@sudesi
|
Genelde kendimi soğukkanlı biri olarak nitelendiriyordum. Kriz anlarını güzel yönetebiliyordum, en azından iki senelik psikoloji dersleri bana anksiyete anlarımı nasıl kontrol altında tutabileceğimi öğretmişti. Kendimi bu anların da onlardan biri olması için zorladım. Yeniden 2 sene geriye dönmem bana bir şey kaybettirmemişti, kendime defalarca hatırlattığım şey buydu. Bana kesinlikle daha çok uyan bir meslek yapacaktım, bu yüzden kendime son kez aynada bakıp odamdan çıktım. Giydiğim jean ve spor ayakkabılarım ilkbahar havasına uyuyordu. Üstüne giydiğim kumaş düğmeli yelek daha şık hissetmeme yetmişti. Programımı son kez kontrol edip gerekli kitapları çantama attım. Cody dün gece Victoriada kaldığı için ev sessizdi. Hızlıca mutfağa girip kahve makinasının düğmesine bastım. Hala kahve yapmak için 10 dakikam vardı. Kampüs eve 10 dakikalık mesafedeydi bu yüzden yürüyebilirdim. Abimin evinde yaşadığım için ilk defa mutluydum, sabahın köründe kalkıp yollara düşmeme gerek kalmayacaktı. 1 shot espresso hazır oluğunda termosuma buz ve su koyuyordum. Hılzı bir americano hazırladığımda kapı açılma sesi duydum ve çok geçmeden Zade mutfağa girdi. Kendime engel olamadan kaşlarım şalkınca havalandı. Bu adam her gün işe bu kadar yakışıklı mı gidiyordu gerçekten? Giydiği takım en az önceki gün giydiği kadar güzeldi. Ceketi omuzundan hafifçe sallanıyordu ve bu ona karizmatik bir hava katmıştı. Geçtiğimiz yıllar içinde onun ne kadar değiştiğini ancak yeni yeni fark ediyordum. Kedi gibi gözleri üstüme dikildi, tüm kaslarım anında gerildi. "Günaydın" dedim boş boş suratına bakmayı kesip. "Günaydın" dedi. "İstersen seni bırakabilirim" Suratım oldukça komik bir hal almış olacak ki bakışları klasik alaycı halini aldı. "Sen beni bir yere bırakmayı mı teklif ediyorsun?" Dedim. Kollarını kavuşturup yüzüme dümdüz bakmaya devam etti. "Ben seni bir yerlere bırakmayı mümkün oldukça teklif ediyorum ama sen inatçının teki olduğun için hiçbirini kabul etmiyorsun" dedi. Kısmen doğruydu. "O zaman bugün aramızı bozmamaya çalışarak sana teşekkür etmeyi seçiyorum. Okul zaten yakın, yürüyeceğim" Başını sallayıp arkasını döndü. Geniş sırtını izlerken kapıdan çıkmasını bekledim. Onunla aynı anda çıkıp küçücük asansörde tıkılı kalmak istemiyordum. Bu yüzden bekledim ve o gittikten sonra çantamı alıp ben de çıktım. Bugünün iyi geçmesi için içimden en iyi dileklerimi diledim.
İki blok dersin sonunda kafam ağrımaya başlamıştı. Kitabımı kapatıp eyalarımı topladım. Yanımda sarı kıvırcık saçlı çok tatlı bir kız oturuyordu. Ders boyunca ara sıra sohbet etmiş ve tanışma fırsatı bulmuştuk. Riley eşyalarını toplarken bana döndü. "Bir yerlerde kahve içmeye gideceğiz, sen de gelsene." Dedi. Yanımızda önceki ders gelen bir kız ve erkek de vardı. Bunu kabul ettim ve beraber kampüsün karşısındaki kahve dükkanına oturduk. İlk günden farklı arkadaşlarımın olması hoşuma gitmişti, bu bana bu dönemin o kadar da kötü geçmeyebileceğini gösterdi. Onlardan ayrılıp eve geçtiğimde saat 18'i geçmişti. Gerçekten iyi anlaşabileceğim insanlar oldukları için sohbet fazlasıyla iyi gitmiş ve saatlerce oturup konuşmuştuk. Riley hazırlık senesinden sonra hukuk fakültesine geçmişti ve Bella ikinci üniversitesini okuyordu. İktisat onu mutlu etmemişti. Son derece akıllı bir kız olduğunu kurduğu cümlelerden bile anlayabilmiştim. Jason da Riley gibi 20 yaşındaydı ve yine onun gibi hazırlık yılından sonra hukuk fakültesini tercih etmişti. Benim gibi new jersey'den geldiği için kısa sürede onunla konuşacak bir sürü konu bulmuştuk.
Eve girerken biraz alışveriş yapmıştım çünkü dün gördüğüm kadarıyla dolapta pek bir şey yoktu. Zahmetli bir şey yapmaya üşendiğim için makarna suyu koydum ve üstümü değiştirip rahat askılı bir elbise giydim. Mutfağa geçtiğimde hafif bir müzik açtım ve kremalı mantarlı sosumu hazırlamaya başladım. Biraz peynir rendelediğimse kapı açıldı. Zade içeri girdiğinde sanki beni gördüğüne şaşırmış gibi durakladı. Burada olmama hala aşılamadığını o an fark ettim. "Selam" dedim gülümsemeye çalışarak. "Selam" dedi. Yorgun görünüyordu. Bunun umrumda olmaması gerekiyordu. Bu yüzden önüme dönüp işime devam etmeye çalıştım. Arkamdan yaklaştı ve omzumun üzerinden ocağa eğildi. Yerime mıhlanırken ne yaptığını anlayamadım. Kokusu genzime doluyordu ve bu istemsizce nefesimi tutmama sebep oluyordu. Sıcak nefesi boynumu gıdıkladı. "Güzel görünüyor" benden uzaklaştığında derin bir nefes verdim. Biraz daha o şekilde kalsaydı onu itip uzaklaştırmayı düşünüyordum.
"Aç mısın?" Diye kendimi tutamadan sorduğumda içimden kendimi tekmelemek geldi. Ben onun annesi veya kız arkadaşı değilsin. Aç olup olmaması beni ilgilendirmiyordu. Kendi yemeğini kendi yapardı zaten! "Açım" dediğinde sorduğuma bir kez daha pişman oldum. Harika, şimdi beraber yemek yemek zorunda kalacaktık işte. O etrafımdayken her hareketim diken üstünde hissettiriyordu. O bakışlarını bir an olsun üstümden çekmiyordu ve ben ona baktığımda onun asla böyle hissetmediğini görebiliyordum. Bu beni daha da sinirlendiriyordu.
Odasına gittiğinde makarna ve kremayı karıştırıp tabaklara koydum. Üstüne biraz daha peynir rendeledim. Film açıp makarna ve şarap keyfi yapmak istiyordum ama Zade evdeyken salonu işgal etmek de istemiyordum. Ona gıcık olsam da beraber yaşadığımız için ortak alanlarımıza saygım vardı.
Aldığım beyaz şarabı dolaptan çıkarıp kadehleri aradım. Gri bir eşofman ve bir tişört giydikten sonra saçlarını karıştırarak mutfağa girdiğinde dikkatimin dağılmaması için üstün bir çaba sarf etmiştim. Zade her zaman yakışıklı bir adam olmuştu ama olgunlaştıkça ve onu her haliyle görmeye başladığımda ev hali bana fazlasıyla doğal ve normalden daha yakışıklı olduğunu gösteriyordu. Ondan nefret ediyordum ama her kadının ilgisini çekecek lanet bir aurası olduğunu inkar edemezdim. Şanslıydım ki o etkisinden uzun zaman önce sıyrılmıştım. En azından bunu ondan nefret etme mekanizması olarak kullanabiliyordum, ona hayran olmak yerine... Üst dolabı açtığımda 1.70lik boyumun uzanamayacağı kadar arkada olan kadehleri gördüm. Sırtımda hissettiğim bakışları yüzünden kadehlere boyumun yetmemesi beni daha çok sinirlendirdi. "Ben alırım" dediğinde ona döndüm. "Çok centilmensin gerçekten" gıcık olmuş sesim onu keyiflendirdi. Geri çekilip almasına müsaade ettim. Uzanırken tişörtünden gözüken karnını gördüğümde salak gibi kafamı başka yere çevirdim. Kendime sanırım ilgimi yönlendireceğim birini bulmalıydım, çünkü bu hareketlerimin başka açıklaması olamazdı. Zade benim için son çareden bile kötü bir seçenekti...
İki kadeh aldıktan sonra şarabı açtı ve kadehleri doldurdu. Makarnaları sehpaya koyduktan sonra şarabı alıp koltuğa oturdum. Koltukta yemek yemek her ne kadar annemin nefret ettiği bir şey olsa da yavaş yava ve bir şeyler izleyip yemeyi seviyordum. Zade mutfak masasında oturup yemeğini yerken Netflix'ten izlediğim diziyi açtım. "Dizi izlemem seni rahatsız eder mi?" Diye sordum. Bunu sadece laf olsun diye sorduğumu biliyordu, yine de başını olumsuz anlamda salladı. "İstediğini yapabilirsin Dina" yumuşacık sesi bir an bocalamama sebep oldu. Adımı söyleme biçiminden nefret ediyordum. Vücudumun buna verdiği tepkiden daha çok. Kafamı televizyona çevirip makarnamdan bir çatal aldım. Kesinlikle bir tuhaflık vardı.
Şaraptan son yudumumu aldığımda dizinin en heyecanlı yerindeydim ve L koltuğun ucunda oturan Zade'i yeni fark edebilmiştim. Diziyi izlerken gerçekten beğenip beğenmediğini merak ettim ama sorup onun dalga geçmesi için eline koz vermeyecektim. İzlediğim aptal aşk dizilerini tıpkı benim gibi fazla tatlı bulduğunu söylediğinden beri onunla hiçbir dizi hakkında konuşmuyordum. İltifat ettiğinde bile içimi sinirle dolduran bir yüz ifadesi vardı ve bunu iltifat niyetiyle yapmadığını anlayabiliyordum. Karakterler 13 bölümün sonunda öpüştüklerinde ağzımdan bir "Nihayet!" Nidası çıktı. Zade bunu duyduğunda hafifçe güldü. Ona dönüp kızgın kızgın bakmaya çalıştım. Gülerken gözlerinin daha da kısılması tüm dikkatimi dağıtıyordu. Sağ yanağında oluşan çizgi halindeki gamzesi sinir bozucu seviyede güzeldi. Lanet olası Walkers genleri! Ailemize musallat olmuşlardı resmen. "Gerçek hayattan bu kadar uzak diziler izlemeye devam mı ediyorsun" dedi. "Gerçek hayattan uzak falan değil, sadece daha masumlar" dedim. Saçma olduğunu biliyordum ama kafamı dağıtıyordu işte. "Gerçek hayatta kimse öpüşmek için 13 bölüm geçmesini beklemiyor Dina" dedi. Dizlerimi karnıma çektim. "Bunu bilmediğimi mi sanıyorsun?" dedim imalı imalı. Neyi kastettiğimi anladı. Kaşları çatılırken gülümsedim. "İzlediğin şeylerin tam aksini yapıyor olman garip" dedi bana laf sokarak. "Öpüşmek için 13 buluşma beklememi mi tercih ederdin" gülmeye başladığımda kadehi sehpaya bıraktım. "Emin ol hiçbirini tercih etmezdim" dedi. Sesindeki ciddiyet beni daha da güldürdü. Konuşmanın çocukça seviyesi ve komikliği giderek daha saçma bir hal alıyordu. "Cody burada değil Zade, onun yerini almana gerek yok." Yüzündeki ifadeyi çözemedim ama neşeli değildi. Bu keyfimi kaçırdı. "Ben yatıyorum, yemek için teşekkürler" dedi. Odasına giderken arkasından baktım. Dengesiz herifin tekiydi.
Oy ve yorumları unutmayııın ❤️❤️❤️ |
0% |