Yeni Üyelik
9.
Bölüm

DOKUZUNCU BÖLÜM

@tgceymn

Sabah uyandığımda hala on yedi yaşındaydım.

Demek telefonu açıp açmamak önemli değildi. Sadece telefonun çalması artık neyi tetikliyorsa bende zamanda yolculuk yapabiliyordum. Penceremden dışarı uyanan mahalleye baktım. On yedi yaşımda kısılıp kalmanın iyi mi kötü mü olduğunu bilmiyordum. Gençtim, sorunlarımı halletme şansım vardı.

Bilediğim bir zamana kadar burada mahsur kalmıştım. Bundan memnun olmadığım için değil. Sanırım doğrusunun bu olmadığını bildiğim için. Evet, yanlışlarımı düzeltmek istiyordum ama sonsuza kadar burada kalmak bilemiyorum. Bu seçenek başımın dönmesine, midemin büzülmesine neden oluyor.

Yataktan ayaklarımı sarkıtıp bir süre daha yatakta oturdum. Kalkıp hazırlanacak halim yoktu ama birden müzik sesi duymaya başladım. Duyduğum melodi tanıdıktı ama kapım açılıp abim elinde teyip ile içeri girene kadar şarkıyı tanıyamadım. Bana bakıyor ve hınzırca sırıtıyordu. Sibel onun kolunun altından bana sırıtıyordu.

Melodi hareketlendiğinde üçümüz birden bağırdık "Çukulata Kızzzz."

Sabahtı, yüksek sesle müzik dinliyorduk. Kırk yaşındaki ruhum on yedi yaşındaki bedenime sıkışmıştı. Bir sürü sorunu halletmeli, ailemi bir arada tutmalı en önemlisi bir canı kurtarmalıydım.

Ve geleceğe gidip gitmeyeceğim belli değildi.

Tüm bunları bir kenara bıraktım ve enerjik bir şekilde yatağa zıplayıp dans etmeye, kahkaha atmaya başladım. Tanrım bu şarkıyı unutmuştum. Abim Ragga Oktay'ın taklitini yapıp şarkıyı söylerken Sibel iki yandan örgüsünü savurarak dans ediyordu.

Kahkaham durmadan dudaklarımdan çıkıyor, odamın duvarlarında yankılanıyordu. Ne kadar harika bir histi bu. Ragga Oktay'ın şarkısı ilerlerken bizde değişik figürler yapıyor, sonra kahkahalara boğuluyorduk. Sabahları gürültü yapmamamız gerekiyordu ama müstakil bir evdeydik ve evi çevreleyen bahçemiz sayesinde komşularımızla aramızda mesafe vardı. Babam ise çoktan işe gitmiş olmalıydı. O an kapının girişinde duran anneme gözlerim kaydı. Saçlarında bugidiler vardı ve sabahlığını giymişti. Hepimiz bir an durduk ve onun kızmasını bekledik ama o birden kalçalarını sallamaya başlayınca kaldığımız yerden enerjimizi atmaya geri döndük.

Her ne sorunlar olursa olsun yaşadığım sabah harikaydı.

Şarkı sonrası hazırlanma süreci oldukça hızlı ilerledi çünkü biraz bile oyalansam geç kalacaktım. Daha kravatımla ayakkabımın bağlarını bağlamadan kendimi evden dışarı attım. haftanın son okul günüydü ve telefon olana kadar hafta sonlarımı verimli geçirmenin yolunu bulmuştum. Abimi okumak istediği bölüm için cesaretlendirecek babam ile aralarını yapacaktım. Bu kadar neşeli bir aileden mahrum kalmak istemiyordum. Ben kardeşlerimi hayatımın herbir noktasında istiyordum.

Okulun bahçesine açılan demir kapılara geldiğimde sırtımda ki çantanın askılarına sıkıca tutundum. Yeni bir sabah yeni maceralar. Hayatımı değiştirecek hayati hareketlerden uzak durmalıydım. Bahçeye adım attığımda Kerim ve Cenk'in diğerleri ile birlikte dikildiğini gördüm. Onların köşesiydi orası ve eskiden oraya Kerim'e bakmak için dikkat ederdim. Cenk'te muhtemelen o zamanlarda orada dikiliyordu ama anılarımda fazla yeri yoktu. Onun o kadar beğeneni vardı ki sanırım otomatik olarak beni istemeyeceğini düşünmüştüm. Oysaki ne kadar saçma bir düşünceydi. İnsan zaman geçtikçe karşısında hayranlık duyduğu kişinin de sadece insan olduğunu anlıyordu.

Şimdi Cenk bana bakıyor ve gülümsüyordu. O kadar afacan bir gülümsemesi vardı ki bende kendime engel olamadan gülümsedim. Cenk'in yanında dikilen arkadaşları -Kerim'de dahil- onun kime gülümsediğini görmek için dönüp baktığında gerildim. Kerim ise beni baştan aşağıya süzüyordu. Sanki daha önce görmemişti. Aslında öyle bakmasının nedeni içten içe hayranlık duyduğu arkadaşının nasıl olupta bana baktığıydı. Acaba ben her zaman saklı bir hazinemiydim. Kerim ve hesapçı düşünceleri. Onu ruhunun derinliklerine kadar biliyordum. Ve iliklerima kadar ondan nefret ediyordum.

Başımı çevirip okulun kapısına döndüğümde tek kaçışımında İnci tarafından kapatılmış olduğunu gördüm. Kabarık saçları ve tehditkar yüz ifadesi ile sanki bir aslana benziyordu. Kendimi suyun kenarında avcıyla karşılaşmış ceylan yavrusu gibi hissettim. Bu kız öncelikle kesinlikle güzeldi, derslerinde başarılıydı. Dans takımı vardı ki gerçekten bu konuda yetenekliydi. CAK kızları bile onu kıskanamıyordu çünkü onlara göre kusursuz olan Cenk'e, yine kusursuz olan İnci yakışırdı.

Kaçış yoktu. Ya arka kapıdan gitmek için yolumu uzatacaktım ki bu ondan korktuğumu gösterecekti ya da sadece canını kurtarmak için yakınlaştığım adam yüzünden kavga edecektik. Eh en iyisi yüzyüze gelmekti ama fazla yakınlaştığımızda yanındaki kızların da pek iyi niyetli olmadığını fark ettim. Hem arka kapıdan merdivenler daha yakındı değil mi? Sorun yaşamaktansa diğerlerinin beni korkak olarak anmalarında bir sorun yoktu. Tam geriye doğru bir adım atmıştım ki sert bir göğse çarptım. Hemen uzun parmaklara sahip bir el omzumu tuttu.

"Günaydın İnci," dedi Cenk'in neşeli sesi ve ben teslim olurcasına gözlerimi kapattım. Bu herif neden her şey daha kötü yapma niyetindeydi sanki?

İnci bir bana bir Cenk'e bir de benim omzuma baktı. Evet az önce belki ufak sıyrıklarla bir kız kavgasından kurtulabilirdim ama bundan sonra kolumu bacağımı kaybedeceğim kesindi. Cenk kendini ölümden kurtarırken beni ölüme sürüklüyordu.

Besle kargayı oysun gözünü.

"Günaydın Cenk. Senin bu çömez ile yakın olduğunu bilmiyordum."

Cenk yanıma gelip kolunu omzuma attı. Kolunun ağırlığı ile biraz yalpalayınca hemen omzumdan tutup dik durmamı sağladı.

"İnsan tanımadan kimle ne kadar yakın olacağını bilemiyor İnci. Sen neden kapıda dikiliyorsun, öğrenci başkanının sabahları öğrencileri karşılama görevi olduğunu sanmıyorum," dedi alaycı bir sesle. Onun ilk defa böyle alay eder havada konuştuğunu duyuyordum. Sanırım benimle konuşurken gördüğüm alaycılık bunun yanında başka bir şey olarak kalıyordu.

İnci sanki biri ona tokat atmış gibi geriledi. "Hayır, tabi ki öyle bir görevim yok," dedi ve bir kaç adımla önümüzden çekildi.

Cenk tatminkar bir ifade ile gülümserken yürümeye başladı ve beni de yanında sürükledi. "Sınıfta görüşürüz İnci," diye bağırdı arkamızda kalan kıza. Sadece İnci değil diğerleri de yanımızdan geçerken bize ağızları bir karış açık bakıyor, donup kalıyorlardı.

"Bununla eğleniyorsun değil mi?" diye sordum sinirle. Kesinlikle hiç olmadığı kadar eğleniyordu.

Omzunu silkmesini görmedim ama kendi bedenimde hareketin yansımasını hissettim. "Aslında yalan söylemeyeceğim. Evet eğlendim." Bana doğru dönüp öyle bir gülümsedi ki yanımızdan geçen bazı kızların iç çektiğini duydum. Gerçekten çok etkileyici biriydi.

"Eh en azından birimiz eğleniyor," dedim ve ardından bıkkın bir halde nefesimi verdim.

Cenk'te benimkinin aynısı bir halde nefesini verdi. "Aslına bakarsan pekte moralim iyi değildi. Sana bu şekilde takılmak keyfimi yerine getiriyor."

Benim sınıfımın olduğu koridora geldiğimizde ona doğru döndüm. Kaşlarını çatmış, yüzü endişe ile bulutlanmıştı. "Neden? Sorun ne?"

"Sahne alacağız. Sanırım heyecanlıyım." Ne kadar umursamaz davransa da aslında duyguları ortadaydı. Onun özgüvenli olmasını beklerdiniz ama Cenk gibi birinin bile endişeleri vardı. O kadar insanın önünde şarkı söylemek kolay olmasa gerekti ama ona bakan herkes bunu kolaylıkla yaptığını söylüyordu.

"Yapma ama ne kadar yetenekli olduğun biliniyor, sonuçta onca müzik şirketi benim peşimden koşmuyor. Kendine güven."

Ellerini cebine sokup olduğu yerde ileri geri sallanırken başını tamam anlamında salladı. Başını kaldırıp bana baktığında gözlerinde çekingen bir bakış vardı. "Sen... Sende gelir misin? Orada olursan kendimi daha rahat hissedeceğim."

Bu teklifi karşısında şaşırdım. O gözlerimin içine köpek yavrusu gibi mahzun bakarken reddetmeye dilim varmıyordu. "Bilemedim. Ben oraya girebilir miyim?"

"Ah tabi ki girersin ben sana yardım ederim," dedi Nalan heyecanlı bir ifade ile. Cenk ile ikimiz ağzımız açık bakakaldık. Bizi dinlediğini fark etmemiştik işin tuhafı o da bunun ortaya çıkmasından utanmamıştı. "Orada güvenlikte çalışan kişi benim kuzenim eğer istersem bizi geçirecektir.

Cenk ve ben hala Nalan'a bakıyorduk. "Eee ne diyorsun?" diye sordu Nalan yüzünde kocaman gülümseme ile bana bakarken.

"Kabul ediyor," dedi Cenk ben daha tek kelime bile edememişken. Ağzım şaşkınlıktan açık bir halde ona baktım. Sonra yine o sıcak gülümsemelerinden birini gösterip saçlarımı karıştırdı. "Yarın akşam görüşürüz ufaklık," dedi ve Nalan'a göz kırptıktan sonra yanımızdan uzaklaştı.

"O harika biri," dedi hayranlığı sesinden belli olan Nalan. Sonra bana döndü. "Yarın dans eden kız heykelinin orada saat altıda buluşuruz," dedikten sonra o da yanımdan uzaklaştı.

Koridorun başında dikilirken bir an ne yapacağımı bilemedim ama o an emin olduğum tek şey yarına bir planımın olduğuydu.

Hem de Cenk ile.

Loading...
0%