Yeni Üyelik
15.
Bölüm

15. Bölüm

@tgceymn

"Bu da ne demek?"

Jason derin bir nefes aldı. "Krallığım bir savaştan çıktı Slyvia bir savaşı daha kaldıramaz," derken yorgun görünüyordu. Ben savaş yaşamamıştım. Televizyondan gördüğüm kadarıyla biliyordum ki orada yaşanılanların nasıl bir etki bıraktığını bilemezdim. Jason'ın neden savaşta çekindiğini az çok anlayabiliyordum ama.

Savaş her şeyi tüketiyordu.

"Topraklarımdaki değerli madenlerime saldırı düzenleniyor. Bunu Jai Krallığının yaptığını biliyorum ama tek düşmanım o değil." Elini kısa saçlarının arasından geçirip yorgun gözlerle bana baktı. "Ağabeyim, Connor asıl kraliçeden olan çocuk. Kral olmak için kendisinin seçilmesi gerektiğini düşünüyor ve ortadan kaldırılmam için gölgelerde planlar yapıyor."

Ne diyeceğimi bilemeden ona baktım. O ise konuşmasına devam etti. "Sorun güvenecek kimsemin olmaması."

"Ya Jenina?" diye sormaktan kendimi alamadım.

Jason yarım yamalak bir gülümseme takındı. "Jenina çocukluk arkadaşım ama her zaman güçlünün yanında olma gibi eğilimi vardır. Ben değil Connor kral olsaydı onun yanında dururdu."

Söyledikleri şaşırmama neden oldu. Jenina ile aralarında nasıl bir ilişki vardı bilmiyordum ama onun bu denli açık sözlü olacağını tahmin etmezdim.

"Bunu bilmene rağmen onunla evleniyor musun?"

"Bunu yapmaktan başka çarem yok? Krallığım savaştan ağır kayıplarla çıktı. Bir ülkenin gücüne ihtiyacım var."

Başımı sağa sola salladım. "Sizin durumunuzu anlayamıyorum majesteleri ama benden ne istiyorsunuz?"

Jason'ın gözleri parladı. "Sadece metresim olarak rol yapmana ihtiyacım var. Sana düşkün olduğum anlaşıldığında yanına yaklaşacak insanlar hakkında bilgi getirmeni istiyorum."

"Beni bir maşa olarak mı kullanacaksın?"

Jason yeniden bana yaklaştığında masa da geriye doğru eğildim. "Özgürlüğünü elde etmek için elinden geleni yapacağını söylemiştim, bir rol yapmak senin için bu kadar zor olmamalı."

"Bu rol tensel teması da içeriyor mu?"

Jason tutku dolu bir gülümsemeyle gözlerimin içine baktı. "Az önceki dokunuşumdan hoşlandıysan neden olmasın?"

"Bunun olmasını istemiyorum," dediğimde kaşları alaycı bir tavırla kalktı. Ardından hemen ekledim. "En azından benim iznim olmadan."

Jason kabul ettiğini belli edercesine başını salladı. "Tamam ama insanlar içinde en azından birbirinden etkilenen insanlar gibi dokunmak zorunda kalacağız, buna kendini hazırlasan iyi edersin."

Oflamamak için kendimi zor tuttum. Kendime yalan söyleyemezdim. Az önceki öpüşme her anlamda ayaklarımı yerden kesmişti. Bir öpücükten bu kadar etki beklemiyordum.

"Bunu yapmak zorunda değilim."

"Tabi ki değilsin ama sana özgürlüğünü verebilmek için Jai Kralı'nı yok etmem gerekiyor. Onu yok etmezsem saraydan gitsen bile hep ölümü ensende hissedeceksin."

Jai Kral'nın yaşaması ya da ölmesi beni ilgilendirmiyordu ama Jason söyledikleri oldukça mantıklıydı. Kral tehditi ortadan kalkarsa sonunda istediğim yere istediğim gibi gidebilirdim.

"Sanırım teklifim mantıklı geldi."

Somurttum. Adamın haklı çıkması nedense canımı sıkıyordu ama mantıklı düşününce sadece bir rol beni bu saraydan kurtarabilirdi.

"Metresin rolünü kabul edersem, zamanı geldiğinde gitmekte özgür olacağım değil mi?" diye sordum endişeyle. Beni bu saraya bağlayacak herhangi bir şey olsun istemiyordum.

Jason sanki teslim oluyorum dercesine iki elini de havaya kaldırdı. "Sana yemin ederim ki gitmekte özgür olduğun zaman seni engellemeyeceğim. Aslında kan yemini vermek isterdim ama ne yazık ki onu bir başkasına verdim," dedi eline dalgın bir ifadeyle bakarken.

O kan yeminini kime ve neden verdiğini merak etmeme rağmen ses çıkarmadım. Onun hakkında bir şeyler öğrendikçe birbirimize daha yakınlaşmışız gibi hissediyordum ve bu durum rahatsız hissetmeme neden oluyordu.

Jason rahat bir tavırla elini uzattı. "O halde anlaştık," diye sordu dikkatle gözlerime bakarak.

Bir an uzattığı eline baktım. Elini reddetmem durumunda başıma neler gelebileceğini düşündüm. Seradan kazandığım para beni uzak bir diyara götürebilirdi ama yüz yüze geleceğim tehlikelerden koruyabilir miydi? Öte yandan metres kelimesinden nefret ediyordum ama sadece bir süre daha bu rolü sürdürmem gerekiyordu.

Mantığım kabul etmemi söylüyordu.

"Kabul ediyorum," dedim düşüncemi sesli dile getirdim.

Jason'ın gülümsemesi bana bir kaplanı andırırken kral elimi bıraktı. "İnan bana pişman olmayacaksın."

Nedense daha o anda pişman olduğumu hissediyordum.

*****

Kendime yalan söylemeyecektim.

Jason'dan etkileniyordum.

Hangi aklı başında kadın ondan etkilenmezdi ki?

Tabi ki daha önce başka erkeklerden etkilenmiştim ama ölme ihtimaliniz olan bir hastalıkla savaşıyorsanız flört şansınız yok denecek kadar az oluyordu. Ben ise o şanslı kesimden olmamıştım hiç. Şimdi heyecanla titreyen parmaklarım dudaklarıma dokunuyordu.

Hala onun tadını alabiliyordum.

Az önce yaşadıklarımızı anlamakta zorlanıyordum. Daha önce biri tarafından öpülmemiştim. Gerçek bir erkek tarafından öpülmenin böyle hissettirdiğini bilmiyordum. İçimdeki duygu karmaşası başımı öyle döndürmüştü ki oturmak zorunda kaldım. Beyaz masanın üzerinde parmaklarımı gezdirdim. Yaşadığımız öpücükten onun benim kadar etkilendiğini düşünmüyordum. Kim bilir daha önce neler yaşamıştı. Sade bir öpücüğün aklını alacağını sanmıyordum. Benimde toparlanmam gerekiyordu.

Beyaz masaya ve karşımdaki sandalyeye baktım. Boyandıktan sonra yeni görünüyorlardı. Seranın renkleri arasında beyaz oldukça göz alıcıydı. Sandalyelere ipek yüzlü minder geçirilmişti.

Gözlerimi kapatıp başımı geriye doğru eğdim. Gün ışığı sanki şefkatli bir anne eliymiş gibi yanağımı okşuyordu. Hala ruhumda karanlıklar vardı.

Krala Slyvia'nın gerçeğini söylemiştim. Benim gerçeğim ise hala saklıydı. Ona aslında romana giren Nazlı-.

Birden oturduğum yerden doğruldum. Soy ismimi hatırlamıyordum.

Adım Nazlı'ydı. Soy ismimi ne kadar hatırlamak istesem de bir türlü hatırlayamıyordum. Peki kaç yaşındaydım? On dokuz mu yirmi beş mi? Panik kalbimin daha hızlı atmasına neden olurken anılarıma ulaşmaya çalıştım ama o kadar delik deşikti ki tam anlamıyla bir şey öğrenemedim.

Bildiğim tek hayatım geride kalıyordu.

Belki de Jason'a kitaba girdiğimi söylememek en iyisiydi. Eğer geçmişimi unutacaksam bunu bilmesinin de anlamı yoktu. Derin bir nefes alıp yavaşça verirken hala huzursuzluğu hissediyordum. Sanki zehirli bir sarmaşık gibi bedenimi sıkıca sarmıştı. Hani bir kitabı okurken kahramanlar birlikte olup duygularını açarlar ama kitabın bitmesine hala iki yüzden sayfa vardır. İşte o zaman başlarına bir şey geleceğini anlarsınız ya içimdeki histe öyleydi.

Bir şeyler olacaktı.

Bakışlarım seranın cam tavanına çevrildi. Gökyüzünde hızla ilerleyen karabulutlar sanki geleceğimin birebir yansıması gibiydi. Tutkulu bir metres nasıl olunur bilmiyordum. Gerçi metres nasıl olunur bilmezdim ama zor bir şey olmadığının farkındaydım.

Sadece özgürlüğüm için gururumdan biraz ödün vermem gerekiyordu. Krala zarar vermek isteyen insanlar bana yakınlaştığında işte o zaman bir casus olarak görevimi yerine getirecek, sonunda ödülümü alacaktım. Bunu düşündükçe içim daha da çok hafifliyordu.

Toprağın üzerindeki küreğe baktım. Çalışmak en iyisiydi. Sandalyeden kalkarken izleniyormuş gibi hissettim. Bu sefer geçen ki gibi bir his değildi. Sanki tenimin üzerinde yapış yapış bir şey geziniyordu. Bedenim ürperse de işe dönmeye karar verdim. Gergin sinirlerim belli ki benimle oyun oynuyordu.

Bir an önce sakinleşmezsem metreslik rolü için başkasını bulması gerekecekti.

***

Jason kadına serada bir masanın üzerinde sahip olmak istemişti.

Şükür ki nefsini durdurmuş, kadından uzaklaşarak mantığının yönetimi eline almasını sağlamıştı. Bir kadına dokunduğunda böyle heyecanlanmayalı ne kadar olmuştu? Savaştan öncesinde bile böyle bir duygu yaşadığını hatırlamıyordu. Kadının tadında bir şey vardı. Ne kadar tadına bakarsa baksın doyamıyordu.

Jenina ile olamayacağını çok önceden anlamış olmasına rağmen görmezden gelmişti. Kadını bir kere bile öpmeye niyetlenmediği gibi onun teni biraz önce olduğu gibi kanın kulaklarında uğuldamasına neden olmamıştı.

Jenina onu mevkisi için istiyordu. Bu şekilde üvey annesinin karşısında daha güçlü olacaktı. İkisinin de çocukluk travmaları vardı. Bundan dolayı anlaşabileceklerini, krallık için ellerinden geleni yapabileceklerini düşünmüştü. Yine de ondan ayrılamazdı. Şüphelerinin peşinden giderek onları çözmeden Jenina'nın avcunun içinden uçması kötü olurdu.

Tabi Jenina'yı denemek için ondan sahte bir ayrılık isteyebilirdi.

Jason kendi kendine kıkırdadı. Ayrılık lafından sonra Jenina'nın ne yapacağını merak ediyordu. Metresine düşkün bir adamı oynayacağı için saçma bir şekilde heyecanlıydı ama bunun sonunda Slyvia'da zarar görebilirdi. Onu korumak için daha fazla muhafız ayarlaması gerekecekti.

Jason akşam yemeği olmadan Jenina ile konuşmaya karar verdi. Bu işin erkenden bitmesini istiyordu. Söylediklerinden sonra kadının tepkilerini izleyecek, sonraki günler peşine adam takacaktı. Umuyordu ki içinde yaşadığı kuruntu boş çıkardı.

Dudaklarında yeniden hınzır bir gülümseme belirdi. Aklına Slyvia gelmişti. Kadın kesinlikle metreslikten nefret ediyordu. Ne zaman ona metres dese sanki ekşi limon yemiş gibi yüzünü buruşturuyordu.

Yemek saatine kadar ona getirilen raporları okudu, gerekli emirleri verdi. Yapılacak ziyaretlerin planını inceledi. Sonunda yemek saati geldiğinde odasına çıkıp kıyafetlerini değiştirdi. Eğer bir ayrılık yaşayacaksa en iyi haliyle görünmeliydi. Boy aynasında kendisine bakarken halinden memnun bir gülümseme yüzünde belirdi.

Yemek saati yaklaştığında Jenina'nın odasına hızla yürürken buldu kendini. Koridorda yürürken bir ıslık tutturmuş, sanki sahilde geziyormuş gibi rahat görünüyordu.

Jenina'nın kapısında duran muhafız kralı görünce hemen esas duruşa geçti. Muhafıza başıyla selam verdi. Üstüne çeki düzen verirken muhafızın içeri seslenmesini bekledi.

"Prenses Jenina, Kral sizi görmek istiyor."

Çok geçmeden hızlı ayak sesleri duyuldu. Ardından hemen çift kanatlı kapı açıldı. Jenina'nın kişisel hizmetçisi derin bir reverans yaptı. "Prenses sizi bekliyor majesteleri."

Kral yüzünü ifadesiz tuttu. Geçmesi için kenara çekilen kadına bakmadan emir verdi. "Bizi yalnız bırakın."

Hizmetçi hemen eğildi. Kral odanın ortasına ilerlerken kapının kapandığını duydu. Jenina aynanın karşısındaydı. Uzun gümüş rengi bir elbise giymişti. Kızıl rengi saçları özenle başının tepesinde toplanmıştı. Ona bir kez bakan kraliçe olmak için doğduğuna emin olurdu. Oysa Jason kadına baktığında bir şey hissetmiyordu. Yanında görmek isteyeceği kraliçe o değildi. Desteği olmasa kadın her zaman arkadaşı olarak kalırdı.

"Jason?" diye sordu şaşkın ama gülümseyen bir ifadeyle. "Seni yemekte görecektim." Sonra kralın yüzüne dikkatle baktı ve kaşları çatılırken konuşmaya devam etti. "Bir sorun mu var?"

Jason en iyisinin konuşmayı hemen yapmak olduğuna karar verdi. Artık perde açılmış, oyun başlamıştı. "Jenina," dedi gür sesiyle hatta biraz fazla yüksek sesle konuşmuştu. "Sen her zaman benim arkadaşımdın," derken konuya girmek için neden o kadar gerilere gittiğini düşündü. Elini saçlarının arasından geçirdi. Yalandan bir ayrılık konuşması onu germişti. Kadına biraz olsun bir şeyler hissetse bu konuşma farklı olabilirdi.

"Jason sen iyi misin?" Jenina birkaç adımda yanına gelip elini koluna koydu. Gözlerinde hem merak hem de endişe vardı. Arkadaşını kırmadan nasıl konuşması gerektiğini bilmiyordu. Savaşmak daha kolay gibi geliyordu halbuki.

Jason uzanıp kadının elini tuttu. "Jenina, üzgünüm ama ben bu nişana devam edemeyeceğim," derken sesi gerçekten üzgün çıkıyordu. Jenina bir an gözlerini ardına kadar açsa da hemen kendini toparladı.

"Jason sen ne diyorsun?" diye sordu elini Jason'ın elinde bırakıp diğerini yanağına dayadı. "Her zaman kraliçe olarak sana arkadaşlık etmemi istemiştin."

Jason gözlerini kapadı. Annesinin yanında Jenina ile geçirdiği zamanları düşündü. "O zamanlar Jenina'yı karısı olarak düşünürdü. Bunun en önemli nedeni sarayda hiçbir asil çocuklarını onunla görüştürmüyordu. Jenina hep oradaydı. Peki neden ondan şüphelenmişti?

"Jenina ben seni karım olarak alamam. Sana bunu yapamam."

Jenina ellerini çekip bir adım geriledi. "Bunun olmasının sebebi bir başkası mı?"

Jason içine çektiği nefesi verirken asıl darbenin zamanı olduğunu düşündü. "Evet," dedi teslim olurcasına. "Açıkçası Jenina ben, ben birinden etkileniyorum."

Jenina'nın gözleri kısıldı. Yüzü sanki kararmıştı. "Kim?" diye sordu hemen ama bakışlarından bildiği belli oluyordu.

"Slyvia."

Jenina başını salladı. "Anlıyorum Jason. Ben sana arkadaşlık etmek için evlenmeyi kabul ettim. Açıkçası evli olsak bile bir metresinin olmasını umursamam. Onunla olmak için benden ayrılmana gerek yok."

Jason gözlerini kapattı. "Jenina. Bunu ne sana ne ona ne de kendime yapamam."

Jenina koltuğa oturmak için ilerledi. Onun ifadesinden ne hissettiği anlaşılmıyordu. Kadın oturdu ve sakince bacak bacak üstüne attı. "Jason madem bu kadar önemsiyorsun." Uzanıp parmağındaki yüzüğü çıkarıp yanındaki gül desenli sehpanın üzerine bıraktı. "Nişanı senin için atarım. Önemli olan arkadaşlığımız," derken gülümsemesi samimi görünüyordu.

Jason içinin rahatladığını hissetti. Jenina'dan beklediği bir davranıştı. Gülümserken kadının yanına gidip parmağına taktığı andan itibaren rahatsız olduğu yüzüğü çıkarıp diğerinin yanına bıraktı. Ondan boşuna şüphelenmişti. Gerçi ayrıldığı için destek alma konusunda sorun yaşayacaktı ama en azından bir yakını ona ihanet etmemişti.

Birine daha güvenebilirdi.

Jason samimi bir gülümsemeyle arkadaşına baktı. "Sen benim her zaman arkadaşım olacaksın Jenina."

Genç kadın gülümseyerek yerinden kalktı. Gitmeden önce parmak uçlarında yükselip Jason'ın yanağına ufak bir öpücük kondurdu. "Gece yatmadan önce uyku iksirini getirmek için uğrayacağım Jason. Şimdi akşam yemeğine gitmem gerekiyor."

Jason konuşmak istediğinde parmak uçlarını adamın dudaklarına hafifçe değdi. "Babamla ben konuşurum. Biraz huysuzlanacaktır ama bana asla karşı gelmez biliyorsun."

Jason başını salladı. Jenina bir kuğu gibi süzülerek odadan çıktığında tekrar rahat bir nefes aldı. Jenina ona ihanet etmemişti. Yeniden yakasını çekiştirdiğinde odasına gitmeye karar verdi. Akşam yemeğini odasında yemenin daha iyi olacağını düşündü. Jenina'nın babasının sinirini alacağını biliyordu. Halkının çıkarı için yapamayacağı bir şey yoktu. Jenina ayrılık konusunda çok rahattı, fazla rahat.

Tanrım, şüphecilite üstüme yoktu.

Odasına gitmek için yürümeye başladığında sorunlar tek tek çözmesi gerektiğine karar verdi.

****

Jenina derin bir nefes alarak gülümsemesini korumaya devam etti. Babasıyla olan yemek tam bir işkenceydi. Jason'ın söylediklerinden sonra sakin kaldığına hala şaşırıyordu. Yine de uzun zamandır hedeflediği hayata bu kadar yaklaşmışken vazgeçmesi imkansızdı.

Yüreği hırsla doluydu.

Yemeğin ardından odasına girdiğinde hizmetçisi hemen üzerini değiştirmesine yardım etmek için yanına geldi.

Jenina elini sallayarak yardım istemediğini belirtti. Kadın endişeyle geri çekilerek sinirli olduğunu zamanlarda olduğu gibi kadından olabildiğince uzak durdu. Madem Jason ona doğru yoldan gelmeyecekti. O halde her duruma karşı düşündüğü planı devreye sokmalıydı.

"Bana mavi kutuyu getir," dedi hizmetçisine.

Hizmetçi sanki biri ona el kaldırmış gibi irkildi hemen harekete geçti. O sırada Jenina saçlarındaki tokaları çıkarıyordu. Altından yapılmış gibi görünen saçları bukleler halinde beline dökülüyordu. Hizmetçisi yanına mavi kutuyla geldiğinde aynadan ona bakıp gülümsedi.

"Jason'a iksir hazırlayacağım," derken sesi bal kadar tatlı bir o kadar zehirliydi. Saçları artık tamamen açılmış, gümüş elbisesinin üzerine doğru dökülmüştü. "Ben iksiri hazırlarken geceliğimi getir," dedi ve dik dik hizmetçisine baktı. "Dantel olanı kastettiğimi biliyorsun," dedi üzerine basa basa.

"Hemen prenses," dedi kadın ve hızla harekete geçti.

"Bakalım bu geceden sonra şerefine ne kadar önem vereceksin," dedi gülümseyerek. Eğer aynaya baksaydı o sırada bir insandan çok cadıya benzediğini görebilecekti.

Loading...
0%