@uuykusuzvedengesiz
|
Bu hayatta uğruna çok çalıştığımız, çabaladığımız, gecelerimizi gündüzlerimize kattığımız bazı şeyler olurdu. Bu, benim için kesinlikle okulumdu. Hayatımda her şey düzen içinde, her şey tıkırında ilerlerken, bu düzenden sapan tek şey okulumdu. Kazanmamdan mezun olmama dek, tam olarak o şekilde çalışıp çabaladığım, uğruna uykusuz geceler geçirdiğim gayemdi. Hatta bazı geceler, gözlerim hiç farkında olmadığım bir anda önümdeki boş duvar daldığında, bu emeklerimin karşılığını gerçekten alıp alamayacağımı çok düşündüğümü hatırlıyordum. Gözlerim kapanmak için büyük bir savaş verirken, onlara direnme sebebim sadece bu karşılığı alma isteğim ve umudumdu. Zaman içinde okulum bitmişti, ben yine gayeme ulaşabilmek için ilmek ilmek çalışmıştım. Ve şimdi, aslında tam da istediğim yerdeydim. Ve eğer o yıllardaki Bihter'e dönüp birkaç kelam edebilme şansım olsaydı, kesinlikle sonuna kadar sabretmesini, daha büyük bir açlıkla bu günlerin hayalini kurmasını söylerdim. Çünkü değeceğini biliyordum. Ulaşmak istediği o gayesine ulaşacağını biliyordum. Ellerindeki ponponlarla kendi sıralarının gelmesini bekleyen öğrencilerime bakarken Nesrin teyze kolunu koluma dokundurduğunda, çocuklardan daha aşağı kalır bir yanı olmayan heyecanımla Nesrin teyzeye döndüm. "Dün gece zor uyudu, kıyafetlerini ayak ucuna kadar zor bıraktı." Dudaklarımdaki git gide büyüyen gülümsememle Ece'ye baktığımda, heyecandan yerinde duramayarak şu an gösteri yapan grubu izlediğini gördüm. Diğer çocuklara da göz attığımda aynı durumda olduklarını gördüm. Nesrin teyzeye tekrar döndüm ve dudaklarımı ıslattım. "İnan bunu ilk söyleyen veli sen değilsin Nesrin teyze, her gelen aynısını söylüyor." Gülerek söylediğim sözlerden sonra, sol elimi kaldırıp kendime biraz olsun hava yapmaya çalıştım. Hava iyi olduğundan salonda yapılması planlanan gösteriler bahçede yapılıyordu ve şansımıza bugün güneş tam tepedeydi. "Çok sıcak değil mi ? Sabahtan beri yorulmuşsundur sende." Nesrin teyzenin başını omzuna eğerek bana hitaben konuştuğunu görünce, başımı 'eh işte' der gibi iki yana yavaşça salladım. "Olsun. Çocukların hevesine baksana Nesrin teyze, değmez mi ?" Nesrin teyze gülümseyerek koluma iki kez dokunduğunda aynı samimiyetle bende gülümsedim. Hemen ardından yanımda bir öksürük sesi duyduğumda o tarafa döndüm. Ömer'in gülümseyerek bana baktığını fark ettiğimde, Nesrin teyzeye yandan bir bakış atıp bize bakmadığına emin olduktan sonra tekrar Ömer'e döndüm. Bir elini gözüne siper ederek biraz bana doğru eğilerek konuştu. "Bihter Hanım, yine ışıltınızla gözlerimi kamaştırıyorsunuz. Sanırım sizin bu göz alıcı hâlinize ben hiç alışamayacağım." Bir elimi çaktırmamaya çalışarak kalbimin üzerine koyduğumda heyecanımın katlanarak arttığını fark ettim. İç çekerek gülümsedim ve yutkundum. "Öyle mi ? Keşke sizin içinde aynı şeyi söylemek mümkün olsa." diye mırıldanmama tezat bende bir elimi kaldırıp gözlerime siper ettiğimde, Ömer bunu anında fark etti ve güldü. Gülüşü, saatlerdir güneşin yapmadığı etkiyi yapıp beni eritecek kıvama getitirken yanaklarını sıka sıka onu sevme isteğimi zorlukla bastırdım. Allah'ım, bu adam benim tüm ciddiyetimi yitirmeme ve içimdeki çocuğun atılarak piste çıkmasına sebep oluyordu! "Fazla naz aşık usandırır derler ama," İç çekerek mırıldandığında kaşlarımı kaldırarak ona baktığımda, bana takılmak için söylediği bir ifadeyle bakmasına karşın yine de devam etti. "Bende seni usandırmamak için, ilk ne zaman he dersen o an nikâh tarihi alırım diyorum. Ne dersin ?" Boğazımı temizleyip bakışlarımı ondan çektim ve artık gösterilerinin sonuna gelen çocuklara baktım. "Abartma istersen diyorum." Ömer cevabıma ithafen sesli bir şekilde güldüğünde ondan tarafa bir daha bakmadan ellerimi birbirine vurdum ve kendi öğrencilerimi etrafıma topladım. "Evet, vakit geldi! Hazır mısınız bakalım ?" Çocukların hepsi başlarını sallayarak beni onayladığında, çocukları partnerleriyle yan yana getirerek sıra hâlinde dizilmelerini sağladım. Her ne kadar ilk başta başladığımız salsa provalarımız gelmesi planlanan dans öğretmenimizin gelmemesi sebebiyle sekteye uğradığından değişmiş olsa da, çocuklar birkaç haftalık o kısıtlı vakitte bile hemen yeni kareografiye ayak uydurmuşlar ve beni mutluluktan ağlatma derecesine getirmişlerdi. Zaman önemli olanda mükemmel bir gösteri değil, çocukların unutamayacağı güzel anılar ona bırakabilmekti. En önde Hakan ve Serra, hemen arkalarında Olcay ve Melike, üçüncü sırada Hâle ve Mert, onların arkalarında Emel ve Pars, en arkada da Ece ve Efe vardı. Eşleştirmeleri yaparken Serra'nın da Hakan ile dans etmekten gayet memnun olduğunu görmüş, ve Hakan'a tabularını yıktığı için bir kıyak geçmeyi de unutmamıştım. Diğer sınıf gösterisini yapıp sahneden çekildikten sonra sıra nihayet bizim sınıfımıza geldiğinde, çocuklar sırayla sahneye çıktı ve önceden yaptığımız provalardaki yerlerine yerleştiler ve halka hâlini aldılar. Bu sefer seçtiğimiz şarkı sesi bizim için yükseldi. Çocuklar ellerindeki ponponları havaya kaldırıp sallamaya başladığında mutlulukla onları izledim. Şarkının sözlerinin başlamasına sadece saniyeler kaldığındaysa da, çocukların bakışlarının bende olduğunu bilerek, nerede başlamaları gerektiğini artık bilmelerine rağmen her provada yaptığımız gibi parmaklarımla üçten geriye saydım.
"Şu dünyadaki en mutlu kişi mutluluk verendir Şu dünyadaki sevilen kişi sevmeyi bilendir Şu dünyadaki en güçlü kişi güçlükten gelendir Şu dünyadaki en bilgin kişi kendini bilendir
Çocuklar önce sağ, sonra sol, sonraysa iki ellerini kaldırarak ponponlarını salladılar. Şarkı sözleri ikinci defa tekrar etmeye başladığında önce kızlar, kızlar kalkınca da erkekler yere çöktü.
Bütün dünya buna inansa Bir inansa, hayat bayram olsa İnsanlar el ele tutuşsa Birlik olsa Uzansak sonsuza
Erkeklerde ayağa kalktıktan sonra çocuklar ponponlarını havaya kaldırıp sallamaya başladı.
Bütün dünya buna inansa Bir inansa, hayat bayram olsa İnsanlar el ele tutuşsa Birlik olsa Uzansak sonsuza
Çocuklar el ele tutuşarak önce bir araya toplandılar, sonra da tekrar açılarak eski yerlerine geçtiler. Bu işlemi şarkı aynı yeri tekrarladığında bir defa daha yaptılar ve yine yerlerine geçtiler.
Şu dünyadaki en olgun kişi acıya gülendir Şu dünyadaki en soylu kişi insafa gelendir Şu dünyadaki en zengin kişi gönül fethedendir Şu dünyadaki en üstün kişi insanı sevendir
Çocuklar en baştaki hareketleri tekrarladılar.
Bütün dünya buna inansa Bir inansa, hayat bayram olsa İnsanlar el ele tutuşsa Birlik olsa Uzansak sonsuza
Çocuklar elleri havada ponponlarını sallamaya ve kendi etraflarında dönmeye başladı.
Bütün dünya buna inansa Bir inansa, hayat bayram olsa İnsanlar el ele tutuşsa Birlik olsa Uzansak sonsuza
Bunun ardından kendi etraflarında dönmelerinin peşi sıra bir tren gibi Hakan en önde olmak üzere halka hâlinde dönmeye başladılar.
Bütün dünya buna inansa Bir inansa, hayat bayram olsa İnsanlar el ele tutuşsa Birlik olsa Uzansak sonsuza
Bütün dünya buna inansa Bir inansa, hayat bayram olsa İnsanlar el ele tutuşsa Birlik olsa Uzansak sonsuza
En son şarkı sözleri bitip yerini nakarata bıraktığında sırayla yan yana dizildiler ve selam verdiler. Gurur dolu bakışlarımla tüm kuvvetimle bende onları alkışlarken gözlerindeki mutluluğu görebiliyor olmak beni asıl tatmin eden şeydi. Onları böylesine mutlu gördükçe bende hem mutlu oluyor, hem de gerçekten bir şeyleri başardığımı hissediyordum. Çocuklar benimle vedalaştıktan sonra kimi evine gitmek üzere, kimiyse diğer gösterileri izlemek üzere yanımdan uzaklaştı. Bende yanımdaki birkaç öğretmen arkadaşla muhabbete başlarken, dakikalar içinde önümde biten küçük çöpçatanla, dönen muhabbetten sıyrılarak ilgimi ona yönelttim. "Öğretmenim! Nasıldım ama ? Güzel oynadım değil mi ?" Başımı hızla aşağı yukarı sallayarak hevesle konuştum. O da beni heyecanlı gördükçe daha çok kapılıyordu bu güzel hislere. "Hem de çok güzeldi! Hepiniz harikaydınız!" Ece bana gülümsedikten sonra memnuniyetsizce bizden birkaç metre ötede duran Efe'ye baktı. "Hatta Efe bir ara ne yapacağını bile unutup benden baktı!" Omuzlarımı silkerek gülümsememi bozmadan yanağını okşadım. "Olsun, heyecandan unutmuş olabilir. Bu çok güzel bir gösteri olmasına engel değil ama değil mi ?" Ece başıyla beni onayladıktan sonra aklına yeni bir şey gelmiş gibi gözlerini irileştirdi. "Öğretmenim saçlarım nasıl olmuş ?! Abim yaptı!" Düzgünce tarandığı belli olan düz saçları iki yandan toplanmıştı. Basit bir model olmasına karşın, bende tıpkı onun gibi gözlerimi irileştirdim ve hayatımda ilk defa böyle bir model görüyormuşum gibi bir hayretle saçlarına dokundum. "Harika! Çok güzel olmuşlar Ece!" Ece, aldığı iltifattan mütevellit, ellerini arkasına saklayıp ayak uçlarında yükselerek bakışlarını kaçırdı. Ve böylelikle anlıyordum ki, bu abi-kardeş ikilisi de arada gerçekten utanabiliyordu ve aynı tepkileri veriyordu. "Teşekkür ederim." Ece'yi önüme alıp, bizden sonra gösteri yapmaya başlayan sınıfı izlemeye başladık. Biraz sonra Ömer'de yanımıza geldiğinde, bu sefer üçümüz birlikte izlemeye devam ettik. İç çekerek yanımdaki adama yandan bir bakış attığımda, zaten hâli hazırda bana bakıyor olduğunu gördüğümde gülümseyerek önüme döndüm. Ece'nin ellerini tutup havaya kaldırıp onunla birlikte şarkının ritmiyle olduğumuz yerde sallanmaya başladığımda içimden bu neşemizi kaybetmememiz için dualar ettim.
•••
Yıllardır, her bayram sabahı olduğu gibi etrafa neşe saçarak uyandığım bir bayram sabahıydı. Tatildi, okula gitmek yoktu ve aslında bu bile ayların yorgunluğunu taşıyan benim için zaten bayram gibiydi. Telefonumdan Barış Manço'nun, Bugün Bayram şarkısını açıp kahvaltı hazırlamaya başladığımda bir yandan olduğum yerde sallanırken, diğer yandan da şarkıya eşlik ediyordum. Begüm, sabahın erken saatlerinde olduğumuzdan olsa gerek, bana garip garip bakmakla yetinip masayı hazırlamakla ilgileniyordu. Kısa bir süre içinde kahvaltı tamamen hazır olduğunda annem ve babamın da mutfağa gelmesiyle kahvaltımızı etmiştik. Kahvaltıdan sonra evi üstten bir silip süpürmenin ardından da bir çocuk hevesiyle aldığımız bayramlıklarımızı giymiştik. Çocuklar gelmeden bayramlaşmak için, yakın olduğundan çabucak gidip gelebilmiştik, aile büyüklerine de hemen gidip dönmüştük. Eve geldikten sonraysa Begüm ve ben teyzemlerle bayramlaşmak için hemen karşıdaki eve gitmiş, oradan da annemin özellikle atlamamamızı söylemesiyle yan eve, Nesrin teyzelere geçmiştik. Kapıyı çalıp, kapıdan bir adım geri çekilip beklerken, kapı bizi bekletmeden hemen açıldı. Ece, evin kızı olduğundan olsa gerek elinde kolonya ve şekerle birlikte kapıyı açtığında, beni gördüğü gibi gülümsedi. "Öğretmenim! Bayrama mı geldiniz ?" Cümlesi her ne kadar tam doğru olmasa da, ben ne demek istediğini anladığım için onu bozmadım ve gülümseyerek başımı aşağı yukarı sallayarak onu onayladım. "Evet! Bayram için geldik." Nesrin teyze içeriden seslene seslene gelirken, Ece de annesine dönüp baktı. "Kızım, neden kızları kapıda diktin öyle ?" Nesrin teyze gülümseyerek bize döndüğünde içeriyi işaret etti. "Buyurun geçin kızlar," Begüm'le göz göze geldiğimizde saniyler içinde bakışlarımızla anlaştık ve Nesrin teyzeyi kırmamak için içeriye geçtik. Ece, elindeki şekerlik ve kolonya şişesiyle kapının orada kalırken, Nesrin teyzenin kaş göz yapmasıyla yanımıza geldi. Önce kolonya, sonra da şeker tuttuktan sonra Nesrin teyzeyle kısaca laflarken bakışlarım bir yandan da tanıdık o simayı görmek için istemsiz etrafta geziniyordu. En son dün konuşmuştuk ve dünden beri nasıl olduğunu bilmiyordum. "Ömer de odasındaydı, gelir şimdi." Nesrin teyze, gözlerimin kimi aradığını fark etmiş olacak ki benim sormamama fırsat vermeden istediğimi vermişti. "Anne! Gömleğimi ütülemeyi beceremedim, bir bakar mısın ?" İçeriden gelen sesleniş üzerine Nesrin teyze bize mahcup bir bakış atmış ve oğluna bakmak için ayaklanmıştı. Fakat o sırada kapı çalınca Nesrin teyze oğlundan önce kapıya yönelmek zorunda kaldı. "Anne! Gömleğim!" Nesrin teyze oğluna beklemesi için seslenmesinin ardından salondan çıkarken, Ece saçlarını omzundan geri atarak bıkkınca söylendi. "İşte öğretmenim, abim bunu hiç beceremez! Kaç tane gömleği çöpe gitti!" Büyük bir insan gibi bana dert yanmasına güldüğümde, birkaç zamandır beni utandırmadığının farkına varmış gibi devam etti. "Abim için siz ütüleyemez misiniz bir kerelik ? Şaşkınlıkla karşımdaki kıza bakakalırken, işaret parmağımla kendimi gösterdim. "Ben mi ?" Ece, masum bakışlarıyla beni onayladığında bakışlarım salon kapısına kaymıştı. Nesrin teyze de bir türlü dönmemişti! "Güzelim, o pek olmaz sanki." diyerek, elimden geldiğince yumuşatarak kırmadan cevap verdiğimde, Begüm tüm patavatsızlığını ortaya koyarak diyolağumuza dahil oldu. "Neden öyle söylüyorsun abla ya ? Adam yapamamış demek ki yardım istedi. Kadıncağız hangi birine yetişsin ? Alt tarafı bir ütü sonuçta, hem sen de ütü yapmayı seversin." Begüm Ece'ye dönüp kaşlarını kaldırarak gülümsedi. "E, Ece bu evin kızı, kapıda misafirler var." Ece, bu gerçeğin farkına o an varıyormuş gibi, hatta anında bir komut almış gibi hızla ayaklandı ve eline aldığı kolonya şişesi ve şekerlikle birlikte söylene söylene kapıya doğru koşturdu. "Eyvah! Misafirlere şeker tutmayı unuttum! Misafirler, görmediniz değil mi! Beni de bekleyin!" Sinirle ne yapmaya çalıştığını sormak için Begüm'e döndüğümde, Begüm benden önce davrandı ve kolumdan tutup beni de beraberinde kaldırarak koridora peşinde sürüklemeye başladı. Saniyler içinde kendimi koridorun sonundaki odanın önünde bulurken, Begüm ağzımı bile açmama fırsat vermeden kapalı olan kapıyı çaldı. Kapı saniyler içinde açılırken Ömer'in sesi duyuldu. "An-Bihter ?" Alık alık karşımdaki adamın suratına bakarken, söyleyecek bir şey bulamayarak bende ismini söyledim. "Ömer ?" Bu sefer Ömer'in bakışları benim ardımdan hemen arkamda dikilen kardeşimi bulurken bu tekrarlama devam etti. Allah'ım, şu an resmen dejavu yaşıyordum! "Begüm ?" Begüm de bu akıma ayak uydurdu ve devam ettirdi. "Ömer abi ?" Ömer tekrar bana döndü. "Bihter ?" Begüm yanıma yaklaşıp buna bir son vermek istemiş olacaktı fakat ben bunu devam ettirmekte ısrarcı gibi tekrar konuştum. "Ömer ?" "Ne oluyor burada ?" Bakışlarımız bizim arkamızdan gelen sesle o yöne döndüğünde tarihin tekerrür ettiğine neredeyse emin olacaktım. "Pelin abla ?" Pelin abla, karşısındaki Ömer'e anlamsız bir bakış attı. "Ömer ?" Begüm, Pelin ablanın peşinden gelen kuzenimizi görünce atıldı. "Deniz abla ?" Deniz, Ömer ve beni yan yana gördüğünden bakışlarını ikimiz arasında gezdirerek şaşkınlıkla dudaklarını araladı. "Ömer abi ? Bihter ?" Artık emindim. Ben bu anı daha önce yaşamıştım! Bir eksikle yaşamıştım ama yaşamıştım olsun! "Ne oluyor burada birisi söylesin artık ya!" Pelin ablanın yükselttiği sesiyle birlikte Ömer elindeki ütüyü havaya kaldırdı. "Ütü." Pelin abla ütüye bir bakış atarak başını salladı. "Evet, o bir ütü." Ömer, boğazını temizleyerek konuyu ele aldığını belli ettiğinde derin bir nefes verdim. "Ya ben gömleğimi ütülemeyi beceremedim, anneme seslendim. Bihter geldi." Sırıttı ve boştaki elini kaldırarak devam etti. "Yanlış anlaşılmasın lütfen, bundan hiçbir şikâyetim yok. Aksine memnuniyet duydum." Yanaklarımın yanmaya başladığını hissettiğimde dirseğimle Ömer'i dürttüm. Ömer bundan etkilenmedi, Begüm devam etti. "Bende ablama dedim ki, abla dedim, mübarek Ramazan Bayramı bugün dedim, bir iki ütü sürüver ne olacak sevaptır, dedim." Başımı sallayarak Begüm'ü onayladığımda, Ömer omzunu kapının kasasına yaslayarak sırıtmaya devam etti. "Sen, bana yardım etmeye mi geldin ?" Başımı usulca sallarken, aramızdaki bakışmayı Deniz böldü. "E o zaman sen bir ütüleyiver, biz de Pelin ablayla tatlıları hazırlayalım. E zaten Nesrin teyze de misafirlerle ilgileniyor, Begüm de sizin yanınızda dursun." Pelin abla Deniz'i onaylayarak hızlı adımlarla mutfağa geçtiğinde, Begüm peşimden gelirken bende mecburen odaya girdim. Oda oldukça genişti, kenarda büyük bir gardolap, yanında çamaşır makinası vardı. Biraz daha kapıya yakın bir konumda da bir ütü masası vardı. Ömer, ardımdan gelip ütüyü masaya bıraktığında, kenarda duran, ütülenmeye çalışıldığı belli olan beyaz gömleğe uzandım. Gömleği ütü masasına yayıp hiçbir şey demeden ütülemeye başladığımda izlendiğimi biliyordum. Gömleği birkaç dakika içinde ütüleyip kenarda duran askıya astım ve iç çekerek Ömer'e uzattım. "Zahmet oldu." Ömer'in de iç çekerek sarfettiği sözlerden sonra bende gülümsedim. "Yok canım, olur mu hiç öyle şey. Zahmet falan olmadı." Begüm'e dönüp, kaşlarımla kapıyı işaret ettiğimde Begüm de peşime takılarak odadan çıktı. İkimizde direkt salona geçtiğimizde misafirlerin gittiğini gördük. Nesrin teyze yanındaki koltuğa eliyle vurduğunda gülümseyip yanına geçip oturdum. Biz hâl hatır konuşurken o ara Ömer de gelmişti. "Nisa'nın düğün davetiyesi geldi mi ?" Pelin ablanın Nesrin teyzeye sorduğu soruyla ben yine bir şey anlamadan dinlemeye başladım. "Geldi, geldi." diye mırıldanan Nesrin teyze, bir an duraksayarak bakışlarını hepimizin üstünde gezdirdi. "Büyüdünüz de evlenecek yaşa geldiniz." Başını 'vay be' der gibi salladı. Bir an bu kadar büyümüş olduğumuz gerçeğini yeniden hatırlamış gibiydi. "Sizin mürüvvetinizi de görmek nasip olur inşAllah." Ömer atılarak sesli bir şekilde "Amin." dediğinde ortam bir an sessizliğe gömüldü. Sessizliği bozan ses ise kapı tarafından duyuldu. "Amin, amin." Duyduğum sesle birlikte, bakışlarım hızla kapı tarafını bulduğunda yutkundum. Babam, bakışlarını Ömer'den çekmeden başını salladı ve ilerleyerek Ömer'in oturduğu koltuğa ilerledi. Ömer'in hemen yanına geçip oturduğunda Ömer'in omzuna birkaç kez vurdu. Ömer'in bakışları beni bulduğunda omuzlarımı silkmekle yetindim. Bir kez, sadece bir kez pot kırmadan günü kapatabilmeyi istiyordum. Tabii bu bizim için ne kadar mümkün, işte orası tartışılırdı.
-Bölüm Sonu-
Oylarınızı ve yorumlarınızı eksik etmeyiniz. Allah'a emanet olunuz! 🐿️
|
0% |