@tgceymn
|
---- Beni instagramda da yalnız bırakmayın lütfenn. Kullanıcı adım tug.cesrgl---- Finley'i mumların aydınlattığı ilk odaya çekerek kapıyı arkasından kapatıp ona baktım. Az önceki cesaretim yerini tedirginliğe bıraktı. Nereden başlamalıydım? Tam olarak ne kadarını anlatmalıydım? Ona prenses olduğumu söyleyemezdim. Hayır, bana sadakat yemini etmişti ve zarar vermeyeceğini biliyordum ama bu bilgiyi onunda bilmesi gelecekte bir gün her şey ortaya çıktığında sorun teşkil edebilirdi. "Şimdi anlatacaklarımı dikkatle dinlemelisin Finley," dedim sesimi sakin tutmaya çalışarak. Önceki yaşamımda heyecanlandığım zaman kekelemek gibi garip bir huyum vardı. Çok insanla uzun süreli konuşmadığım için her daim kekelerdim. Şimdi Slyvia'nın bedeninde olsamda kendimi tanıyordum. Sakince konuşmalı ve ona olanları anlatmalıydım. Bu yüzden suikastçının ziyaretime geldiği geceden başladım. Ona saraya bu amaçla gönderildiğimi ve buna zorlandığımı anlattım. Bana inanması gerekiyordu bu yüzden mantıklı gelecek yalanları gerçeklere sararak ona sundum. Ağzımdan çıkan her yalan dilimde kötü bir tat bırakıyordu. İçimde dönemeyeceğim bir yola adım atmışım gibi bir his vardı. Sonunda anlatacaklarım bittiğinde derin bir nefes aldım. O kadar hızlı konuşmuştum ki aldığım nefes yeterli gelmemişti. Finley'in ifadesiz yüzüne baktım. Anlattıklarımdan sonra ne düşünecekti merak ediyordum. Bana yardımcı olmalıydı ki bu gece Comerdai Kralı ölmeden nişanlanabilsin. Bu düşünce nedense midemin daha çok gerilmesine neden oldu. "Haklıymışım," dedi sakin hatta buz gibi bir sesle. "O şerefsiz kralın kesinlikle bir şey planladığını biliyordum." Bakışlarını bana çevirmeden önce gözlerini sımsıkı yumdu. "Ben üzgünüm," dedi hemen. "Son savaşta babamı, abimi kaybettim ve nefretim," derin bir nefes aldı ama konuşmasına devam etmek yerine konuyu değiştirdi. "Bu gece olacaksa diğerlerine haber vermeliyim. Balodaki güvenliği arttırmalıyız." Finley kapıya doğru ilerlediğinde hemen kolundan tuttum. Parmaklarım kolunu ne kadar sarmaya çalışsa da başarılı olamadı. Sanki bir kayayı tutuyor gibi hissetmiştim. "Hayır, bunu yapamazsın," dedim telaşla. "Eğer bunu bildiğimizi anlarlarsa başka bir zaman yeniden deneyeceklerdir ve o zaman benimde onu korumak için bundan haberim olmayacak." Finley bir an itiraz edecekmiş gibi oldu ama hemen başını sallayarak söylediklerimi kabul etti. "O zaman balo salonuna girmeden orada olmalıyız." Başımı telaşla salladım. Odadan çıkarken ikimizde sakin görünüyorduk. Gerçi Finley'i kardeşiyle görmem dışında pek telaşlı olabilecek biri gibi görünmüyordu. Ne de olsa bir muhafızdı. Hemen görevinin vermiş olduğu sorumluluğa bürünmüştü. Benim durumum ise daha karmaşıktı. Artık sorunla yüzleşirken yanımda Finley olacağı için daha iyi hissediyordum ama suikasttı nasıl anlayacağımızı bilmediğim için endişeliydim, korkuyordum. Kalbim hızla çarparken balo salonuna indim. O kadar gergindim ki insanların bakışlarını bile umursamıyordum. Balo salonunun girişi kalabalıktı. Hala misafirler geldiği için kral ve diğerlerinin gelmesine daha çok vardı. Bu durum içimin rahatlamasını sağladı. Kral olmadan istedikleri suikastı yapamazlardı değil mi? Böyle bir zamanda ses getirmek ve insanları sindirmek için balo anını bekliyorlardı. Tanrım ben neler düşünüyordum böyle? Finley peşimde etrafı gözlerken bende balo salonuna adım attım. Etrafta oldukça şık giyimli insanlar gruplar halinde toplanmış sohbet ediyorlardı. Ben aralarında ne yapacağımı düşünürken sol tarafımda Finley kulağıma fısıldadı. "Etrafı kontrol edeceğim leydim," dedi ama hemen ardından ekledi. "Sizden rica ediyorum düşüncesiz bir harekette bulunmayın." Başımı hızla salladım. "Emin ol-" ona bakmak için arkamı döndüğümde çoktan uzaklaşmıştı. Aman Tanrım ne kadar da hızlıydı. Bunca yabancı insanın arasında tek kalmak anksiyetemi arttırmıştı. Olduğundan bile emin değildim ama belli ki vardı ve şimdi ortaya çıkma kararı almıştı. İleride yiyecek içecek standının olduğunu gördüm. Etrafında dönüp duran hizmetçiler masanın üzerindekiler azaldıkça yeniliyorlardı. Orada durarak kralın gelmesini bekleyebilirdim. Tamam kabul ediyorum pek akıllıca bir plan değildi ama şimdilik işimi görürdü. Hızla masaya doğru ilerlerken gecenin bir an önce bitmesini diliyordum; herkesin sağ olarak bitirmesini de. *** "Bunu yaptığına inanamıyorum." Henry elindeki viskisinden büyük bir yudum almadan önce bu gece en çok sevdiği cümlesini beşinci kez tekrarlamıştı. Jason boğazını sıkan yakaya parmağını sokarak gevşetmeye çalıştı. Sinirliydi, huzursuzdu. En önemlisi ilgisi bile olmaması gereken kadına karşı özlem duyuyordu. Bir de gidip başka bir kadınla nişanlandığını açıklaması gerekecekti. Annesi yaşasaydı bunları duyduğunda kesin ölürdü. "Yapmak zorunda olduğumu biliyorsun," dedi huysuz bir sesle. İki arkadaşın ilişkisinde huzursuz olan Henry, dalga geçen taraf Jason olurdu ama bu gece içinden ne birine takılmak ne de gülmek geliyordu. Daha çok birine yumruk atma niyetindeydi. Özellikle Henry'e. "Jason, ülkeni gerektiğinde savunacak zekaya ve orduya sahipsin. O kadınla evlenmek sana destekten çok baş ağrısı getirecek." "Krallık yeniden savaşa girdiğinde yerimi almak için fırsat kollayan kardeşimin nasıl davranacağını sanıyorsun? İçeriden bölünürsek yok oluruz Henry," dedi öfkeden kısılmış sesiyle. "Hayatları bana bağlı olan bir halkım var Henry bunu sende biliyorsun. O hayatlardan birkaçı da senin ailen." Henry elindeki viski bardağını yeniden doldururken dalgın bir ifadeyle başını salladı. "Haklısın dostum, üzerine bu kadar gelmemeliydim." Şişeyi bırakarak arkadaşına döndü ve kadehini havaya kaldırdı. "Sen her zaman çoğunluğun iyiliğini düşünürsün. Bu yüzden kadehimi senin adına kaldırıyorum. Dilerim ki bu kararın sana aynı zamanda mutluluk getirsin." Jason acı bir gülümsemeyle arkadaşına baktı. "Bak işte onu hiç sanmıyorum." Kapı çalındığında iki adam bakışlarını çevirdi. Aralanan kapıdan karnı belirginleşmeye başlayan Addie Ruth göründü. Şeftali rengi elbisesiyle hoş görünüyordu. Jason ilk defa ona baktığında kalbinin hızlı atmadığını fark etti. Bunun iyi mi kötü mü olduğuna karar veremiyordu. Bir zamanlar etkilendiği kadına bakışı değişmişti çünkü kalbini hızlandıran başka bir kadın vardı. Bu düşüncesi iç çekmesine neden oldu. "Jason, üniforman seni harika göstermiş," dedi gülümseyerek. Kırmızı, altın rengi üniforma resmiydi ve kesinlikle Jason'ın bütün çekiciliğini gözler önüne sermişti. "Tıpkı beni zindana attığın zamandaki gibi," diye de ekledi huysuz bir sesle. Henry gözlerini devirdi. "Hiç unutmuyor," diye fısıldadı arkadaşına. Jason içkisini neredeyse püskürtecekti. Addie Ruth asla bu yaptığını unutturmuyordu gerçi onu neden zindana attırdığı konusunda farklı bir açıklaması vardı. Yine de bu konuları konuşmamak için ellerinden geleni yapıyorlardı. "Jenina nasıl?" diye sordu düşüncelerini yasak olan kadından çekmeye çalışarak. Bu en doğrusuydu. Yalan bir evlilik olsa da Jen'e ihanet etmek istemiyordu. Elbet evlendikten sonra kadını uzaklaştırması gerekecekti. Ona şehirde yaşayacak bir ev bulabilir, giderlerinin saray tarafından karşılanmasını sağlayabilirdi. Bunu yapmak zorundaydı. Kadın gözünün önünde olduğu sürece erdemini kaybetmekten endişeleniyordu. Addie Ruth'a soruyu sorduğu anda kadının yüz ifadesinin değiştiğini gördü ama hemen toparladı ve gülümsedi. "Her genç kadının olacağı gibi heyecanlı," dedi ve ardından dayanamayarak ekledi. "Biraz fazla heyecanlı gerçi." Jason onun dediklerini dalgın bir şekilde başını sallayarak karşılık verdi. Jenina'nın kendisinden hoşlandığını biliyordu. O da aynı şekilde hissetse sorunları ne kadar çabuk çözülürdü. Henry'nin kendisine uzattığı bardağı alarak kocaman bir yudum aldı. İçki midesine doğru ateşten bir yol izlerken ileriki yıllarında alkolün en yakın dostu olmamasını umuyordu. Addie Ruth elini karnına götürerek altın yaldızlı koltuğa oturdu. "Kalabalıkta birkaç insan baloya katılan metresin hakkında konuşuyorlardı." Henry içkisini neredeyse burnundan çıkaracaktı. Şaşkınlıkla Jason'a baktı. "Demek metresini de baloya çağırdın. Tanrım tam bir serserisin." Jason derin bir nefes aldı. "O sadece unvanı Addie Ruth," dedi tamamen adamı görmezden gelerek. Elindeki viskiye bakarken düşünceliydi. "Aslına bakarsan beklediğim gibi biri değildi. Senin dediğin gibi buraya istemeden gönderilmiş. Onu özgür bırakmamı istedi." Addie Ruth merakla sordu. "Peki sen bunu kabul etmedin mi?" Jason konuşmadan önce sıvı cesaretinden bir yudum daha aldı. "Evlilik olup destek sözü alamadan onu göndererek Jai kralını kızdıramam." Henry yanına gelerek elini arkadaşının omzuna koydu. "Dostum işin zor. Senin yerinde olmak istemezdim." "Henry," dedi sert bir sesle karısı. "Buraya ona deste olmak için geldik. Bunu unutmasan iyi edersin." Henry başını salladı ve bardağını kenara bıraktı. "Sanırım baloya gitmek için hazırız. Haydi Jason bu işi bir an önce bitirelim." Jason arkadaşına hak vermeden edemedi. Gecenin bir an önce bitmesini istiyorsa onu bekletmeden başlatmalıydı. "Sanırım artık nişanlandığımı duyurmanın vakti geldi," dedi arkadaşlarına gülümseyerek. Bunun mutlu bir gülümseme olarak görünmesini isterdi ama daha çok hüzünlü görünmüştü. Kapıdan çıkarken arkasından bakışan arkadaşları sessizce anlaşarak bunu ona söylememe kararı aldı. *** Çilekli pastalar harika görünüyordu; tabi onları yiyebilecek sakin bir mideye sahip olsaydım daha harika olabilirdi. Finley uzun zamandır görünmüyordu. Çok değil on dakika önce Jason ve Jenina balo salonuna girmişlerdi. Onların yanına nasıl gideceğimi düşünürken durmadan etrafında gezinen insanları izliyor ve kimseyi tanımadığım için ona yaklaşan her insan gerginlikten kusma aşamasına gelmeme neden oluyordu. Bir metres nişan balosunda ne kadar durmalıydı ya da ne yapmalıydı bilmiyordum. Adamın hayatını kurtarmaya çalışırken farklı algılanacağımı da biliyordum ama umurumda değildi. Sadece beni koruyabilecek tek yer olan buradan doğru zamanda uzaklaşmak istiyordum ve hiç kimsenin ölmesine müsaade edemedim. Kralın ölmesi dikkatleri benim üzerime çekerdi. Bunun olmasını istemiyordum. Tam gitmek üzere arkamı döneceğim an hizmetçinin getirdiği tepsiye gözlerim takıldı. Onu masaya bıraktığı an iç çekip ağzım sulanırken "Çikolata," dedim. Benimle aynı anda biri daha kelimeyi söylemişti. Hızla yanıma baktığımda benim boylarımda olan güzel bir kadınla karşılaştım. İkimiz birbirimize baktık ve o kadar gergin olmama rağmen onunla beraber güldüm. "Çikolataları seviyor olmalısınız," dedi kadın uzanıp tepsiden bir parça çikolata alırken. Ağzına attığında gözlerini kapatıp yemeğe başladı. Gözlerim bir an için Jason'a kaydı. Sadece bir çikolata arası verecektim. O sırada ne olabilirdi ki? Hemen bir tane alıp ağzıma attım. Çikolatayı yerken inlememe engel olamadım. Sanki buradaki yemekler daha lezzetliydi. Kadın daha geniş gülümsedi. "Harika değiller mi? Bazen üç öğün sadece bunları yemek istiyorum." Başımı sallayarak onu ateşli bir şekilde onayladım. "Hayat daha güzel görünürdü." Kadın yavaşça eğildi. "Ben Addie Ruth Black," diyerek kendini tanıttı. Bende onu taklit ederek hafifçe eğildim. "Bende-" dedim ve bir an durdum. Karşımdaki kadın kim olduğumu öğrendiğinde benimle konuştuğuna pişman olacaktı. Bakışlarımı ondan kaçırdım ve Jason'a baktım. Bir an için onu göremeyince kalbim ağzıma geldi. Sonra bakışlarım dans pistine dönünce Jenina ile ikisinin dans ettiğini gördüm. "Onları birlikte görmek sizin için kötü mü?" İkisinin uyumu muhteşemdi. "Onlar adına mutlu olurum diye düşünmüştüm," dedim ve bir an ne dediğimi fark ederek dudaklarımı birbirine bastırdım. Kadına baktığımda alaycı bakışlar yerine anlayışlı bir ifade gördüm. "Beni tanıyorsunuz," dedim hayretle. Gülümseyince gözlerinin kenarı kırıştı. O her anında güzel görünen kadınlardandı. Bir güneş kadar sıcak, bir bahar esintisi kadar ferahtı. "Evet Prenses Slyvia. Sizin kim olduğunuzu biliyordum. Bilmiyormuş gibi davranmak istememiştim. Sadece arkadaşça bir sohbet kurmak istiyordum." Bana prenses diye seslenmesi beni mutlu etmişti. "Teşekkür ederim. Bende Kral ve Prensese mutlu bir hayat dilemek için baloya katıldım," dedim hemen. "Ne kadar siyasi bir ilişki uğruna metres unvanı alsam da kral ile aramızda bir ilişki yok." Fazla telaşlı konuşmuştum. Sanki olan durumun tam tersini iddia ederek karşımdaki insanı inandırmaya çalışıyor gibi hissetmiştim. Addie Ruth gülümsemesini bozmadan başını salladı ve bir çikolata daha ağzına attı. "O zaman onlara şans dilemeniz için yanlarına gitmeliyiz belki de," dedi. İşte aradığım fırsat buydu. Onların yanına gitmek için düşünmeme gerek yoktu. Gülümseyerek kadının teklifini kabul ettim. "Bu harika olur." İkimiz dans edenlerin çevresinden yürüyerek Jason ve Jenina'nın durduğu yere doğru ilerledik. Attığım her adımda insanlar bize bakıyor saklama gereği duymadan hakkımda konuşuyorlardı. Balo kesinlikle felaketti ve daha en kötü kısmı yaşanmamıştı bile. Bana oldukça uzun gelen bir mesafenin ardından yanlarına varmıştık. Her şey o kadar parlak ve ihtişamlı görünüyordu ki zaten bir rüyada gibi hissediyordum. Tüm bunlara ek olarak Jason'ın etkileyici görüntüsü bir an için nefesimin kesilmesine neden olmuştu. Yanlarına geldiğimiz an Addie Ruth gibi olmasa da en zarif reveransımı verdim. Üstelik bunu kısa zamandır yapıyordum. Jason'ın gözlerinin üzerimde olduğunu hissediyordum. Bu his tüylerimi diken diken ediyordu. Bir yandan da daha sakar hissetmeme neden oluyordu. Gülümsedim. İkisine bakarken yüzümde mutlu bir ifade görünmesi için dua ettim. "Sizleri tebrik ederim majesteleri, prenses Jenina." Jason cevap vermedi. Onun yerine ciddi bir yüz ifadesi ile bana bakmaya devam ediyordu. O bakışlardan nasıl bir anlam çıkarmam gerektiğini bilmiyordum ama utancımdan yanaklarımın kızardığını hissediyordum. Ortamdaki sessizlik gerginliğe dönüşmeye başladığında Prenses Jenina gülümseyerek sanki bir şişe neşe içmiş gibi cıvıl cıvıl bir sesle konuşmaya başladı. "Teşekkür ederiz Leydi Slyvia. Sizi burada görmek oldukça güzel, öyle değil mi Jason?" diye sordu adama. Sözleri normal görünse de altında bir mana aramadan edemedim. Belki bir kuruntuydu ama dikkatli olmalıydım. Jason ufak bir sessizliğin ardından, "Öyle," dedi ve o sırada yanımıza gelen bir adama döndü. Addie Ruth'un seslendiği adam gülümseyerek kadının yanına geldi. Konuşmalarından anladığı kadarıyla onun kocasıydı ve bakışlarından ona ne kadar çok aşık olduğu belliydi. Bir an içimde yeşermeye başlayan kıskançlığı koparıp attım. Böyle aşkların nadir olduğunu biliyordum. Onların bulmuş olmasına sevindim. Bir süre daha konuşmalarını dinledim. Arada bana sorulan sorulara kısa cevaplar vererek etrafa dikkat etmeye çalışıyordum. Sonunda birinin yanıma yaklaştığını fark ettiğimde adama baktım. Suikastçıya benzemiyordu. Siyah takımı içinde oldukça hoş görünüyordu. Yine de bana bakışında tuhaf bir şey vardı. Beni geçip gideceğini düşünüyordum ama o tam karşımda durdu. "Sevgili leydim bu valsi bana lütfeder misiniz?" diye sordu tuhaf bir aksanla. Ne diyeceğimi bilemeden bir süre adamın yüzüne baktım. Önce birinin benimle dalga geçtiği geldi aklıma ama adam oldukça ciddi görünüyordu. Onu reddetmek kaba görünebilirdi ama burada kalıp olası tehditleri gözlemek istiyordum. Bir an ne olacaksa olsun diyerek elimi uzattım ama tam o anda yanımdan uzanan bir el elimi sıkıca kavradı. "Üzgünüm Lord Alan ama Prenses Slyvia'nın bana sözü vardı." Tüm bedenim taş kesildi. Şimdi koridorda duran heykelleri daha iyi anlıyordum. Buz gibi bir esinti ortamda gezinirken karşımdaki adama baktım. Adam gülümseyerek selam verdi ve yanımızdan ayrıldı. Bakışlarım Jason'a döndüğünde ne diyeceğimi bilemiyordum. Sanki dilim tutulmuştu. Ben daha ne olduğunu anlamadan pistin ortasına doğru yürümeye başlamıştık. Jason'ın gergin yüzüne baktığımda onunda tam olarak ne yaptığını anlamadığını gördüm. Düşünmeden mi hareket etmişti? "Öyle bir söz verdiğimi hatırlamıyorum," dedim dansa başlamak için karşı karşıya geçtiğimizde. Etrafta ne olup bittiğini umursamak istiyordum ama o sırada tek görebildiğim Jason'ın yüzüydü. Jason dudağı sola doğru çektiğinde içimde tuhaf bir kıpırtının olduğunu hissettim. "Sizi ünlü bir çapkının elinden kurtardığım için teşekkür etmelisiniz." Elini belime koyduğunda derin bir nefes aldım. "Daha çok özür dilemeliyim," dedim samimi bir tavırla. "Ne de olsa bu dansımız insanlar tarafından kötü konuşulacak." Müziğin başlamasını beklerken pozisyonumuzu almıştık. Bu yüzden Jason omuz silktiğinde benimde bedenim hareket etti. "İnsanlar her zaman konuşur Slyvia," dedi ve başını eğdiğinde dudakları şakağıma değerek kulağıma ulaştı. Nefesi kulağıma değdiğinde içimdeki tuhaf titreşim arttı. Fısıldayarak konuşmaya başladı. "Onları umursayıp umursamamak senin elinde." Konuşmalarımız yüzünden ona dansı bilmediğimi söylemeyi unutmuştum. Dans alanında ilk melodinin yayılmasıyla dans etmeye başladık. Slyvia'nın bedeni Jason'ın yönlendirmelerine hemen uyum sağlıyordu. İkimiz dans alanında hızla dönerken bir an onunla dışarıdan nasıl göründüğümüzü düşündüm. Masalın kötü karakteri ve yıldız ışığına sahip ana karakteri. Hiçbir zaman Jenina ile göründüğü gibi görünmeyecektik. Ben yanlış masalın prensesiydim. Jason'ın dikkatli bakışları beni izliyordu. Kaşları çatılmıştı. Sonunda dayanamamış olacak "Ne düşünüyorsun?" diye sordu. O zaman mavi yeşil gözlerine baktım. "Sadece bu yaptığımın doğru olmadığını düşünüyorum." Jason ciddi bir tavırla beni bir çiftin yanından rahatlıkla geçirdi. "Sen bir şey yapmadın, seni davet eden her iki seferde de bendim." Kral Jason benim içimi mi rahatlatmaya çalışıyordu? Ona cevap veremeden bir an belimden tutup havaya kaldırdı ve hemen bir daire çizdikten sonra yere indirip dans adımlarına devam etti. "Şuan buradaki herkes beni prenses ile kralın arasına girmiş bir kara kedi olarak görüyor," dedim açıkça. Bir şekilde bana acıyarak özgürlüğümü geri vermesini umuyordum. Oysa Jason "Herkes değil," diyerek beni yeniden döndürdü. Başım dans ve konuşmamızdan dolayı deli gibi dönüyordu. Ben konuşamadan devam etti. "Her zaman sorumluluklarım olmasa nasıl olurdu diye düşünüyorum," dedi. Kolu belimi daha sıkarak beni kendine yaklaştırdı. Bu davranışı yanaklarımın kızarmasına neden oldu. Ahlak sınırlarını aşacak kadar yakın duruyorduk. Nişanlanacak bir adam başka bir kadınla bu kadar yakın dans etmemeliydi. İnsanlar bu dansı kesinlikle konuşacaktı. Konuşmadan önce öksürerek boğazımı temizledim. Nedense kurumuştu. "Üstlenmeniz gereken ağır sorumluluklar var." Gözlerinde öyle bir parıltı vardı ki içimde başlayan ateşin yanmasına neden oldu. Sonra bakışları sertleşti ve yüzü ifadesiz bir hal aldı. "Geçenlerde serada bana teklif ettiğiniz şeyi düşünüyorum," dedi kendini zorlayarak. Bakışları başımın üzerinden balo salonuna bakıyordu. "Evliliğimin ardından sizi güvenli bir yere yerleştirerek saraydan çıkaracağım." Söylediklerini anlamam birkaç saniyemi aldı. Düğünden sonra beni saraydan gönderecekti. Söyleyecek bir şey bulmaya çalışırken müziğin son melodileri balo salonunda yankılandı ve sonunda durdu. Jason o kadar ani durdu ki eteğim savruldu. Diğer erkekler gibi önümde eğilirken her zamanki mesafeli gülümsemesi vardı yüzünde. O kısa yakınlık bir hayal gibi yok olmuştu. "Benimle dans ettiğiniz için teşekkür ederim," dediğinde sesi resmi çıkıyordu. "Sizi durduğumuz yere kadar götüreyim." Bana uzattığı koluna girdim ama düşünemiyordum. Aklım tamamen bana söylediklerindeydi. Onunla konuştuğum zaman plan yapmadan hemen saraydan çıkmak istemiştim ama şimdi işler farklıydı. Para biriktirene kadar sarayda kalmam gerekiyordu. Bunu krala nasıl söyleyeceğimi düşünürken diğerlerinin yanına varmıştık. Bir sohbetin içinde gibi görünüyorlardı. Onlara katılmadan önce boğazımdaki kuruluğu gidermem gerekiyordu. Kralın önüne gelen tepsiden uzanıp şarabı aldım ve düşünmeden içtim. Biraz alkol belki kendime gelmeme neden olurdu. Bir anda konuşmalar bıçak gibi kesildi. Küçük grubumuzdaki herkes bana şaşkınlıkla bakarken ne yaptığımı anlamaya çalıştım. Jason'na bakarken gözüm hala tepsiye doğru uzanan eline takıldı. Sonra bakışlarım Jenina'nın elindeki yaldızlı cam kadehe kaydı ve onun diğer eşinin elimde olduğunu gördüm. Tanrım ben ne yapmıştım? Bir şey söylemeliydim. Bu yüzden en mantıklı kelimeleri önce söyledim. "Ben özür dilerim," dedim hemen elimdeki kadehi Jason'ın eline tutuştururken. Hala içinde biraz şarap vardı. Bir adım geriledim. Bunu yaptığıma inanamıyordum. O kadar utanıyordum ki yüzüm kızarmış nefesim hızlanmıştı. Addie Ruth'a göz ucuyla baktığımda gülmemek için kendini tuttuğunu gördüm. Belki açıklayarak, şakalaşarak bu durumun üstesinden gelebilirdim. Bu yüzden sarsakta olsa gülümsemeye çalıştım. "Sadece boğazım kurumuştu. Ben-" Konuşmak istesem de öyle güçlü bir öksürük bedenimi ele geçirmişti ki kendimi toparlayamadan öksürmeye başladım. Güçlü bir şekilde öksürdüm ama geçmedi, Jason elindeki kadehi bana yeniden uzattı. Aynı hatayı bir daha yapmamak için çılgınca başımı salladım. İkinci öksürük diğerinden daha acı vericiydi. Jason kadehi birine verdi ve çatık kaşlı ifadesiyle bana doğru eğildi. Üçüncü öksürükte karşımda ne yapacağı bilmeden dikilen Jenina'nın beyaz elbisesini kana boyadım. Bayılmadan önce son duyduğum şey Jason'ın adımı haykırmasıydı. |
0% |