Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm

@sudesi

Eve geldiğimde aklımda hala Victoria ile konuştuklarımız vardı. Benimle öyle kavga etmek onu neşelendiriyorsa gerçek bir psikopat olabilirdi…

Onun üstümdeki etkisini ve zihnimde gereğinden fazla zaman harcayan hareketlerini düşünmeyi bir kenara bırakıp telefonumu cebimden çıkardım. Üstümü değiştirirken Riley gelemeyeceğini bana mesaj olarak anlatmıştı.

Grup konuşmasından Jason yolda olduğunu söyledi ve bu yüzden acele edip üstüme kot şortumu ve rahat tişörtlerimden birini giydim.

Kitaplarımı salonun ortasındaki sehpaya taşıdım, gözüm saate ilişti. Henüz 18 civarlarıydı ve Zade en az 3 saat daha eve gelmezdi. Arkadaşlarımla ders çalışacağımı söylediğim için bu süreyi uzatmasını ve bizi rahat bırakmasını umuyordum.

Kapı çaldığında kahve için makinenin düğmesine basmıştım.

Jason gülümseyip içeri girdi ve çantasını sehpanın yanına bıraktı.

“Kahve yapıyorum” dedim.

“Olur, yardıma ihtiyacın var mı?”

Başımı iki yana sallayıp “Hayır, otur sen. Birazdan gelirim” dedim.

Mutfağa girerken o da koltuğa oturmuştu. İki kupa çıkardım, temiz olan tek kupa Zade’in siyah üniversite logosu bulunan kupasıydı. Eşyalarına fazlasıyla düşkün biri olduğu için bu kupayı kullanırken daha çok zevk alacaktım.

Sıcak kahveleri kupalara doldurduğumda telefonum cebimde titreşti.

Bardaklarımızı sehpaya bırakıp kenara oturdum. Jason da yanıma yerleşirken kitaplarını karıştırıyordu.

Telefonu çıkarıp mesajı açtım ve gözledimi devirmemek için kendimi zor tuttum.

“10 gibi evde olurum, herhangi uygunsuz bir zamanına denk gelmek istemem”

Sanki ben bir daha o hatayı yapardım da..

 

Mesajı yanıtlamadan telefonu kilitleyip yere attım.

“Başlayalım mı?”

Onu onayladığımda ilk kitabın kapağını açtım ve not defterimi çıkardım.

 

2 saatlik çalışmanın ardından midem kazınmaya başlamıştı.

“Ben çok acıktım” dedim.

Jason kalemi bırakıp bana döndü. “Ben de, istersen bir şeyler hazırlayalım ya da sipariş verelim” dedi gülümseyip. Bu çocuğun gülümsemesi gerçekten insanın içini ısıtan cinstendi.

Dikkatimi konumuza verip telefonumu yeniden elime aldım ve en sevdiğim pizzacının numarasını buldum.

İki büyük boy pizza sipariş ettiğimde beraber koltuğa oturduk.

“Burada abinle mi yaşıyorsun?” Dedi Jason evidently ilk defa inceleyerek.

“Evet, abim ve ev arkadaşıyla” dedim. Cümlenin sonuna doğru ses tonumun değişmesine engel olamamıştım. Bunu yakaladığında ilgili gözlerini üzerime dikti.

“Pek iyi anlaşamıyorsunuz galiba?” Diye sordu.

“Aslında çok fazla görüşemediğimiz bir dönemden geçtik. Çocukluğumdan beri tanışıyoruz” şu anda konuşmak isteyeceğim en son konu Zade ile olan ilişkimizdi bu yüzden konuyu kısa kestim.

“Sen tek mi yaşıyordun?” Diye sordum. Bu detayı hatırlayamamıştım.

“Evet, geldiğimden beri tek başıma kalıyorum”

Onunla sohbet ederken kolu hafifçe benimkine sürtünüyordu ve ister istemez bunu bilerek yaptığını düşünmeye başlamıştım.

Jason tanıştığımızdan beri bana son derece nazik yaklaşıyordu, onun en sevdiğim özelliği buydu.

Zil çaldığında benden önce kapıya gidip pizzaları aldı ve ödememe fırsat vermeden çoktan salona giriyordu.

Kurt gibi aç olduğumuz için sohbet ederek yemeğimizi yemeye koyulduk. İkimiz de aynı yerde büyüdüğümüz için çok fazla ortak nokta bulabilmiştik. Ailelerimizin evleri de birbirinden çok yakın çıkmıştı üstelik.

“Orada tanışmıyor olmamız büyük bir şanssızlık bence” dedi. Güldüm

“Öyle cidden, en azından şu an konuşacak konumuz var” dedim.

Saçlarını arkaya attığında yüzünü bir kez daha inceledim. Yakışıklıydı ve bunun farkında olduğunu da anlayabiliyordum.

Gözlerim onunkilere takıldığında onu incelediğimi fark edip utandım, bunu o da fark etmişti. Dudağının kenarı kıvrıldığında pizzadan bir dilim daha aldım. Yemek daha önemliydi sonuçta…

“Arkadan bir dizi açalım, böyle çok sessiz oldu” dedim aramızdaki sessizlikten rahatsız olarak.

“Zaten ben yemek yerken bir şeyler izlemediğimde yediğim yemeği anlayamıyorum” dedi.

“Kesinlikle!” Güldüğümde kumandayı alıp şu an izlediğim komedi dizisini açtım.

Diziyi izlediği için o da halinden memnundu.

 

Önümüzdeki boş pizza kutularını ileri ittirip kahkaha atmaya devam ettim.

Yalnızca iki saat ders çalıştıktan sonra tamamen dizi izlemeye odaklanmıştık ve bundan asla şikayetçi değildim.

“En sevdiğim bölüm” dedi Jason yeni bölüm ekrana düştüğünde. Bardaklarımızı alıp yeniden kahve doldurdum ve dönüp eski yerime yerleştim.

Jason da koltukta yanımdaydı, dizleri dizlerime değiyordu. Zade’in kupasını dudaklarıma götürken kapıda dikilmiş kişiyle irkildim. Neredeyse kahveyi üzerime dökecektim.

Bakışları gözlerimden kupasına indi, biçimli kaşları hafifçe çatıldığında bakışlarımı yeniden televizyona diktim.

“Selam” dedim isteksizce. Jason da gelen kişiyi yeni görmüş gibiydi.

“Ah, merhaba” dedi.

Zade hafif bir baş selamıyla omzuna attığı ceketini indirdi ve tekli koltuğa fırlattı. Yanımızdan geçip mutfağa giderken Jason kolunu arkamdaki koltuk başlığına dayayıp bana biraz yaklaştı.

“Abin o mu?” Dedi. İstemsizce gülmeye başladım.

“Kesinlikle hayır”

“O zaman çocukluk arkadaşın”

“Abimin çocukluk arkadaşı” diye düzelttim. Zade benim hiçbir şeyim değildi.

Anladığını belirtip başını salladığında kolunu arkamdan çekmedi, böylece vücutlarımız biraz daha yakın durmaya başladı.

Bu durumun hoşuma gidip gitmediğini anlayamadım, arkadaşça olan yakınlığını bugüne kadar başka taraflara yormamıştım. Bugün tavrı bana farklı geliyordu.

Detayları boşvermeye çalışıp filme döndüm, hüsranla sonuçlanan ilişkimden sonra detayları düşünmemem gerektiğini zor yoldan öğrenmiştim. Şu an hiçbir şey istemiyordum. Ama kolunu da arkamdan çekmesi için bir şey de yapamadım.

Zade mutfaktan çıkıp odasına yöneldiği esnada gözlerimi ona dikmiştim ki başını çevirip bize, daha doğrusu bana baktı.

Buzdan gözleri Jasonla benim aramda gidip geldi, karnımda oluşan kasılma boğazımı kuruttu.

Bu adamın bakışlarından nefret ediyorum!

Sonra keskin gözledi Jason’ın kolunda biraz fazla oyalandı ve yönünü değiştirip salona döndü.

Ceketini bıraktığı tekli koltuğa son derece rahat bir şekilde oturduğunda yerimde rahatsızca kıpırdandım. Niye gitmiyordu bu şimdi?

“Okuldan mı arkadaşsınız?” Dediğinde gözlerim büyüdü.

Son derece kaba ve asabi çıkan ses tonu onu boğmak istememe sebep oluyordu.

Jason nezaketinden ödün vermeden gülümsedi. Bu Zade’in daha çok kaşlarını çatmasına sebep oldu.

“Evet, ismim Jason” dedi. “Aynı bölümdeyiz”

Zade cevap vermediğinde yüzünü televizyona çevirdi.

“Ders çalışacağınızı sanıyordum” dedi.

“Çalışıyorduk ve bitti” dedim bıkkınca. Yüzü bana döndü ve her yanımdaki kasları gıdıklayacak cinsten bir gülümsemeyle baktı.

“Harika, o zaman ben de evdeki boş vaktimi değerlendirebilirim”

Sonra kalktı ve ben daha ne olduğunu anlayamadan kucağımda duran kumandayı aldı. Elleri bacaklarıma sürtünürken nefesimi düzene sokmak için biraz beklemem gerekti.

İtiraz edemeden diziyi kapatıp yerine başka bir şey açtığında öfkeyle ona döndüm.

“Biz onu izliyorduk!”

Onunla Jason’ın önünde her zaman ki kavgalarımızı etmek istemiyordum.

“Üzgünüm Dina”

Yüzüme bakmadan televizyondan açtığı lanet olası şeyi izlemeye devam etti.

“Ben artık gitmeliyim zaten, saat 11’i geçmiş. Yarın derste görüşürüz nasılsa” dedi Jason eşyalarını toplarken. Onunla birlikte kalktım.

Kapıya gittiğimizde Zade’in bakışları üstümüzdeydi.

“Teşekkürler her şey için, bir dahakine benim evde çalışırız” dedi gülümseyip.

“İyi geceler” dedim. Sonra bana sarılmak için eğildiğinde bir an şaşkınlıkla donakalsam da ben de ona sarıldım. Elleri sırtımda hafifçe dolaştı ve geri çekilip gülümsedi.

“İyi geceler”

Arkasından kapıyı kapattığımda döndüm ve Zade’in delici gözleriyle karşılaştım. Bana kaşlarını çatmış bir şekilde bakarken

“Bir daha arkadaşlarıma saygılı ol, neydi o öyle?” Dedim sinirle.

“Arkadaşın olduğuna emin misin?” Dedi.

Ona cevap vermeden odama girdim ve kapıyı kapattım.

Bu gece onunla kavga etmeyecektim.

Üstüme askılı bir gecelik geçirip yatağıma uzandığımda kapım açıldı.

“Sana bir soru sordum?” Dedi.

Gerçekten beni katil edebilecek tek bir kişi vardı bu dünyada.

“Sen dağda mı yetiştin? Kapıyı çalmadan odama dalmak nedir?” Kalkıp ona doğru ilerledim.

“Dışarı çık da uyuyayım”

Yerinden kımıldamadı. Küçücük odayı dolduran koca cüssesinden midir yoksa parfümünün burnuma gelen kokusundan mı bilmiyorum ama daha da öfkelendim.

“Çıksana Zade!”

“Sorumu cevapla ben de çıkayım”

“Arkadaşımdı, her şey de olabilirdi. Seni ilgilendirmeyen detaylara takılma. Eve geldin ve televizyonuna kavuştun. Şimdi defol!”

Kolundan tutup çıkması için çekiştirdiğimde kolundaki elimi yakaladı.

“Niye baş başaydınız? Bir kaç kişi gelecek sanıyordum” dedi. Hayatımla ilgili hiçbir şeyle ilgilenmeyen bu adamın derdi neydi? Beni sinirlendirmekten başka bir şey değildi yaptığı.

“Ya sana ne Zade. Çıksana! Ben senin arkadaşlarınla ne yaptığına karışıyor muyum?” Dedim.

Yüzünü mümkünmüş gibi bana daha fazla yaklaştırdı.

“Ben onları eve getirmiyorum zaten Dina.” Dedi.

“Getir o zaman, Bundan bana ne? İstediğini yapabilirsin, tıpkı benim gibi. Ev arkadaşı olduk diye bunun arkadaşlarımızı sorgulayabileceğimiz anlamına geldiğini mi düşündün?”

Hafifçe güldü ve kalbim anlamsızca sıkıştı sanki.

Gülümsemesi sinir bozucu seviyede etkileyiciydi.

Onu ittirdiğimde bu sefer kapımın dışına çıkabilmişti.

“Eşyalarımı insanlara kullandırma” dedi.

Kupasından bahsettiğini anladığımda kollarımı birbirine kavuşturdum. Kalçamı hafifçe kapıya yasladım, alay etme sırası bendeydi.

“Çok değerli bardağını kimseye kullandırmadım. Ben kullandım zaten. Ama aklımdan geçmedi değil. Bundan sonra gelen herkese senin eşyalarını kullandırmayı aklıma not ettim.” Ona dişlerimi gösteren kocaman bir gülümsemeyle baktım.

Bundan hiç etkilenmemiş gibi hafifçe eğildi, saçları gözlerine düştüğünde bakışlarımı çekik gözlerinden kaçırmak istedim.

“Bence bunu yapmamalısın, sonra eve geldiğinde tüm eşyalarını kötü hallerde bulabilirsin.”

“Of! Anladık, kimse hiçbir şey içmedi senin kupandan. Ben içtim, bardak yoktu.” Dedim. En son konuşmamızda dudaklarımın herhangi bir eşyasına değmesi fikri onu sinir ediyordu, bu iyiydi. Benim içtiğimi üstüne basa basa söyleme sebebim buydu. İçimdeki çocuk sinsi sinsi güldü.

Gülümsedi, başı hafifçe eğik duruyor ve sadece bana bakıyordu. Bir an cevap vermeyeceğini sandım. Tek elini cebinden çıkarıp yaslandığım pervaza koydu.

“İyi, eşyalarıma değen tek dudaklar seninkiler olsun mümkünse” nefesimin tıkandığını hissettim. Ağzım bir şeyler söylemek için aralandı ama diyecek bir şey bulamadım.

Sonra bana son kez bakıp karşımdaki odasına girdi.

Kalbim göğsümde atıyordu, söylediği şeyi söyleyiş biçimi mideme kramplar girmesine sebep olmuştu işte. Cümlesi beynimde defalarca çalarken odama girip kapıyı çarptım. Kapının sesi bile beynimdeki sesi bastıramadı.

Söyleyiş biçiminde beni heyecanlandıran bir şey vardı, bu daha çok sinirlerimi bozuyordu.

Bana ne oluyordu böyle?


 

 

 

Loading...
0%