etkiliyordu.
Sürekli dip dibe olduğumuz için ondan etkilenmem mümkündü. Bu normal diye hatırlattım kendime, bu olabilir.
Eve vardığımda bile aklımda hala aynı şeyler vardı.
İçeri girdiğimde evde kimse olmadığını anlamıştım. Cody pazar günü dönecekti, daha 4 günü vardı. Saate baktığımda 10’a geliyordu, Zade neredeydi acaba?
Ayakkabılarımı çıkarırken telefonumu elime aldım.
Odama girip üstüme bir eşofman ve askılı bir üst giydikten sonra Zade’e mesaj attım.
“Neredesin?”
Bu ne böyle, fazla hesap sorar gibi olmuştu.
“Yemek sipariş edeceğim, yoldaysan sana da söylemek için soruyorum”
Yazıp gönderdim. Yalana bak!
Yarım saat sonra hala mesajıma dönmediğinde sinirimden kuduruyordum. Bilerek yapıyordu işte, bu kadar sinirleneceği bir şey yoktu.
Ortada yemek falan da olmadığı için aptal gibi hissediyordum. Keşke kendime hakim olsaydım.
Gidip yatmaya karar verdiğimde bu sinirle nasıl uyuyacağımı düşünüyordum.
Komodinimde duran ışığı açıp kitabımı elime aldım ve yorganımın altına gömüldüm. En azından kafam dağılırdı.
Saat 1’i geçiyorken kitabı kapattım. Uykum gelmişti, su bardağım boş olduğu için su almak için odamdan çıktım.
Bardağımı doldururken kapı açıldı. Karanlıkta Zade’in içeri girdiğini duydum.
Buzdolabını kapattığımda mutfak kapısına yaslanmış vaziyette bana bakıyordu. Üstünde sabah çıkarken gördüklerim vardı.
“İyi geceler” dediğinde ters ters “sana da” diye yanıtladım.
Mutfaktan çıkmak için onun gitmesini bekliyordum ama gidecek gibi değildi.
“Mesaj atmışsın” dediğinde sinirle bir nefes verdim.
“Evet, 3 saat önce falandı o”
“Görmedim” dediğinde onun umursamaz çıkan sesini alıp bir tarafına…
“Süper” dedim yanından geçerken. Elimdeki suyu kafasından aşağıya dökme fikri çok tatlı gelmişti.
“Niye ters yapıyorsun?” Dediğinde topuklarımın üstünde geri döndüm ve ona kafasında antenler çıkmış gibi bir bakış attım.
“Ters yaptığım yok, ayrıca bunu sen mi söylüyorsun? Dünden beri bana nasıl davrandığının farkındayım Zade, umrumda değilsin artık. Sana iyilik yaramıyor” dedim. Sesim hafiften yükselmişti.
“Tüh, ben de nihayet başkalarına ilgi göstermekten arta kalan vaktinde beni merak ettiğini düşünmüştüm” dediğinde elimdeki bardağı gürültüyle yanındaki duvarda duran kaloriferin üstüne koydum.
“Senin derdin ne ya?” Sinirden yüzümün kızardığını hissediyordum.
“Bir derdim yok” üstünden yayılan alkolün kokusunu aldığımda ona daha da sinirle baktım.
“Belli, o yüzden mi dünden beri yüzüme bile bakmıyorsun?”
“Bakıyorum işte” dedi tam gözlerimin içine bakarken. Yok, bu adam gerçekten benimle oyun oynuyordu.
“Bunu bu kadar umursadığını fark etmemiştim” dediğinde ona anlamadığımı belirten bir bakış attım.
“O ne demek şimdi?”
“Bizimle ilgili bu tür basit şeyleri umursamayacak kadar ilgin başka yerlerdeydi demek”
“Açık konuşsana sen!” Cidden sinirlerim tepeme çıkmıştı artık.
“Dün gece adamın biriyle öpüşürken de sonrasında olacak şeyleri umursuyor muydun merak ediyorum” işte, asıl derdini söylemişti.
“Ne alakası var şimdi bunun bizimle?”
“Alakası yok mu?” Dedi başını yana eğerken.
Ellerimi kaldırdım ve sinirden ağzımdan kötü bir şeyler çıkmaması için kendimi tutmaya çalıştım.
“Gece gece seninle cidden uğraşamayacağım” dedim.
“Bence de öyle yap, belki biraz huzur buluruz” dediğinde tam arkamı dönmüştüm. Benim damarıma basıyordu.
“Huzurun mu kaçıyor? Çok üzüldüm” Dedim gülerken. Sinirden gülmeye başlamıştım artık.
“Eve geldiğinden beri pek huzur denen bir şey kalmadı!” Dediğinde şok içinde bakakaldım. Sesi yüksek bile çıkmamıştı ama sanki bas bas bağırıyor gibi hissettim. Kırılan aptal kalbimin sesini duymuştum.
“Sen iyi misin? Ne yapmışım ben sana? Cidden dengesiz aptalın tekisin sen! Kendi sorunlu ruh hallerinden beni sorumlu tutamazsın!”
Yaslandığı duvardan ayrıldı, her adımıyla beni duvara daha çok itti.
“Ne mi yaptın? Eve geldiğinden beri senden başka bir şey görmüyorum, her yerdesin. Seni düşünmekten yoruldum artık, evde olduğun yetmiyormuş gibi bir de kafamın içindesin Dina”
Nefeslerim hızlanırken bana olan bakışı değişti, gözlerinde öyle bir alev peyda oldu ki ikimizi de yakacak sandım.
Göğsüm hızla inip kalkıyordu.
Bu iyi değildi.
Beni duvara sıkıştırdığı için etkisinden kaçamıyordum, nefesim sıkıştı.
“Gidip yatacağım” diyebildim zar zor. Çekilmesi için onu ittirdiğimde beni bırakmadı. Onun yerine beni daha çok kendine çekti. Elleri belimi tuttuğunda bayılacağımı zannettim. Sonra yüzünü boynuma gömdü ve benim kalbim durdu. Boynumdan derin bir nefes aldığını, kokumu içine çektiğini hissettiğimde hafifçe titredim. Yaptığı şeyin ne kadar etkileyici olduğunu biliyor muydu?
Dudakları hafifçe boynuma değdi ve bir öpücük bıraktı. Kendimi daha çok duvara bastırdım, çekilmesi gerekiyordu.
“Zade” dedim uyarırcasına. Önünü alamayacağımız bir şey yapmasından deli gibi korkuyordum. Yüzünü boynumdan çektiğinde nefesimi tutmuştum.
Gözleri karanlık ışıkta parlıyordu, yüzünde gördüğüm saf tutkuyla midem kasıldı. Beni tutmasaydı düşerdim.
“Bırak” dedim yeniden. Bırakmasını istemiyordum ki. Kafamı kullanmaya çalışıyordum sadece, ama onun böyle bir niyeti yoktu.
“Niye?” Yüzü yüzüme çok yakındı, doğru düşünemiyordum.
“Bence ne yaptığının farkında değilsin” dedim. O kadar sessiz konuşuyorduk ki nefes seslerimiz bile kulak tırmalıyordu.
“Farkındayım”
Sonra ben geri çekilmeye fırsat bulamadan dudakları dudaklarımı örttü, zaman durdu.
|
0% |