Yeni Üyelik
5.
Bölüm

BEŞİNCİ BÖLÜM

@tgceymn

Uzun zaman önce izlediğim bir film hatırlıyorum. Zamanı değiştirmekle ilgiliydi. Geçmişe yolculuk eden adam yaşanılanları değiştirmeye çalışırken çok ufak bir değişim yapıyordu ve bu tek bir değişimin bile kelebek etkisi yaratıp büyük sorunlara neden oluyordu. Şimdi o filmi hatırlamamın nedeni gri - yeşil gözlerini dikmiş bana bakıyordu. Az önce söylediğim kelimelerle ben nelere sebebiyet vermiştim?

Cenk'in şaşkın bir halde, "Sen... Sen-" dedi ama hemen sözünü kestim.

"Söylediklerimi unut," dedim. Ah keşke bende unutabilsem. O bana bir şey demek için dudaklarını araladığında hemen geri çekildim ve öğretmenler odasına doğru ilerledim.

Lanet olsun.

Ne yaptığımı sanıyordum ben? Nasıl olmuştu da ona böyle bir şey demiştim. Salak Pelin. Sanki bunu diyerek onun ölümüne engel olabileceksin. Aslında onun ölümüne nasıl engel olacağıma dair bir fikrim yoktu. Sadece onu gördükten sonra ölümünden sonra yaşanılan anılar beynime resmen hücum etmişti. Okuldaki anma gününde annesinin ve kız kardeşinin feryatlarını hatırlıyordum şimdi. Sanırım bunları silmek on yedi yaşındayken işime gelmişti. O yaşlarda acıdan kaçmak insanın daha çok işine geliyordu. Ne de olsa gerçeklerle yüzleşmek kolay değildi. Çocukluktan çıkılan o dönemde hayatın gerçekleri ile yüzleşmek ise büyük cesaret isterdi.

Ağır kapıyı açıp içeri girdim. Öğretmenler odası yine aynıydı. Bu yüzden beynim düşünürken bedenim kendi bilinci ile hareket etmeye başladı ve Serap Öğretmenin istediği kitabı alıp hızla odadan çıktım. Koridora döndüğümde Cenk'in orada olduğunu düşünerek gerildim ama orada değildi. Eh bir erkeği o yaşlarda kendinizden uzaklaştırmak için en etkili yöntem duygularınızı pat diye dile getirmekti. Eh Cenk'i kendimden uzaklaştırmaya niyetli değildim ama o an zavallı beynim çalışma niyetinde değildi. Sonuçlarını ise zamanla Cenk ile aramızdaki iletişimden anlardım ya da iletişimsizliğimizden.

Matematik dersine geri döndüğümde Serap öğretmenin geç kalmam yüzünden takındığı tavrı ve söylediği lafları umursamadan sırama geçtim. Tabi bu umursamaz tavrım onu daha da sinirlendirmiş sonrasında zor bir soru için tahtaya kaldırmıştı. Çözebilmek ve onun hüsrana uğramış yüzüne bakarak sırıtmak isterdim ama kırk yaşındaki bende matematikten bir şey anlamıyordu. Üstelik bildiğim temel bilgiler bile beynimden silinmişti. Beş dakika boyunca soru ile bakışmamızdan sonra parmaklarımın ucuna cetveli yemiş, sonrasında sırama geçmiştim. Aman ne harika!

Öğle arasında yemekhanede yemek yerine plan yapmak için bahçeye, çınar ağacının altında ki banka sığındım. Sakin kafayla ilerleyen zamanda neler olacağını bilmem gerekiyordu. Kerim'den uzak kalma işi güzel gidiyordu çünkü o lanet herifle bir kere bile karşılaşmayacaktım. Sorun ise Cenk'ti. Gerçekten onu kurtarmak için bu kadar uğraşmam normal miydi? Bir insan olarak birinin canını kurtarmak için bir şeyler yapmak normal miydi?

Başımı kaldırıp mavi gökyüzüne baktım. Okul bittikten sonra ne yapacaktım? Eskisi gibi elimde sosyal medya veya telefon yoktu. Sabit hattan arayıp Cenk'e ulaşamazdım. Belki de bazı şeyleri oluruna bırakmak en iyisiydi. Kim bilir belki bugün olduğu gibi bir fırsat yakalayabilirdim.

Öğlen arası bitmek üzereydi. O yüzden banktan kalkıp okula doğru ilerlemeye başladım ama giriş kapısında Cenk ve İnci'yi görünce arka kapıdan girme kararı verdim. Onunla karşılaşmaya hiç hazır değildim. Utanmıyor veya çekinmiyordum. Sadece gücüm yoktu. Arka bahçeden geçip arka kapıdan girme niyetindeydim. Tam çam ağacının arkasından çıktığımda Kerim'i gördüm. Dudaklarının arasında bir sigara dumanı içine çekiyordu. Bir an gözleri benimle buluştu ve gözlerine ulaşmayan bir gülümseme ile bana baktı.

"Yolunu mu kaybettin," diye sordu çapkın bir ifade ile.

Bir gülümsemesine birde elindeki sigaraya baktım. Bu adam hem basketbol oynuyordu ve bir yandan da sağlıksız alışkanlıkları vardı. Bir an yeni evlendiğimizde yaşadığımız para sıkıntısına rağmen onun sigaraya umursamazca para yatırışını hatırladım. O sigaralardan ve her yere sinen kokusundan nefret ediyordum. Daha ne yaptığını anlamadan bana sırıtan Kerim'in yanına varmış elinde ki sigarayı alıp parçalamıştım.

"Hey ne yaptığınız sanıyorsun?" diye sordu sinirle ama onu umursamadım ve ceplerini karıştırdım.

"Tanrım bana dokunmak için bunu yapmak zorunda değilsin seve seve sana fırsat sunarım," dedi başını bana doğru eğmişti ve birkaç santim sonra dudakları şakağıma değecekti. Yumruk yaptığım elimi başına hızla vurdum. Çıkan tok sesle birlikte acı dolu sesi bahçeyi kapladı.

"Deli karı ne yaptığınız sanıyorsun." Başını tutmuş bana öfkeli gözlerle bakıyordu.

Onu umursamadım. Hala geçmişin, daha doğrusu gelecekte olacak olan kötü olayların etkisinde paketi açıp sigara dallarını parçaladım. Bana doğru durdurmak için hamle yapsa da öfkeli gözlerle ona baktım. Yeniden bir darbe geleceğini anladığı an geri çekildi. Korkak herif.

"Neden biraz olsun iyi bir şeyler yapmıyorsun?" diye sordum gözlerim yaşlarla doluyken. "Neden her zaman zarar vermek zorundasın? Hayat bu kadar mı çocuk oyuncağı senin gözünde," dedim öfkeyle. Konuşmanın sonuna doğru sesim titremişti. Burnumun sızlamasından ağlamak üzere olduğumu anlamıştım. Hemen şaşkın bakışlara sahip Kerim'e sırtımı döndüm ve Cenk'in ifadesiz yüzü ile karşılaştım. Harika. Neden bunları yaşıyordum sanki. Ona bakarken gözümden akan yaşı hırsla silip bakışlarımı çevirdim ve okula arka kapıdan girdim.

Öğleden sonraki derslerin hiçbirini anlamadım. Öğretmenler ne konuştu ne söyledi herhangi bir fikrim yoktu. Sadece akşam olmasını ve odamın güvenli sınırlarına kavuşmayı diliyordum. Ne Cenk ne de Kerim umurumda değildi. Kerim 'e davranışlarım şimdi ki hali için tuhaf kaçmıştı ama deli diye adım çıksa da sorun edecek durumda değildim. Piç herif liseden bu yana bencilliği hiç değişmemişti. Evliliğimin kocaman bir hata olduğunu çok şey kaybedince anlamıştım. Bir an onu sigarayla gördüğümde ise dayanamayıp müdahil olmuştum. Neyse artık bu davranışım sayesinde benden kendi isteğiyle uzak duracaktı. Ama orada Cenk ile karşılaşmam kötü olmuştu. Onun açısından olay tuhaftı. Önce ondan hoşlandığımı söylüyor, sonra da yakın arkadaşını yumruklayıp sigarasını paramparça ettikten sonra ağlıyordum.

Nefesimi bıkkın bir halde verdim. Cenk'in de benden uzak durması için bir neden vermiştim.

Son ders zili çaldığında bir an yerimden kalkamadım. Koca bir gün geçirmeme rağmen sanki bir hafta geçirmişim gibi hissediyordum. Bedenim ve ruhum tamamen tükenmiş gibiydi. Eve kadar yürüyecek enerjiyi bulabilirsem şanslı sayılırdım. Yine de çantamı toplayıp boş olan koridorda ilerlemeye başladım. Öğrenciler ya evlerine ya da yurda geçmişlerdi. Kulüplerinde çalışmaya devam eden birkaç öğrenci dışında kimse kalmamıştı. Okulun bahçesine çıktığımda Kerim, Ahmet, İnci ve Cenk'i gördüm. Cenk'in sırtı bana dönüktü ama Kerim'in öfkeli bakışları bana dönmüş ve diğerlerine bir şey demişti. Bunun sonucu hepsi bana dönüp baktı ama umursamadım. Umursamamı gerektirecek bir şey yoktu. Bahçede ilerlemeye ve Cenk'in bana attığı meraklı bakışları yok saymaya çalıştım.

Eve geldiğimde Sibel çoktan gelmiş mutfak masasında dersini çalışıyordu. O her zaman çalışkan bir çocuktu. Annem yine harika yemekler yapmıştı. Kokuyu içime çekip en azından ailemde sorun yok diye düşündüğüm anda merdivenlerden inan abimi gördüm. Yüzü bembeyazdı ve gözlerinde dalgın bir bakış vardı. Sanırım fazla erken konuşmuştum. Ne yazık ki ailemde de sorunlar vardı. Abim muhtemelen babamla konuşacak ve artık hukuk okumak istemediğini dile getirecekti.

"Abi iyi misin?" diye sordum yanımdan geçerken ama o tek kelime etmedi. Onunla aram liseden sonra hiç iyi olmamıştı. Yurt dışına gittikten sonra yılda birkaç kere kibar hal hatır sormalarından başka konuşacak konumuzda yoktu. Ama şimdi abim ile aramı düzeltmek istiyordum.

Beni duymamıştı ya da duymak istememişti bilmiyorum. Mutfağa ilerledi ve bir bardak su alıp yeniden merdivenlere yöneldi. O anda kolunu tutup bana dönen bakışlarına karşılık verdim.

"Ben," dedim bir an ve durdum. Gözlerinde ki yıkılmışlık o kadar barizdi ki ne desem onu kendine getirirdim bilemedim. İnsan abisinden uzak kalınca onu rahatlatacak kelimeleri bilemiyordu. Teselli mi etseydim, onun yerine sinirlense miydim emin değildim. O an sadece içimden geçeni söyledim.

"Her şey yoluna girecek Savaş, girmese bile sen düzeltmek için her zaman yolunu bulursun," dedim. Gelecekte ailesini karşısına alsa bile sevdiği işi yapmıştı. Bu sefer ailemizin arasının bu kadar açılmasına izin vermeyecektim.

Savaş'ın gözlerinde ki hüzün bir an dalgalanıp kısmen kayboldu. Sonra kırık bir gülümseme ile başımı okşadı. "Bazen her şey kelimeleri dile getirmek kolay olsa ama ne yazık ki öyle değil küçük kardeşim."

O merdivenleri çıkarken peşinden baktım. Yakında babam ile konuşacaktı biliyorum ama bunu engelleyemezdim. Yine de abimin yanında olup bu süreci en acısız şekilde geçirmesine yardım edecektim.

O akşam yemek oldukça sessiz geçti. Herkesin aklında bir düşünce vardı ve ben sabah uyandığımda hangi zaman diliminde olacağımı düşünüyordum. Gözlerim komidindeki sarı renkli telefona kayıyordu. Annem üzerine dantel örtmüştü. Bir daha çalacak mıydı? Onu açarsam geleceğe gidebilecek miydim? Bilmiyorum ama gelecekte beni bir boşanma, aldatan bir koca, tuhaf bir iş ve paramparça bir aile bekliyordu. Hangi insan oraya dönmek isterdi ki?

Yemekten sonra odama çıkıp yatağın yanında duran çantama baktım. Lanet ödevler umurumda değildi. Şimdi daha büyük dertlerim vardı. Stresliydim. Odamda aşağı yukarı yürümekten başka yapacak bir şeyim yoktu ve o dakikalar geçmek bilmedi.

Sonra herkes yatağına çekildiğinde o sesi duydum.

Sabit telefonun kulakları sağır eden sesi.

Ama açmayacaktım. Evet, geleceğe gitmek istemiyordum. Geriye gelip gelmeyeceğim kesin değildi. Yapılacak işler, toparlanacak bir aile ve kurtarılacak bir can vardı. Ama içten içe kendime itiraf edemediğim şey ise gelecekten korkuyor oluşumdu. Yalnızdım ve yaptığım ne varsa hepsi başıma geçmişti. Avuç içlerimi kulaklarıma bastırdım ve sesin geçmesini bekledim. Evden kimse çıkıp telefonu açma girişiminde bulunmadığı için sesi duyanın tek ben olduğumu anladım. Ama açmadım ve ses kesildi. En azından bir süre burada kalmalıydım.

Yorganı çektiğimde huzurlu bir şekilde gözlerimi kapattım. Sabah yine on yedi yaşımda olacağım için tuhaf bir huzur içimde geziniyordu. Hala şansım vardı.

Ne zaman uyuyakalmıştım bilmiyordum ama kulaklarıma müzik sesi dolarken bilincim uykunun gölgesinden yavaşça sıyrıldı. Kim sabah sabah müzik açmıştı sanki. Müzik hemen başucumdan geliyordu ve beynime darbe indiriyordu sanki. Uzandım ve çalar saati almak istedim ama elime ince, yassı bir şey geçti.

Cep telefonum.

Gözlerim hızla açıldı.

Telefonumun ekranında Kerim'in adı yanıp sönüyordu.

Hemen yataktan doğruldum ve odamda yığılı olan karton kutulara baktım. Sonunda tozlu aynama baktığımda kırk yaşındaki ben yüzünde dehşet ifadesi ile bana bakıyordu.

Lanet olsun kırk yaşıma geri dönmüştüm.

Loading...
0%