@sudesi
|
uyumaya çalıştım. Ama bu buram buram onunla dolu bir evde pek mümkün değildi.
Bir cumartesi sabahından daha fazla sevdiğim bir şey varsa o da kendime hazırladığım özenli cumartesi kahvaltılarydı. Erken uyanıp kendime güzel bir kahvaltı hazırlamış ada mutfağın bar taburesi oturmuş kahvaltımı ediyordum. Daha Zade gelmeden parfümünün kokusu burnuma ulaştığında odamı bilgisayarımda açık olan diziye vermeye çalıştım. Mutfağa girdi ve gözleri kahvaltı tabağıma takıldı. Arkamdaki kahve makinasına giderken kalçasına bilerek omuzuma sürttüğünü biliyordum. etkilenmemmeye çalışarak dizimi izlemeye devam ettim. Fakat varlığını belli etmeden duramıyordu. Omzumun üstünde masaya doğru eğilildi ve yine nefesi boynumu omuzum arasındaki yeri gıdıkladı. Tabağımdaki zeytinlerden bir tanesini ağzına attığında sinirle ona döndüm. "Huzurla kahvaltı etmeye çalışıyorum " abartılı bir şekilde nefes verdiğimde omzunu silkti. Üstünde beyaz bir gömlek vardı ve altına kalçasını mükemmel gösteren bir pantolon giymişti. Ondan ve fiziğinden nefret ediyordum. " sen ve huzur kelimesi bir arada çok komik duruyorsunuz" Uyuz şey! Ona cevap vermeden tabağımı silip süpürmeye devam ettim. Çok geçmeden hızlı bir şekilde kahvesini içip evden çıktı. Çıkarken bana "Bugün kimseyi suratsızlığınla sıkmadan eve gel" demeyi ihmal etmedi. Beni sinirlendirmeden evden çıkmak ona kötü şans getiriyordu kanımca.
Telefonum çaldığında arkasından çemkirmemek için kendimi tutuyordum. "Efendim Vi" dedim. Victorianın şakıyan sesi gülümsememi yerine getirdi. "Çok sıkıldım Dina, bana gel de biraz takılalım. Seni özledim" "Olur aslında, tüm gün bir planım yok. Akşam okuldan iki arkadaşım gelecek, o yüzden erken kaçabilirim" dedim. Victoria bazen fazla ısrarcı olabiliyordu, önceden uyarmam gerekebilirdi. "Tamam tamam, seni esir almayacağım söz. Cody burada değilken sıkılıyorum işte. Seni görünce biraz özlemim gider" diye dalga geçti. "Yaa ne demezsin, abimle o kadar benziyoruz ki bana bakınca onu göreceğinden eminim" Bir kahkaha atıp telefonu kapattığında odama gidip üstüme yazlık çiçekli mini elbiselerimden birini giydim. Ayağıma beyaz spor ayakkabılarımı geçirdim ve zaman kaybetmeden çantamı hazırlayıp çıktım. Hava sıcaktı ve bu yüzden makyaj yapacak halde değildim. Victoria konum attığında bir taksi çağırdım. 25 dakikalık yürüme mesafesini şimdilik es geçebilirdim sanırım. Yarım saat sonunda evinin altındaki kahve dükkanında buluştuğumuzda soğuk kahvemden bir yudum alıyordum. "Ee? Anlat hadi? Neler oldu?" Dedi meraklı gözleri her detayı yakalamak ister gibi. "Pek bir şey olmadı aslında, sanırım oraya bir türlü ait hissedemedim. Sevmediğim bir bölüm olduğu için de böyle hissettirmiş olabilir." Dedim. "Çok önemli değil, hiçbir zaman geç değil zaten." Dedi. Bunu biliyordum. "Erkek arkadaşınla ne oldu?" "Uzak mesafeye göre olmadığını söyledi. Bunu anlayışla karşıladım ama her ayrılık gibi konuşmanın sonu başka yerlere çekildi" dedim göz devirerek. "Kırıcı mı konuştu" diye sordu. "Aslında hayır, sadece bana destek olmasını bekledim. Ama o aptal olduğumu söyledi." Diye nefes verdim. "Daha doğrusu hukuktan mezun olamayacağımı söyledi" "Bence ayrılık onu fazlasıyla korkutmuş ve onda seni gitmemen için korkutmayı denemiş" dedi. Psikolog olması gereken kişi Victoria olabilirdi. "Zaten tam olarak böyle oldu. Ama sözler söylendikten sonra geri alınamıyor. En azından onunla ilgili hatırladığım tek şey bencil olduğu" omuz silktim. "Californiada her şeyi onun hayatına göre yaşıyordunuz zaten Dina. Onun arkadaşlarıyla arkadaştın, belki bu yüzden de kendini oraya ait hissedemedin." Dedi. Belki de... Onunla biraz daha sohbet ettik. Moda okulundan mezun olduktan sonra iyi bir markada çalışmaya başlamıştı fakat işi çok stresliydi. Bana bunlardan bahsedip biraz fikrimi aldıktan sonra gözlerinde her zaman beni eğlendiren o parıltılar belirdi. "Zade'le birbirinizi öldürmeden yaşayabilmeniz bir mucize" dedi. Adını duyduğumda gerilen vücudumu fark etmişti, bunu gizlemeye uğraşmadım bile. "Mecbur olduğumuz için. Eğer mecbur olmasaydık birbirimizi öldürdük biliyorsun" Sonra aklımdaki soruyu her zamanki gibi düşünmeden konuşarak soruverdim. "Onda bir değişim fark ediyor musun ?" Biçimli kara kaşlarını kaldırdı. "Ne gibi?" diye sordu. "Bilmiyorum garip bir enerjisi var. Belki büyüdüğümüz içindir" diye bir şeyler zırvaladım. Bana inanmadığını gösteren bir ifadeyle baktı. Yine de üstelemedi ve " belki de" demekle yetindi. "Sana değer veriyor" dediğinde neredeyse kahkahalara boğacaktım. "Bence o sadece beni sinirlendirmeyi seviyor" dedim. Bana son derece ciddi baktı. "Senden başka kimseye öyle davrandığını görmedim. Sanırım senin öyle iletişim kurmak onu neşelendiriyor" dedi. Bunun doğru olduğunu biliyordum ama kendime itiraf edemiyordum işte. Ona karşı her zaman iğneli hisler beslemeye alışkındım. Onu gördüğümde tenime batan hisler... Ama bunlar beni heyecanlandıran türden değildi… |
0% |