@uuykusuzvedengesiz
|
Dudaklarım iki yana kıvrılmış karşımdaki minikleri izlerken haklı gururumu yaşıyordum. Senelerce verdiğim emeklerin onların bir gülümsemesine değdiğini hissediyordum. Öylesine masum ve temizdiler ki, onların o pirüpak kalpleri biz koca insanlara bile örnek olması gereken cinstendi. Ayrıca sadece kalpleri değil zihinleri de oldukça temizdi. Ve ben ailelerinden sonra o zihinleri doldurmaya başlayacak olan yol göstericileriydim. "Öğretmenim, sizi çizdim bakın!" Masama bırakılan resim kağıdıyla birlikte bakışlarımı Ece'ye çevirdiğimde heyecanla yaptığı resmi önüme çektim. Cin Ali diye tabir ettiğimiz formda beni çizmiş, hatta üstüne bir elbise ve bir baş örtüsü bile eklemişti. Rengarenk olan sayfada bir de benim yanıma kendisini resmetmişti. Beğeniyle kağıtta gezdirdiğim bakışlarımı güzel yüzüne çevirdiğimde gülümsedim. "Bu ben, bu da sensin değil mi ?" Ece başını hızla aşağı yukarı sallayarak beni onayladı. "Biz lunaparka gitmişiz," diye hevesle anlatmaya başladı ve etrafa çizdiği nesnelerin neler olduğunu açıkladı. Kaşlarım hafifçe çatılırken sonradan fark ettiğim, arkada kalan adamı işaret ettim. "Bu kim peki ?" Ece dertli dertli içini çektiğinde, karşımda yaşça çok daha büyük bir insanı dinliyormuşum gibi hissetmeme sebep olarak konuştu. "O Ömer abim." Yüzümdeki gülümsemem sekteye uğrarken bizimle abisi arasındaki bağlantıyı kurmaya çalıştım. "Peki abini neden çizdin ? Ve neden uzakta ?" Ece ayakta yorulmuş gibi renkli masaların birinin etrafından sarı bir sandalye çekip oturdu. "Benim abim kuzenlerimiz geldiğinde hep yalnız kalıyor da ondan! Hepsinin karısı ve kocası var, ama abimin yok! O yüzden o da bizimle gelmiş." Dudaklarımı birbirine bastırarak gülmemek için çabalarken bunun onun için oldukça ciddi bir konu olduğunu anladığımdan kendimi sıktım. Doğru anlayıp anlamadığımdan emin olmak istercesine hafifçe boğazımı temizledim ve biraz ona doğru eğildim. "Peki neden arkada ?" Ece sarı saçlarını arkasına atıp bilmiş bilmiş konuşmaya devam etti. "Ömer abim biraz utangaçtır da, o yüzden!" Kaşlarımı kaldırarak başımı salladım ve yanağımın içini ısırarak boğazımı temizledim. Gülmemeliydim. Gülmemeliydim fakat bu bücür anladığım kadarıyla abisinin yalnız olmasına içi el vermediğinden beni abisine uygun görmüştü. Başımı omzuma eğerek gülümsediğimde resmini ona doğru uzattım ve yanağını okşadım. "Güzel kalplim benim, eminim abin çok mutlu olacağı bir eş bulacaktır kendine. Ama o ben olamam, tamam mı ?" Ece alt dudağını dışa doğru büktü ve gözlerini ne ara yaptığını anlamadığım bir hızla doldurarak dudaklarını ıslattı. "Ama neden ? Sizde de yüzük yok abimde de." Ağlamasına ramak kalmış bir halde iç çekerek devam etti. "Sorun ne o zaman ?" Dudaklarımı birbirine bastırarak düşünmek için kendime kısa bir vakit verdim. Anlaşılan ikimizinde bekar olması onun için yeterli bir sebepti. Fakat bunun yeterli olmadığını ona nasıl açıklayacaktım şu an onu bilmiyordum. "Bak tatlım, büyükler tanışır, kendi aralarında konuşur, isterlerse bir süre sonra evlilik kararı alır ve evlenir." Aklıma yeni gelen bir şeyi de parmağımı şıklatarak söylediğimde içimden ikna olması için dua ediyordum. Çünkü çocukların düşünce yapısı çok çok farklıydı ve ikna edilmeleri yeri geldiğinde bir yetişkinden daha zor oluyordu. "Hem abin ve ben tanışmıyoruz, öyle değil mi ?" Ece bir süre düşündükten sonra beni onaylayıp başını öne eğdi. Bu haline gülerek başını okşadığımda başını kaldırarak kollarını boynuma doladı. Bende karşılık vererek kollarımı ona doladığımda çok beklemeden geri çekildi ve resmini alıp başka bir şey söylemeden arkadaşlarının yanına geçti. Ece'nin annesi olan Nesrin teyzeyi tanıyordum. Teyzemin yaşadığı mahallede oturuyorlardı ve teyzemle komşuydular. Birkaç defa denk gelişlerimize göre de gayet iyi bir insandı. Fakat elbette bekâr bir oğlu olduğundan haberdar olacak kadar oturup sohbet etmediğimden bu detayı bilmiyordum. Derin bir nefes alarak bileğimdeki saatime baktığımda çıkış saatine sadece dakikalar kaldığını gördüm. Ses tonumu yükselterek ellerimi birbirine vurduğumda dikkatlerin üzerimde toplandığını görünce konuştum. "Çocuklar, çıkış saatimiz yaklaştı! Hadi toparlayın bakalım eşyalarınızı!" Sözlerim üzerine hepsi kendi eşyalarını toplamaya başladığında bende eşyalarımı toparlıyordum. Masanın üzerindeki telefonu da çantama attıktan sonra son anda hatırladığım şeyle yine yüksek sesle bağırdım. "Yarın olan ve getirebilen herkes evcil hayvanını getirsin lütfen! Anlaştık mı ?" Hepsi bir ağızdan beni onayladıktan sonra Hale hevesle atıldı. "Öğretmenim bizim muhabbet kuşumuz var! Ben onu getireceğim!" "Öğretmenim bizim de su kaplumbağamız var, ben de onu getireceğim!" "Öğretmenim benim balığım var!" "Öğretmenim bizim ineklerimiz var! Ben nasıl getireceğim ?" Tüm cümleleri gülerek karşılarken gelen son soruyla gözlerimi irileştirerek Hakan'a döndüm. "Hakan, inek sanki buraya getirmek için biraz büyük bir hayvan değil mi tatlım ?!" Hakan birkaç saniye düşündükten sonra kalktığı sandalyesine geri oturdu. "E ben ne getireceğim o zaman ?" İç çekerek ellerime birbirine vurdum. "Çocuklar, herkesin evcil hayvanı olmak zorunda değil! Sadece olanlar, o hayvanları tanımamız için getirecekler! Bu kadar! Tamam mı ?" Tekrar karşılık olarak onaylayan mırıltılar aldığımda gülümsedim. Çıkış saati nihayet geldiğinde veliler teker teker çocuklarını alıp gitmeye başlamıştı. Ece'nin annesi olan Nesrin teyze de Ece'yi almaya geldiğinde son öğrencimi de sağ salim ailelerine teslim etmenin verdiği rahatlıkla derin bir iç çektim. Okuldan çıkıp bahçeye çıktığımda Nesrin teyze bir şey unutmuş gibi bahçe yolunu hızlı hızlı gerisin geri dönerek yanıma ulaştığında merakla ne diyeceğini beklemeye başladım. "Bihter Hanım, hâlâ ev arıyor musunuz siz ?" Gülerek başımı yana eğip kolumu Nesrin teyzenin koluna dokundurdum. "Okuldan çıktık Nesrin teyze, Bihter Hanım okulda kaldı." Nesrin teyze sözlerime karşılık gülümserken sorusuna cevap verdim. "Ve evet, hâlâ arıyoruz. Henüz buralara yakın, içimize sinen bir yer bulamadık." Nesrin teyze başını sallayarak elini çekeleyip duran kızını umursamadan gülümsedi. "Bak ne diyeceğim, bizim mahallede hemen bizim çaprazda kalan evden taşındılar. Satılık mı kiralık mı bilmem ama bir bakın isterseniz. Hem teyzene de yakın." İlk etapta kafama yattığından başımı salladım ve detayları teyzemden almayı aklıma not ettim. "Çok teşekkür ederim Nesrin teyze." Nesrin teyze bana gülümsedikten sonra kızına şimdi gideceklerine dair birkaç şey mırıldanmıştı. Benimle vedalaşarak uzaklaşmaya başladıklarında bende daha fazla olduğum yerde dikilmeyip çıkışa ilerledim. Okulun karşı tarafında olan otobüs durağına vardığımda günün yorgunluğundan çökmüş omuzlarımla beklemeye başladım. Sürekli oturup kalkmaktan, koşturup durmaktan gün sonunda kemiklerim sızlasa da onların bir tebessümü gözümün önüne geldiğinde kendime değdiğini söyleyip yarın için kendimi motive ediyordum. Ve yine, artık rutinim haline gelen bu aktiviteyi tekrarlayarak üzerimdeki yorgunluğu biraz olsun atmaya çalıştım. Her gün olduğu gibi bugün de işe yarayan yöntemim sayesinde artık otobüsü az önceki halime göre biraz daha mutlu bir şekilde beklemeye devam ettim. İç çekerek yolun ucunda gözüken otobüse karşı gülümsedim. Her şeye rağmen işimi seviyordum. ••• Hakim Bakış Açısından; Küçük kız eve girer girmez koşa koşa salona girdi ve gözleri hemen abisini aradı. Aradığını televizyonun karşısındaki koltukta yorgun argın uzanır halde buldu. Genç adam gelen seslerden kardeşinin eve geldiğini anlamıştı ve kestirdiği uykusuna devam edemeyeceğini biliyordu. Gözlerini kırpıştırmadan kardeşinin gelip kendisini öperek uyandırmasını bekledi. Küçük kız ise abisinin bu beklentisinden bir haber, abisini görür görmez üstüne atlayarak onu sarsmaya başladı. Genç adam ne olduğunu anlamadan gözlerini hızla aralarken kardeşini zar zor tutarak sırt üstü döndü ve kardeşini karnına oturtturup çatılı kaşlarıyla kardeşine baktı. "N'apıyorsunuz siz Ece Hanım ? Uyuyan insan böyle mi uyandırılır ?" Ece gülerek abisinin boynuna sarıldı. "Hadi abi atçılık oynayalım! Dün de oynayamadık zaten!" Ömer kardeşinin bu haline gülerek, kulağının dibinde bağırıyor olmasını es geçmeye çalışmıştı, kardeşini tutarak oturur pozisyona geldi. Küçük kızın saçlarına öpücüklerini bıraktıktan sonra küçük kızla birlikte kalktı ve yerde dizlerinin üzerine çöktü. Koltuğun üstünden kardeşinin elini tutarak sırtına binmesine yardımcı oldu. Ece gülücükler saçarak abisinin tişörtünün yakasına arkadan yapışarak çekeledi. "Hadi abi! Deh!" Ömer tekrar güldükten sonra dizlerinin üzerinde ilerleyerek salondan çıktı. Evin antresinde ilerlerken evde Nesrin hanımın sesi duyuldu. "Kızım abin işten geldi! Biraz rahat bırakta dinlensin!" Ömer annesinin bağırışına karşılık ilerlemeyi sürdürürken aynı şekilde bağırarak karşılık verdi. "Ben halimden memnunum!" Ece annesine omuzlarını silkerek cevap verirken Nesrin hanımın sesi bir kez daha evde yankılandı. "Ece dedim!" Son ikaz oldukça ciddi bir ses tonuyla gelince Ece memnuniyetsizce abisinin sırtından indi. Ömer'de doğruluktan sonra ikisi birlikte mutfağa geçti. Babaları işte olduğundan gerekli kadronun toplanmasıyla birlikte keyifle yenen yemeğin ardından küçük kız yine salonda olan abisinin yanına yanaştı. "Abi, atlar evcil hayvanlar mıdır ?" Abisi kardeşini onaylayıp biraz atların evcilleştirilmesinden bahsederken küçük kız aklında kurduğu planı tamamen bitirmenin verdiği heyecanla gülümsedi. Abisinden alması gerek cevabı aldığından abisinin sözlerini bitirmesini dahi beklemeden koşa koşa mutfağa gitti ve bu seferde annesinin yanına vardı. "Anne!" Nesrin hanım küçük kızının sesine dahi yansıyan bu heyecana anlam veremeyerek kızına baktı. "Efendim kızım ?" Küçük kız aldığı yumuşak yanıtla yerinde sallanarak yüzüne en masum ifadesini takındı. Eh, her ne kadar insan sarrafı olmasa da artık ailesini az çok tanıyordu. "Bihter öğretmenim yarın okula abimi çağırdı. Abime söyler misin ?" Nesrin hanım anlamayarak kafasını önündeki işinden kaldırıp kızına baktı. "Anlamadım. Öğretmenin abini neden çağırdı ?" Küçük kız bilmiyormuş gibi omuzlarını silkti ve planladığı yolda emin adımlarla ilerlemeye devam etti. "Bilmem ki, sen abimi ikna et ama tamam mı ?" Nesrin hanım şüpheyle küçük kızına bakıp başını iki yana salladı. Bu bücür yine bir şeyler karıştırıyor olabilir miydi ? Fakat en fazla ne olabilirdi ki ? En fazla abisinin kendisini okula bırakmasını istiyor olurdu herhalde. "Bana neden okul çıkışında bir şey söylemedi o zaman ?" Küçük kız yerinde sallanarak bir kaç saniye düşünmek için kendine zaman tanıdı. Nesrin hanım kızının bu tavrı karşısında gözlerini kısarken yine altından ne çıkacağını merak ediyordu. Kızı en sonunda omuzlarını silkip adımlarını kapıya çevirmeden gider ayak annesini cevapladı. "Bilmiyorum! Belki de unutmuştur!" Nesrin hanım mutfaktan güle oynaya çıkan kızının arkasından nefesini sesli bir şekilde verdi. Hayır zamanında bir çocuk daha büyütmüştü fakat Ece çok ayrı bir dünyaydı. Oldukça başka bir tecrübe ve deneyimdi. Ömer atlaya zıplaya gelen kardeşine kollarını açtığında Ece keyifle abisinin kollarına sığındı. Akabinde abisiyle biraz sohbet edip abisini öperek iyi geceler diledi ve yatağına gitti. Nesrin Hanım ise oğluna yarın kardeşini okuldan almaya gitmesini ve öğretmeniyle konuşmasını istediğini söyledi. Oğlunun kendisini onaylaması üzerine geri kalan işlerini halletmek üzerine tekrar mutfağa gitti. Ömer ise günün yorgunluğu ve yarınki planına eklenen işlerle daha fazla oyanlamayı mantıksız bularak o da odasına geçti. Yarının ona neler getireceğini bilmeden yattığı uykusu belki de ömrü boyunca gönlü boş uyuduğu son uykusu olacaktı. 🌺 Bihter'in Anlatımından; Pencereden odama ulaşan ışıklar ve kulağıma gelen kuş seslerinin cıvıltılarıyla güne gözlerimi açtığımda dudaklarımda memnuniyet dolu bir bir tebessüm oluştu. Olduğum yerde dönerek sırt üstü pozisyona geldikten sonra gözlerimi ovalayarak uykumu iyice dağıtmaya çalıştım. Gözlerim başucumda duran komodinin üzerindeki saate kaydığında alarmın çalmasına daha dört dakika olduğunu gördüm. Fakat ben prensipli bir insan olduğumdan, o dört dakikayı elbette yatağımda geçirecek ve o alarm çalmadan yatağımdan kalkmayacaktım. O dört dakikayı yer yer tavanı, yer yer de camdan dışarısını izleyerek geçirdikten sonra nihayet alarm çaldı ve bende kalkabildim. Miskin adımlarım zorla telefonumu bulduğunda yataktan çıkıp telefonumu alana kadar bile bir dakika geçtiğini fark ettim. Bununla birlikte annemin sürekli bana yavaş hareket ettiğimi söyleyen sesi sanki tekrar kulağımda çınlamıştı. İlk iş banyoya gidip elimi yüzümü yıkadıktan sonra mutfağa geçip birkaç yudum bir şeyler atıştırmış ve tekrar giyinmek için odama geçmiştim. Havanın iç açıcı etkisinden olsa gerek, elim aramadan direkt toz pembe elbiseme gitti. Üstüne krem renk uzun hırkamı alıp, krem renk şalımı da taktıktan sonra komodinimin üzerinden saatimi alıp onu da koluma taktım. Son olarak toz pembe kol çantamı alarak evden çıkmaya hazır hâle geldiğimde derin bir nefes aldım. Evdekileri uyandırmamak için elimden geldiğince sessiz hareket etmeye çalışarak evden çıktığımda adımlarım her sabah olduğu gibi yine otobüs durağını buldu. Otobüs beni çok bekletmeden iki dakika içinde geldiğinde memnuniyetle gülümseyerek otobüse bindim. Güne oldukça pozitif bir enerjiyle başladığımdan mutluydum ve içimden günün geri kalanının da böyle devam etmesi için dua ediyordum. Otobüs yirmi dakika içinde okulun oradaki durakta durduğunda inen öğrencilerle birlikte bende indim. Alışkım adımlarım anasınıfının bulunduğu zemin katı çarçabuk bulduğundan dakikalar içinde sınıfa varmıştım bile. Bana ve çocuklara yardımcı olan ablanın çoktan gelip çocuklar için hazırlık yaptığını görünce enerjimden bir şey kaybetmeden yüksek sesle konuştum. "Kolay gelsin Ayça abla!" Ayça abla genel ruh halime tezat bu pozitif hâlime birkaç saniye şaşkınlıkla baktıktan sonra gülümsedi ve bir yandan elindeki işlerine devam ederken bir yandan da bana karşılık verdi. "Günaydın Bihter Hanım," Ayça abla kaşlarını kaldırarak beni baştan aşağı süzdü ve başını iki yana sallayarak devam etti. "Hayır mı ? Siz normalde sabahları bu kadar enerjik olmazdınız da." Cümlesinin sonuna doğru kısılan sesine gülerek omuzlarımı silktim. Çantamı masama bırakıp üzerimdeki hırkayı askıya astım. "Vallahi bende bilmiyorum. Bir mutlu uyandım bugüne." Ayça abla işaret ve orta parmağının tersiyle tahta dolaba vurduğunda güldüm. Fakat yavaşça yüzümdeki gülümseme silikleşti. Ben gülünce ne kadar güzel o da gülmüştü ve mutlu olmuştu. Acaba gerçekten normalde sabah sabah kadının enerjisini sömüren ben olabilir miydim ? Dalgın bakışlarım gelen seslerle kapıya çevrildiğinde yavaş yavaş çocuklarında geldiğini görerek az önceki düşüncemi daha sonra değerlendirmeye karar vererek tekrar gülümsedim. Önden Hakan ve Hâle sınıfa girerken Hâle'nin elindeki kafesle birlikte gülümsedim. Günün ilk misafiri gelmişti bile. Çocuklar birlikte uydurduğumuz şekilde önce benimle çak yapıp, sonra yumruklarını tokuşturdu ve içeriye geçti. Sınıf dakikalar içinde dolduğunda Ece hanımlar adeta assolist edasıyla en son gelmiş ve saçlarını savurarak yerine geçmişti. Her gün yaptığımız belirli etkinliklerle birlikte öğleni ettiğimizde çocuklar yemeğe oturmuştu. Bende o arada namazı kılmış ve tekrar sınıfa gelmiş, bir şeyler atıştırmış ve sonrasında da yine rutin çalışmalarımızı yapmıştık. En son çocukların getirdikleri hayvanları tanımaya çalışarakta vakti akşam etmiştik. Veliler teker teker çocuklarını almaya geldiğinde bende çocuklarla vedalaşıyordum. Eşyalarını toplayıp çantasını sırtına takıp bana doğru gelen Ece ile birlikte sınıftan çıkan Hakan'a el sallayıp Ece'nin yanıma gelmesini bekledim. Yanıma gelip sevimli bakışlarını yüzüme diktiğinde onun boyuna gelebilmek için eğiledim ve elimi omzuna koydum. "Nasıldı bakalım günün ? Tanıştığımız hayvanları sevdin mi ?" Ece hevesle başını salladı ve ışıl ışıl gülümsedi. "Sevdim öğretmenim. Ama siz daha benimkini görmediniz." Kaşlarım sözleriyle birlikte hafifçe çatılırken hatırlamaya çalıştım. Fakat emindim, Ece sınıfa bir hayvanla gelmemişti ki. "Ama sen sınıfa bir hayvan getirmedin ki güzelim." Sorgularcasına çıkan sesim ve havaya kalkan kaşlarımla karşımdaki küçük kızdan bir cevap bekliyordum. Fakat o bana cevap vermek yerine kapıya doğru döndü ve birkaç saniye bakınıp gülerek bana döndü. "İşte geldi!" Anlamsız bakışlarım onunla birlikte kapıya dönerken kapıda görünen adamla birlikte yutkundum. Dağılmış kumral saçları, kahverengi gözleri ve sakallı yüzüyle kapıda dikilmiş bize bakıyordu. Ece koşa koşa adamın dibine gittikten sonra eliyle beni de yanlarına çağırdı. Çöktüğüm yerden kalkarak onların yanına ilerlediğimde nihayet adamı incelemeyi bırakıp sormayı akıl ederek küçük kıza döndüm. "Ben hâlâ evcil bir hayvan göremiyorum ?" Ece ellerini birbirine vurarak yanındaki adamın bacağına doladı kollarını. "Ömer abim işte! Ömer abim benim atım!" dedi ve söyledikleri çok normalmiş gibi hevesle devam etti. "Atlar da evcil hayvanmış ya öğretmenim!" Durumun absürtlüğüne mi gülsem, koskoca adamı at yerine koyup karşıma getirmesine mi haykırsam bilemeyerek duraksadım. Sonunda bu küçük bücürün abisi kendine gelirken irkilir gibi oldu ve bakışlarını benden çekip kardeşine çevirdi. "Ne ? Ne atı ? Ne evcil hayvanı ? Ece ne diyorsun abim ?" Peş peşe kardeşine sorularını sıralasa da kardeşi onu takmadan, eliyle ona doğru eğilmemi işaret etti. Gülmemek için birbirine bastırdığım dudaklarım duyduklarımla aralanırken bu kızın kesinlikle normal bir çocuk olmadığına emin oldum. "Öğretmenim, artık abimle tanıştınız!" -Bölüm Sonu- Bu hikâyede de diğerlerinde olduğu gibi desteklerinizi eksik etmezseniz çok sevinirim. Umarım keyifle okuduğunuz bir bölüm olmuştur. Teşekkür ederim 🌺 |
0% |