Başımla onu onayladığımda bakışlarını Asel`e çevirerek konuştu. "Ee, anlat bakalım. Sen neden kabul ettin benimle buluşmayı ? Yani, evliliği isteme sebebin ne ?"
Bu kadar direkt sorması beni bi anlık afallatsa da yerimde kıpırdanarak dürüstçe onu cevapladım.
"Aslında, ben her gelen teklifi direkt reddediyordum. Çünkü evliliği düşündürecek biri çıkmadı karşıma, evde rahatım, okulum daha yeni bitti. Ama artık annemin ısrarlarına dayanamadım ve sadece görüşmeyi kabul ettim."
Alper dediğime gülerken utanarak bakışlarımı ellerime çevirdim. Adama resmen `şans eseri sen denk geldin, piyango sana vurdu.` demeye getirmiştim. Fakat o buna takılmış gibi durmuyordu. Hatta belki de karşıma evliliği düşündürecek birinin çıkmaması hoşuna gitmişti, bilmiyordum. İç çekerek bakışlarımı ellerimden çekip, başka söyleyecek bir şey bulamayarak sıramı savmak için bu sefer ben sordum.
"Peki sen ? Sen neden kabul ettin ?"
Alper, Asel`de olan dikkatini bana verirken kendinden emin bir şekilde cevapladı. Sanki bu soruya daha önce çalışmış gibiydi.
"Çocuk istediğime karar verdim."
Cevabıyla az önce utançtan kızaran yanaklarım olabilirmiş gibi biraz daha kızardı. Biraz olsun beni bırakıp giden heyecanım tekrar tüm bedenime hükmeder hâle geldi. Üzerime çöken sıcaklık yerimde kıpırdanmama sebep olurken yutkundum. Başımla onu onaylayıp dudaklarımı ıslatarak konuştum. Bu kadar dürüst bir cevabı beklemediğimden, bocalamama sebep olmuştu.
"Nasıldı bakalım günün ? Tanıştığımız hayvanları sevdin mi ?"
Ece hevesle başını salladı ve ışıl ışıl gülümsedi.
"Sevdim öğretmenim. Ama siz daha benimkini görmediniz."
Kaşlarım sözleriyle birlikte hafifçe çatılırken hatırlamaya çalıştım. Fakat emindim, Ece sınıfa bir hayvanla gelmemişti ki.
"Ama sen sınıfa bir hayvan getirdin ki güzelim."
Sorgularcasına çıkan sesim ve havaya kalkan kaşlarımla karşımdaki küçük kızdan bir cevap bekliyordum. Fakat o bana cevap vermek yerine kapıya doğru döndü ve birkaç saniye bakınıp gülerek bana döndü.
"İşte geldi!"
Anlamsız bakışlarım onunla birlikte kapıya dönerken kapıda görünen adamla birlikte yutkundum.
Dağılmış kumral saçları, kahverengi gözleri ve sakallı yüzüyle kapıda dikilmiş bize bakıyordu.
Ece koşa koşa adamın dibine gittikten sonra eliyle beni de yanlarına çağırdı. Çöktüğüm yerden kalkarak onların yanına ilerlediğimde nihayet adamı incelemeyi bırakıp sormayı akıl ederek küçük kıza döndüm.
"Ben hâlâ evcil bir hayvan göremiyorum ?"
Ece ellerini birbirine vurarak yanındaki adamın bacağına doladı kollarını.
"Ömer abim işte! Ömer abim benim atım!" dedi ve söyledikleri çok normalmiş gibi hevesle devam etti.
"Atlar da evcil hayvanmış ya öğretmenim!"
Durumun absürtlüğüne mi gülsem, koskoca adamı at yerine koyup karşıma getirmesine mi haykırsam bilemeyerek duraksadım. Sonunda bu küçük bücürün abisi kendine gelirken irkilir gibi oldu ve bakışlarını benden çekip kardeşine çevirdi.
"Ne ? Ne atı ? Ne evcil hayvanı ? Ece ne diyorsun abim ?"
Peş peşe kardeşine sorularını sıralasa da kardeşi onu takmadan, eliyle ona doğru eğilmemi işaret etti. Gülmemek için birbirine bastırdığım dudaklarım duyduklarımla aralanırken bu kızın kesinlikle normal bir çocuk olmadığına emin oldum.
"Öğretmenim, artık abimle tanıştınız!"
"Bakın bunu on beş yaşındaki ergenler bile yapmaz! Vazgeçelim!"
Kızlar benim dediklerimi zerre umursamadığından bende sakince bekledim. Bunun sonunda rezil olmakta vardı ya...
Dakikalar içinde şarkının nakaratı mekanda yankılanmaya başladığında utançtan onun olduğu tarafa dönememiştim bile. Şarkının sözlerinin başlamasına saniyeler kala ona döndüğümde dudaklarındaki gülümsemeyle elindeki mikrofonu ayarladığını gördüm. Sanki ona baktığımı hissetmiş gibi kafasını kaldırıp bana baktığında yüzündeki gülümseme hâlâ yerini koruyordu.
Gizleme benden çekinme söyle
Yollarıma çık yürekli ol
Saklanma benden derdini söyle
Sen karşıma çık yürekli ol
Kaçırma gözlerini
Dinle kalp sesini
Söyle seviyorsan yürekli ol...
•••
Şarkı: Gülşen-Be adam
Bu hikâyede elinde kibrit ile ortalığı ateşe vermek isteyenler vardı. Her yanı alevler içinde bırakmak, cayır cayır yakmak isteyenler vardı. Gecenin karanlığını yaktıkları ateş aydınlatsın, ışıyan gecede acı çığlıklar yankılansın isteyenler vardı. Bunlar kalpleri prangaların mahkûmiyetinden kurtulamayan, başkalarının acılarından haz alan acizlerdi. Yaktıkları ateşte yanacaklarını dahi gözleri göremeyecek kadar kibirle dolanlardı.
Bir de o acizlerin yaktıkları ateşte yananlar, alevler içinde kalıp da kavrulanlar vardı. Gecenin karanlığından sıyrılıp güneşin aydınlığına kavuşmak için umutla bekleyip, her yeni doğan güne alevlerin sönmesi için çalışıp çabalayarak hayata dört elle sarılanlar ve sabır gösterenler vardı.
Peki bu hikâyede kim yanan, kim yakandı ? Kim kül olan, kim kün olandı ?