@tgceymn
|
Nalan ile aynı sınıfta olmamın başımı bu kadar ağrıtacağını nereden bilebilirdim ki? Derse girdiğimiz andan itibaren bir an olsun susmamıştı. Cenk'in sevdiği yemeklerden, hoşlandığı içeceklere kadar bilgi sahibiydi. Eminim annesi bile bu kadar bilgiye sahip değildi. Üstelik nasıl bir insanüstü çeneye sahipse yorulmamıştı bile. Ders dinlemek istediğimi söylesem bile fark etmiyordu. Anlatmaya devam etti. Cenk aşağıya Cenk yukarıya durmadan onun hakkında konuştu. Şimdiden başım ağınmaya başlamıştı. Sadece biraz huzur istiyordum. Neredeyse Cenk'i kendi haline bırakma fikri cazip geliyordu. Başıma Nalan gibilerini saracaksa ondan önce ölmem daha büyük ihtimaldi. Muhtemelen beynim patlayarak ölürdüm. Ders zili çaldığında kendimi nasıl sınıftan dışarı atacağımı bilemedim. Nalan denilen kızdan uzak durmam gerektiğini geç öğrenmiştim. Şimdi nur topu gibi bir baş ağrım vardı ve ağrıma iyi gelen ağrı kesicin bulunmasına yaklaşık on yıl vardı. Eve gidince annemin ilaç çekmecesini karıştırmam gerekeceti. Geçmişe dönmek bazen hiçte hoş olmuyordu. Tenefüste biraz temiz hava almak adına merdivenlere adım attığımda üst kattan inen Cenk ile göz göze geldik. Okulun popüler çocuğu belli ki peşimi bırakmayacaktı. Merdivenleri inmeye devam ederken diğerlerinden nasıl ayırt ettiğimi anlamadığım ayak seslerini duyabiliyordum. Hemen arkamdan geliyordu. Sonunda alt kata indiğimizde lavobaların olduğu yere doğru ilerledim. Tuvalette işim yoktu. Sırf ondan kurtulmak için gidiyordum ama beni bu denli sıkı takip etmesi sinirlerimi bozmuştu ve hızla ona döndüm. "Gerçekten mi? Her an yanımda olmak zorunda mısın?" diye sordum sızlanarak. Kızların dikkatini çekip kavgaya girişmek istemiyordum. Bu zamanın kızları çok pis kavga ediyordu. Üstelik aramızda bir şey yokken dayak yemek kötüydü. Ah hayır aramızda bir şey olsa hak edeceğimden değil. Oh ne saçmalıyordum yine ben. Benim sızlanmama karşın onun gülümsemesi daha da yayıldı. "Kendini biraz fazla karşı konulmaz bulmuyor musun?" diye sorarken sesi başka bir kızın dizlerini titretmeye yeterdi. En azıdan dizlerimin titremesine engel olabilecek kadar kendimdeydim. Bu genç adam daha bu yaşta böyleyse eğer yaşasaydı ilerleyen yaşlarda nasıl olurdu düşünemiyordum. Daha ben ona tek kelime edemeden Cenk kahkaha atmamak için kendine hakim olmaya çalışırken eliyle gelişigüzel bir şekilde arkamda ki tuvaleti gösterdi. "Sadece erkek tuvaletine gitmeye çalışıyordum. Çok sıkıştım," dedi sesindeki kahkahalara engel olamadan. İşin kötüsü bende onun yüzünü öyle görünce kahkaha atmaktan kendimi alamadım. Kızlar soğuk ve ulaşılmaz olduğunu için Cenk'in bu kadar peşindeydi ama aslında kişiliği tamamen farklıydı. Daha samimi ve şakacı. Nedense içimden bir ses bunu sadece bana gösterdiğini söylüyordu. "Kendimi karşı konulmaz bulduğum falan yok sende benimle dalga geçme," dedim gözlerim kısık kızgınlıkla ona bakarken. "Hem seni engellemeyeyim. İlerde çocuklarının olmasına engel olmak istemem," dedim bu sefer ben kahkahamı bastırmaya çalışırken ama bir an çocuklardan bahsederken içimden hüzün adlı bir ok geçmiş gibi hafifçe titredim. Cenk bir an kaşlarını çattı. Bakışlarımı gözlerime dikmişti. "Bak işte yine yapıyorsun." Ona bakarken kafam karışmıştı. Ne demek istediğini anlayamadım. "Ne demek istiyorsun?" "Ne zaman eğlenceli bir şey yapacak olsan gözlerinde bir hüzün beliriyor. Hem kendini hafife alıyorsun," dedi başını sallarken bundan hoşlanmadığı belliydi. "Bence sen gerçekten bir erkeği kendine hayran bırakacak kadar harika birisin." Homurdanmadan edemedim. Evet, Kerim'i de ne kadar kendine hayran bıraktığım çok belli oluyordu. Adam daha evliliğimizin üçüncü yılında beni aldatmaya başlamıştı. Tabi o konuda da dürüst olduğunu sanmıyordum ama neyse. "Sanırım diğer erkeklerden senden farklı düşünüyor," dedim ve ona arkamı dönerek merdivenlerden inmeye başladım. Hemen arkamdan gelen ayak sesleri ondan kolay kolay kurtulamayacağımı gösteriyordu. Birden lavaboyu geçip ilerlemeye devam ettim. Cenk'te arkamdan geliyordu. "O hangi erkekse emin ol aptallık etmiş," dedi birden. Ama onun kadar genç birinden bunu duymak beni sinirlenmişti. Hayata dair ne biliyordu ki? İnsan en sevdiği, değer verdiği insan tarafından yaralanabiliyordu. "Bak ne düşünüyorsun umurumda değil. Tamam sana senden hoşlandığımı söyledim ama bu her daim bir adım arkamda olmanı gerektirmez. Hele bana iltifatlar yapıp bilmediğin konular hakkında yorum yapmanı hiç mi hiç gerektirmez," dedim. Sesim giderek yükselmiş en sonunda da bağırarak konuşmayı sonlandırmıştım. Ah sanırım biraz fazla abartmıştım. O daha on sekiz yaşındaydı ve benim yaşadıklarımdan haberdar değildi. Tam ondan özür dileyeceğim sırada bana gülümsediğini fark ettim. Bu samimiyet ve anlayış dolu bir gülümsemeydi. "Pelin sen hayatımda gördüğüm en kötü yalancısın. Senin benden hoşlandığına hiçbir zaman inanmadım." Yaptığı açıklama gözlerimin ardına kadar açılmasına neden olmuştu. Kahretsin yaşadığım yılların en yazından ifadesiz bir yüze sahip olmama neden olması gerekirken ben yine eskisi gibi kendimi açık ediyordum. Ben bir şey diyemeden Cenk devam etti. "Senin bu haftanın başlarından bu yana bakışlarında bir şey var. Sanırım bunu Pazartesi sabahı Kerim'e bakarken fark ettim," dedi ve benim bedenim buz kesti. Nasıl anlamıştı. On sekiz yaşındaki biri beni bu kadar çabuk çözebilir miydi? "Kerim'den hoşlandığını herkes biliyordu. Ama neden o sabah ona sanki bıraksalar bir kaşık suda boğacakmışsın gibi bakmıştın anlayamadım, kafam karıştı. Sonra benden hoşlandığını söyledin. Açıkçası buna tek bir an bile inanmadım. Bir an Kerim'in sana kötü bir şey yaptığını ve ondan intikam almak istediğini düşündüm. Onun ağzını aradığımda herhangi bir şey olmadığını söyledi. " Aman Tanrım. Bir şeyler olduğunu anlamıştı. Eyvah ne yapacaktım? Tamam, sakin Pelin yalanlarından vazgeçme. En iyi savunma karşı saldırıdır. "Ben.. S-Sen beni yanlış anlamışsın ben ondan nefret etmiyorum," dedim tükürürcesine ve Cenk bu tavrım karşında gülerek aslında kelimelerimle nefretimi onayladığımı anladım. "Hayır, tamam ona bayılmıyorum ama senden de hoşlanmadığım doğru en azından o anlamda. Yoksa seninle arkadaş olarak kalmayı çok isterim." KESİNLİKLE arkadaş kalmak işime gelirdi ama neden canım sıkılıyordu. Sanırım o zamanlar Cenk ile konuşsaydım neler yaşayacağımı gördüğüm içindi. Belki o zaman da İnci'ye bu kadar yakın olmaz ve ölmezdi. Onunla evleneceğimi sanmıyorum - o kadar popüler olacak adam benimle evlenmezdi.- ama en azından beraber anılarımız olabilirdi. Cenk tek kaşını kaldırıp bir adım geri çekildi. Aramıza giren rüzgar bir an üşümeme neden oldu. Ama o konuşmasına devam etti. "Merak ettim o halde neden bana yakınlaşmıştı ve gözlerinde durmadan geçen o hüzün neden vardı? Daha on yedi yaşında olan biri için fazla derin yara almış gibi halin var," dedi ve soru sorarcasına gözlerimin içine baktı. Şimdi batırmıştım işte. Ama altta kalmadan kollarımı göğsümde bağladım ve ona dik dik baktım. "Peki sen on sekiz yaşında biri olarak tüm bunları nasıl anlayabildin?" Gülümsemesi benim sinirli sesim karşısında daha da genişledi. "Ben müzisyenim Pelin insanların duygularına dokunacak şarkılar yazmak söylemek istiyorum. Sence bunu anlamayacak biri olsam o şarkıları çıkarabilir miydim?" Haklıydı ama bu benim canımı sıkıyordu. Hemen kendimi toparlamalı sonrasında konuyu mantık çerçevesine oturttuktan sonra yoluma devam etmeliydim. Bu genç adam çok meraklıydı ve her nasılsa nokta atışı yapabiliyordu. "Senden hoşlanıyorum ama bir arkadaş olarak. Umarım bu yaptığım saçmalık aramızda sorun yaratmaz," dedim Kerim konusunu bir şekilde kapatmaya çalışarak. Onunla arkadaş kalmak benim için daha iyi olurdu değil mi? O halde neden midem bulanıyordu. Uzanıp ne ara tokamdan çıktığına emin olamadığım saç tutamını eline alıp sanki kristalden yapılmış gibi özenle tutup parmaklarının arasında yuvarladı. "Neden bana benden hoşlandığını söyledin bilmiyorum ama emin ol öğreneceğim," dedi kesin bir tavırla. Gülümsüyordu ama gözlerinde var olan inatçılık ve kararlılık iliklerime kadar ürpermeme neden oldu. Bir adım atarak saçımın parmaklarının arasından kayıp serbest kalmasını sağladım. "Bana soru sormazsan bende sana yalan söylemek zorunda kalmam. Sana aşk anlamında bir şey duymuyorum sadece bunu bil yeter." Bana gülümserken ellerini cebine soktu. "Demek benden hoşlanmıyorsun?" Bu çocuk bu soruyu sorarken neden böyle eğleniyordu. Sinir olmuş bir şekilde dişlerimi sıktım. "Evet, hoşlanmıyorum. Bu duruma alışsan iyi olur, "dedim inatçı bir tavırla. Cenk bana doğru eğildiğinde neredeyse burunlarımız birbirine değecekti. Okulun koridorunda olduğumuzdan haberi var mıydı? Açıkça benim bile o an aklıma gelmişti. Çevrede insan olabilme ihtimalini bile bana unutturmuştu. "Şimdilik diyelim ufaklık, şimdilik hoşlanmıyorsun ama zamanla duygularının değişeceğine dair içimde bir his var," dedi ve Gri- yeşil gözlerinin parlamasına neden olan bir gülümseme bahşettikten sonra beni koridorun ortasında şaşkın halde bıraktı. Bir an koridorun diğer ucunda kaybolan Kerim'e gözlerim takıldı. O herif yüzünden yaşadıklarıma inanamıyordum ama en etkilendiğim şey ise Cenk'in beni bu kadar anlamasıydı. Kalbim deli gibi atarken başımın belada olduğunu biliyordum. Tanrım, ben ne yapacaktım? |
0% |