HAZAN 1 - ALEV
BİR HAZAN VAKTİ TANIŞAN ALEVLERİN İÇİNDEKİ İKİ KALP
Yaprak misali döküldü tüm ruhlar. Alevler sardı her bir yanı. Bu aşkın ateşi mi? Yoksa bir hazan yağmuru mu?
Bir kolye misali asıldı boyna hazan. Buluşturdu birbirinden yaralı iki kalbi. Anılar esir aldı. Geriye sadece cevapsız sorular kaldı.
Onların hikayesi bir yangınla başladı. Kader ağlarını çoktan örmüştü.
Mahperi Arslan. Hayatını değiştiren olaydan sonra tek bir amacı vardı başka hayatlara ışık olmak. 15 yıl önce onu kurtaran adamı arasa da bulamadı. Ama hayat ona daha en büyük sürprizini yapmamıştı.
Alaz Türkdoğan. Alevler içinde büyümüş bir kalp. Başarılı ve cesur bir yürek İşine aşık bir itfaiyeci. Yangının ona bir can borcu vardır. Ama o canın kendi canı olduğunun farkında değildir.
ONLARIN HİKAYESİ ALEVLER İÇİNDE DOĞAN BİR AŞK VE KORKUNUN HİKAYESİ
|
KANAYAN KALPLER
“Çık çıkalım çayıra.
Yem verelim ördeğe.
Ördek yemini yemeden
Ciyak miyak demeden
Aldım baktım kimi çıkardım?”
Koridorda sessiz ama kendinden emin adımlarla yürürken bir yandan elinin tersiyle alnındaki terleri siliyor bir yandan da ısrarla bu tekerlemeyi söylüyordu. Soğuk ses tonu tekerlemenin sonuna geldiğinde daha da korkunç bir hâl alıyordu. Özellikle de son kelimeyi söylerken.
“Aldım baktım kimi çıkardım?”
Ayakkabısının boş koridorda çıkardığı ses evin içinde yankılanıyordu. Tık tık tık... Attığı her adımda ona daha da yaklaştığını hissediyordu. Bu his kalbinin daha da hızlı atmasına, heyecanının içine sığamayacak kadar çoğalmasına sebep oluyordu.
Artan heyecanını dizginlemek zorundaydı. Bu, onun için geri dönülemez bir hataya sebebiyet verebilirdi. Tekerlemeyi söylemeyi bitirdikten sonra kısa süreliğine durup etrafı dinlemeye başladı. Gözlerini kapattı. Nefesini tuttu. Onu bulma arzusunun yarattığı his tepeden tırnağa bütün vücuduna yayılmıştı.
“Neredesin?” Ses tonu sanki en sevdiği şarkının en sevdiği kısmını söylüyormuş gibi çıkmıştı.
Bir kahkaha patlattı. Neşesi giderek daha da artıyordu. Ardından elinde duran kanlı vazoyu duvara fırlattı. Çıkan sesi duyduğuna emindi. İliklerine kadar korktuğunu hissetti. Belki de ağlıyordu. Ağlaması gerekiyordu. Bir insan ölüme bu kadar yakınken gülemezdi.
“Sıra sende.” Yeniden bir kahkaha patlattı. Sonrasında yüzündeki gülümseme aniden kayboldu. Sert yüzü daha da gerilmişti. Dişlerini sıkıyordu. İçindeki öfke garip bir şekilde artamaya başlamıştı. “Sıra sende küçük sıçan.”
Artık tekerlemeyi söylemek yerine bunu söylüyordu. Duymasını istediği şey artık tekerleme değil sırasının geldiğiydi.
Nihayet koridorun sonuna geldi. İçinden bir his onun, karşısında duran kapının arkasındaki odada olduğunu söylüyordu. Adımlarını yavaşlattı. Sağ elini arka cebine atıp küçük çakısını kavradı. Çakısının üzerindeki kan damlaları karanlıkta adeta elmas gibi parıldıyordu. Heyecandan nefes alışveriş hızı artmıştı. Derin bir nefes verip sol eliyle kapının kulpunu kavradı. Bu sefer sona gerçekten yaklaşmıştı. Kapının kulpunu yavaşça aşağı indirirken elinde duran çakısını daha sıkı kavradı. Kapı açıldıktan sonra yavaşça itti. Gözleri daha fazla parlamaya başlamıştı. Alaycı gülümsemesini yeniden yüzüne yerleştirdi.
“Bingo!”
Yayınlanma Tarihi: 08.10.24 01:35
|
0% |