Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@tilkicaca

Herkesin unutulmak için fazla değerli olan anıları vardır. Bunlar hem çok değerli hem insanın ruhunu sıkıştıran acılardan ibarettir. Hatırlamak çoğu zaman ızdırap olurken, bu anıları tekrar yaşamak için çoğu şeyden vazgeçebileceğimizi her defasında belirtmekten hiç çekinmeyiz.

 

Bunlar bazı insanlar için zihinlerinin en karanlık odalarına hapsedilmiş saf duygulardır. Zamanın şartları yüzünden çoğu insan, saf duygularından korkarken. ben bu duygularımı hep özgür bıraktım. Ruhum, hep saflık ve merhamet ile hareket etti. Yanıldığım ve yıkıldığım çok zaman oldu fakat hiçbir zaman duygularımdan korkmadım. Çünkü, korkmayanları sever bu Evren.

 

Korkmadığım zamanlarda yanımda bulunan en yakın dostuma ise buradan çok teşekkür ediyorum. Beni her zaman destekleyerek, arkamda bir dağ misali durduğu her an için çok minnettarım. Güldüğüm anlarda beni daha da güldürerek çenemin çıkmasına yardım ettiğin günleri hiç unutmayacağım. Ağlamaktan bahsetmek garip kaçar çünkü ben en son 5. sınıfta ağlamıştım.

 

Şimdi bu defterin son sayfasındayım. Yeni hayatıma atacağım ilk adımları yazarken, gözümden iki damla yaş defterimde yerlerini buluyor ve ellerim titriyor. Aklımdan geçen onca güzel kelime özet halinde bu deftere akarken ise ben kendimi mutluluk ve hüzün arasında dengede durmaya çalışırken gözlüyorum.

 

Doğumumdan bu yana geçen 20 sene beni hem yetiştirdi hem geliştirdi. Yaşamın anlamını bana öğreten bu şehri geride bırakma zamanı çoktan geldi.

 

Bu defterde başrol olan kadın, seninle tekrar karşılaşacağımız günü iple çekiyorum. O zamana kadar kendine iyi bak.

 

Defteri son kez kapattığımın farkındaydım ve bu bana büyük bir ağırlık yüklemişti. Yıllarımı verdiğim bu şehir, onu terk ettiğim için benden intikam alıyormuş gibiydi. Sabahın erken vakitlerinde başlayan yağmur uçağımın kalkış saatinde bir fırtınaya dönüşme kararı almış, uçağın kalkışını engelleyerek işime salça olmuştu.

 

Aldığım kararların hep arkasında durduğum için bundan vazgeçmeyerek havaalanında bekleme kararı almıştım. Uçak, hava şartları nedeniyle 4 saat sonra kalkış yapabilecek olduğunu anons ettiğinde, bana düşenin yazmaya bir türlü cesaret edemediğim son sayfayı yazmak olduğunu fark etmiştim. Boş bir alan bulmak zor olmamıştı. Hemen bir masaya oturarak yazma işlemimi tamamlamıştım. Yaklaşık 40 dakika sonra defterimi kapattım ve bu şehirde yaşadıklarımı bir bir düşünmeye başladım.

 

İlk ve orta okulum, beni çok etkileyen lisem ve uğruna şehirden ayrılmaya çalıştığım üniversitem. En acı tecrübelere ev sahipliği yapan lisemden ayrılmak ve daha kötü tecrübelere beni iten bir uçak için yaklaşık 4 saat beklemek tam da benim yapabileceğim türden bir olaydı. BENDE YAPTIM.

 

Lisede çok fazla aktif değildim. Derslerim iyi ve arkadaşlarım güzel insanlardı. Sempatik bir okula sahiptim ve bu hayattaki bütün şansımı kullandığım anlardan biri olmuştu. Okuldan sonra gittiğimiz ekler dükkanı ise hep favorimdir Oraya bir gün sevdiğim kız ile beraber gitme düşüncesi beni alıp götürmeden, çok fazla düşünmenin şu an mantıklı bir hareket olmadığına karar vererek, elimi kaldırdım ve düşünce bulutunu benden yaklasık 20 metre ileri ittim.

 

Ben hep mantıklı düşünmeye ve bunun sonucunda mantık ile hareket etmeye alışık biriydim. Arkadaşlarıma göre, yaşadığım bu mantıksal ve varoluşsal sancılar elbet benim peşimi bırakacaktı. Fakat ben, bu duruma ihtimal bile vermemekte kararlıyım.

 

Sevgili mantık, birgün beni terk etme kararı alısan yıkılacağımı sana söylemek istiyorum. Çünkü ben, hayata hep mantığın çerçevesinden bakarak büyüdüm. Kalp içleri ve beraberinde gelen duygular bana hep mesafeli davrandılar. Sana hatırlatmak istiyorum ki beni tek elinle tutman bile çok sakıncalı oluyor. Beni hiçbir zaman bırakma. Sen olmadan saçmalıyor ve pişman olunamayacak kadar güzel fakat devam edemeyecek kadar saçma kararlar alıyorum.

 

                                        . . .        

 

Uçağın kalkış anonsu koridorlarda yankılanırken, hızlı hareketlerlerle koltuğa ulaşmaya çalıştım. Herkes kendi işine odaklanmış gibi görünüyordu. Etraftaki kabin görevlileri aralarında konuşuyor ya da bilgi almak isteyenlere gerekli talimatlardan bahsediyordu. Fakat ben gerildim. İlk defa mantığıma güvenmekte tereddüt ettiğimi hissediyordum.

 

Kalbim mantığımı geçtiğinde nasıl hareket etmem gerektiğine dair mantıklı bir hamlem yoktu.

 

Artık dönüş yoktu. Uçak havalanmış ve İzmir yolcularını ulaştırmak için rotasını takip etmeye başlamıştı. Başarmanın tadını çok seviyor ve çoğu zaman bunun için yaşadığımın farkına varmaya çalışıyordum.

 

Duyular gereksizdi.

 

Duygular sizi yavaşlatırdı. Aklınızla oynar, bozar ve hiçbir şey olmamış gibi devam ederlerdi. Bedeniniz yorulur ve fiziksel olarak çökerdiniz. Filmlerde gösterilen depresyon peşinizi bırakmazdı. Ağlamak ve mızmızlanmak dışında hiçbir işe yaramazdı, duygular ve ben bunu en acı şekilde tecrübe ettiğimden, bir daha duygularımı kullanmayacağıma dair söz vermiştim. Tam iki yıldır da sözümden dönmemiştim.

 

Uçağın kalkışından itibaren sadece yarım saat geçmişti ve ben şimdiden yeni bir hayat başlamanın stresi ile kavga ediyordum. Ruhum hep sakindi fakat aklım anksiyete rizleriyle dolmaya, en kötü senaryoyu düşünmeye başlamıştı. İmdat diye bağırmama az kalmışken pencereye bakmam beni başka bir evrene taşımıştı.

 

Başka bir dünyaya bakıyormuş gibiydim. Aklımda ne dertlerimden ne de mantığımdan eser kalmıştı. Ruhum rahatlamış ve derin nefes almıştım. Bakarken gülümsememek elde değildi. Bulutların insanlara huzur verdiğini daha önce de duymuştum, onlara bu kadar yakın olmanın hayali de bana hep cazip gelmişti. Şimdi yanımda olmasını istediğim tek kişi, annemdi.

 

Her hafta sonu, evimizin arka tarafında bulunan küçük tepede piknik yapardık. Piknik vakitlerinde bulutlara bakar ne kadar güzel olduklarını söylerdim.

 

Annemse “ Bende bir gün bulut olduğumda, bana hep böyle güzel bak” derdi.

O zamanlar çocuk aklı tabii, annemin ne demek istediğini anlamadan, “Söz annecim. Sana hep böyle güzel bakacağım.” derdim.

 

İnsan anlamak istemezdi. Yaşadıklarını, duyduklarını ve bazen söylediklerini. Fakat hayat, insanlara acı gerçekleri göstermek için vardı. Anılarımıza döndüğümüzde karşılaştığımız o anlamsız sözcükler, şimdi kalbimize bir hançer misali saplanırken. Gerçeklerle baş başa kalmak bizim sorumluluğumuzdur.

 

Bir saatin sonunda İzmir havaalanına ulaşan uçak, iniş takımlarını açarak pistte ilerlemeye başlamış ve neredeyse durma evresine gelmişti. Düşünmekten kendimi alamadığım bir yolculuk olmuştu. İstanbulun aksine burada hava güneşli ve nemliydi. Çıkmadan önce üzerime geçirdiğim hırkam kendini dışlanmış hissediyor olabilirdi.

 

Eşyaların duygularını okuyabiliyor olsaydım kesinlikle paranoyak olurdum.

 

Uçaktan indiğime göre gerçek hayata adım atmanın zamanı gelmişti. Attığım ilk adımda yere düşmem ise gerçek hayatın zor olacağının fragmanı gibiydi. Önümde duran kocaman taşı görmemiş ve ona takılarak önce kendim düşmüş sonra bir kıza çarparak onu da beraberimde düşürmüştüm.

 

Selam yeni hayatım, ilk dakikadan beni rezil ettiğin için teşekkür ederim. Sen olmasan ne yapar, nasıl rezil olurum inan bilmiyorum.

 

Kafamı kaldırdığım zaman karşılaştığım manzara hem çok utanç verici hem çok şaşırtıcıydı. Kız, anlamayan şapşal bir ifade takılmış yüzüyle bana bakarken, ben aptallığım yüzünden hüsrana uğramıştım. Ne diyeceğimi bilemeden kalkmaya çalıştığım zaman ise kızl aynı anda hareket etmiş ve kafalarımızı birbirine çarpmıştık.

 

“Tamam, sakin olalım.” Kadın bastıramadığı kahkahasını dışına vurmaya başlamıştı.

 

“Tamam, nasıl yapacağız.” Derin nefes aldım ve fark ettim ki, MANTIĞIM BEDENİMİ TERK ETMİŞTİ. Sakinleşmek için bir adım geri attım ve elimi kadına doğru uzattım. Sonuçta ona ben çarpmış ve aptal gibi düşürmüştüm.

 

“Üzgünüm… Sizi göremdim. Etrafa bakmaktan yola odaklanamadım.”

 

NE? NASIL YANİ? Ona çarpan bendim neden benden özür diliyor. Hayır kendine gel dostum. Derin nefes alş özrü geri çevir VE ARKANA BAKMADAN KAÇ

 

“Ah… Hayır. Size çarpan bendim, özür dilerim.” Kadını elini tutuyor ve hala yerde bekletiyordum. Bunu fark edince, nazikçe kolumu çekerek kadını kaldırdım. Kadın, elbisesini düzeltirken dağılmış bavulları kaldırdım.

 

Bir şey söylemeye cesaret edemediğim gibi mantık hattıma da ulaşamıyordum. Geldiğim ilk saatten bir sakarlık yaparak yeni hayatıma kocaman bir eksi puan ile başlamış oldum.

 

Kadın elbisesini düzeltti ve bana doğru gülümseyen bir ifade takınarak baktı. Aynı şekilde gülümsemekte bir sakınca görmeden gülümsedim. Pozitif bir insana denk gelmiş olmam bütün eksileri artıya dönüştürürken, mantığım tekrardan yerini almaya başlıyordu. Elimde duran el çantasını kadına uzatırken nazik görünmeye çalışmıştım ve başarmış olmamın verdiği tepki kadının gülümsemesiydi.

 

“Çok teşekkür ederim, beyefendi… çok naziksiniz.” Kadının gülümsemesi kıkırdamaya dönüştü sonra ufak bir kahkaha attı ve bu beni güldürdü.

 

Kadının ufak gözleri, güldüğü zaman kısılarak kaybolmuştu. Yanakları kızarmış, düştüğü için dizi çizilmişti. Hayır, çizilmişti. DÜŞTÜĞÜ HATTA DÜŞÜRDÜĞÜM İÇİN KADININ DİZİ ÇİZİLMİŞTİ. Beynimde kırmızı ışıklar yanıp sönüyordu. Bir insana dolaylı yoldan zarar vermiştim. Canı yanıyor muydu…

 

“Canınız yanıyor mu? yani diziniz çizilmiş ben çok özür dilerim.”

 

“Ne…” Nasıl yani bedeninde kanayan bir çizik var ve bu kadın bunu fark etmemiş miydi…

Eliyle çantasını yokladı. Akan sadece birkaç dakikaydı fakat bir insanı düşürerek yaralayınca, bu dakikalar, yıllar gibi geçiyordu.

 

Kadın sonunda çantasından çıkardığı paketten bir adet mendil alarak dizini temizledi. Bu işlemi yaparken çok sakin görünüyordu. Zaten olmuş bir şeyin üzerinr söylenmemiş olması mükemmel bir olaydı. Adını sorsam çok mu garip kaçardı.. Beni yanlış anlar mıydı? Buraya yeni gelmişe benziyordu. Acaba ailesi için mi gelmişti? Çok nazik birine benziyordu ve şu 15 dakikada bana gösterdiği nezaketi bunu anlamama yetmişti. Gözlerimi kadından ayırmam gerektiğini biliyordum ama kıvırcık saçları, bütün algılarımı kapatmaya yetmişti.

 

“Bayım, çok endişeli görünüyorsunuz. Merak etmeyin ben iyiyim sadece bir çizik. Hep olur zaten. Ben biraz sakar bir insanım. Düşerim, yuvarlanırım, dengede duramam ve birilerine çarparım. Kendinizi lütfen kötü hissetmeyin… Bayım…” Kadının söylediklerini duyuyordum fakat cevap veremeyecek kadar karışık bir kafaya sahiptim.

 

Kafamı kaldırarak kadına gülümsedim ve aslında benimde hatam olduğunu, önümüze bakmamız gerektiğini aksi takdirde bir dahaki sefer daha ciddi yaralar alacağımızdan bahsederek oradan ayrıldım. İçimde yaşanan yangın bir anda buz tutmuş ve yanan bedenim gelen soğukla beraber şoka girmişti. Zihnimde dolaşan parmaklar, anılarımı gariştiriyor ve içimde oluşan o eski tanıdık görmüş hissinin nedenini arıyorlardı.

 

İnsanlar birbirlerine benzerdi ve bu, en az insanın doğması kadar doğal bir olaydı. İslama göre tüm insanlar kardeşti ve benzerlikler bu yüzden vardı ama ben, bu bir benzerlik değilse diye düşünmekten kendimi alıkoyamamıştım. Otele varana kadar tekrar tekrar o anı düşünmüştüm. Mantık imdadıma yetiştiğinde derin bir nefes almıştım.

 

Taksiden indiğimde parayı ödeyerek, eşyaları aldım. Zaten çok fazla eşya getirmemiştim. Artık burada yaşayacağım için evimi tutmadan yanımda bir ton eşya gezdirmek hiç mantıklı gelmemişti.

 

İşte mantık. Nerelerdeydin dostum… sen yokken neler düşündüm bir bilsen beni geri gelmemek üzere terk edersin.

 

Derin bir nefesin ardından otele adım attım. İçimde oluşan gerginliği atmak için uğraşacak gücüm olmadığından bütün yetkiyi mantığıma bırakarak resepsiyona ilerledim. Adımı ve kimliğimi isteyen kadına kocaman gülümsedim. Negatif olmak, şu Dünyada en korktuğum şeylerden biriydi çünkü negatiflik, her daim kötüyü bünyesinde taşır ve insanları lanetleyerek işlerine engel olurdu.

 

Resepsiyondaki kadınla ufak bir sohbetin ardından anahtarımı alarak odama ilerledim. Bir haftalık bir rezervasyonum vardı. Bu da demek oluyor ki ev ve iş bulmak için sadece bir haftam vardı. Böyle durumlarda sakin kalmanın ne kadar önemli olduğunun farkında olduğumdan sakin ve berrak bir zihne sahiptim. Odama geçtim ve eşyalarımın gelmesini beklerken çantamdan çıkarttığım bilgisayarımdan ev ilanlarına bakmaya başladım.

 

Standartlarım normaldı. Ufak bir oda, yeterli bir mutfak, sempatik bir salon ve balkon. Şansım her zaman olmasa bile güzel iş çıkarmıştı. Şehir merkezine yakın ve okulumun yanında güzeller evler bulmuşum. Yarın ilk iş olarak evleri gezecektim ve şehirde ilk günümü dolu dolu geçirecektim. Çok geçmeden bavulların kapıma gelmesi ile mutluluğum artmıştı. Artık yapmam gereken tek şey güzel bir duş almaktı.

 

                                        . . .

 

Sabahın erken saatlerinde kalkmış ve rutin işleri hallettikten sonra kahvaltıya inmiştim. Bu otelin en güzel yanı kesinlikle yemekleri olmalıydı çünkü her yöreden yemekler bulundurarak insanların damak zevklerini düşündüklerini belli etmiş oluyorlardı.

 

 

Hızlı bir kahvaltı, telefon görüşmeleri ve otelden çıkış. Bunların hepsini yaklaşık yarım saate hallettikten sonra saat 09.30 gibi otelden ayrılmıştım ve ilk hedefim olan eve doğru yürümeye başlamıştım.

 

Yürürken dikkatimi çeken her noktada durup biraz alanı inceledim. Kediler ve birkaç tabela da bu duruma dahildi. Otelin konumundan, evin konumuna gelmek normal bir yürüme hızıyla 20 dakika sürüyordu. Fakat ben, gördüğüm ve beni düşündüren her şeyi telefona kaydediyordum. Bu yüzden 20 dakikalık yürüme mesafesini yaklaşık bir saate tamamlamış ve evin muhteşem manzarası karşısında bulmuştum kendimi.

 

Şehir merkezine yakın olan bu daire, muhteşemdi. Samimi bir balkonu vardı ve alt dükkanında bir cafe işletiliyordu. Evin sahibi ile dükkan sahibi aynı kişiydi. Ben sormadan bana iş teklif etmiş ve kabul etmem durumunda kirada indirim yapabileceğini söylemişti.

 

Mantık ve şans asla aynı anda çalışmazdı. Birinden vazgeçmezseniz asla mutluluğa sahip olamazdınız. İlk bakışta mantıklı gelen bu teklifi fazla düşünüp saçma bir hale sokmadan kabul ettim ve sonrasında bir daha düşünmemek adına onu tozlu raflara kaldırdım. Artık bir işe ve mükemmel sempatik bir balkonu olan bir daireye sahiptim.

 

Ev ve iş konusunu ilk günden hallettikten sonra yapılacak tek şey elimde kahvemle eksiklerimi tamamlamak, ardından keyfime bakmak olacaktı ve ben, tam olarak bunu yaptım. Ev sahibine parayı gönderdikten sonra anahtarı teslim almıştım daha sonraki günler belgesel işlemleri halletmek üzere telefon numaralarımızı birbirimizle paylaşmıştık ve ben evden ayrılmıştım. Aklıma ilk gelen kahve olsa da defterimin bitmiş olduğunu hatırladım ve navigasyona kırtasiye ürünleri satan bir yer aratarak yola koyuldum.

 

Merkezi alanda yaşamanın kolaylıklarına alışmış biri olarak, istediklerime en hızlı ulaşma eylemine hep alışkındım. Defter için sadece 10 dakika yürüyerek bir kırtasiye bulmuştum. İçeride çeşit çeşit görünen kalemler vardı ve ben amaçtan sapmamak adına gözlerimi o reyonlara kapatmak zorunda kaldım.

 

Üzücüydü.

 

Defterlerin olduğu koskocaman reyonun önünde duruyor, karasızlığımla estetikliğimin kavgası arasından sıyrılmaya çalışıyordum. Sonunda düz siyah bir defter alarak kasaya ilerledim. Hızlı bir alışveriş sonrası otele dönmek için tekrar evimin önünden geçmek istedim. Hava neredeyse kararıyordu. Gün batımı muazzam bir biçimde şehre vuruyorken şimdi bir kahve almanın mantıklı olacağını düşündüm. Evin altındaki cafe’ye girdiğimde etraftaki mükemmel atmosfer beni büyülemişti. Eskitme detaylı ahşap parkeler ve duvarda asılı olan sıcak afrika iklim resimleri beni başka bir dünyanın içindeymişim gibi hissettiriyordu.

 

Kasa kısmına ilerleyerek aklıma gelen kahvelerden hangisini gerçekten istediğime karar vermeye çalışıyordum. İçeride benden başka iki müşteri daha vardı fakat onlar çoktan kahvelerini yarılamış, birbirlerine uzun soluklu bir şeyler anlatmakta meşgullerdi.

 

Kasa kısmına geldiğimde burada kimsenin olmadığını fark ettim. Seslenmek yerine beklemek mantıklı değildi ama bu sessizliği, benim belli belirsiz bir seslenme kelimem bozsun istemedim. Tanrıya şükür bu durum çok ilerlemeden bariste’nin adım sesleri duyuldu.

 

Gözlerimi kahve afişinden ayırarak bariste,nin olduğu yere çevirdim.

 

Evren bazen bize oyunlar oynardı ve biz, ne kadar farkında değilsek o kadar tatlı gelirdi oyunn tadı. Kader bize bir ip örerdi ve biz, o ipi farkında olmadan kendimize dolardık. İp ne kadar karışık olursa sonuçları o kadar güzel olurdu. Aklımın ve bedenimin sahibi tek kişiydi ve ben o kişiyi arkamda bıraktığımı düşünürken, kader iplerin tekrardan bizim için örmüştü..

 

Loading...
0%