@uuykusuzvedengesiz
|
Hayat bazen insana beklenmedik sürprizler yapmayı severdi. Pekala gördüğümüz bu sürprizlerin her biri yüzümü güldürecek türden de değildi. Olan olur, biten biter ve biz yalnızca seyirci kalarak izlemekle yetinirdik. Çünkü bazen olmazdı, bazen yetişemezdik, bazen elimizden bir şey gelmezdi... Şu an Ömer'in de elinden bir şey gelmediğini, sabretmekten başka çaresi olmadığını, ki olduğu takdirde yaptığına emindim, bilecek kadar tanıyordum onu. İnsan hiç bilmez miydi kalbinin diğer yarısı nasıl atar ? Hiç bilmez miydi kalbi sıkıştığında diğer yarısının nasıl dert tasa içinde kıvrandığını ? Hep birlikte, cümbür cemaat beklemeye devam ettiğimiz karakolun önünde artık herkes bir tarafa dağılarak oturmuş, bir o yana bir bu yana gidip gelmekten usanmayan bir ben kalmıştım. Artık attığım adımlar her ne kadar yavaşlamış olsa da, hâlâ kendimi oturabilecek kadar sakin hissetmiyordum. Üstümde saatler önce özene bezene giydiğim elbisem geçen vakitten mütevellit kırış buruş bir hâle gelmiş, ayaklarımda her şeye rağmen güzelliğini kaybetmemiş saten elbiseme zıt ucu açık civcivli ev terliklerim vardı. Lakin gözlerim ağlarken kurumuş, kıpkırmızı olmuşken ve sinirden çatlayan başım beni her geçen dakika daha da zorlarken bu zıtlığı göremeyecek durumda olmam çok da anlaşılamayacak bir şey değildi. Kararan hava ruhuma da çökmüş gibi hissederken en sonunda bende pes ederek bir bankın dibine çöktüm. Bacaklarımı kendime çekip hâlâ içeriden bir haber gelmemesinden ötürü olduğum yerde iyice büzüştüm. Ömer'in avukat olan arkadaşı Emre, bize yalnızca beklememizi söylemiş ve saatler önce içeriye girmişti. Üstelik hâlâ daha da kendisinden hiçbir ses çıkmamıştı. İçeride ne yaptığını bilmiyordum fakat bu kapıdan Ömer ile çıkması tek temennim olduğundan sesimi de çıkaramıyordum. "Güzel kızım, harap ettin kendini. İstersen sen babanlar ile dön evine, en ufak bir şeyde haberdar ederiz biz seni. Olur mu yavrum ?" Nesrin teyzenin şefkat dolu sesi ve akabinde omzumu okşayan eli dakikalar önce dinen gözyaşlarımın tekrar yaşarmasına sebep olurken omuzlarımı silktim. Konuşsam sesimin çatlayacak olması büyük bir ihtimaldi fakat bu itirazımın kabul görmediğini çevremdeki yüzlerde görmek beni zorla konuşmaya itti. "Teşekkür ederim Nesrin teyze. Ama bekleyeceğim. Şuradan çıktığını görmek istiyorum." Başını minnetle omzuna doğru eğip iç çekti ve başıyla beni onayladıktan sonra yanıma çökerek ellerimi avcunun içine alarak diğer elini de ellerimin üzerine kapadı. Başka hiçbir şey söylemedi. Ben de iyi niyetinden zerre şüphe etmeden bir de onun üzüntüsünü kalbime yük ettim. "Nasıl böyle bir şeye adı karışır aklım almıyor. Benim oğlum hiç böyle işlere bulaşmaz ki." Nesrin teyzenin, belki de oğlunu benim gözümde temize çıkarmaya çalışmasına hüzünle tebessüm ederek baktım. Belki de uzun bir ilişkimiz olmadığından, hep bize destek olmalarının yanında annemlerde de Nesrin teyzelerde de bu güvensizliği daha önce de birkaç kez hissetmiştim. Düşününce kendilerine göre haklı sebepleri olduğuna kanaat getirmiş, hatta onlara hak da vermiştim. Fakat şu an bu durumda nedensizce bu bile kalbimi kırmıştı. Çünkü bu, takıldığımız ilk tümsekte, sorgusuz sualsiz oğlundan vezgeçeceğimi düşünmüş gibi yansımıştı bana. Ya da ben şu an çok hassastım ve alınganlık ediyordum. Bilemiyordum. Hepimizin bakışları bir ameliyathanenin kapısındaymış gibi karakolun kapısından ayrılmazken saatlerdir girenin çıkanın haddi hesabı yoktu. Ve yine saatlerdir, ilk defa beklediğimiz o tanıdık yüz o kapıdan çıktı. Sözleşmişiz gibi her birimiz anında ayaklanıp kapıya hücum ederken Emre birkaç adımda yanımızda bitti. "Az önce Ömer'in bahsettiği arkadaşı söz konusu kanıtları getirdi. Videoları izlediler. Suçu kanıtlanan kişi de karakolda zaten. Ömer ile konuştum. Şikayetçi olacağız. İşlemlerin ardından da Ömer'i bırakacaklar." Hepimizin omuzları yaşadığı rahatlamayla çökerken Nesrin teyze ve Osman amcada buna ek oğullarının aklanmasının mutluluğu da vardı. Osman amca teşekkürlerini ard arda sıralayarak Emre'ye sarıldıktan sonra Emre tekrar karakola girdi. Annemler aldıkları bu haber sonrasında beni Nesrin teyzelere emanet ederek eve gittiler. Bizim payımıza ise yine beklemek düştü. Aradan ne kadar geçtiğini bilmediğim, farkında olmadığım bir vakitten sonra, kalbim ilk defa uzun saatlerin ardından tekrar hızla çarpmaya başladı. Karakolun girişinde görünen tanıdık sima çok zorlanmadan bizi bulurken göz göze geldiğimiz ilk anda bariz olan en belirgin hissi açık ara farkla mahcubiyetti. Birkaç adımda arkadaşı ile yanımıza vardığında ilk Nesrin teyzenin, daha sonra da Osman amcanın sarılışı ile bölündü bakışlarımız. Hemen peşinden ise arkadaşına teşekkür etmek için arkadaşına doğru döndüğünde. Tüm bunların hepsi hepi topu bir-iki dakika sürdü belki ama bize bir asır gibi geldiğini ancak tekrar bana döndüğünde anladım. Hatta öyle ki, çevremizdekiler tarafından yalnız bırakıldığımızı bile çok sonra fark ettim. İki adımda önüme kadar gelip gözlerimin içine bakarken başını hafifçe yana doğru eğdi. Yüzü aldığı derin nefesle gerilirken saniyeler sonra ancak sesini duyabildim. "Özür dilerim. En güzel günlerimizden birini mahvettim." Başımı yavaşça iki yana sallarken gözlerim doldu bir anda. Ömer gelene kadar ağlamamak için kendime sıraladığım tüm sebepler bir bir önemini yitirirken yine kendime engel olamadım. Dudaklarım ufak bir tebessüme ev sahipliği yaparken omuzlarımı silktim. "Sadece sana bir şey olacak diye çok korktum." diye çatallanmış sesimle mırıldanırken yüzüne yansıyan şefkatini gördüm. Belki de bundan mütevellit sol gözümden bir yaş tanesi o an yanağıma doğru yuvarlandı. Yüzü kasılıp bakışlarını bir anlık da olsa yüzümden uzaklaştırırken ellerini yumruk yaparak arkasına aldığını son anda fark ettim. Bu detay tebessümümün büyüyüp güzel bir gülüşe evrilmesine sebep olurken iç çektim. O kadar aynı durumdaydık ki... Şimdi benimde tıpkı onun gibi ona atılıp sarılmamam için aynı hareketi yapmam gerekliydi. Veya konuyu dağıtıp ilgimizi başka şeylere yöneltmem. "Tam da tahmin ettiğin gibi oldu değil mi ?" Sorduğum soruyla birlikte yüz ifadesi değişti. Onda çok seyrek gördüğüm bir duygu hakim oldu yüzüne. Öfkeyle içine derin bir nefes çekerken başını aşağı yukarı sallayarak beni onayladı. "Bu gider-gelir dengesi nasıl daha önce gözüme takılmadı anlayamadım ama fark ettiğim zamandan itibaren bile büyük paralar mevzu bahisti. E bu işin benim üstüme yıkılmaya çalışılacağıda aşikârdı." Omuzlarını silkip dibinde durduğumuz banka çöktü ve yanına oturmam için elini birkaç kez bankın üstüne vurdu. İsteğini yerine getirip yanına yerleşirken sessizce devam etmesini bekledim. "Önce çalışanların maaşlarının yatırıldığı gün hariç hangi hesaba para akışı var onu kontrol ettim. Tabii ki öyle bir akış yoktu. Bundan sonra iki seçenek vardı. Birinci seçenek bu paralarla mal alımı yapıldığını gösterip aslında almamaktı. Açıkçası ilk başta bu ihtimal çok daha fazla kafama yatmıştı. Bunun için önce para çıkışlarının belgelerini dosyaladım, sonra da alım-satımda çalışan bir arkadaştan mal girdilerinin listelerini rica ettim. Kalem kalem hesap yaptığımda her şey tutarlıydı. Hesaplarda bir eksik gedik yoktu." Anlamam için olayı elinden geldiğince basitleştirerek ve açıklaya açıklaya anlatması buram buram önemsendiğimi hissettirirken dudaklarımda onun yanında hep ortaya çıkan tebessümüm yer etti yine. "Bu da beni ikinci seçeneğe itti. Yani paralar çalışanlara ulaşmadanda önce, direkt kasadan gidiyordu. Bu da demek oluyordu ki, beni harcamaya çalışacak kişi benim üstlerimdendi. Fark ettiğim şey hareketlerimi kısıtladı fakat tabii ki bu bir şeyler yapmama engel olmadı." Sırtını banka yaslayıp iyice anlatmaya kendini kaptırmış hâline izlemek bu durumda bile benim için büyük bir keyifti. "Önce gidip en güvendiğim yöneticiyle paylaştım bu durumu. Biliyorum bu da büyük bir riskti benim için ama yıllardır bir yanlışını görmemiştim. Şükür ki hislerimde de yanılmadım. Suçlu o çıkmadı, üstelik çok da yardımı dokundu. Önce suçlu olabilecek kişileri belirledik birlikte. Daha sonra da bekledik ve beklediğimiz hamle geldiğinde kim olduğunu da anlamış olduk. Aslında bu aşamada ben pek bir şey yapmadım. Süreci Hakan Bey yönetti. Ben sadece Hakan Bey'e yardımcı oldum o kadar." Nihayet her şey kafamda oturduğunda aslında ne kadar zamandır sıkıntı içinde olduğunu daha iyi anlıyordum. Bu bir yandan onun hâline üzülmemi sağlarken bir yandan da benimle paylaşmadığı için ufak bir kırgınlık hissettim. Belki de gerçekten alıngan günümdeydim. Başımı omzuma doğru eğerek bakışlarımı bakışlarından ayırmadan derdimi anlatmaya çalıştım. "Neden benimle paylaşmadın ki ? Belki birisiyle konuşmak yükünü hafifletirdi. Kim bilir ne kadar zamandır kendine eziyet ediyorsun." Tıpkı benim gibi o da başını omzuna eğerek bakışlarımızı hizlarken tebessüm etti. Şimdi az önceki öfkesinden de, gerginliğinden de eser yok gibiydi. Bakışlarını bakışlarımdan çekip yüzümde gezdirirken bu defa içi gidiyormuş gibi derin bir nefes çekmişti içine. "Seninle paylaşsaydım derdimle dertlenecektin biliyorum. Ama en güzel günlerimiz, en güzel zamanlarımız. Bu arada çok mutlusun biliyorum, görüyorum, hissediyorum. Zaten birkaç gün öncesine kadar bir hastalık da uğradı narin bedenine. Kötü hisset istemedim. Hem ayrıca," Gözleri nihayet tekrar gözlerimi bulduğunda gülümsedi. "Kendi üzüntümü idare edebilirdim ama sen üzülseydin gerçekten sıkıntı çıkardı." Kaşlarımı kaldırarak yüzüme meraklı bir ifade yerleştirdim. "Hadi ya ? Nasıl bir sıkıntı çıkardı mesela ?" diye ifade içinde sordum. Emindim ki bu oyunbaz hâlimi ilk andan fark etmişti ve bana ayak uyduracağından şüphem yoktu. "Gidip müdürümü döverdim mesela ?" Dudaklarımı gülmemek için birbirine bastırdığımda doğru yolda olduğunu düşünmüş olacak ki ihtimalleri sıralamaya devam etti. "Ya da kaçırdığı paraları yakıp karşısında kıvranışını izlerdik." Alt dudağını dışa doğru kıvırarak sol kaşını kaldırdı. "Bu nasıl ?" diye devam ettiğinde kendimi daha fazla tutamayarak sesli bir şekilde güldüm. "Ne renkli hayallerin varmış ya senin." Başını aşağı yukarı övünçle salladı tebrikleri kabul eder gibi. Üstüne bir de havayla omuzlarında olmayan tozları silkti. Ardından dayanamayarak o da güldü ve bana eşlik etti. "Biz sonuca bakalım. Gerçekler ortaya çıktı, mevzu uzamadan kapandı konu çok şükür." Başımı aşağı yukarı sallayarak sessizliğe gömülürken bir an önce tüm bu olanları unutmak istediğini anlamak zor değildi. Hoş, henüz daha karakolun önündeki bankta otururken bu ne kadar mümkündü bilmiyordum ama... Yine de bu sessiz isteğini kırmadım. "Annenler ne tepki verdi ? Yani burada olduğumu duyunca." Omuzlarımı silkerek bakışlarımı etrafta gezdirdim. Açıkçası kendi korkum, endişemden etrafımda neler olup bittiğine dair çok bir fikrimde yoktu. "Bir şey demediler. Emre bilgi verene kadar hep birlikte bekliyorduk. Sonra Emre yapacak bir şey olmadığını söyleyip daha bekleyeceğimizi söyleyince eve geçtiler." Ömer başını hafifçe aşağı yukarı salladıktan sonra dudaklarını ısırarak birkaç saniye sessiz kaldı. Biraz sonra kısık bir sesle, "Baban ilişkimize verdiği onayı geri çekmez değil mi ?" diye endişe içinde mırıldandı. Bu ihtimali ciddi ciddi düşündüğü ve gerçek olabilme ihtimalinin dahi onu büyük bir sıkıntıya sürüklediği açıktı. "Sanmam. Hiçbir suçun günahın olmadığını bile bile yapmaz babam öyle bir şey." Sözlerimle biraz olsun rahatladıktan sonra gülümseyerek tekrar bana döndü. "O zaman yarın gelelim mi ? Merak etmeyin başımı derde sokmamak için çabalayacağım." İşaret parmağını havaya kaldırarak masum bir yüz ifadesi takındı. "Ömer sözü." Gülümseyerek boş parmaklarıma baktım. Hem bana evlenme teklifi ettiği yüzük hem de seçtiğimiz alyanslarımız Ömer'deydi. Bu yüzden parmaklarım tamamen boştu. Elbisemin rengi dipleri yerlerde süründüğü için kirden rengini kaybetmişti, banka otururken de kenar dikişini bankın pürüzlü yanına taktırarak çektirmiştim. Sanırım üzerimde hasar almayan bir tek şalım kalmıştı. Kaşlarımı havaya kaldırarak içime derin bir nefes çektim. "Sanmıyorum. Gördüğün üzere tüm hazırlığım boşa gitti. Elbisem hasar aldı." Yüz ifadesi git gide bozulurken inatla devam ettim. "Yani göremiyorum ama şalım da çok farklı değildir herhalde. O yüzden sen bir süre o nişan merasimini unut." Ayağa kalkıp tıpkı onun az önce yaptığı gibi omuzlarımdaki olmayan tozları silktim ve gözlerimi kısarak şalımın öne gelen ucunu omzumdan arkaya ittim. "Ayrıca, bir dahakine de bir derdin olduğunda inatla yapayalnız kendin darlan, kuru derdinden tamam mı ? Sakın ola hayat arkadaşınla paylaşmaya falan kalkarsın. Aman diyeyim." Sitemimi anlayarak peşimden ayaklanırken kendini açıklamak için olsa gerek işaret parmağını tekrar kaldırarak müsaade istedi. Elimi kaldırarak onu susturduğumda aslında bu konuya değindiğinin ve kendince haklı sebepleri ile kendini açıkladığının da gayet farkındaydım. Fakat istemiyordum. Sürekli beni düşünerek kendi yüklerinin yanına bir de benim yüklerimi yüklenmeye kalkarsa ben ona kambur olmaktan öte gidemezdim. O kambur da bir zamandan sonra git gide daha ağır gelmeye başlardı ve ileride sorunlara sebep olurdu. Bu yüzden yaptığım sadece neyin beni kıracağını ona daha anlaşılır bir şekilde göstermekti. Elbette bunu uzatmayacaktım fakat bu da demek değildi ki burnu biraz sürtmesin. Biraz ilerimizden gelen ikiliden Osman amca bir tanıdığını görmüş olacak ki karısından ayrıldı ve Nesrin teyze yalnız bir şekilde bize doğru ilerledi. Bunu fırsat bilerek bende ona doğru ilerlemeye başladığımda Ömer de hemen peşindeydi. "Hayatım ama sebeplerimi açıkladım ya sana." Sessiz kalarak yürümeye devam ederken derin bir nefes bıraktı. "Anladım ben hatamı. Özür dilerim, gerçekten." diye ısrarla da devam etti. Omuzlarımı çok belirgin olmayacak bir şekilde silkerek neredeyse Nesrin teyzeler ile karşı karşıya geldiğimizde tıpkı benim gibi adımlarını durdurdu fakat bu onu kesinlikle durdurmadı. Başını hafifçe bana doğru eğerek kısık tuttuğu ses tonuyla mırıldandı. "Ayrıca bu nazlı hâllerinin beni bunaltacağını sanıyorsan yanılıyorsun. Bu hâllerin beni yalnızca sana daha çok aşık eder." Derince iç çekti. "Daha ne kadar olabilirim bilmiyorum gerçi ama..." Sözlerinin yanaklarıma şimdiden silik bir pembelik verdiğini hissettim. Boğazımı hafifçe temizledim. Dudaklarımdaki tebessümüm ile görüşmek için Nesrin teyzeye uzandım. Şu anki tek temennim bu sözlerinin annesi ve babası tarafından duyulmamış olmasıydı. Nesrin teyze sevgiyle kollarını sırtıma dolayıp okşarken kısık sesle güldü. Yalnızca benim duyabileceğim kadar kısık bir sesle konuştu. "Ömer'in bu kadar sıkıntı dolu gözükmesinin karakola düşmekten çok seninle yüzük takamamak olduğuna eminim." Yüzümdeki tebessümüm küçülerek kaybolurken an itibari ile ana oğul beni utandırmayı sevdiklerini düşünmemek için hiçbir sebebim yoktu. Buna rağmen geri çekilirken yüzüme zoraki de olsa yine bir tebessüm kondurdum. "Nasıl da hayallerimi yaşıyorsun, bir bilsen anne." Ömer kendince mırıldanırken onu ikimizinde duyduğunu ancak gökyüzünde gezdirdiği bakışlarını bize indirdiğinde fark etti. Fakat kesinlikle bu durumdan bir utanç duymadı. Hatta öyle ki söylediği sanki merhaba demek kadar normalmiş gibi başını iki yana sallayarak konuşmadan ne olduğunu anlamadığını bile belli etti. "Sıpa! Utandırmasana sen benim kızımı! Almayayım şimdi seni ayağımın altına!" Sanki az önce kendisi de aynı şeyi yapmamış gibi şimdi hiddetle beni savunan kadına destek verdim. "Senin oğlun sürekli böyle Nesrin teyze! Ece de, "Öğretmenim benim abim biraz utangaçtır." deyince inanmıştım bende ama bir baktım ki alakası yok!" Nesrin teyze haklı yakınmam ile gülmemek için birbirine bastırdığı dudaklarını ayırırken şaşkınlıkla işaret parmağıyla oğlunu işaret etti. "Benim oğlum muymuş utangaç ?" Alt dudağını sarkıtarak birkaç saniye sessiz kaldı. "Allah Allah, acaba benim başka bir oğlum daha mı var ?" diye merak içinde mırıldandı. Bu tepkisi beni güldürürken bir zamanlar aynı tepkiyi verdiğimi hatırladım. Anlaşılan oydu ki, benim örümceğim abisi ile aramı yapmaya çalışırken abartmaktan kaçınmamıştı. "Ayol benim oğlum diye söylemiyorum, çocukken bayramda harçlık vermeyen büyüklerinden elini açar harçlık bile isterdi. Ece nasıl böyle bir yanılgıya kapıldı acaba ?" Parmağımı şıklatarak dikkatleri üzerime çektim. "Aynı şeyi aylar önce düşündüğümü söylesem," Nesrin teyze başını aşağı yukarı sallayarak bana destek çıktı. "İnanırım kızım, inanırım." Ömer annesini kolunun altına alarak bana da yanını işaret etti. "Beni yermeniz bittiyse hadi arabaya. Biraz daha oyalanırsak sabah namazını da burada kılarız artık." Söylene söylene arabaya doğru ilerlerken bir de dönüp bana göz kırpıyordu. Gerçekten iflah olmaz bir adamdı. Osman amcanın da yanımıza gelerek arabaya doluştuğumuzda Nesrin teyzenin ısrarı ile oturduğum ön koltuğa biraz daha gömüldüm. Arabanın içi belki de gölgede kaldığından serindi. Ömer'in arabayı çalıştırdıktan sonra camları da yarıya kadar açması içeriye serin havanın daha çok dolmasını sağlıyordu. O kadar sinir ve stresin ardından şimdi bu rahatlık öyle güzel gelmişti ki mayıştığımı hissediyordum. Dirseğimi cama yaslayıp başımı da yumruk yaptığım elimin üzerine koyarak yolculuğun tadını çıkarırken hangi ara gözlerim kapanmış, hangi ara uyuya kalmıştım bilmiyordum. Zira Ömer kısık seslerle seslenerek beni uykumdan koparırken son hatırladığım yalnızca geçip giden yollardı. "Bihter, hadi uyan canımın içi." Başımı ne ara yasladığımı bilmediğim camdan ayırıp uyku mahmurluğu ile birkaç saniye yalnızca söylediklerini idrak etmek için çabaladım. "Uyanayım mı ? İyi de ben uyumadım ki." diye saf saf sorduğum sorunun ardından bir de kendimi cevaplarken etrafa bakındım. Güneş hâlâ doğmamıştı fakat gecenin o zifiri karanlığı da hakim değildi artık etrafa. Sabırla ve sakince kendime gelmemi beklerken neyseki bu süreç çok uzamadı. Kendime gelir gelmez arka koltuktaki Ömer'in anne ve babasına bakabilmek için aniden arkamı döndüm. Yoklardı. Şükür ki yoklardı. Zira bu saflıkla bir de onlara rezil olmak isteyeceğim bir şey değildi. Gözlerim irice açılırken aceleyle Ömer'e döndüm bu seferde. "Ömer," başını iki yana sallarken bakışları merakla yüzümde dolaştı. "Ben horlamadım değil mi ?" Çok utanç verici bir şey yapmışım gibi his bedenimi sararken kararsızlıkla sorumu cevapladı. "Neden sordun ki ? Hep mi horlarsın ?" Başımı hayretle omzuma doğru eğerken tek kaşımı kaldırarak cevapladım. "Öyleyse ne olacak beyefendi ? Evlenme isteğinizi gözden mi geçireceksiniz ?" Ömer bir süre sessizce yüzüme baktıktan sonra birden sesli bir şekilde gülmeye başladı. Ama nasıl gülmek... Ellerini dizlerine vura vura, kahkalarla... Sesli gülüşleri dakikalar sonra azalıp son bulduğunda sırtını koltuğuna yaslayarak nihayet dikkatini bana verebildi. "İlahi Bihter," elini bana doğru havada gelişigüzel sallayıp derin bir nefes aldı. "Birde ciddi ciddi evlenme isteğinizi gözden mi geçireceksin demen yok mu ?" Yaşlar akıyormuş gibi işaret parmaklarıyla gözlerini sildi. "Çok güldüm." Ortama kısa bir sessizlik çöktü. "Bence bir sinir boşalması anıydı." Kısık sesli mırıldanışım kaybolup giderken dudaklarını dışa doğru büktü. "Her neyse, öyle olsa dahi böyle bir şey için senden vazgeçmemin ihtamilini düşünmen bile komikti." Bedenini bana doğru döndürüp gözlerini gözlerimin içine dikti. "Bihter, ben seni bu kadar severken gözünü seveyim söyleme şöyle şeyler. Ben gözünü kırpışına kadar sana bitiyorum. Bu mu beni senden geçirecek ?" Sitemle söylediğim sözlere dahi böyle güzel karşılık vermesi yutkanmamı sağlarken hayranlıkla ona baktım. Başım bu defa gevşemekten koltuğun başlığına yaslanırken gülümsedim. "Tamam hadi kıyamadım, akşam gelin." diye pürüzlü sesimle mırıldandım. Ömer'in yüzü sanki daha da fazla gülebilirmiş gibi aydınlanırken ellerini tekrar birleştirdi. "Geliriz, geliriz tabii ki." İçine derin bir nefes alıp gözlerini üzerimden çekti. "Bihter, bence artık gitmelisin." diye sabırsızca söylendi. "Çünkü eğer gitmezsen, sana sarılmamak için daha fazla dayanamayacağım. Bil istedim." Bunu benim de istediğimi yüz ifademden bile anlayabilirdi, bu yüzden yanlış anlamasından çekinmeyerek hızlı hareketlerle toparlandım ve arabanın kapısını açtım. Fakat arabadan inmeden hemen önce bir veda etmem gerektiğini düşünerek tekrar ona döndüm. "İyi geceler, Ömer." Bakışlarım bir an camdan dışarıya kaydı. "Yani, iyi sabahlar demek istemiştim." Ömer hâlime gülerken daha fazla oyalanmadan arabadan indim. Arkama bakmadan eve doğru ilerlediğimde önce Begüm'ü kapıyı açması için aradım. Kapının önünde beklerken arkama doğru hafifçe döndüğümde hâlâ Ömer'in arabayı hareket ettirmediğini fark ettim. Benim arabaya baktığımı görmüş olacak ki şoför koltuğundan biraz yana kayarak yan tarafında camından başını çıkarıp el salladı. Dudaklarımı birbirine bastırarak bende elimi ona sallarken kapı açıldı. Birkaç saniyelik bir bekleyişin ardından gülümseyerek kapıya döndüğümde karşımda gördüğüm yüz Begüm'den çok uzaktı. Babam önce gülümseyen yüzüme, sonra hafif havada kalan elime, hemen sonrasında ise arabanın camından hâlâ bana el sallayan Ömer'e baktı. Ömer babamın olduğunu görür görmez havada sallanan elini indirirken olduğu yerde toparlanmaya çalıştı. Babam kendi içinde ne yaşıyor bilmiyordum fakat yeni karakoldan döndüğünden olsa gerek bir an yüzündeki düz ifade kırıldı elini kaldırıp tebessüm ederek Ömer'e selam verdi. Ömer anın şaşkınlığı ile ilk birkaç saniye öylece babama baksa da neyseki benden çabuk toparladı. Tıpkı babam gibi elini kaldırarak selamını aldı ve yavaşça koltuğuna yerleşip garaja girmek üzere arabayı çalıştırdı. "Gelin, gelin bakalım Bihter Hanım." Babamın söylenir gibi çıkan ses tonuna karşılık gülümseyerek yanaklarını öptüm. "Çok uykum var, sonra konuşuruz. Olur mu ?" diye mırıldanıp sıyrılarak merdivenlere yöneldim. Üst kata çıkıp nihayet odama girdiğinde Begüm de yatağına yeni yatıyor olacak ki, yatağında oturur şekildeydi. Kaşlarını kaldırıp oynatarak sırıttı ve bakışlarıyla camı göstererek konuştu. "Seninki dışarıda, iyi uykular diyememiş de." Yüzümdeki gülümseme büyürken büyük adımlarla hemen penceremin dibine tünedim. Yavaşça pencereyi açıp hafifçe aşağı eğilirken tanıdık sima hemen gözlerime takıldı. "İyi uykular demeden uyumak istemedim." Sesini duyar duymaz elimi çeneme yasladım. "İyi geceler, Ömer." Karışılık çok gecikmedi. "İyi geceler, Bihter." Arkadan kısık sesli bir mırıldanış duyuldu. "Ne zaman baba, mezara girince mi ?"
-Bölüm Sonu- Birazcık oy, birazcık yorum alabilir miyim oradan ????? 🥲
|
0% |