@unicornlady
|
O'Connall Malikanesi... Demeter sinirle, devasa salonda elinde içki kadehi ile bir o yana, bir bu yana gidip duruyordu. Bir türlü sakinleşemiyordu. James'in bu son yaptığı iyice içinde ki öfkeyi alevlendirmişti. Ablasına yapılan bu saygısızlığı düşündükçe, sinirden aklını kaçıracak gibi oluyordu. Parmakları ile bardağına vurarak, öfkeden çakmak çakmak olmuş, alev saçan gözleri ile James'e baktı.James'e çok kızgındı. Kocası Jaquin ise oturduğu berjerde, onu izliyor ve James'e " Ne yaptın sen" der gibi bakıyordu. Jaquin ne olursa olsun hep karısını, Demeter'i desteklerdi. Demeter biraz dominant bir kadındı ve evde sözü geçenin kendisi olmasını sağlamıştı. "James, anlamamı sağla.Athena'yı Blanca denen fahişeye neden gönderdin?" Demeter, sinirle gözlerini kapatarak, bara yaslandı ve James'e dönük şekilde sakin kalmaya çalışarak konuştu. James ise bıkkınca burnundan fısladı ve içkisinden bir yudum aldı. "Anlatamam, en azından Blanca bu konuda izin verene kadar." Demeter bardağı sertçe kırar gibi bar masasına koydu ve kocaman açılan gözleri ile James'e baktı. "Blanca, Blanca,Blanca.Yeter artık.Şu kadının kuklası olmaktan kurtul artık! O, kız kardeşimin hayatını mahvetti.Sen ise hala onun eteklerinde dolaşıyorsun.Ne yaptı bu kadın sana böylesine ondan vazgeçemiyorsun? Konuş James, haysiyetini yok saydıracak kadar neyle bağladı seni kendine?!" James sinirle oturduğu yerde öne eğildi ve işaret parmağını kaldırıp Demeter'e dişlerini sıkarak konuşmaya başladı. "Sakın! Demeter sakın, Blanca'nın benim için ne ifade ettiğini, ondan niçin vazgeçemediğimi çok iyi biliyorsun.O yüzden benimle bir daha bu şekilde konuşmamanı öneririm.Yoksa canını yakarım Demeter.Duracağın yeri ve haddini bilsen iyi olur." Demeter sinirle içkisini dikti kafasına ve bir iki adımla James'in karşısına geçip gözlerine baktı ve acıyan ifade ile süzdü adamı. "Yazık. Sana acıyoum James, çünkü hala o fahişeye ilk günkü gibi aşıksın.Sen onu korumak için yapıyorsun tüm bunları.Bu laflar hep onu savunmak için, çünkü onu hala unutamadın.Asırlardır, bir ahmak gibi ona olan aşkının esiri oldun sen.İşte bu yüzden sana acıyorum." James ayağa kalkıp, bir anda Demeter'in kolundan tuttu ve parmaklarını bastırarak sıktı kadının kolunu.Demeter acıyla öfkelendi ve önce koluna sonra James'in gözlerine baktı. "Bırak kolumu, canımı yakıyorsun." Demeter dişlerinin arasından tıslarken, James kolunu daha sıktı, Demeter, gözlerini kısık dudaklarını sıkarak öne doğru hafifçe çenesini kaldırarak yalpaladı ve burnundan derin bir fıslama bıraktı. James ise kulağına eğildi ve kısık sesle kulağına söyledi son sözünü. "Bana acıma Demeter, yoksa seni daha acınacak hale getiririm.Ayağını denk al.Yoksa seni üzerim.Sırrını biliyorum-" Demeter gözlerini kocaman açtı ve ani bir hareketle James'e bakmak için döndü. James ise kadını hafif silker gibi yaparak önüne döndürdü ama Demeter kolunu çekmeye çalışarak telaşla bir şeyler geveledi. "Neden bahsediyorsun sen?Ne saçmalıyorsun?" Demeter, sırrını gizlemek için öyle bir şey yokmuş gibi davransa da James her şeyi biliyordu. Ve gerekirse bunu Demeter'e karşı koz olarak kullanmaktan çekinmezdi. Nu yüzden kadının kolunu biraz daha sıktı ve devam etti. " Beni aptal yerine koymaya çalışma, hakkında her şeyi biliyorum ve istersem, o sırla seni bitirebilirim, o yüzden benimle uğraşma.Haddini bil." James, kadının kolunu savurarak bıraktı ve Demeter öne yalpalayarak kurtulurken, gözleri kocaman açılmış halde James'in arkasından baktı.James'i tanıyordu,ve sırrını gerçekten bildiğini elbette biliyordu.Ona verdiği bu kozu kullanamadan etkisiz hale getirmeliydi, yoksa James her şeyi mahvedebilirdi.Korkuyla olduğu yerde elini ağzına götürdü Demeter,ardından boş kalan koltuğa gözlerini yumarak bıraktı kendini.Hayatını düzene sokmuşken bir darbe daha almaya cesareti yoktu artık. Kendi kendine kalkıp, odasına doğru ilerlerken gelen kocasını fark etmedi bile. Merdivenlere ruh gibi ilerlerken, Jaquin yanına geldi ve merak ile endişe karışımı bir ifade ile Demeter'e baktı. Kadını hafifçe kollarından kendine çevirdi ve korku dolu kan çanağı gözlerine baktı. "Demeter?Ne oldu?" Jaquin artık korkmaya başlamıştı.Gözünden bir damla yaş süzülen Demeter, gözlerini sıktı ve derin bir iç çekerek açıp Jaquin'e baktı. "James onu biliyor Jaquin.Bir şekilde onu öğrenmiş." Dediği anda, arkada az ötede duran kızın korkuyla çekti nefesin sesi geldi.Arkasından da yere düşen çantasının ve eşyalarının sesi geldi.Genç kız hızla koştu ve annesine dehşete kapılmış halde baktı babası gibi. "Olamaz,bunu yapamaz.Anne James'in konuşmasına izin veremeyiz." Demeter kafasını eğerek, gözlerini kapayıp açtı ve kıza baktı.Ursula haklıydı.Konuşmasına izin veremezdi. "Ursula, sakin ol.Konuşmayacak emin ol.Çaresine bakacağız ." Demeter, o derdin arasında bir de kızını sakinleştirmeye çalışıyordu. O sırada merdivenlerden Athena'nın sesi duyuldu. "James'i ben hallederim.Siz de sırrınızı güvenceye alın.James'in ulaşmaması gerek ne yapacağımızı biliyorsunuz." Demeter ablasına şaşkınca baktı.Gerçekten bunu söylemiş olamazdı. "Peki, nasıl istersen ablacım." Demeter bunu kırgın ve zorlanarak söylemişti.Athena ona, küçümseyen kısık gözlerle bakmış ve gerisin geri yukarı çıkmıştı. Demeter ise, kocası ve kızının arasından ayrılıp, saniyeler içinde hızla evden çıktı gitti. Ormana dalarken, aklında sadece Blanca ile konuşmak vardı.Hatta şuan kafasını bile koparabilirdi. O derece öfkeliydi ve sarı gözlerini burnundan soluyarak kısmış ve çakmak çakmak alev püskürerek hedefine doğru ilerliyordu. Athena'nın, tavrından sonra, Demeter sinirle Jaguin'e baktı ve ardından Ursulaya dönüp,onaylar gibi derin bir iç çekerek aralarından ayrıldı. Kapıya doğru ilerleyip, kocası ve kızına bir şeyler geveleyip gitti. "Siz onu halledin. Burada kalamaz. Benim ufak bir işim var geleceğim." Siyah, devasa kürkünü tek omzuna atıp, gözlüğünü gözüne taktı. Bu durumda daha fazla bir şey yapmadan imkansızdı. Bunu herkesin iyiliği için yapacaktı. Arabasının anahtarını alıp, kapıları açarak bindi ve hızla bahçeden çıkıp, sola döndü. Woodshire malikanesi, bulundukları yerden 12 kilometre soldaydı ve mesafe çok uzak sayılmazdı. Yinede, Demeter arabayı tercih etmişti, çünkü gündüzdü ve normal görünmek zorundaydı. Blanca ise o sırada hala o eski virane de, yıkık dökük tozdan görünmeyen bir koltukta oturmuş, öylece boşluğa bakarak düşünüyordu. Bir zamanlar, James onun için kendini ölüme göndermişti. Sırf kendisi ölmesin diye, ateşe kendi atılmaya gönüllü olmuştu. Şimdi bir anda, neden ondan vazgeçmişti? Blanca bir türlü anlam veremiyordu ona. Cadılıkla suçlandığında, suçu üstlenip hayatını kurtaran adam nasıl bir anda bu kadar değişebilmişti, aklı hafsalası almıyordu. Kafasını geriye atıp, gözlerini yumdu ve düşünmeye başladı. 18.yüzyıl.Bir cuma akşamı... Evdeydi, kız kardeşleri uyumuş,kendisi kitap okuyordu.Öyle kaptırmıştı ki kitaba, daha geceliğini bile giymemişti. Şömine usul usul yanarken,arada odunların çıkardığı çatırdılar evde huzurlu bir ortam oluşturuyordu. Duvara asılı gaz lambaları ile aydınlanan evin loş ortamında kitap okumaya bayılıyordu Blanca. James'ten uzun zamandır haber yoktu. Bir mektup bile göndermemişti. Onun için endişelenmeye başlamıştı doğrusu. Kraliyet ordusuna girdiğinden beri, her an ölüm haberini alma korkusuyla yaşar olmuştu. Elinde ki ahşap kupadan, sıcak rezenesini yudumlayarak kitabını okurken,bir anda kapı şiddetle çalmaya başlamıştı. Ses evde yankılanınca, yukarıda uyuyan kızlar panikle yataklarından doğrulmuş birbirlerine bakmışlardı şaşkınca. Blanca ise oturduğu yerde, kitabını sehpaya bırakıp kapıya bakmak için usulca kalkarken, kızlar ısrarla çalan kapının gümbürtüsüne korkarak yataklardan fırlamış ve hızla merdivenlere koşmuşlardı. Onlar panikle koşar adım merdivenlerden inerken, Blanca'da kapıya biraz yaklaşmış ve çok yakın durmayarak gelenin kim olduğunu anlamaya çalışıyordu. Kızlar Blanca'yı görünce merdivenin son basamaklarında durdular ve olanları korkuyla izlemeye başladılar. "Kim o?" Blanca sesini sabit tutarak kapıya doğru seslendiğinde, dışarıdan genç bir erkek sesi duyuldu, kızlar anlam veremeyerek Blanca'ya baktıklarında, Blanca elini onlara doğru kaldırıp avuç tarafını gösterek şekilde tuttu ve durun der gibi elini salladı hafifçe. Kızlar kapıya döndüklerinde, duydukları karşısında şoka girdiler. "Kralın emriyle sizi cadılıktan tutukluyoruz Bayan Woodshire. Lütfen kapıyı açın bu kralın emri." Kızlar ve Blanca şaşırmış halde bakışırken, kapı bir kez daha gümbürtü ile vuruldu. Blanca yavaşça gidip kapıyı araladığında ise, askerler bir anda saldırır gibi kapıyı itti ve kendisini kollarından karga tulumba tutup, dışarı götürmeye başladılar. Kız kardeşleri hızla yukarı çıkıp elbiselerini geçirip, hızla evden ayrıldılar. Korku ile askerlerin arkasından koşarlarken, Blanca'ya cadı iftirasını kimin atmış olabileceğini düşünmeye başladılar. Blanca, korku ile kollarını kurtarmaya çalışırken, yeni vampir olmuş bir yeni doğan olarak askerlerden ısırarak kurtulmayı da düşünmüş, ama bunun aleyhine bir davranış olacağını anlayıp vazgeçmişti. Tepesi oldukça kabartılarak, at kuyruk gibi toplanmış saçları dümdüz, beline dökülmüş, götürülme esnasında savrulurken, ince zarif tacının önünden doğru salınmış ince bir tutam saçı gözünün önüne düşmüştü. Öylesine güzel bir kadının cadı olması mümkün değildi. Blanca'nın dış görünüşü bunu her şekilde kanıtlıyordu. Blanca kasaba meydanına götürülürken, kızlarda arkasından koşuyordu. Son hızla koşarlarken, bir anda Athena ve Demeter'i evlerinin önünde gördüler. Athena şaşkındı fakat, Suzan, Demeter'in belli belirsiz bir zafer gülüşü ile olanları izlediğini fark etti. Bakışlarında hiç şaşkınlık yoktu, aksine sanki olacakları biliyormuş gibi eğlenir halde izlediğini gördü Demeter'in.Suzan o ifadeleri görünce, Demeter'den şüphelenmişti. Uzun uzun gözleri kısık halde, Demeter'in gözlerine bakarak önünden geçerken,Demeter Suzan'a çarpılmaya başlayan bir gülümseme ile baktı. Suzan iyice şüphelenerek koşarken, Askerler Blanca'yı kasaba meydanına getirmişlerdi çoktan. Meydanın tam ortasında, kocaman bir ateş yakmak için hazırlanan, devasa bir kazık ve altına yığılmış bir insan boyu odun yığın ve ellerinde meşalelerle bekleyen kasabalılar vardı. Herkes Blanca'ya tehditkar bakışlar atarken, Blanca hala olanlara anlam veremiyordu. Kollarını kendine çekerek kurtulmaya çalışırken, bir yandan da cadı olmadığını haykırıyordu. Kız kardeşleri meydana geldiklerinde, Blanca'nın sesini duyunca hepsi ağlamaya başladılar. Blanca dönüp onlara ağlayarak bakarken, bir yandan da kendini geriye çekerek kollarını kurtarmaya çalışıyordu. Kendini bir yere bir geriye çekerek kurtulmaya çalışan Blanca, sesini kimseye duyuramıyordu. Askerlerden biri odunları ateşe vermek için beklerken ,Blanca korku ile kocaman açılmış gözlerle baktı kendisini bağlayacakları devasa kazığa. Orada diri diri yanarak ölecekti ve insanlar bundan mutluluk duyacaklardı. Onun diri diri yanmasını izlerken herkes rahatlayacaktı. Blanca bir kez daha cadı olmadığını haykırmaya başladı. "Bırakın! Ben cadı değilim.Yalvarırım inanın bana, büyü yapmayı bile bilmem. Hayatımda büyü malzemesi bile bilmem. Lütfen bırakın, ben cadı değilim! Tanrı şahidim olsun ki ben cadı değilim!" Askerler, çırpınan Blanca'yı iki elleri ile kollarından sım sıkı tutarak, kazığa bağlamaya sürükleyerek götürmeye başladılar. Kız kardeşleri askerlerin yanına gitmek için insanların arasından hızla geçmeye başladılar. Blanca, yere çöker gibi kendini aşağıya çekip, kollarını kendine çekmeye çalışsa da başarılı olamadı. Askerler, merdivenle çıkıp Blanca'yı kollarını geriye çekerek bileklerini bağladılar. Blanca ise avaz avaz sesini duyurmaya çalışıyordu hala. Kazığa bağlanmamak için debelenirken, ağlayarak haykırıyordu. "Yapmayın! İftira bu! Ben cadı değilim! Dinleyin yalvarırım bırakın gideyim! Ben cadı değilim, ben cadı değilim! imdat! Yapmayın! Yardım edin! Biri yardım etsin! Durdurun onları!! Yalvarırım biri bana yardım etsin! İmdat! Ben cadı değilim. Kasabalılar yalvarırım yardım edin inanın bana ben cadı değilim! Hayır! Yapmayın! Durun! Hayır!!!!" Askerler söylenerek Blanca'yı bağladılar ve aşağı indiler. Kız kardeşlerini tutan kasabalı bir kaç kişi, Blanca'nın ağlayışını izliyordu. Aşağıda duran bir asker, elinde ki meşaleyi odunlara deyirdi ve odunları yakmaya başladı. Blanca tepinir gibi çırpınarak bağırırken,hala yardım çığlıkları atıyordu. Kız kardeşleri deliler gibi ağlarken, bir anda meydana bir asker daha geldi. Açık sarı saçları dağılmış halde olanları izlerken, kızlar bu tanıdık askere umutla bakmaya başladılar. James'in Blanca'yı kurtarmasını beklediler. James de tam aynısını yapmak için insanları dağıtmaya başladı. "Sokağa çıkma yasağı şuandan andan itibaren başlamıştır. Herkes evlerine. Dışarıda tek bir insan kalırsa ceza alacaktır. Dağılın şimdi!" James gür bir haykırışla ortamı inlettiğinde herkes panikle evlerine dağıldı. Askerleri de komutanları olarak saraya zor bela gönderdikten sonra. Kız kardeşleri de zorlanarak gönderdi. Blanca ise bedeninde açılan yanıklar ve su toplamalar yüzünden acı acı çığlıklar atarken, James ateşi söndüremeyeceğini anlayıp, merdiveni alev almaya başlamış kazıya dayayıp Blanca'yı çözdü ve güçsüz düşmüş Blanca'yı bayılırken tutarak güç bela yanmaya başlayan merdivenden indi. Alev dumanı yutarak alevlerden uzaklaşmaya çalışırken, öksürüklere boğuluyordu. Blanca'yı alevlerden uzaklaştırıp, nemli topraktan zemine yatırdı ve kendisi de öksürüklerle yanına oturup gökyüzüne bakmaya başladı. Blanca çok yavaş nefes almaya başlarken, James de nefesini düzeltti ve heybesinden koca bir demir enjektör çıkardı ve içinde ki siyah bordo rengi sıvıyı Blanca'ya yapmak için iğneyi havaya kaldırıp sapından sıkıca tuttu ve hızla kadının baldırına sapladı iğneyi. Daha önce bir defa dönüştürmeye yakın bir teşebbüste bulunmuştu. Blanca'yı yeni doğan yapmak için ufak bir miktar vermişti ama tam vampir olmasını engellemişti. Yarı vampir halde bırakmıştı Blanca'yı. Normal bir insan görünümüne sahipti. Gözleri bile değişmemişti. Şimdi ise hayatını kurtarmak için tamamen dönüştürmesi şarttı. Bacağına batan iğne ile Blanca yukarı doğru savurdu başını yattığı yerde, ardından tekrar tamamen kendinden geçerek yere bıraktı kendini. James dönüştürücü vampir zehrini yavaşça dura dura Blanca'ya enjekte ederken,Blanca tamamen bilinçsiz bir halde öyle uzanıyordu yerde. İşin kötüsü ateşin elbisesini yakabildiği kısımlardan kalan kısa kısmı bacaklarına sıcakla yapışmıştı ve bacakları komple yanık ve su toplamış kabarcıklarla kaplıydı.James kadının yanıklarına ve kabaran yerlerine içi acıyarak baktı. Dokunamayarak yaralara bakan James, duramayıp Blanca'yı kucaklayarak yerden kalktı ve kasaba çıkışına doğru yürüdü. Blanca kollarında ceset gibi yatarken, ormana doğru ilerledi. Ormanda kendisine ait taş bir çiftlik evi vardı. Üç katlı olan evde kendisinden başkası yaşamıyordu. Blanca'nın dönüşümünün sorunsuz geçmesi için oraya götürmeye mecbur kalmıştı. Yüzünde alevlerden kalan siyah lekelerle birlikte, yorgun bir şekilde darma dağın olmuş bir halde kollarında Blanca ile ağaçların arasında yürüyerek kasabadan uzaklaştı. Ormanda yorgun argın uzun uzun ilerledikten sonra eve vardığında, bahçe kapısını zorlanarakta olsa açtı ve bahçeye girip eve yürüdü. Blanca hala ölü gibi kollarında uzanırken, kadını içeri soktu ve en üst katta ki çatı katı odaya çıkardı merdivenlerden. Odaya girdiğinde, Blanca'yı yatağa bıraktı ve bedenini düzeltti. Ellerini karnında üst üste koyup, bacaklarını dümdüz yana yana yerleştirdi ve odadan çıktı. Kendi odasına gidip, kendini yatağa bıraktı ve biraz olsun dinlenmeye çalıştı. Bu arada kızlar, eve döndüklerinde Blanca için korkudan ağlayarak ölüp ölmediğini düşünüyorlardı. Kapıdan girdiklerinde, evin sessiz olduğunu fark ettiler. Çok fazla sessiz. Ayrıca da evde dağıtılmıştı. Suzan evin halini görünce panikle yukarı koştu. Yoktu,Aliona yoktu. Suzan panikle etrafa bakarken bir andan da kızlara bağırmaya başladı. "Camilla! Daphne! Aliona gitmiş! Gitmiş! O burada değil! Kızlar bebek yok! Bir şeyler yapın hemen! Durmayın onu bulmalıyız!" kızlar telaşla, evdeki her yeri didik ararken, Blanca için endişelenmeyi bile unutmuşlardı. Yeğenleri Aliona kayıptı ve onu bulmaları gerekiyordu. Kızlar evde bebeği hiç bir yerde bulamayınca, ellerine fenerleri alıp dışarı çıktılar. Yasağın bir yalandan ibaret olduğunu anlamışlardı. James herkesi iki inandırıcı yalan ile dağıtmıştı. Üç kız ışıkları önlerinde tutarak etrafa seslenmeye başladılar. "Aliona! Neredesin! Aliona'yı gören var mı? Birileri bir şey biliyorsa söylesin. Aliona!" Camilla etrafa bağırırken, Suzan ve Daphne kapıları çalmaya karar verdiler. Belki birileri bir şeyler görmüş olabilir diye insanlarla konuşmaya başladılar. Üç kız fellik fellik kasaba da gecenin bir saati bebek ararlarken, Blanca ise her şeyden habersiz dönüşüm geçiriyordu. Yattığı yerde, yaraları bir bir kaybolmaya başladı yavaşladı. Yanıklar küçülerek yok olurken, saçları düzelmeye ve parlaklık kazanmaya başladı. Su toplayan yerleri gittikçe inmeye ve küçülmeye başladı. Teni beyazlayarak açılırken, vücut ölçüleri oturmaya başladı. Göğüsleri biraz daha kalkık hale gelirken, kalçası biraz daha düzeldi yatağa doğru. Kirpikleri kalkıklaşarak gürleşti, dudakları kuruluğunu attı ve çilek rengi olarak canlı ve nemli bir şekilde dolgunlaştı. Göz altlarında ki morluklar ve ağlamaktan kızarmalar azalarak yavaşça yerini yeni ten rengine bıraktı. Yanakları heykelimsi bir şekilde düzeldi ve bütün yaraları gittikçe yok oldu.Bağırmaktan tahriş olan boğazı ve ses telleri de tamamen iyileşti ve enjekte edilen vampir zehri hücreleri öldürerek organları durdurdu. Kalbe ulaştığında, dondurur gibi bir anda kalbi durdurdu ve Blanca'nın dönüşümü tamamlandı. Bu sırada bebeği, Büyük bir binanın, devasa salonuna getirildi ve salonun sunağının üstüne yatırıldı. Sabahın erken saatlerinde, gizli bir örgütte bunlar olurken, Blanca uzandığı yerde, hızla gözlerini açtı ve tavana dikti bakışlarını. Gözleri artık parlak bir bal sarısı rengindeydi. yattığı yerde, dışarıdan gelen en ufak bir sesleri bile net duyabiliyordu. Dallara düşen çiğleri net görüyor ve dallardan süzülüş seslerini duyabiliyordu. Ağaçların yapraklarının hareketlerini görebiliyor ve duyabiliyordu. Fakat bir sorun vardı,hayatında hiç olmadığı kadar susamış hissediyordu.Diliyle dudaklarını yaladı ve susadığı şeyi fark edince, bir anda panikle iç çekerek yerinde doğruldu. Dudaklarını yaladığın da,sıcak kanın boğazından aktığının hayalini gördü,Blanca kana susamıştı. Korkuyla hızla nefes alırken, ellerinin birbirine değmesi ile teninin buz gibi olduğunu fark etti. O anda bir çığlık koyuverdi. Bu ölüm soğuğuydu. İstemsizce nabzını kontrol etmek istedi fakat bir kalp atışı alamadı. İyice panik olunca güçlü bir çığlık koyuverdi işte o zaman. James çığlığı duyar duymaz odaya koştuğunda, Blanca'nın halini görünce, yanına koşup yüzünü ellerinin arasına aldı ve gözlerine baktı. Ve Blanca'nın asla unutamadığı o sözleri söyledi işte o an. "Sakin ol. Sen artık benim gibisin.Biz artık aynıyız. Biz vampiriz Blanca. Ama korkma bebeğim, ben yanındayım.Buna alışacaksın.Kendini kontrol edebildiğinde, işte o zaman çok mutlu bir hayatımız olacak.Seni asla bırakmayacağım hep seninleyim. Senin elini hiç bir zaman bırakmayacağım.Sana söz veriyorum." Günümüz Virane Ev O gün, duyduğu o sözler Blanca'nın kalbini sakinleştirmişti. James'i seviyordu ve bu yüzden ona güveniyordu. Ona inanmasının nedeni de buydu. O gün o sözleri söyleyen adam şimdi ondan çok uzaklardaydı. Blanca gözlerini açarak, kafasını yatırdığı yerden kaldırdı ve karşısında bir çift bal sarısı göz gördü. Demeter... Blanca onu hemen tanımıştı. Ciddi bir ifade ile oturuşunda bacağını değiştirip tekrar bacak bacak üstüne atarak dik bir şekilde oturdu ve Demeter'i izlemeye koyuldu. "Kız kardeşlerine uğramak zorunda kaldım. Baya iyi gizlenmişsin de." Demeter'e tek kaşını kaldırarak bakan Blanca anıların etkisi ile bir anda saniyelik hızda Demeter'in dibinde bitiverdi. Koltuğun kollarını tutup kadının üstüne olabildiğince eğildiğinde gözlerinin içine alev alev yanan bir öfkeyle baktı. Ardından tek bir şey söyledi. "Sen yaptın, benim cadı olduğum konusunda iftira atan sendin. O gün senin yüzünden bebeğimi kaçırdılar. Sen beni yaktırmaya çalışırken, evde yapayalnız uyumakta olan üç yaşında kızım birileri tarafından alındı ve götürüldü. Bütün bu olanlar senin yüzünden Demeter. Hala nasıl karşıma çıkacak yüzü bulabiliyorsun ha?" Demeter cins bir gülümseme ile yerine yerleşti ve Blanca'ya yaklaşıp gülümsemesini söndürerek dişlerinin arasından tısladı. "Blanca inan seni çok iyi anlıyorum, çünkü bir anne olarak bende aynı endişeler içindeyim, çünkü benim de çocuğum kızının götürenlerin elindeydi iki yıl öncesine kadar ve hala kendinde değil, çocuğumu korumam için James'i bırakman gerek, yoksa çocuğumun hayatını mahvedecek.Alpha onu öğrenirse, yaşatır mı sence? Insan kanı için akıl sağlığını yitirmiş genç bir vampiri, sevgili Alpha yaşatır mı eski dostum?" Blanca burnundan fıslayarak saniyede koltuğuna geri döndü ve tek kaşını kaldırıp, Demeter'in dürüst olup olmadığını tarttı kafasında.Demeter ise sakince ondan bir cevap bekliyordu.Fakat beklediği cevabı alamadı. "Ursula'dan mı bahsediyorsun? Son gördüğüm de gayet aklı başındaydı doğrusu." Demeter sinirlenerek kısa bir bakış attı ve ardından sırrını Blanca'ya açması gerektiğini anladı.En güvenmediği kişiye anlatmak hiç istemediği bir şey olsada. "O değil Blanca.Bahsettiğim çocuğum oğlum Gabriel.Şuan kızının bulunduğu örgüt oğlumu da ele geçirmişti ve sonunda oğlum insan kanıyla aklını kaçırmış bir halde bırakıldı kapımıza.Onu mahzende tutuyoruz, birileri duyar yada oradan kurtulursa her şey mahvolur anladın mı?" Blanca bunları duyduktan sonra iyice korkuya kapıldığını hissetti.Kızı Aliona'yı Demeter'in oğluna olanlar gibi kafayı yemiş halde hayal etti bir an, sonra ise gözlerini sıkıp açarak sakin bir şekilde Demeter'e döndü. "Peki ne istiyorsun? Çocuk için sadece sakın beni köşeye sıkıştırdığını sanma, bende bir anneyim o çocuk için yapacağım ne yapılacaksa.Şimdi söyle bakalım ne istiyorsun." Demeter derin bir nefes alıp sakince ablasını mutlu edecek isteğini söylemek için gözlerini Blanca'nınkilere dikti. "James'ten uzak dur.Onunla görüşmeyi tamamen kes, bunları yapmazsan oğlumu senin yüzünden kaybederim Blanca beni anlıyor musun?" Blanca bunu duyunca ayağa kalkıp pencereye yürüdü ve dolunayı izleyerek derin bir iç çekti ve aya bakmaya devam ederek cevabını verdi. "üzgünüm yapamam.Bizim bir kızımız var hayatı tehlikede, James olmadan onu kurtaramam." Demeter tıslayarak oturduğu yerde doğruldu ve öfkeli gözlerle bakmakla yetindi. BÖLÜM SONU |
0% |