@sudesi
|
Kendimi derin bir sessizliğin içinde hissediyordum. Hani çok gürültülü bir yerde uzun süre kalındığında ve o ortam yok olduğunda insanın kulakları ve beyni sağır eden bir sessizlikle baş başa kalmış gibi olurdu ya, tam olarak onu yaşıyor gibiydim. Her şey susmuştu, kafamın içinde dönüp duran tüm düşünceler, evdeki her ses hatta tüm şehir susmuş gibiydi. Hiçbir şey duymuyordum, algılayamıyordum belki de. Algılayabildiğim tek şey Zade’in dudaklarımın üstüne kapanan yakıcı dudaklarıydı.
Beni öpmeye başladığında gözlerimin ne ara kapandığını ya da ona ne ara karşılık vermeye başladığımı bilmiyordum ama dudaklarım onun dudaklarının arasında hareket ettiğinde ağzından hırıltılı bir nefes kaçtı. Belimi mümkünmüş gibi daha sıkı tutarken öpücüğü hassaslıktan çok uzakta bir yerlerdeydi. Beni sanki hayatı buna bağlıymış gibi öpüyordu ve tanrım, ben onun ellerinin arasında eriyordum. Vücudum krema kıvamında gibiydi.
Ellerimdeki uyuşma son bulduğunda nihayet yıllardır merak ettiğim saçlarına yol aldı. Birbirine geçmiş tutamları ellerimle çekiştirdiğimde Zade beni duvara yasladı.
Alt dudağımı dişlerinin arasına aldığında ağzımı açmaya zorladı ve tatlı dili benim dilimle dans etmeye başladı.
Bayılacaktım…
Elleri kalçama kaydığında göğsüm heyecanla inip kalktı.
Kesinlikle düşünmüyordum, şu an doğru da düşünemezdim zaten. Onu saçlarından tutup kendime daha çok bastırırken de düşünmüyordum, yalnızca istiyordum.
Elleri göğsüme kaydığında telefonu çalmaya başladı. İrkildiğimde geri çekilmedi ve benim de çekilmeme müsaade etmedi. Ama telefon ısrarla çalmaya devam ediyordu ve bu beynimde oluşan sisi dağıtıyordu.
Kalbimin hızla atmasının tek sebebi heyecan değildi, gerçekliğe dönmemdi.
Onu yavaşça ittiğimde yanaklarım hem arzudan hem de pişmanlıktan yanmaya başlamıştı.
Öpüştüğüm, hayır, resmen öpüşürken kendimden geçtiğim kişi Zade’di!
“Bence açmalısın” dedim onu kendimden biraz uzaklaştırabildiğimde. Dudakları öpüşmemizden dolayı kızarmıştı ve bu onu daha da öpülesi gösteriyordu. Bakışları hala dudaklarımdaydı, mavi gözleri ise hala bacaklarımı karıncalandıracak bir şekilde bakıyordu.
Düşün Dina!
Telefonu cebinden çıkardığında arayan kişinin ismini görmemle beynimdeki sis tamamiyle yok oldu. Cody arıyordu…
Zade telefonu açmadı, kapatıp tekrar cebine koyduğunda aynı bakışla bana döndü.
Saçlarımdan bir tutamı parmaklarına doladığında bakışlarımı ondan kaçırdım. Vücudum pişmanlıkla kavruluyordu, bu his çok yanlıştı.
“Bunu yapmamalıydık!” Dedim keskin bir sesle.
Yüzünde mimik oynamadı, dediğim onu hiç de etkilemiş gibi değildi.
“Neden?”
“Bu çok yanlış çünkü! Anın etkisiyle yaptığımız bir şeydi ve yanlıştı! Bir daha olmasına izin vermemeliyiz”
Onu itmek için ellerimi göğsüne koyduğumda ellerimi yakaladı.
“Bu seni rahatsız mı etti yani Dina?” Adımı ona yasaklamam gerekiyordu.
“Evet” dedim zar zor. Ben bile ne düşündüğümü bilmiyorken beni köşeye sıkıştırıp duruyordu.
Kaşları çatıldı, yüzündeki değişimi anbean gördüm. Vücudu gerildi ve ellerimi bıraktı. Yıllardır didiştiğim alaycı adamın bakışlarını aradım ama bu farklıydı, her zamanki tavrı yoktu. Üstümdeki son dokunuşu da kaybolduğunda kendimi boşlukta hissettim, sıcaklığına bu kadar çabuk adapte olmuş olamazdım cidden.
“Dün o herifle öpüşürken bu kadar rahatsız görünmüyordun ama”
İşte, yine yapıyordu. Her zaman her konuda ve anda beni delirtecek bir cümle kurmayı başarıyordu. Sakin olmaya çalıştım ama sesimin sinirli çıkmasına yapabileceğim bir şey yoktu.
“Konunun dünle ne ilgisi var?”
“Gördüğümü söylüyorum, o adam seni öptüğünde de bu kadar rahatsız oldun mu diye merak ediyorum” dediğinde çileden çıkmak üzereydim.
“Zade! Kendine gel, her şey başkasıyla ilgili olmak zorunda değil mi? Konu hiçbir zaman bizim aramızda kalamaz…!” Diye bağırdım. “Şu an konu sadece sen ve benim, bir başkası değil! Seninle benim aramda az önce yaşananlar, başka şeyleri karıştırma”
Hafifçe gülümsedi, tamamen neşeden yoksun histerik bir gülümsemeydi bu. “Sen dün gözlerimin önünde adamın biriyle öpüştüğünden beri o pek mümkün görünmüyor” diye bağırdı. Bu tanıdığım, otokontrolü yüksek adamdan çok uzaktı. Onun her zaman her şeyde dengeli olmasına o kadar alışmıştım ki karşımda böylesine sinirli sözler sarf eden kişiyi tanıyamıyordum. Başımı iki yana salladım, gerçekten sıkılmıştım.
“Seninle konuşulmuyor bile, tek umursadığın dün mü cidden? Kıyaslandığın şeye bak!” Yanından geçip odama girdiğimde daha kapıyı kapatamadan içeri daldı.
Tüm apartmanın bizi dinlediğine emin olduğum bir sesle konuşuyorduk ve ikimiz de bunu umursamıyorduk anlaşılan.
“Neyle kıyaslamalıyım? Benimle olan her şey sana bir hata gibi geliyor ve dudaklarımız ayrıldığı anda düşüncelerin tamamen değişiyor. Dün halinden memnunken sıkıntı ben miyim?”
Bu beni ne zannediyordu tanrı aşkına?
Gururum incinmeye başlamıştı artık.
“Evet, sıkıntı sensin tamamen. Rahatsızlığımın sebebi de sensin, konuya başkalarını katmadan düşünürsen bunu neden bir daha yapmamamız gerektiğini anlarsın”
Sessizliğini koruduğunda cesaretim kırılmaya başladı.
“Bu bir hataydı Zade” dedim. Bunu kendime de hatırlatmak için defalarca tekrarlıyordum.
Yüzü soğuklaştı, bir anda takındığı o maskesini gördüm. Onu tanıyordum, az önceki halinden eser yoktu. Kısık gözleri ifadesizleştiği anda beni yaralayacak bir şeyler söyleyeceğini anladım.
“Hayır, bu bir hata değildi” dedi. “Asıl hata en başında senin bu eve girmeni kabul etmemdi. Hayatımın ortasına dalmana izin vermemdi. En başından beri olan her şey hataydı” dedi. Bir adım geri çekildim, göğsüm hayal kırıklığının ağırlığıyla sıkıştı.
“Sen benim için koca bir hata olarak kalacaksın Dina.”
Boğazıma kırgınlığımın acı tadı yayıldı, gözlerine bakarken bunları gerçekten söyleyip söylemediğini sorguladım ama hayır, cidden söylemişti. Beni bile bile kıracak kadar da farkındaydı her şeyin. Bunu anladığım an yüzüne, bende yarattığı hayal kırıklığını tam olarak göreceği bir şekilde baktım, eseriyle gurur duyabilirdi. Gözlerim dolduğu için karşısında daha fazla kalmak istemedim.
“Defol odamdan!”
Neyse ki onun da kalmaya meraklı bir yanı yoktu, anında arkasını dönüp odamdan çıktı. Çıkarken kapıyı çarpmayı da ihmal etmedi.
Gözlerimden yaşlar akmaya başladığında kendimi durdurmam için artık çok geçti. İnsanın hayatının en güzel anlarından biri nasıl en kötü anına dönüşebilirdi?
İşlerin kendi adıma çığırından çıktığını biliyordum, Cody’nin aradığını gördüğüm anda beynimde dönen şeyleri, tüm doğrularımı ve yanlışlarımı birbirine karıştırmıştım. Kafam allak bullak olmuştu ve Zade buna yardımcı olmak yerine problemi kökten çözmüştü. Artık ikimiz de bu anı yalnızca kocaman bir hata olarak hatırlayabilirdik. Öpüşmemizden önce söyledikleri zihnimde yeniden canlandığında kalbim göğsümde sıkıştı sanki. Söylediği şeyleri düşünmeseydim bunu basit bir öpüşme olarak adlandırabilirdim. Ama sonrasında söyledikleri de beni gerçekten kırmaktan fazlasını yapmıştı. Bu evde onunla daha fazla nasıl yaşardım bilmiyordum. Başımı ellerimin arasına alıp sıkıntıyla iç çektim, aptal gözyaşlarım dinmek bilmiyordu. En son ne zaman ağladığımı bile hatırlamıyordum ama bu adam beni bıçak gibi sözleriyle ağlamaktan beter etmişti. Söylediklerine pişman olacağını düşünmek istiyordum, en azından beraber büyüdüğümüz onca yılın hatırına. Ona bunun bir hata olduğunu söylediğim için bu kadar kızmış olmasını anlayamazdım, benimle aynı şeyleri senelerdir yaşıyordu. O benim senelerdir dibimdeydi, olacak olan her şey hepimizi etkileyecekti ve ikimizin de bunu kimseye yapmaya hakkı yoktu. Hata olduğunu söylememin tek sebebi onu ve kendimi karmakarışık bir duruma sokmak istemememdi ve o bunu anlayamayacak kadar kördü.
Hayatımın en muhteşem öpüşmesine hata diyecek kadar aptal değildim, bunun için kullanabileceğim tek kelime ölümcül olduğuydu. Resmen ölmüştüm…
Yatağıma uzandığımda bile dudaklarım daha fazlası için sızlıyordu.
Zade’e karşı yalnızca bir hoşlantı hissetmediğimi anladığım için ödüm kopuyordu. Her şey tepetaklak olmuştu işte.
Sabah uyandığımda salondan tıkırtılar geliyordu. Gözlerimin ağlamaktan şiştiğini farkındaydım ama umrumda bile değildi. Odamdan çıktığımda Zade’in mutfakta bir şeyler yaptığını anladım. Kaçmayacaktım, o benden kaçmak isterse kaçabilirdi. Onca lafı ben etmemiştim…
Mutfağa girdiğimde çok güzel bir kahvaltı masası vardı, iki tabak yerleştirilmişti.
İçimin yumuşadığını hissettim, hatasını anlamış olmalıydı. Bu yüreğime biraz olsun su serpti sanki, beni bile isteye kırdıysa bile bundan pişman olduğu belliydi.
En sevdiğim sandviççiden bir paket masanın kenarında duruyordu, oraya bayıldığımı biliyordu, hemen sokağın köşesindeydi.
Zade mutfaktan içeri girdiğinde beni gördü, bir an mavi gözleri gözlerimin altına takıldı. Berbat göründüğüme emindim.
“Günaydın” dedim.
“Günaydın.” Sesinde soğukluk aynı yerini koruyordu. Başta buna anlam veremesem de mutfağa telefonla konuşarak giren kişiyi gördüğümde anladım. Ellerimin birini yanımda duran tezgaha yasladım. Bir şeye tutunmazsam bedenimin vereceği tepkiden emin olamamıştım çünkü. Pişman falan değildi, kahvaltıyı bize hazırlamamıştı, gönlümü almaya falan da çalışmıyordu. Her şeyi gözüme sokmaya çalışıyordu, umrunda olmadığımı, dünün de öpüşmemizin de bir anlamının olmadığını, hayatında ufacık bir hatadan ibaret olduğumu bana hatırlatmaya çalışıyordu. Bunu yapmak için de mükemmel bir yöntem seçmişti kendine.
“Ah, sen de mi buradaydın Dina. Günaydın” yapmacık sesi kulaklarıma dolduğunda gözlerimi Zade’den ayırmadım. Yüzünden hiçbir şey okunmuyordu.
Sonra gülümsedim ve karşımdaki kadına döndüm. “Evet Lisa, ben de buradaydım”
Pislik!
Beni düşünmeden edemiyormuş, sen onu benim külahıma anlat. Sabahında kadının birine kahvaltı hazırlayacak kadar hızlı düşünebiliyordu demek ki… işgal ettiğim kısım beyninin minicik bir köşesiydi anlaşılan, o da ona fazla gelmişti.
“Ama gidiyordum zaten, siz keyfinize bakın”
Mutfaktan çıkarken omzum Zade’in bedenine çarptı. Onu biraz olsun sarsmasını dilediğim bu hareketim pek de etkili olmamış gibiydi. Yine de hırsımı atabileceğim bir şeydi.
Pislik!
Dişlerimi sıkmaktan çenem ağrıtmıştı, odama girip üstümdeki pijamalarımı yırtarcasına çıkardım. Ne kadar aptaldım, bir de bana gönlümü almak için kahvaltı hazırladığını düşünmüştüm.
Üstüme bir kot ve bluz çıkardım. Saçlarımı hızlıca toplayıp üstümü giyindim ve kapımın arkasında duran düğmeli örgü ceketimi aldım. Çantama rastgele bir kitap atıp odamdan çıktığımda mutfaktan gelen sesleri duymamaya çalışıyordum. İşle ilgili konuştuklarını anlayacak kadar bir sürede ayakkabılarımı giydim. Kapıyı kapatıp çıktığımda hala sinirden ölmek üzereydim. Nereye gideceğimi bile bilmiyordum, o evde daha fazla duramazdım zaten.
20 dakika yürüdükten sonra yanaklarım serin havadan buz kesmişti ama bu içimdeki yangına etki etmemişti. Sinirden insanın vücudu titrer miydi? Benimki titriyordu işte! O kadını nasıl eve çağırabilirdi aklım almıyordu. Bari biraz zaman geçseydi üstünden…
Her türlü boktan bir durumdu.
Zade hiçbir zaman bana karşı vicdansız olmamıştı, ona hiçbir zaman vicdansız davranmamıştım. Bizim aramızdaki anlaşmazlık ikimizin de sadece ve sadece sinirlenmesiyle son bulurdu. Birbirimizde hasar bırakacak hiçbir yara açmamıştık şu güne kadar, kalıcı bir zarar vermemiştik. Ben bundan korkardım zaten, birinin hayatında kötü bir anı bırakmaya ve bunu sözlerimle yapmaya deli gibi korkardım. Zade bana karşı her zaman daha ılımlı olan taraftı, ettiği her türlü söz sadece alaycılık içeriyordu. Sinirlenirken bile kontrollüydü, tutarlıydı. Hiçbir şeyi çileden çıkarak yapmazdı, temkinliydi. Sinirlenirken bile benim onu delirtmeme izin vermezdi, onun bu hali bile beni daha çok delirtirdi. Bu yüzden ondan nefret ederdim, hiçbir zaman kazanan taraf olmama izin vermezdi. Ben ikimizin arasında saldırgan olandım, o bağırmazdı bile. Ama dün gece bu fazlasıyla değişmişti, başka bir yanıyla tanışmıştım. Kontrolü kaybetmişti ve bunu her anlamda yapmıştı.
Beni öperken bile nasıl kendini kaybettiğini görmüştüm, benim de kendimi kaybetmeme sebep olmuştu. Tanrım, bunu düşünmek bile midemin kasılmasına yetiyordu.
Daha fazla yürüyemeyeceğimi anladığımda bu sokakta bildiğim bir kafede oturup en azından sakinleşene kadar soluklanmaya karar verdim. Kendime bir kahve aldıktan sonra boş bir masaya yerleştim ve kitabımı çıkardım.
Haftaya sınavlarım başlıyordu ve benim bu saatten sonra çalışacak kafam bile kalmamıştı. Her boş vaktimde ne düşüneceğim belli olmuştu…
Victoria’ya bile bunu anlatmak istemiyordum, söylediği şey -en başta eve gelmemin bir hata olması hakkında - son derece kırıcı olmakla birlikte kendimi tam bir fazlalık gibi hissetmeme sebep olmuştu. Zade’in evde olduğu hiçbir an evde durmak istemiyordum artık. Cody geldiğinde ev değiştirme konusunu ona açıp açmamak için biraz düşünmem gerekiyordu, her şey sarpa sarmıştı işte ve bu daha şimdiden böyleydi. Bir de öpüşmeye devam etseydik neler olurdu kim bilir?
Yaklaşık üç saat sonra boş boş kitaba bakmayı sürdürdüm. İki latte ve bir koca çikolatalı pasta diliminden sonra bile moralim düzelmemişti. Üstelik ders de çalışamamıştım, haftaya kesinlikle beynim yanacaktı.
Saat öğleni geçmişti, hala evde biri olup olmadığını bilmediğimden oraya gidesim gelmiyordu.
Telefonum çaldığında Vi arıyordu.
“Efendim?” Dedim. Sesim oldukça yorgun çıkmıştı.
“Naber?”
“Eh, sen?”
“İyi ben de, Cody geleceği için heyecanlıyım” dedi.
“Evet az kaldı” dedim. Sesimden bir şeyler yansıtmamaya çalışsam da bıkkın çıkıyordu.
“Neyin var senin?” Diye merakla sorduğunda geçiştirdim.
“Yorgunum, ders çalışıyorum”
“Anladım, Zade bir kaç gün olmayacakmış zaten, rahat rahat çalışırsın” dedi. “Sınavların bittiğinde bir şeyler yapalım”
Odaklandığım şey Zade’in evde olmayacak olmasıydı. Demek ki o da kaçıyordu, harika. Benim için hava hoştu zaten, birbirimizi ne kadar az görürsek bu anıyı beynimden silmem o kadar kolay olurdu. Ya da en azından kendimi kandırmaya başlamam…
umarım beğenirsiniz canlarım, yeni bölümde görüşürüz. Oy ve yorumları unutmayıın 💕 💕💕❤️❤️, diğer kitaplarıma da göz atarsanız çok sevinirimm -Sude |
0% |