Yeni Üyelik
16.
Bölüm

16. Bölüm

@tgceymn

Jason yanan şöminenin karşısında gömleği yarıya kadar açılmış bir vaziyette oturuyordu. Jenina beklediği tepkiyi vermemişti. Oysa Finley onun hakkında verdiği rapordan sonra gizemli davranışlarının nedenini hep kendisine ihanet edebileceğine yormuştu. Tabi ayrılığı kabul etmesi onun eli kolu bağlı oturacağı anlamına gelmiyordu. Jason bekleyecekti. O her zaman sabırlı bir adam olmuştu. Zaten elinden başka ne gelebilirdi ki?

Jenina'nın iksiri getirmesini bekliyordu. Savaştan sonra uğradığı iblis saldırısının etkileri yüzünden uykusuzluk ve şiddetli baş ağrıları kalmıştı. Onlardan kurtulmak için Jenina her gece ona iksir vererek uyumasına yardımcı oluyordu.

Elindeki içki bardağı dudaklarına götürürken Slyvia ile seradaki konuşması aklına geldi. Kadın kollarındayken hatta onu öperken bile güçlüydü. Diğer kadınlar gibi kendinden geçmemiş, Jason ne kadar onu etkilemeye çalışıyorsa o da onu öyle etkilemeye çalışmıştı.

Kadından bu kadar etkilenmemesi gerekiyordu.

Sesi duyduğunda bakışlarını aralık duran kapıya çevirdi. Jenina üzerinde beyaz sabahlığı sıkıca bağlanmış bir halde içeri giriyordu. Odasına izin almadan girebilen tek kişiydi. Ona bu kadar özgürlük verdiğini daha önce fark etmemişti.

Kadının saçları beline kadar dökülüyordu. Yüzü her zamankinden daha güzeldi sanki. Jenina bir an bile durmadan kendine yeni bir kral bulabilirdi. Hem ruhu, hem aklıyla bir kraliçeydi. Güzelliği onu etkilemiyordu. O alev gibi kızıl saçlar ne iri gözleri. Tüm bunlar yerine ağaç gövdeleri gibi koyu kahverengi olan düz saçları arzuluyordu. Zümrüt yeşili gözleri görmek istiyordu.

"İksiri getirdim," dedi gülümseyerek. Güzel olduğunu bilen bir kadındı.

"Seni yorduğum için üzgünüm," diyerek cevapladı Jason. Koltukta doğrulup oturdu. Elindeki boş bardağı koltuğun koluna bıraktı.

"Sorun değil," derken samimi görünüyordu. Sanki bugün nişan atmamış gibiydi. Jason bundan memnun mu olsun endişelensin mi emin olamıyordu. Hayatına her zaman bir endişe hakimdi.

Jenina bardağı Jason'a uzattı. Kristal bardağın içindeki sıvı her zamanki gibi pembe rengindeydi. Jason bardağa bir kez daha bakmadı bile. Üzüm suyuna benzer tada sahip iksiri bir dikişte bitirdi. Her zamankinden daha çok ağrıyan başı ona işkence ediyordu.

Boş bardağı kadına uzattığında Jenina'nın yüzünde memnun bir gülümseme vardı.

"Baban durumu nasıl karşıladı?"

Jenina koltuğa Jason'ın yanına oturdu. O oturduğunda kullandığı lavanta kokusu bir buhar gibi Jason'ı esir aldı. Jenina'nın kokusu hakkında düşünmemişti ama şimdi kendini lavanta bahçesinde hissediyordu. Bu düşünce kaşlarının çatmasına neden oldu. Ne zamandan beri Jenina'nın kokusunu düşünüyordu?

Jenina saçlarını sol omzunun üzerinde toplayıp ayaklarını koltuğun üzerine çekti. Her zaman ki gibi rahat bir tavırla oturuyordu.

"Sanırım bu haberi sindirmesi için ona zaman vermeliyiz ama zamanla bu fikre alışacaktır."

Jason ağır ağır başını salladı ama sanki kafası ağırlaşmış gibi hissediyordu. Uyku iksiri ilk defa bu kadar çabuk en tesir ediyordu. İşaret ve baş parmağı ile burun kemerini sıktı.

Jenina'nın ona dikkatle baktığını gördü. Elini uzatıp çenesine koyduğunda bu dokunuştan hem nefret etti hem de hoşlandı.

"İyi misin Jason?" diye sordu narin sesiyle. Sesi sanki eşsiz bir şarkı gibiydi. Jason kadına bakarken saçlarının şömine ateşinde parıldadığını gördü. Daha önce bu kadar güzel olduğunu fark etmemişti.

Alev alev yanan saçlar.

Ellerinde ipek gibi dağılan koyu renk saçlar.

Jenina'ya bakarken onu görmek yerine Slyvia'yı görüyordu. Fidanların arasından ona bakıp gülümseyen zümrüt yeşili gözler bir beliriyor bir kayboluyordu.

Jenina'nın parmakları yanaklarında yeni çıkmaya başlayan sakallarının üzerinde geziniyor, bedeninde bir uğuldamaya neden oluyordu. Bir şeyler ters gidiyordu. Ergenlik dönemlerinden bile daha coşkulu hissediyordu kendini.

Çenesini kadının elinden kurtardığında kapının dışından gelen ses duyuldu.

Jenina'nın hizmetçisi gelmişti. Kadının yüzü kıpkırmızıydı ve korkuyla bakıyordu. Sanki yapmaması gerekirken oraya gelmiş olmanın endişesini taşıyordu. "Majesteleri Batı Kralının hizmetçisi burada, kralın rahatsızlandığını Prenses Jenina'nın yanına gelmesini istiyor."

Jason bir an için kadının gözlerinde öfke gördüğünü sandı ama bakışları hemen değişti. Yerinden kalkarken yüzünde sakin bir ifade vardı. "Babama bakmalıyım. Daha sonra seni kontrol etmek için geldiğimde alırım," dedi ve hızlı adımlarla kapıya ilerledi.

Jason bakışlarını iksirin olduğu bardağa baktı. Kendini iyi hissetmiyordu. Jenina ilk defa iksir hazırlamıyordu ama neden kendini tuhaf hissediyordu. Zihni uyuşurken bedeni uyanıyordu. Mantığının hakimiyetini kaybediyordu.

Endişe uğuldayan kanını sakinleştirmedi. Zihninde hala bir çift zümrüt yeşili göz beliriyordu. Jenina ona bir şey yapmıştı. Bu durumu mantığı yerine geldiği zaman düşünecekti ama önce gitmesi gereken bir yer vardı.

***

Odanın içinde durmadan huzursuz bir ruh haliyle mekik dokuyordum.

Jason'ın teklifini kabul etmek hem mantıklı hem huzursuz ediciydi. Özellikle öyle bir öpüşmeden sonra geriliyordum. Kraldan etkileniyordum. Nasıl yapıyorsa tenime fısıldıyor, hiç hissetmediğim zevki hissetmeme neden oluyordu.

Bu oyuna ne zaman başlayacaklarını bilmiyordu. Yarın sabah uyandığında Jason ona yakın mı davranacaktı? Bu hareketlerinden sonra bana kim yakınlaşacaktı? O insanlara nasıl davranmam gerektiğini bilmiyordum.

Birde gerilerde bir yerde korku vardı. Adamın etkisine kapılıp önceliklerimin değişmesinden endişe ediyordum. Aşkın her zaman güçlü bir duygu olduğunu duymuş, izlemiş, okumuştum. Jason'a aşık olmak benim sonum olurdu. Onun kitapta Jenina ile olduğunu biliyordum. Şimdi ondan şüphe ediyor olabilirdi ama ona aşık olduğunu anlayacağı bir zaman gelecekti.

Böyle bir acı çekmeye niyetli değildim.

Yürümeyi bıraktım. Metres olarak anılmak istemiyordum ama rol yaparak bunu kanıtlamam gerekecekti. Ona her yakın olduğumda etkisinden nasıl kendimi koruyacaktım? Derin bir nefes alıp yavaşça verdim. Onun Jenina ile olabilme ihtimali yanan ateşimin üzerine de su dökmüş oldu. Üstelik kitabın olay akışına göre şimdiye kadar ölmüş olmam gerekirdi. Yine de erken konuşarak kötüyü çağırmamaya niyetliydim. Bu hayattan alabildiğim kadar tat alacak, zamanımın her anını değerlendirecektim.

Biraz uyumak kendime gelmemi sağlayabilirdi. Yatağın örtüsünü çekmek için eğildiğimde aralanan kapının sesini duydum. Önce korkuyla kalbim çarpmaya başladı. Suikastçı her şeyi duyarak canımı almaya gelmiş olabilir miydi? Hayır saçmalıktı bu. Suikastçı ben daha nefes almadan bıçağı boğazımda olurdu ve ben tek bir ses bile duymazdım.

Kapıdan içeri giren altın saçlara sahip adamı gördüğümde nefesimi tuttum.

Jason.

Jason sanki çok sarhoşmuş gibi yalpalayarak odanın içine girdi. Kapıdan görünen bir el onu dirseğinden tutarak geri çekmeye çalışıyordu ama Jason kolunu elden kurtardı.

"Bir ayını zindan da geçirmek istemiyorsan eline hakim ol Finley," dedi sert bir sesle.

Finley'in sesi boğuk geliyordu ve ne dediğini duyamadım ama Jason'ın bedeninin kasılmasından iyi bir şey olmadığını tahmin ettim.

"Odana git muhafız," dedi kral ondan duymadığım kadar sert bir emir vererek. "Bu gece sana ihtiyaç olmayacak." Ardından kapıyı o kadar sert örttü ki kapının zembereği titredi. Sonunda bakışları bana döndüğünde hala örtünün ucunu tutmuş bir halde duruyordum.

"Slyvia," dedi yalvaran bir sesle. O seste öyle bir şey vardı ki içimin titremesine neden oldu. Yeniden "Slyvia," dediğinde sanki hipnotize olmuş gibi ona bakıyordum.

"Jason," dedim kendim zorlayarak ama ismi dudaklarımdan yasaklı bir kelimeymiş gibi tereddütlü ve fısıltıyla çıkmıştı.

Jason tam karşımda durduğunda yüzünün kızarmış olduğunu gördüm. Gözleri cam gibi bakıyordu. "Slyvia seni özledim."

Zorlukla gülümsedim. İçkili gibi görünüyordu. Aldığım alkol kokusu da bunu kanıtlıyordu ama Jason'ın bu kadar içeceğini düşünmezdim.

"Beni gündüz saatlerinde gördün."

Sonunda yalpalayarak da olsa yanıma geldiğinde parmaklarıyla yanağımı okşadı. "Yeter mi sanıyorsun? O zindan da yeşil gözlerinde öfkeyle bana baktığın andan beri seni hep özlüyorum." Jason'ın gözleri donuktu. Yanakları kızarmış, nefesi sıklaşmıştı. Göz bebeklerinin büyük olduğunu görebiliyordum.

Söyledikleri dudaklarının aralanmasına neden oldu. Zindanda geçirdiğimiz andan beri beni mi düşünüyordu?

Şaşkınlığım karşısında gülümsedi. Ortaya çıkan gamzesine kaydı gözlerim. Baş parmağını dudağımın kenarına koyup okşamaya başladı. Dokunuşu sarhoş ediciydi.

"Şaşırdın mı? Bende bana anlatılan kadının aksini görünce şaşırmıştım," dedi ve eğilerek dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Dudaklarımı araladığımda inlemesi ağzımın içinde bir esinti gibi gezindi. Masum başlayan öpücük bir anda tutkulu bir hale gelmişti. Hem de çok hızlı bir şekilde.

Dudakları çeneme oradan boynuma kaydığında tuhaf bir durum olduğunu düşündüm. Jason benden etkileniyor olabilirdi ama daha bu sabah aramızdaki sınır hakkında ciddi bir konuşma yapmışken böyle davranmasını anlamlandıramıyordum. Güçlü eli sol göğsümü kavradığında nefesimi hızla içime çektim.

Zorlukla soluyarak "Jason bir dakika," dedim ama o çoktan eğilip göğsümü geceliğimin üzerinden emmeye başladığında sanki omuriliğimden bir elektrik akımı geçti. Dudağının her hareketinde ruhumdan bir parça ona geçiyordu sanki. Böyle davranması mantıklı değildi. Kendi mantığımı yitirmeden buna bir dur demeliydim.

Omuzlarından tutup onu ittiğimde beni şaşırtarak geri çekildi. Gözleri bir an pişman olmuş gibi baktı. Dik duramayınca yatağa oturmak zorunda kaldı.

"Senin neyin var?" diye sordum nefes nefese. Bir yandan yatağın kenarındaki sabahlığı giymeye çalışıyordum. Bedenim hala onun dokunuşlarının etkisiyle titriyordu.

"Jenina," dedi boğuk sesle. Öyle bir ses tonuyla kadının adını duymak bende yarattığı tutku bulutunun yok olmasına neden olmuştu. "Bana bir şey içirdi."

Sesimi sakin tutmaya çalışarak. "O yüzden bu haldesin."

"Çok güzel kokuyorsun, gül gibi," dedi tamamen başka bir cevap vererek.

Bana doğru geldiğinde geri adım atarak araya sehpanın girmesini sağladım. Jason yeniden dengesini kaybedince bunu fırsat bilerek ondan uzaklaştım.

"Jason, herhangi bir hata yapmadan dur lütfen."

Sesimdeki her neyse onun bir an için durmasına neden oldu. Avcunu alnına dayadığında gözlerini sımsıkı yumdu. "Su," dedi ardından fısıldar gibi. "Soğuk su, küveti doldurmalısın."

Onun ulaşamayacağı bir noktadan kapıya doğru ilerledim. Neyse ki dengesini sağlayamıyor gibiydi. Banyoya girip hemen musluğu açtım. Su büyük bir gürültüyle küvete dolarken Jason'ı almaya gittim. İçeri girdiğimde yatakta üzeri çıplak halde oturuyordu. Bana baktığında karanlık gözlerini gördüm.

"Tenim yanıyor," dedi acı dolu bir sesle. Jenina ona ne verdiyse kral acı çekiyordu. Elini pantolonuna attığında gerildim. Gözlerimi kaçırarak ona doğru ilerledim ama ben varana kadar çoktan pantolonu ayak bileklerine inmişti. Bakışlarım bir an iç çamaşırı giymemiş bedenine kaydı. Daha önce çıplak bir erkek görmemiştim ama Jason'ı gördükten sonra başka bir erkeğin görünüşünü umursayabileceğimi sanmıyordum.

Karın kasları o kadar belirgindi ki sanki mermerden oyulmuş gibiydi. Beyaz teninde çok az kıl vardı onlarda aşağıya indikçe çoğalıyordu. Gözlerim yasak yere indiğinde zorlukla yutkundum. Erkekliği güçlü bir şekilde duruyordu. Bir eli onu kavradığında gözlerimi hızlıca kaçırdım.

"Tanrım bana öyle bakma delirmeme neden olacaksın," dedi soluk soluğa.

Yanaklarım kızardı. Ona ne kadar dikkatli bakmış olabilirdim ki?

Ona daha fazla yaklaşırsam başıma geleceklerden endişeleniyordum. Gözlerim bir an için odada gezindi ve aradığım şeye yakın nesneyi görünce hemen ilerledim. Gül dolu vazoyu elime alıp çiçeklerle beraber suyunu Jason'ın üzerine fırlattım. Önce tek kelime etmeden bir eli erkekliğinde sanki tutkunun heykeliymiş gibi dikildi. Ardından elini çekip yüzündeki gül yapraklarını temizledi.

"Bu," dedi hala hülyalı bir sesi vardı. "Beklediğimden etkili oldu."

Vazoyu bırakıp hemen onun yanına giderek kendini yine kaybetmeden bileğini tuttum. Nefesini hızla içine çekse bile herhangi bir harekette bulunmadı. Hızlı adımlarla onu peşimden sürükleyerek banyoya girmesini sağladım. Elimden kurtulup kendini soğuk suyun içine bıraktı.

"Kahretsin!" diye tıslarken nefes nefeseydi. İri bedeni küvetin olduğundan küçük görünmesine neden olmuştu. Ona yine dikkatli baktığımı fark ettiğimde yanaklarım yeniden kızardı.

Konuşmadan önce öksürerek boğazımı temizledim. "Biraz sonra iyi olacaksınız majesteleri," dedim sakin tutmaya çalıştığım bir sesle.

Jason gözlerini kapatmıştı ama beni dinlediğini biliyordum. "Seninle sevişmek bana daha iyi gelebilirdi ama ne yazık ki ilgilenmiyorsun."

"Doğru söylediniz," dedim bedenimdeki ateşi görmezden gelerek. Jason'a baktığımda onun beni izlediğini gördüm.

"Bir gün seninle sevişeceğim Slyvia," derken sesi yemin eder gibi çıkıyordu. "Öyle bir birleşme olacak ki benim adımı sayıklayana kadar içine gireceğim."

Yanaklarımdaki ateş bedenime yayıldığında kaşlarım çatıldı .Böyle konuşmasından nefret ediyordum. Bu konuşması beni heyecanlandırdığı için kendimden de öyle. Tam konuşacağım sırada Jason küvette hareket etti ve biraz daha doğruldu. "Ama sen istemeden böyle bir şey olmayacak. Yine de bunun kaçınılmaz olduğunu sende hissediyorsun."

Ona cevap vermem, akıllıca bir şey söylemem gerekiyordu ama onun yerine sessiz kaldım. Sesime güvenmiyordum. O yüzden ona son kez baktıktan sonra banyodan çıktım. Hızlı hatta telaşlı adımlarla odamın kapısına ilerledim.

Kapıyı açtığımda Finley'in bir heykel gibi dikildiğini gördüm. "Finley," diye seslendim fısıltıyla. Bana baktığında gözlerinde ki ifade yüzümün kızarmasına neden oldu. Jason'ın ne halde içeriye girdiğini görmüştü. Onu dinlemeyerek burada kalması benim için endişelenmesinden kaynaklanıyor olabilir miydi?

"Sizin için ne yapabilirim leydi Sylvia?" Ses tonu iğneleyici miydi bana mı öyle geliyordu.

Jason ile bir şey yaptığımızı mı düşünüyordu? İçeri gireli uzun bir süre olmamıştı ama öyle bir şey düşünmesi kızarmama neden oluyordu. Konuşmadan önce öksürerek sesime kavuşmayı diledim.

"Kralı odasına götürmeniz gerekiyor," dedim hemen. Bir yandan koridora göz atıyordum. Birinin onu odamdan çıkarken görmesini istemiyordum.

"Siz onun metresisiniz, odanızda görülmesi sorun olmayacaktır," dedi duygusuz bir sesle.

Sanki bir bıçağı karın boşluğuma saplamış gibi irkildim. Gözlerimi kapatırken istemediğim o unvanı nasılda üzerime aldığımı düşündüm. Jason için her gün bu rolü oynadığımda karşılaşacağım tavır bu olacaktı. Özgürlüğümü kazanacaksam bunlara katlanmam gerekecekti.

"Seçimler Finley," dedim sakin bir sesle. "Senin de yaptığın gibi bazen seçimler yaparız ama çoğu zaman kaderde bizim adımıza seçimler yapar." Şimdi onunla uzun uzun bu durumu konuşacak halim yoktu. Jason kendine geldiği gibi odasına geri dönmeliydi.

"Sadece kralı odasına götür yeter," dedim. "Tek bir soru sorma."

Finley başını eğdi. Aramızda oluşan o kırılgan dostluk bağı gözlerimin önünde çözüldü sanki. "Nasıl isterseniz leydim," dedi ve kralı almak için odaya girdi. Onu odasına götüreceği için rahatlamıştım ama içimdeki o endişe bir türlü geçmek bilmiyordu. Sanki hep orada kalacakmış gibi.

Bende içeri girdikten sonra arkamdan kapıyı kapattım. Finley'i banyoya girerken gördüm. Kapıya yaslanıp kendime gelmeyi bekledim. Jason'ın sesini duyduğumda banyo kapısına yaklaşmıştım.

"Finley odama gitmemem gerektiğini biliyorsun," dediğinde sesi odada yankılandı.

Sonunda bende banyoya girdiğimde onun küvetten kalktığını gördüm. Artık eskisi gibi hazır görünmüyordu. Daha durgundu. Finley ile göz göze geldiğimizde bakışlarımı yeniden kaçırdım.

"Odana gitmek zorundasın," dedim tuhaf bir duyguyla. Üçümüzün bir arada olduğu en tuhaf durumdu. Finley'in bile huzursuz olduğunu görebiliyordum.

Jason küvetten çıktı. Suyun sesi hiç bu kadar yanaklarımın kızarmasına neden olmamıştı. "Gideceğim ama sabaha karşı," derken sanki üzerinde kıyafet varmış gibi rahat bir tavırla banyodan çıktı. Finley ile beraber onun peşinden içeri girdik. Çoktan pantolonunu giymişti.

"Jenina bana bir oyun oynadı. Bu oyuna kandığını düşünmesini istiyorum."

Kaşlarım çatıldı. "Nasıl olacak o?"

"Sabaha karşı odama geçecek Jenina gelmeden yatağıma gireceğim. Kralın yemeğine koydurduğum ilaç birkaç saat daha sancı çekmesine neden olur."

Hayretle ona baktım. Bunca işi ne ara planlamıştı? Bu adam hiç rastgele yaşamıyor muydu?

"Benim yanımda kalacaksın çünkü?"

Jason'ın gülümsemesi genişledi. Bir kurt gibi görünüyordu. "Aslında bu gece seninle seviştiğimi daha sonra söyleyeceğim."

"Buna inanacak mı?"

Jason gömleğinin düğmelerini iliklerken çenesiyle Finley'i gösterdi. "Şahitlerimizden birincisi," derken sesi kayıtsızdı. "İnan bana ardından bir dedikodu başladığında Jenina'nın planları yok olacaktır."

Jason tek kelime bile konuşmadığımı fark edince yanıma gelip alnıma sıcak bir öpücük kondurdu. "Merak etme minik Kırlangıcım ben her şeyi düşündüm."

Kral ardından sanki kendi odasındaymış gibi geri dönerek yatağıma oturup bacak bacak üstüne attı. Eğlenceli bir ortam varmış gibi neşeyle gülümsedi. Finley ile ikimize bakarken gözleri parlıyordu.

"Evet, gün doğana kadar nasıl vakit geçirmek istediğine dair fikri olan var mı?"

**

Jenina öfkeliydi.

Babasının ilgi isteği onu boğuyordu ama bunu asla belli edemezdi.

Üvey annesi gelme zahmetine girmediği için en ufak rahatsızlığında bile Jenina'nın ona eşlik etmek zorunda kalıyordu. Yemekten sonra çektiği hazımsızlık yüzünden üç saatten fazla onu oyalamıştı. Sonunda uykuya daldığında Jason'ın odasına gitmek için neredeyse koşar adım yürüyordu.

Ona güçlü bir afrodizyak vermişti. İçenin kendinden geçeceği kadar etkiliydi. Gece olanları hatırlamasa bile sabah yanında uyandığında şerefli bir adam olduğundan onunla evlenmek zorunda hissedecekti. Bu evliliğin olmasını istiyordu. İster zorla ister mecburiyetten. Jason uzun zamandır onundu ve kimsenin onu almasına izin vermeyecekti.

Gece Jason'ın odasına kendisinden başka kimse girmezdi. En azından ilacın etkisiyle uyuduğunu ya da yarı baygın olduğunu düşünüyordu. Belki acele ederse planını hala uygulayabilirdi.

Koridordan dönüp kralın odasına geldiğinde hemen geri çekilip gölgelere saklandı. İki kişi koridorda ilerliyordu. Neyse ki onu görmemişlerdi. Biri diğerini peşinden sürüklüyor gibiydi. Jenina gözlerini kısarak gelenlerin birçok mumun olduğu şamdanın yanından geçmesini bekledi.

İlk önce muhafızı gördü. Bu adamı tanıyordu. Finley, muhafız Finley'di. Yüzünü buruşturdu. Onun her zaman kendi kişisel muhafızı olmasını beklemişti. Muhafızların arasında en yetenekli olan oydu ve kral ona güveniyordu ama onun yerine metresin muhafızı olmuştu. Artık onunla işi olmazdı.

Sonunda muhafızın yanındaki kişinin yüzünü gördüğünde ise taş kesildi. Jason uykulu bir halde yürümeye çalışıyordu.

Jenina her zaman yaşıtlarına göre zeki bir kadın olmuştu. Görüntüyü yorumlamak onun için zor değildi. Jason metresini ziyaret etmişti. Ona afrodizyak verdikten sonra tek başına bırakmak hataydı. Babası gibi başka bir kadının etkisine kapılmış, hemen yatağına girmişti.

Bu kadar saat sonra geldiğine göre ona verdiği iksirin etkisi yüzünden kadınla sevişmiş olmalıydı.

Jenina yumruklarını sıkarken sakin kalmaya çalıştı. Hala planını uygulayabilirdi. Öyle kolay pes edecek bir kadın olduğunu mu sanıyordu gerçekten? Çocukluklarından bu yana onunla olmak için bekliyordu. Kralın kalbini çalabilecek her kadının icabına bir şekilde bakmıştı. Slyvia'da onlardan farklı olmayacaktı.

Finley bir süre sonra kralın odasından çıkıp muhafızla bir şeyler konuştu. Adam başını sallayıp hemen ilerlemeye başladı. Finley bir süre ona baktıktan sonra o da kapının önünden uzaklaştı. Diğer muhafızın gelmesini beklemeden saklandığı yerden çıktı ve kralın odasına girdi. Kapıyı arkasından kapattıktan sonra kilitlemeyi ihmal etmedi. Ne de olsa kral her zaman kapıyı kilitlerdi.

Jason yatağında boylu boyunca uzanıyordu. Jenina yatağa yaklaşırken sabahlığını çıkardı, onu geceliği takip etti. Sonunda çıplak kaldığında derin bir uykuda olan Jason'ın gömleğine uzandı. Kralı yavaş yavaş soyarken gülümsüyordu.

Gün doğduğunda her şey istediği gibi olacaktı.

Her şey.

Loading...
0%