Yeni Üyelik
2.
Bölüm

İKİNCİ BÖLÜM

@tgceymn

Ne kadar süre ağladım bilmiyorum.

Annem onca yaşına rağmen her zaman dinçti ama ona yaşadıklarımı anlatmadan önce tereddüt ettim. Duyacakları onunda kalbini kıracaktı biliyordum ve bunun sonunda anneme zarar gelmesini istemiyordum. O sahtekar yüzünden sevdiğim birine zarar gelsin istemezdim. Ama annem beni şaşırtarak gayet sakin karşıladı ve ben hıçkırarak ağlarken sanki eski günlerdeymişiz gibi saçlarımı okşadı. Ne kadar süre ağladığıma emin değildim.

Sonunda eski odama çıktığımda beni karşılayan eski bir koltuk, üzerinde eski örtümün olduğu küçük yatak ve neredeyse tavana kadar yığılı kutular oldu. Onlara odamı depo olarak kullanmalarından dolayı kızamazdım. Kim bilebilirdi ki 41 yaşındayken eve geri döneceğimi?

Ben daha on yedi yaşında bu odada yatağımda yatıp tavana bakarken kırk bir yaşında inanılmaz derecede başarılı bir spor muhabiri olduğumu hayal ederdim. Üstelik evli olacak bir ya da iki tane çocuğum olacaktı. Yatağa yavaşça oturduğumda gözyaşlarım sessizce akmaya devam etti.

Onca yıl sonra geri dönmüştüm. O hayallerin hepsi elimde patlamıştı. Nerede hata yapmıştım? Birini sevip ona destek olmak nasıl benim hatam olmuştu. Onun bana yaptıklarını hak etmemiştim. Peki öyleyse neden kalbi kırılan ve aldatılan ben olmuştum? İsyan etmek istiyordum ama ona bile halim yoktu.

Telefonumu elime aldım. Ne kadar yüzleşmek istemesem de iştekilere haber vermeliydim. Ekranıma baktığımda 89 çağrı ve sayamadığım kadar mesaj olduğunu gördüm. Mesajları okumadan sildim ki Kerim'in de mesajları bunların arasındaydı. Onları okumadığıma çok memnundum. Çağrıların çoğu da ona aitti. Neden beni aramak için vakit kaybediyordu anlamıyordum. Onca yıl ikili yaşam sürerek yeterince bana hakaret etmişti. Daha fazla bu muameleye izin vermeyecektim. Yarın uyanır uyanmaz avukat bulacak ve boşanma davasını açacaktım. En azından geriye kalan yıllarımda beni kandırmasına izin vermeyecektim.

Her ne kadar kararlıda olsam önümde uzanan yol gözümü korkutuyordu. Kerim ile aramızda her zaman bir uyum olduğunu düşünmüştüm. Sanırım bunu düşünen sadece bendim. Ofiste beraber çalıştığım arkadaşıma kısa bir mesaj yazarak hasta olduğumu ve bir süre işe gelemeyeceğimi söyledim. Maaşımdan keseceklerdi ama umurumda değildi. Çalışmak için bile hevesim yoktu artık. Ön muhasebeci olmak ruhumu tüketiyordu. Oysa her zaman gazeteci olmak istemiştim. Şimdi geriye dönüp baktığımda kim için hayallerimden vazgeçtiğimi görüyordum.

O hayatına öyle ya da böyle devam edecekti. Ben ondan boşandıktan sonra kadınla evlenebilirdi bile. Oysa ben tek başıma kalacaktım. Bu gerçek beni korkutuyordu ama sırf bu yalnız kalacağım diye o adamla aynı evi, aynı hayatı artık paylaşamazdım. Bu ömür boyu kendimden nefret etmeme neden olurdu.

Annemin tüm ısrarlarına rağmen ne yemek yiyebildim ne de çay içebildim. Ona göre sıcak bir çay tüm sorunları çözebilirdi ama sıcak çayı varille de içsem benim sorunum çözülebilecek gibi değildi. Tek istediğim yalnız kalmaktı ve odadaki yatağa temiz çarşaf serer sermez uyumayı planlıyordum. Tabi bunu doğal yollardan yapmamın imkanı yoktu bu yüzden sorun olacağını bilmeme rağmen iki tane uyku hapı aldım. Uyumak istiyordum ve beynim tek bir ilaçla uykuya yatacak gibi değildi.

Su almak için mutfağa gitmem gerekiyordu ve o an istediğim son şey aile üyelerinden biri ile karşılaşmaktı. Ailemin evi iki katlıydı ve salon, misafir odası ve mutfak dışında bütün odalar üst kattaydı. Uyku ilacından iki tane avucumun içine alarak merdivenlerden parmak ucumda indim. Annemle babamın odalarında olduğu evin karanlığından belliydi. Emindim ki onca yıldan snra gelip sonrasında yanlarına kırık bir kalple gelen kızlarını konuşuyorlardı.

Bazen hayat yaşamak için çok zorlu oluyordu.

Mutfağa ulaştığımda benden daha yaşlı musluğu çevirdim ve boruların boğuk bir ses çıkarıp inlemesini dinledim. Annemin kristal bardağına suyun dolmasını beklerken hala yaşadıklarımın ne kadar imkansız olduğunu düşünüyordum. Sanki çıkamadığım bir kabusun içinde hapis kalmıştım. Bunun diğer bir sebebi de içinde bulunduğum evdi. Bu evde sanki zaman durmuş gibiydi. Annem eşyalarını özenli kullanırdı ve bunun kanıtı her yerde görünüyordu. Nadir eşya atar bir o kadar nadir yenisini alırdı. Bizim her zaman tüketim çağı çocukları olduğumuzu söyler dururdu. Başımıza ne gelecekse bundan geleceğini dile getirirdi. Ne kadar da haklıydı.

Elimdeki iki uyku ilacını suyla beraber mideme gönderdim. Bardaktaki bütün suyu içmiştim. Ne kadar hızlı etki ederse ilaç o kadar iyiydi. Yarın karşı karşıya kalacağım gerçeklik kaçık saklanma isteği uyandırıyordu.

İster istemez Kerim ile geçmişimize gidiyordu aklım. Onunla aynı lisede okumuştuk. Hem yatılı olan hem de dışarıdan öğrenci alan Zümrüt Girgilli Lisesi o zaman oldukça harika insanların mezun olduğu bir okuldu. Kerim benden bir sınıf üsteydi ve kızlar arasında oldukça popülerdi. Basketbol oynardı, iyi dans ederdi ve yakışıklılığını iyi bilen bir genç olarak çapkındı. Onunla bir basketbol maçından sonra tanışmıştık. Elimdeki su şişesini ona uzatmış, sonrasında ona hayran bakışlarla karşısında dikilmiştim. Sonraki bir sene boyunca benimle ilgilenmesi için etrafında pervane olmuştum. Benimle ilgilendiği oluyordu ama aynı şekilde diğer kızlara da davranıyordu. Bana kendisiyle çıkmamı söyleyene kadar da emin olamamıştım. Sonrasında liseden mezun olduğumda o daha üniversitedeyken benimle evlenmek istemişti.

Her şey o zamanlar izlediğimiz 80'lerin gençlik filmi gibi ilerliyordu. Mutluyduk. Gençtik.

Şimdi ise ne kadar büyük bir hata yaptığımı görebiliyordum. Ne kadar da salakmışım. Değersiz biri için tüm gençliğimi harcamışım.

Oysa benimde hayallerim, gerçekleşmeyi bekleyen planlarım vardı.

Onca yılın ardından, tüm o yaşanmış anıların üzerine bir perde çekmek imkansızdı. Ama o anıları kendim yaşamamıştım. Her zaman yanımda olan çok değerli kocam Kerim'de bunları yaşamıştı. Peki nasıl oluyor da beni gözünü kırpmadan onca yıl aldatabiliyordu?

Öfkeyle yemek masasının kenarlarını sıktım. Onun geleceği için kendi geleceğimden vazgeçmiştim. Yarı zamanlı işlerde para kazanmaya çalışırken çamaşırını yıkar, yemeklerini yapardım. Tek istediğim o okurken aklının evde olmamasıydı. Oysa ben bunca fedakarlık yaparken başka bir kadınla gününü gün etmişti. insan başka biri için hayatında bu kadar fedakarlık yapmamalıydı ama ben bunu geç öğrenmiştim. Bedelini de ağır ödüyordum.

Mutfaktan çıkarken onca öfke ve hüzne rağmen gözlerim kapanmaya başlamıştı. Kendimi telkin etmeye çalıştım. 41yaşında olabilirdim ama hayatımın sonu değildi. Kerim'in hayatımdaki yeri sonlanır sonlanmaz önüme bakacaktım. Gençlik hayallerimin peşinden koşmaya kararlıydım. Geçmişe dönemezdim ama eğer öyle bir ihtimalim olsaydı kesinlikle Kerim denilecek herifle tanışmazdım. Hatta ondan elimden geldiğince kaçmaya çalışırdım.

Yine de böyle bir şansım yoktu.

Merdivenlere yarı uykulu bir halde yürürken çalan ev telefonu korkudan irkilmeme neden oldu.

Annemler hala sabit hat kullanıyor muydu? Ben o telefonun salonda süs amaçlı durduğunu düşünüyordum. Gürültülü ses eve yayılırken annemleri uykusundan uyandıracağını düşündüm. Salona doğru yürürken gece vakti gelen telefonun hayra alamet olmadığını da biliyordum. Acaba Kerim telefonumdan bana ulaşmayınca burayı arıyor olabilir miydi? Ama hayır ben bile telefonun çalışmadığını düşünürken onun bu tarz şeyleri umursadığını düşünmek komikti.

Salona vardığımda artık kirli sarı haline bürünmüş çevirmeli telefona ulaştım. Telefonun ahizesini kaldırıp kulağıma götürdüm.

"Alo," dedim tereddütlü bir sesle.

Konuşmama rağmen karşı taraftan ses gelmiyordu. Tam bir yanlışlık olduğunu düşünüp telefonu kapatmak üzereydim ki kulağıma güçlü bir hışırtı ulaştı. Sanki biri anlamadığın bir dilde tek bir kelime söylemişti ve bedenim sanki kaskatı oldu. Ardından aniden gözlerim karardı ve telefon ahizesi benimle beraber yere düştü.

Sonrası tamamen karanlık.

***

Sırt üstü yatarken uyku sersemi kendimi sola doğru çevirdim. O an aralanan bilincimden dün gece bayıldığıma dair bir anı zihnime doldu. Aptal telefon tam ilaç içtikten sonra çalmıştı. İlaçları fazla almamalıydım.

Ne ara yatağa gelmiştim bilmiyorum ama yumuşak zemin bana yatakta olduğumu söylüyordu. Annem ile babamın beni kaldırmalarına ihtimal veremedim. Onca kilo onların kaldırması için fazlaydı.

Sanki ona seslenmişim gibi annem odamın kapısını açtı. Hala gözlerim kapalıydı. Onunla yüzleşmeye hazır değildim.

"Hala uyuduğuna inanamıyorum." dedi annem. Sesi onca yaşına rağmen ne kadar da dinç ve genç çıkıyordu. Benden daha dinç uyandığı kesindi.

Benden tepki alamayınca konuşmaya devam etti. "Kalk uykucu sabah oldu. Okula geç kalacaksın." Başımın ağrımasına rağmen bunu fark edebilmem iyi bir şeydi. Gece olanları hatırlamaya çalıştım ama aklıma gelen iki anı vardı. Birinde çalan telefonu açıp bayıldığımı hatırlıyordum. Diğerinde ise kızlarla bir araya gelip içtiğimi ilk akşam ile alakalı olandı. Onca zaman sonra bu anıyı sanki dün akşam olmuş gibi net bir şekilde hatırlıyordum. Acaba rüyamda mı görmüştüm. Ama kesin olan şey başımın sanki akşamdan kalma gibi ağrıdıydı.

"Anne biraz daha uyusam daha iyi olmaz mı? Ne de olsa daha dün aldatıldığımı öğrendim bence biraz uyumayı hak ettim," dedim kendimi bile şaşırtarak. Bu konudan bu şekilde bahsedebileceğim aklımın ucundan bile geçmezdi. Üstelik benim sesimde kulağıma daha tazelenmiş geliyordu. Eve geri dönmek kulaklarımda tuhaf bir etki mi yaratmıştı?

Annem ise "Saçma saçma konuşma okula geç kalacaksın," diye cevap verdi.

Bir dakika.

Annem ne demişti?

Okul mu? Saçmalayan da kimdi acaba?

Gözlerimi açmadan gerindim ama annemin okuldan bahsetmesi canımı sıktı. Alzheimer olma ihtimali var mıydı? Dün ben gelene kadar sorun yoktu ama benim yaşadığım acının etkisi ile durumu etkilenmiş olabilir miydi? Kendimi hem ruhen hem de bedenen zayıf hissediyordum. Bir dakika bedenim gerçekten zayıftı. Gözlerimi aniden açıp karşımda dikilen ve dünden yirmi küsür yaş daha genç gösteren anneme baktım. Onun o yaşlarda ne kadar güzel göründüğünü unutmuşum.

Annem derin bir nefes aldı ve bıkkın bir ifadeyle bana baktı. "Okula gitmemek için bahane duymak istemiyordum hemen hazırlanıyorsun geç kalamazsın. Kahvaltı için aşağı gel," dedi ve beni odamda tek başıma bıraktı.

Odam derken...

Ağzım hayretten bir karış açık halde lise yıllarımda nasıl görünüyorsa öyle görünen odama baktım. Duvarlarda posterler, koltuğa ve yere saçılmış kıyafetler. Yatağımın ucunda makyaj malzemelerinin dağınık halde durduğu makyaj masasına baktım ve gözlerim aynadaki yansımama kaydı. Gördüklerim karşısında dudaklarımdan güçlü bir çığlık çıktı. Bu... Bu görünen ben olamazdım. Aslında bendim ama aynı zamanda değildim de. Bu bir rüyaydı- hayır hayır kesinlikle Kerim'in yaptıklarından sonra kafayı yemiş olmalıydım. Ama ne kadar bakarsam bakayım ya da kendime ne kadar vurursam vurayım sonuç değişmiyordu.

Aynadaki yansımam on yedi yaşındaki ben gibi görünüyordu.

Loading...
0%