@tgceymn
|
Beni instagram'dan da takip edin lütfennn --- -- tug.cesrgl ----- Hoca temel besin kaynaklarından bahsederken Aren'in bakışları tahtanın üzerindeki saatteydi. Eskiden de o saate bakar dakikaları sayardı. Basketbol antrenmanına gitmek için sabırsızlandığı zamanlardı. Şimdi işe yetişebilmek için bakıyordu. Son on sekiz ayda çok şey değişmişti. Sonunda okulun bittiğini müjdeleyen zil çaldığında sırt çantasını omzuna atarak sınıfın kapısına doğru hızla ilerledi. "Yine nereye gidiyorsun bu kadar acele," diye bağırdı arkadaşı Yankı. "Bugün çalışmadığını sanıyordum." Yankı'nın ikizi olan Atlas'ta ona seslendi ama umursamadı. Yankı ve Atlas birbirine tıpatıp benzeyen ikizlerdi. Basketbol takımında onunla aynı zamanda girmişlerdi ve hala takımda oynuyorlardı. İkizlerle oynarken rakipler her zaman hata yapardı. O zamanları hatırlamak istemiyordu. Anılarından kaçmak istercesine adımlarını hızlandırdı. Aren onlara dönmeden elini kaldırarak salladı. Onlarla konuşarak vakit kaybetmeye niyeti yoktu. Cebinden çıkardığı çilekli şekeri ağzına atıp yakın zamanda tek zevki olan şekerin dilinin üzerinde bıraktığı tadın keyfini çıkardı. Son zamanlarda böyle küçük zevkleri dışında kendine ayırabileceği bir şey yoktu. Diğerlerine yakalanmadan okuldan çıkmak için acele etti. İşe geç kalmak istemiyordu. Özel Eretna Koleji'nde okumak için başladığı zamanı dün gibi hatırlıyordu. Basketbol takımının seçmelerindeki heyecanı yüzünden takım arkadaşları onunla daha sonra çok dalga geçmişti. Kolejdeki takımda başarılı olmayı, sonrasında ülkenin önemli takımlarında yer almayı hayal ediyordu. Hayatının odak noktası basketboldu. Daha liseye başlamadan bile basketbol takımında oynadığı oyun sayesinde ulusal haber sitelerine çıkmıştı. Ama sonra her şey değişti. Ellerini cebine sokup kaldırımda hızla yürürken ne ayaklarının altında ezilen yaprakları ne de ağaçlarda açan baharın simgesi çiçekleri fark etti. Yetişmesi gereken bir işi vardı. İşe gitmeli artık geceleri çalışan ve iki çocuğunu görmeyecek kadar kendi acısında boğulan babasına yardım etmeliydi. Bakması gereken bir kız kardeşi vardı. Babasının kazandığı para sadece yaşam giderlerini ve eğitim masraflarını karşılıyordu. Hayatının bir sene önceki kadar sıradan olması için her şeyini verirdi. O zamanlar tek sıkıntısı fazla yaptığı antrenmanların onu sakatlayabileceği endişesiydi. Basketbol topuyla yatıyor onunla kalkıyordu. Annesi rahatsızlandığında bile basketboldan kopmamıştı. İnsanlar hasta olur, sonra da iyileşirdi. Oysa annesi iyileşmemişti. Annesinin ölümü onun hayatının dönüm noktası olmuştu. Sonrasında her şey tepetaklak gitmişti. Annesinin acısıyla yaşamaya çalışırken babası içine kapanmış çok geçmeden borçları yüzünden evlerini kaybetmişlerdi. Eğer burs almasaydı okuldan da ayrılmak zorunda kalacaktı. Gerçi umurunda değildi, artık okumak ilgisini çekmiyordu. Ardından başka bir mahalleye taşınarak hayatlarını yeniden kurmaya çalışmışlardı. Pek başarılı oldukları söylenemezdi. Garson olarak çalıştığı kafeye daha erken varabilmek için ara sokağa girdi. Burası araçların park ettiği insanların az olduğu bir yoldu. Adımlarını hızlandırdı. Aslında buradan geçmesinin başka bir nedeni daha vardı. Duymayı özlediği ses kulağına geldiğinde hüzünlü bir gülümseme dudaklarına yerleşti. Tel örgülerle çevrili basketbol sahasında birkaç genç atış yapıyordu. Onlara bakarken yüreğindeki özlemi hissetti. Basketbol oynadığı zamanlar kendini tamamlanmış hissederdi. Onun için sadece bir spor olmamıştı hiçbir zaman. Takımdan ayrılacağı zaman herkes durumunu anladığını söylemişti ama yaşadığı kaybın ve vazgeçişinin nedenini anlayamazlardı. Bir süre daha basketbol oynayanları izledikten sonra yoluna devam etti. Cebinde tuttuğu elleri yumruk halini almıştı. Her seferinde kendisine bu işkenceyi yapmayacağını söylemesine rağmen kendini yine aynı yerde buluyordu. Çalışmak için basketbolu bırakmak zorunda kaldığını söylemişti ama bırakmasının çok daha farklı bir sebebi vardı. Bunu kimseye söylememişti. Kendini gönülden bağlı olduğu spordan uzak tutarak cezalandırıyordu. Annesine söylediği son sözler hala zihninde yankılanıyordu. O kelimeler hayatının sonuna kadar bir lanet gibi peşini bırakmayacaktı. Yeni açılan kafenin arka kapısından içeri süzüldü. Mutfakta çalışan Sinem'in yanından geçerken ona başıyla selam verdi. Yine sigara içmek için ara vermiş olmalıydı. Aren yüzünü buruşturmamak için kendini zor tuttu. Sigaradan ve alkolden nefret ediyordu. Babası annesi öldükten sonra teselliyi onlarda bulmuştu. Soyunma odasına girip kapıyı kilitlediğinde derin bir nefes aldı ama hemen pişman oldu. İçerisi mutfaktan gelen yağ ve terli kıyafetlerin ekşi kokusuyla doluydu. Spor salonlarındaki soyunma odalarından farklıydı. Ona verilen dolabı açıp hızla siyah beyaz renkten oluşan kıyafetleri giymek için acele etti. O an telefonundan bildirim sesi geldi. Önce telefonuna bakmak istemedi. Yankı veya diğerlerinden gelen bir mesaj olabileceğini düşündü ama Arın evde yalnızdı ve bir şey söylemek için mesaj atmış olabilirdi. Elini montunun cebine sokup telefonunu çıkardı. Ekrandaki bildirimde tanımadığı bir numaradan mesaj geldiğini gördü. Abi ben sınıf arkadaşımın ailesine akşam yemeğe davet edildim. Evleri bizim mahallede, Mutlu Market'in üzerindeki dairede oturuyorlar. Aren bir süre mesaja baktı. Babası onlar okuldan eve gelmeden işe gitmek için evden çıkardı. Bu yüzden Aren gelene kadar Arın evde yalnız kalmak zorundaydı. Yemek konusu her zaman evlerinde sorun olmuştu. Aren elinden geldiğince evde bir şeyler yapmaya çalışsa da genelde hazır gıdalar tüketiyorlardı. Kardeşinin gün geçtikçe zayıfladığını görmek Aren'i üzüyordu. Üstelik son seferinde yemek yapmak için uğraştığında Aren elini yakmıştı. Ondan sonra evde ocak neredeyse hiç açılmamıştı. Onun arkadaşının evinde biraz olsun ev yemeğini yiyecek olması içini rahatlattı. Onu işten çıkışta alacağını söyleyen mesajı atarken gözleri numaranın sahibinin fotoğrafına takıldı. Kız onun yaşlarında görünüyordu. Saçları başının tepesinde iki topuz halindeydi ve güneşe doğru döndüğü yüzünde gözleri kapalıydı. Her ne düşünüyorsa yüzünde huzurlu bir gülümseme oluşmasına neden olmuştu. Yeşil tişörtü ve bahçıvan pantolonuyla çimlerde bağdaş kurup oturmuştu. Arın'ın sınıf arkadaşının ablası olmalıydı. Telefonun kilit tuşuna basıp dolabının içine bıraktı. Kardeşini almaya gitmeden önce para kazanması gerekiyordu. Soyunma odasından çıkarken yapacağı iş dışında her şeyi zihninin karanlık köşelerine süpürdü. Çok geçmeden hemen diğer çalışma arkadaşının yerine geçti. Üç aydır kafede çalışıyordu ve işi hemen öğrenmişti. İnsan mecbur kalınca her şeyi kolaylıkla öğrenebiliyordu. Yeni gelen müşterileri karşıladı, siparişleri mutfağa iletti. Ardından masaları temizledi. İşini yaparken özenle yapıyor, sporda sergilediği disiplini iş yerinde de gösteriyordu. İşten çıktıktan sonra kafede normalde dört saat çalışırdı ama o akşam başka bir arkadaşının geç kalacağını bildiği içi bir iki saatliğine idare etmek için gelmişti. Bu yüzden çalışma arkadaşı geldiğinde oradan ayrılmak için soyunma odasına girdi. Arın'ı alacak eve geçtiğinde dinlenmeye geçmeden önce kız kardeşine gününün nasıl geçtiğini soracaktı. Arın onunla konuşmayı sevse de ona bir şeyleri eksik anlatıyormuş gibi hissettiriyordu. Yeşil beyaz renklerden oluşan ceketini giydi ve sırt çantasını sırtına taktı. Eve gitmek için hazırdı. İşe gelmesinin üzerinden iki saate yakın zaman geçmişti ama hava geldiğinden daha soğuktu. Ellerini montunun cebine sokup insanlar iş çıkışı evlerine giderken kalabalığa mahallesine ilerlemeye başladı. Burası büyük bir mahalleydi. Evleri mahallenin diğer ucundaydı. Arın'ın ziyaret ettiği aile ise diğer ucunda oturuyordu. Bu mahalle onların anneleri öldüğünden bu yana taşındıkları üçüncü evdi. Babasının işine yakın olduğu için bu mahalleye gelmişlerdi. Aren bu son taşınmadan memnundu. En azından böylece okula gelmek için otobüs kullanmak zorunda değillerdi. Mahalleye girmeden önce kız kardeşinin mesaj attığı numaraya onu on dakika içinde alacağına dair bir mesaj gönderdi. Çok geçmeden mesaj göründüğünde telefonunu yeniden cebine koydu. Aklı yeniden basketbola kaydı. Okulun takımı yazın gerçekleşecek liseler arası turnuvaya son sürat hazırlanıyordu. Hoca ve takım kaptanı birkaç kere onun takıma dönmesine dair konuşsa da Aren onları hemen reddetmişti. Her konuşmaya çalıştıklarında Aren'in nasıl canı yanıyor görmüyorlar mıydı? Parkelerde sürtünen ayakkabı seslerini duymak için sabırsızlandığını anlayamıyorlar mıydı? Aren hızla başını salladı. Bazı olaylar ne kadar empati kurulursa kurulsun yaşamayan insanlar tarafından anlaşılmazdı. Onlara gerçeği söylese Aren'in ne hissettiğini anlayabilirler miydi? Yoksa geçen sene olduğu gibi durmadan üzerine giderek baskı mı yaparlardı? Geçen sene onların ısrarı yüzünden okulu bırakma aşamasına gelmişti. Babasının eski bir milli basketbolcu olması burs almasını sağlamıştı. Koleji bursu sayesinde okuyordu ama basketbol oynamayan biri bursu ne kadar daha kullanabilirdi? Babası şimdi antrenörlük yapan babası gece fabrikada çalışıyordu. Öğretme yetisini kaybettiğini söylüyordu. Aren kendine üzülmeyi bıraktığı anlarda ona acımak istiyordu ama içinden gelmiyordu. Mahallenin girişinden hızla yürümeye devam etti. Kardeşi daha küçük olmasına rağmen akıllıydı. Eğer bir ailenin evinde yemeğe kalacaksa onun güvendiği birileri olmalıydı. Arın annesi öldükten sonra çok yalnızlık çekmişti. Bir annenin gösterebileceği özeni gösteremeyen Aren kardeşi adına üzülüyordu. Çalışmadığı zamanlarda evi ne kadar temizlemeye çalışsa da her iş yarım oluyordu. Bir kadın tutmak için paralarını boşa harcayamazlardı. Sonuçta bütün işler ona bakıyordu. Arın'ın söylediği marketi gördü. Bir bahçenin içindeydi. Market konumu için oldukça tuhaftı. Markete girmek için bahçe kapısından geçmeniz gerekiyordu. Bahçenin kapısında durup kardeşinin gelmesini bekledi. Artık akşamın karanlığı iyice çökmüş, sokak lambaları yanmaya başlamıştı. Bahçe kapısının hemen yanında duran sokak lambasının altında dikilirken verilen ödevleri düşündü. Akşam yemeğinden sonra bulaşıkları yıkayıp ödevlerine bakmalıydı. Akşam planını yaparken kardeşinin ona seslenerek koştuğunu gördü. Yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. O da ona gülümseyerek hemen sarıldı. Kıkırdamaktan kendini alamadı. "Bakıyorum oldukça iyisin," dedi kardeşinin başını okşarken. O sırada bir ses duyduğunda bakışlarını sesin geldiği tarafa çevirdi. Kendi yaşında bir kız demir kapıya tutunarak şaşkın gözlerle ona bakıyordu. Bu fotoğrafta gördüğü kızdı. Aren kıza gülümsedi. "Kardeşimi misafir ettiğiniz için teşekkür ederim," dedi. Ona ve ailesine minnettardı. Bir akşamlıkta olsa kardeşi normal bir ailenin yanında vakit geçirmişti. Kendisi de etkileniyordu ama kız kardeşinin yaşadıklarından daha fazla etkilendiğine emindi. Genç kız omuzlarındaki dalgalı saçlarının savrulmasına neden olacak kadar hızla ona yaklaştı. Elindeki bez çantayı uzattığında Aren refleksle çantayı tuttu. "Annem evde yemeniz için yemeklerden koydu. Ocakta beş dakika ısıtman yeterli olacaktır," dedi robot gibi bir sesle. Kız kardeşine baktığında ise yüzünde sıcak bir gülümseme oluştu. "İstediğin zaman bize gelebilirsin Arın," dedi ve onlara iyi akşamlar dedikten sonra ayağındaki kocaman terliklerle yanlarından hızla uzaklaştı. Aren bir süre kızın arkasından bakıp ardından kafası karışmış bir halde kız kardeşine döndü. Onunla beraber evlerine doğru yürürken "Sence de biraz tuhaf değil mi?" diye sordu. Kızı tanımıyordu ama sanki o kendisini tanıyormuş gibi bir an şaşkınlıkla bakmıştı. Küçük kız kardeşi omzunu silkti. "Tuhaf biri ama onu sevdim. Ailesi çok iyi insanlar," dedi. Aren hüzünle gülümsedi. Kız kardeşi sevdiyse onun için sorun değildi. En azından akşam ne yiyeceğine dair endişelenmesine gerek kalmamıştı. |
0% |