Yeni Üyelik
25.
Bölüm

25. Bölüm

@tgceymn

Seradan ne zaman çıktık, sarayda ne kadar ilerledim hatırlamıyorum. Aklımdaki sorular beni gerçeklikten koparıyordu. Düşünüyor olmama rağmen bir şekilde daha da karmaşanın içinde buluyordum kendimi.

Sonunda kendimi kralın odasında her zaman oturduğu koltukta otururken bulduğumda zihnim zaman algısını yitirmiş gibiydi. Yanan şöminenin sıcaklığını hissetmeyecek kadar kendimi uyuşmuş hissediyordum. Prens onca günün arasında neden bugün beni ziyarete gelmişti? Ne kadar düşünsem de bir anlam veremiyordum. Belki de sadece bir rastlantıydı. Ne de olsa saraydaki insanların hareketlerinin bir mantığı yoktu ya da tam tersi her bir hareket satrançtaki hamlelere benziyordu.

Ve ben satrançtan hiç anlamazdım.

Her zaman birkaç adım sonra ne olacağını görebilen oyuncuların oynadığı bir oyundu ve ben ne kadar denersem deneyeyim bir türlü becerememiştim. Şimdi sarayda yaşamak zorundaydım, en azından kısa bir süreliğine. Benim bu süreçte uyum sağlayacak bir zekam yoktu. Kendimi kapana kısılmış gibi hissediyordum. Filmlerde izlediğim, kitaplarda okuduğum saraylardaki entrikalar şimdi sadece masal gibi geliyordu.

Şimdi Jason'ı odasında beklerken Prensin bir hamle için mi yanıma geldiğini yoksa çaresiz destek arayışında olduğu için mi benimle konuştuğunu anlayamıyordum. Kabul etmem gerekirdi ki Jason bu konuda daha mantıklı bir açıklama yapabilirdi.

Tabi gece odaya gelirse. Birini beklemenin böyle hissettirdiğini bilmiyordum. Böyle hissetmekte istemiyordum açıkçası.

Sanki onu odaya çağırmışım gibi bir an sonra çift kanatlı kapı aralandı ve içeriye Jason girdi. Parkelerin üzerinde, cilalı çizmelerinin çıkardığı sesi dinlerken kalbim hızla atıyordu. Üzerindeki üniformanın ceketinin önü açıktı ve yorgun görünüyordu. Sarı saçları sanki biraz daha uzamış gibiydi. Mavi yeşil gözleri bana odaklandığında ağzımın kuruduğunu hissettim.

Her ne kadar onunla bir tartışma yaşayacağım için gergin olsam da şuan inanılmaz derecede yakışıklı göründüğünü inkar edemezdim. Bir erkeğin bu kadar güzel görüneceğine ihtimal vermezdim. Ondan bu kadar etkileniyor olmam haksızlıktı. Onun benden etkilenmediğini biliyordum. Öyle görünüyor olabilirdi ama Jason'ı tanıdığım kadarıyla her insana sanki ondan etkileniyormuş gibi hissettirmekte başarılı olduğunu biliyordum. Bu hayale kapılmamak için kendimi zor tutuyordum.

"Geldin," dedim sonunda sesime kavuştuğumda. Bana ne zaman bağırmaya başlayacağını merak ediyordum.

Jason yanıma, koltuğun diğer ucuna oturduğunda tek kaşını kaldırdı. "Gelmeyeceğimi mi sanıyordun?" Sesi hiçte bana kızmaya başlayacak gibi çıkmıyordu. Bu şaşırmama neden oldu.

Kendime hakim olamadan, "Dün gece gelmedin," dedim. Sanki onun karısı gibi konuşuyordum. Gerçi karısı olsam ve dün gece gelmemiş olsa onun canını yakardım.

Jason gülümsedi. Yorgun görünüyordu. "Aslında geldim ama sen uyuyordun," dedi sonra elini kısa saçlarında gezdirdi. "Yeniden çıkmak zorunda kaldığım için yatağa yatmadım."

Başımı salladım. Şimdi biraz olsun içimin ısındığını hissediyordum. "Anlıyorum," derken bakışlarım yanan şöminedeydi. Onun varlığı ilginç bir şekilde huzur verirken aynı zamanda gerilmeme neden oluyordu. Jason kesinlikle tezatların adamıydı. İnsanlara verdiği histe bile bunu yaşatıyordu.

"Ben yatağa geçiyorum," dediğimde onunla olan sohbetimizin devam etmeyeceğini düşünüyordum ama o uzanıp beni bileğimden yakaladığında ona hayretle baktım. Güçlü parmakları bileğimi canımı yakmayacak şekilde sıkıyordu. İstesem de elinden kurtulamayacağımı biliyordum.

Jason'ın dudakları kıvrılmış, bana bir avcı gülümsemesiyle baktı. Beni kendine doğru çektiğinde birden ona doğru savrulurken buldum kendimi. Çok geçmeden tam kucağına oturmuştum. Sanki sandalyeye yan oturmak gibiydi.

Bu kucak işine gittikçe alışıyordu ve ben bundan memnun değildim.

"Şimdi Slyvia," dedi buğulu bir sesle. Gözleri yakından daha çarpıcı görünüyordu. Gülümsemesi gözlerinin kenarlarını kırıştırmış ona insanüstü bir görünüm kazandırmıştı. Bir çocuk gibi başını yana yatırdı ve masum bir sesle sordu. "Gerçekten seni bugün yaptıklarını konuşmadan göndereceğimi mi sandın?"

Gözlerimi devirmeden kendimi tuttum. Bu adam karşısındaki insanları nasıl etkileyeceğini çok ama çok iyi biliyordu. Zavallı kadınların hiç şansı olmamıştı kesin. Ben, kendime hakim olmakta bu kadar zorlanıyorsam ki onun bir roman kahramanı olduğunu biliyordum diğerleri nasıl hissetmişti kim bilir. "Öyle sanmıştım," dedim kendime hakim olamadan.

Jason'ın eli birden kalçamı sıktığında oturuşum daha dik bir hal aldı. "Hey, bana dokunmana izin vermedim," dedim nefes nefese. Parmaklarının kalçamda olması bana tuhaf şeyler hissettiriyordu ve ben bu duygu karşısında bocalıyordum.

"Biliyorum," derken arsız bir sırıtma vardı yüzünde ama bağırıp çağırmanın "Sana etki etmeyeceğini biliyorum Slyvia o yüzden bana sana soru soracağım ve sen o tatlı dilinle her yalan söylediğinde sana dokunacağım." Vurgulamak ister gibi yavaşça kalçamı okşayıp sıktı.

"Bana böyle dokunmamalısın. Anlaşmamızda bu yoktu," dedim ama sırada kalçamı daha da sıkan parmakları içimdeki gerginliği tuhaf bir hisse dönüştürdü.

"Sana pekala dokunabilirim sevgilim. Anlaşmamızı ilk sen ihlal ettiğine göre sana dokunabilirim. Özellikle bana yalan söylemiş, iyi niyetimi kötüye kullanmışsan. Şimdi sorularımı soracağım ve sen doğru cevapları vermeye özen göstermelisin. Gerçi yalan söylemek istersen durma benim hoşuma gider," dediğinde sesi tutkunun gölgesinde kalmıştı.

Tek kelime edemeden öylece oturdum. Sanırım kabul etmek istemesem de onun bana dokunması hoşuma gidiyordu. Arsız biri miydim acaba? Bana gözleri tutkudan kararmış halde bakarken içimin titremesine engel olamıyordum. Kendimi bırakırsam bu adam bana ne yapardı? Peki ondan sonra benden geriye ne kalırdı?

Jason yavaşça kalçamdan belime doğru elini okşarcasına kaldırdı. Dokunmanın böyle hissettireceğini tahmin etmezdim. Fısıldar gibi konuştu. "Evet hayatım neden elbise için terziyi saraya çağırmak yerine sen dışarı çıkmak istedin."

Yutkundum. "Sarayda Prenses Jenina istediği gibi her şeye müdahale edebilir diye endişelendim. Baloda kendimi rezil etmeme neden olacak bir elbise giymek istemiyorum."

Jason belimde duran elini çekti. Doğru söylediğime inanmış olmalıydı. Nedense bu tuhaf bir kayıp hissine neden oldu. Onun bana dokunmasını istiyordum. Evet, lanet olası delinin tekiydim ve bu adamın bana dokunmasına ihtiyacım vardı.

"O halde neden terzilerin olduğu sokaktan bu kadar ters bir noktada diğerlerinden uzaktaydın."

Kucağında huzursuzca kımıldandım. Bu hareketim aniden iç çekmesine neden olunca durdum. Durmamın diğer bir sebebi ise kalçamın kenarında hissettiğim sertliğiydi. "Ben, ben yolumu kaybettim," dedim düşüncelerimi toplamakta zorlanarak. Benim böyle duygular hissedebileceğim kimin aklına gelirdi?

Bu cevabım birden kıkırdamasına neden oldu. Bir an sonra duyduğum kumaş seslerinin ardından elini çıplak dizimde hissettim. Bu hareketi derin bir nefes almama neden oldu.

Dizimi ağır ağır, sanki başka bir şey ima edercesine okşarken yüzünde miskin bir gülümseme vardı. "Tekrar dene hayatım," dedi fısıltıyla. "Eminim doğru cevabı bulacaksın." Parmakları yavaşça baldırıma kayarken gülümsemesi titrer gibi oldu. "Gerçi hayatımda ilk kez birinin yalan söylemesini istiyorum orası ayrı," diyerek ekledi.

Gözlerimi kıstım. Şuan sorgulanıyor muydum yoksa baştan mı çıkarılıyordum emin olamadım. Bu adam bana ne yapıyordu? Neden bu şekilde içimi titretiyordu ki? Neden ondan gelen koku başımın dönmesine ve kendimi onun bedenine daha çok bastırma ihtiyacı hissetmeme neden oluyordu?

Hep sorular vardı. Bir tane bile cevaba sahip değildim.

"Benim yapmam gereken bir iş vardı," derken rahat görünmeye çalıştım. Bedenim ürperiyor, daha önce hissetmediğim bir ihtiyaç bedenimde usul usul uyanıyordu. Jason'ın eli bacağımdan uzaklaştı. İçimde oluşan hüsran bulutuna yelpaze tutup dağıtmak istedim.

"Doğru cevap, peki ne yapacaktın?"

Hemen diğer doğru olan cevabı verdim. "Elbise almak için terziye gidiyordum."

Eli yeniden dizimdeydi. O kadar hızla geri gelmişti ki bedenim bir titremeyle dokunuşunu kabul etti. Jason dudaklarını omzumun başına bastırdı. Kumaşın altındaki tenim dudaklarının sıcaklığı ile dağlandı. Burnunu yavaş yavaş omzuma sürterken konuştu. "Yine yanlış cevap sevgilim. Artık bilerek yalan söylediğini düşünmeye başlayacağım."

Zorlukla yutkundum. "Hayır, tabi ki öyle değil. Ben sadece-" eli kasıklarıma o kadar tehlikeli bir şekilde yakınlaşmıştı ki nefesim kesildi. Jason kendinden emin bir gülümseme ile yüzümü inceliyordu. "Evet sen sadece?"

Ona tokat mı atsam boynuna asılıp öpmeye mi başlasam emin olamıyordum. "Aklımı karıştırıyorsun," dedim huysuz bir sesle.

Kıkırdadı. "Bende bunu amaçlıyorum. Bu sayede hem gerçekleri elde ediyorum, hem de sana dokunurken güzel yüzündeki ifadeyi izleyebiliyorum."

Homurdandım. "Çok yüzsüzsün."

Tek kaşı yine havalandı. "Bundan şikayetçi misin?" diye sorarken parmakları tenimi yalayıp geçti.

Sanki içim titriyordu. Kelimelerime güvenemediğim için sadece omuz silktim. Bu konuşmanın sonu farklı bir yere doğru gidiyordu.

Jason elini biraz daha yaklaştırdı. Tenim karıncalanıyordu ve ben sanki onun daha ileriye dokunmasını istermişim gibi görünmemek için kendimi tutuyordum. "Konuşmamıza devam edelim sevgili leydim. Belki de basit cevapların olduğu sorular sormalıyım. Acaba terziye gitmenizin nedeni bir planın ayrıntılarını hazırlamak için olabilir mi?"

Parmak uçları neredeyse kasığıma değecekti. Derin bir nefes aldım. Bir yanım yalanlarıma devam etmemi ve onun tarafından sevilmenin, okşanmanın nasıl bir şey olduğunu tatmamı söylüyordu ama diğer yanım ona yalan söyleyerek kazanacağım dokunuşların saygısını yitirmeme neden olacağını öğütlüyordu. Bu yüzden onun öğüdünü dinlemeye karar verdim.

"Evet," derken sesim fısıltıyla çıkıyordu.

Jason yüzsüz bir şekilde iç geçirip elini yeniden geri çekti. "Tamam bakalım doğru anlamış mıyım?" Elini havaya kaldırıp işaret parmağını gösterdi. "Birincisi sana özgürlüğünü söz vermeme rağmen bana güvenmedin ve terzi bahanesiyle dışarı çıktın çünkü kaçmak için gerekli hazırlığı yapmalıydın."

Ardından ikinci parmağını kaldırdı. "İkincisi Finley'i bir şekilde atlattın ki bu konuda seni daha sonra uzun uzun tebrik edeceğim- ve sanırım tam o sırada Jenina'yı gördün," dedikten sonra onu onaylamam için bana baktı. Bende birkez daha başımı salladım. "Üçüncüsü onu takip ettin ve sonunda ne planladığını öğreneceğim anda ortaya çıkıp planımı mahvettin." Ben bakışlarımı yere indirince çenemden tutup başımı kaldırdı. "Bunu yapmanın nedenini anlıyorum ama sana bir zarar gelseydi sence bana yapacağın iyilikten memnun kalır mıydım?"

Sorusu karşısında bakışlarımı onun mavi yeşil gözlerine çevirdim. "Bilmiyorum," dedim içimdekileri sesli dile getirmeye devam ettim. "Sadece bir şekilde yardım etmek istedim ama bu yaptığım sarayda senin metresin olarak kalacağım anlamına gelmiyor," derken sesim titriyordu. Ben ikinci, üçüncü ya da çok sayıda kadından biri olamazdım. Ben sevdiğim adamın gönlünde ve ruhunda tek olmak isterdim.

Jason hiç yapmadığı bir şey yaparak ciddi bir yüz ifadesi ile bana baktı. "Sen benim metresim değilsin Slyvia. Benim metresim olacak kadın Jai Prensesi'ydi ama sen o değilsin. Bu yaşadıklarımız sadece rol. Eğer sana dokunduğumda tutkuyla titremiyor olsaydın sana dokunmazdım bile. Bazen seninle sevişsem alev alır mıyım diye merak ediyorum."

Söyledikleri şaşkınlıkla gözlerimin açılmasına neden oldu. "Bana dokunmanı istediğimi nereden çıkardın?"

Bu sefer Jason'ın iki kaşı da havalandı. Yüzünde samimi bir ifade vardı. Benimle konuşurken eğleniyor gibi görünüyordu. Elini yavaşça bacağımda ilerletti ve parmak uçları kasığımda gezinince dudaklarımdan bir inilti koptu. Öyle ki hemen elimle dudaklarımı kapattım.

Jason bana gördün mü dercesine baktı ama dokunmaya devam etti. Elini çekip geceliğimi yavaşça indirdi. "Sana dokunmayı her ne kadar çok istesem de bu karmaşa da seninle olmanın tadını tam çıkaramayacağımı biliyorum. Yapılması gerekenler var," dedikten sonra kalkarak beni yavaşça kucağından yere indirdi. Gözleri hala gözlerimdeydi. "Üstelik Jai Kralı iki gün sonra geliyor."

Jai Kralı'ndan bahsetmesi içimdeki ateşin sönmesine neden oldu.

"O kadar erken mi?" diye sordum kendime engel olamadan.

Jason eğilip alnıma ufak bir öpücük kondurdu. Bu dokunuşu şefkatten ibaretti. "Merak etme sana bir zarar veremez. Sarayda herkese benim için ne kadar değerli olduğundan bahsettim bile."

Söyledikleri kalbimin heyecandan daha hızlı atmasına neden oldu. "Benden seni öldürmemi isteyecek," dedim korkuyla.

Jason sanki ona iltifat etmişim gibi güldü. "O zaman sende öldürürsün."

Sinirle omuzlarımı tutan ellerinden kurtulmak için geri adım attım. "Saçmalıyorsun, ne demek öldürürsün."

Jason kollarını göğsünde bağladı. "Beni öldürmüş olarak görüneceksin. Sonrasını bana bırakacaksın," derken kendinden emin görünüyordu.

"Bir planın var," dedim.

Başını salladı. "Ama önce baloya kadar hazırlıklara devam etmeliyim. Baloda beni öldürmeni isterse o zaman gelip bana söyleyeceksin."

Söylemek derken. Ona Connor'dan bahsetmemiştim. Handaki karşılaşmamızdan sonra Jason'ın bana kızacağına o kadar odaklanmıştım ki önce o işi halletmek istemiştim. Sonra da Jason bana dokunma ihtiyacı hissetmiş bu yüzden geri kalan her şey aklımdan silinmişti.

"Jason," dedim o sırada üzerindeki ceketi çıkarmaya çalışan krala bakarken. Bakışları bana döndüğünde yutkundum. Neden bu kadar gerildiğimi anlamıyordum. Sonuçta prense ben gitmemiştim.

"Evet Slyvia," dedi bana bakarken dikkatliydi.

"Bugün seraya benimle konuşmak için Prens Connor geldi," dediğim anda Jason'ın bakışları karardı. Elindeki ceketi koltuğa attı.

"Neden?"

Jason'ın ifadesinde değildi sadece farklılık, etrafa yaydığı o histe değişmiş, daha tehlikeli bir şey olmuştu. Beni neden ziyaret ettiğini merak ediyordu. Beyaz gömleğinin başından sıyırıp çıkardığında geniş omuzlarını gördüm ama asıl dikkatimi dağıtan göğsünde ve omzunda farklı boy ve derinliklerde olan yara izleriydi. Bir tane tırtıklı bir iz sağ omzundan başlıyor göğsünden ve karnından geçerek belinin sol tarafına doğru iniyordu. Sanki biri bütün organlarını ortaya dökmek istemiş gibi duruyordu.

Ona bakarken ne hakkında konuştuğumuzu bir daha unuttum.

"Yaraların," dedim sanki nefes verir gibi konuşmuş, kendime hakim olamamıştım.

Jason neden bahsettiğimi anlamak ister gibi önce bana sonra benim bakışlarımın sabit kaldığı yere baktı. "Sanırım karşında soyunmamalıydım. Hiçbir kadın bu yaraları görmek istemez," derken sesi tuhaf derecede tutuk çıkıyordu. Gömleği uzanıp aldı. Yeniden giyeceği sırada iki adımda yanına yaklaşıp gömleği elinden aldım. Ihlamur ve biberiye kokusu o kadar yoğundu ki bir koku bulutu tarafından sarmalandığımı sardım.

"Hayır," dedim kendi cesaretimden etkilenerek. "Korkmadım, tiksinmedim sadece," dedim onun göğsündeki geniş yaraya ürkerek parmak ucumla dokundum. "Hayran kaldım," diye bitirdim sözlerimi. Jason tek kelime etmedi ama nefes alışverişlerinin hızlandığını duyabiliyordum. Kim bilir bu yaraları aldığında ne kadar acı çekmişti. Dışarıdan bakan biri onun hep eğlencesine düşken, umursamaz biri olarak görebilirdi.

Oysa o bambaşka biriydi.

Ne yaptığımı düşünmeden hareket ettim. Belki odanın sıcaklığı, belki onun dokunuşları belki de yaralı göğsüne bakarken gözlerinde gördüğüm o savunmasız ifadeydi.

Neden bilmiyorum ama kendimi göğsünün ortasından geçen yaraya şefkatli bir öpücük kondururken buldum.

Jason'ın göğsünden gelen hırlama bir an ne yapacağımı şaşırttı ama ben geri çekilemeden güçlü kolları beni sıkıca sarıp kendine, sıcak bedenine bastırdı.

"Tek bir öpücük daha," dedi kalınlaşan sesiyle. "Tek bir öpücük daha verirsen Slyvia yemin olsun ki seni asla bırakmam." Burnunu burnuma dayadığında sıcak nefesi dudaklarımı kavurdu. "Gitmek istediğini biliyorum ama böyle ruhuma dokunursan seni ölümden sonra bile takip ederim ve benden kaçarsan seni bulmak için her şeyi yaparım. O yüzden Slyvia dikkatli düşün."

Nefeslerimiz birbirine karışırken eğer onu öpersem başıma gelecekleri düşündüm. Sarayda sonsuza kadar kalacak, hayatımın son şansını bu tek düze alanda harcayacaktım. İnsanların bana davranışlarının ne kadarı doğru ne kadarı yalan bilemeyecektim. Jason'ın neyi olacaktım. Sevgilisi? Eşi? Metresi?

Bunlar düşüncelerimin içinde olmalıydı.

Bunun yerine onun gözlerine baktım. Gözlerindeki yalnızlığı, uzun süredir çekilen acıyı gördüm. Düşünmedim bile. Belki bu işin sonunda pişman olacaktım ama biliyordum ki eğer geriye doğru bir adım atarsam karşımdaki adam aramıza mesafe koyacak, beni kendinden uzaklaştırmak için her şeyi yapacaktı. Yalnız olduğu bu sarayda tek başına, efsanevi kahramanlar gibi savaşacak ve acı çekecekti.

Bunun olmasına izin veremezdim.

Bu yüzden düşünmedim, mantığımın devreye girmesine izin vermedim. Bir kez olsun ruhumla ve yüreğimle hareket ettim. Yavaşça ona uzandım ve yakınımda olan dudaklarına sıcak bir öpücük kondurdum. Jason önce titredi, sonra çok hafif bir gülümsemeyle gözlerini kapattı.

"Teşekkür ederim," diye fısıldadı dudaklarıma, ardından beni kendine bastırıp dudaklarını dudaklarıma dayadı.

Loading...
0%