Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4.Bölüm: "Dahiyane Fikirler"

@uuykusuzvedengesiz

Sabır, şu dünyada bizlere bahşedilen en büyük nimetlerdendi. Heleki çocuklarla iç içe olan bir dünyanız varken, daha da büyük bir velinimet sayılabilirdi.

Derin bir nefes alarak başımı iki yana salladım ve sabırlı olmaya çalışarak, kaçıncıya açıkladığımı bilmeyerek tane tane tekrarladım.

"Hakan, canım öyle değil. Bak böyle."

Önüme doğru eğilerek ellerimdeki ponponları sallaya sallaya doğruldum ve önce sağ kolumu, sonra da sol kolumu kaldırıp sırayla ponponları salladım.

Hakan ellerindeki ponponlara ters bir bakış atıp memnuniyetsizce bana döndü.

"Öğretmenim ama erkekler öyle oynamaz ki!"

Gözlerimi devirip bıkmışlıkla olduğum yere çöktüm. Başımı ellerimin arasına alıp gözlerimi kapattım ve sakinleşebilmek için derin bir nefes aldım.

Yaklaşan 23 Nisan ile çocuklarla yapacağımız gösteri için prova yapıyorduk. Daha doğrusu yapmak için çabalıyorduk. Benim anadolu ruhlu çocuğum Hakan, ısrarla yaptığımız hareketlerin erkeklere ters olduğunu söyleyerek beni çileden çıkmanın eşiğine getirmiş ve bir de hiçbir şey yapmıyormuş gibi suratıma masum masum bakmakla yetinmişti. Ve artık anlamıştım ki hareketleri yapamadığından değil yapmak istemediğinden yapmıyordu.

Gözlerimi açıp parmak uçlarımı birleştirerek havada salladım.

"Hakan, lütfen canım. Sana saatlerdir bunu açıklıyorum yavrum. Siz daha çocuksunuz. Ayıp bir şey değilki bu." dedim ve derin bir iç çekerek ikna olmasını umdum ve devam ettim.

"Ayrıca bu bayram çocuk bayramı, yani sizin bayramınız. Sadece eğlenmene baksan olmaz mı ?"

Hakan büyük bir kararlılıkla başını iki yana salladı ve benim gibi yere çöktü.

"Öğretmenim, bu hareketleri yapacağımıza sıra gecesi yapsak ya, hem karnımız da doyar ?"

İlk başta teklifi beni de bir düşündürse de gösteri yapacağımız salonun bembeyaz tavanına yapışmış çiğköftelerin gözümün önüne gelmesiyle kendime bunun olamayacağını hatırlatıp bu fikri hızla aklımdan sildim.

Bakışlarımı diğer çocuklarda gezdirip hepsine baktıktan sonra yorgunlukla mırıldandım.

"Acıktınız mı ?"

Hepsi senkronize olmuş bir şekilde başlarını salladığında kolumdaki saate baktım. Öğlen yemeğinin vaktinin iyice yaklaştığını görünce ellerimi birbirine vurup yerden destek alarak kalktım.

"Hadi o zaman, koşun yemeğe!"

Çocuklar bu anı bekliyormuş gibi koşturarak yemek masasının etrafına toplaşırken tüm yorgunluğuma rağmen tebessüm ettim.

Çocuklar öğlen yemeğini yerken bende namazımı kılmış ve sonradan onlara katılmıştım. Biraz daha gösteri için prova yapıp günlük etkinliklerimizinden birini de yapınca çıkışa kadar sıkılmamaları için şarkı arayışına girmiştim.

"Evet, ne açalım bakalım ? Ne istiyorsunuz ?"

Emel bugün aldığı kara haberden olsa gerek, Ece iki arada bir derede kendisine komşu olacağımızı söylemişti, yanağı eline yaslanmış halde pozisyonunu bozmadan beni cevapladı.

"Açın oradan bir Müslüm Gürses öğretmenim."

Ben aldığım cevaba karşılık aralanmış dudaklarımla Emel'e bakakalırken Hale başını iki yana sallayarak arkadaşına baktı.

"O kim ?"

Ben tam Hale'yi cevaplayacakken Emel iç çekerek bakışlarını Hale'ye çevirdi.

"Arabeks söylüyor hani, bilmiyor musun ?"

Hale yüzünü buruşturup bana döndü ve ellerini havaya kaldırıp salladı.

"Öğretmenim ne diyor bu ? Arabeks de ne ?"

Emel Hale'ye gözlerini devirip önüne döndü ve boştaki eliyle masanın üzerindeki topu itti. Ah Ece... Kızı hayattan soğutmuştu bir günde.

"Öncelikle arabeks değil arabesk," dedim ve Hale'nin yanına çöküp önüne gelen saçını kulağının arkasına sıkıştırırken onu cevapladım.

"Genellikle sözleri acıları, dertleri anlatan duygusal şarkılara deniyor."

Hale gözlerini irileştirerek Hakan'a döndü.

"Hani senin Serra yüzünden dinlediğini söylediklerinden mi ?"

Hakan saniyeler içinde kızarırken elini yüzüne kapattı ve hemen sonra kafasını masaya gömerek kollarını başının etrafına sardı.

Serra şokla Hale'ye bakarken, Hale ne dediğinin farkında dahi olmadan açıklamak için bana döndü.

"Öğretmenim Hakan Serra'yı seviyor ama söyleyemiyor da,"

Serra normalde bile utangaç bir çocuk olduğundan duyduklarıyla anında gözleri dolmuştu. Hale bunu fark ederek Serra'nın yanına yaklaştı ve dostça elini omzuna koydu.

"Utanmana gerek yok Serra, sevmek kötü bir şey değil ki. Mesela Olcay'da Melike'yi seviyor." dedi ve Olcay'a döndü.

"Değil mi Olcay ?"

Şokla, konuşan öğrencimi dinlerken yutkundum. Ne oluyordu lan böyle bu sınıfta ben habersiz ?

Olcay kafasını bir kez masaya vurup masanın altına girerken Hale önüne geleni ifşa etmiyormuş gibi şaşkınlıkla olanları izliyordu. Arkadaşlarının büyük ihtimal bunları kendisine bir sır olarak verdiğinin farkında bile değildi anlaşılan.

Ece, şimdiye kadar susmuş olmasına şaşmalıydı, pastaya bir de ben tüy dikeyim demek istemiş olacak ki olaya dahil oldu.

"Evet arkadaşlar, ne var ki bunda ? Mesela öğretmenim ve abim de birbirini seviyor."

Ece konuşur konuşmaz gözlerim irileşirken masaya kafasını gömmüş Hakan bile kafasını kaldırdı, hatta Olcay bile masanın altından kafasını çıkarıp bana baktı. Ben saniyelerce süren sessizliğe karşı nasıl bir açıklama yaparak bu yanlış anlaşılmayı düzelteceğimi düşünürken sınıfta büyük bir yakarış sesi koptu.

"Bir de onun yengesi mi olacaksınız yani öğretmenim!"

Emel çantasını öfkeyle savurarak Ece'ye ters bir bakış attı ve koşa koşa ayakkabılarını giyip kollarını göğüs hizasında birbirine bağlayarak kapıda beklemeye başladı. Ece yaptığından zerre pişmanlık duymadığını belli eder bir ifadeyle gülümserken boğazımı temizleyip dudaklarımı araladım.

"Çocuklar, yok öyle bir şey. Ortada bir yanlış anlaşılma var sadece."

Emel umutla arkasını dönerek bana bakarken Ece memnuniyetsizce kendini kanıtlama çabasına girerek konuştu.

"Ama abimle aynı yüzükten taktınız bir kere."

Hale şokla duraksayıp birkaç saniye sonra yerinde zıplamaya başladı.

"O zaman doğru işte! Çünkü annem ve babamda aynı yüzükten takıyor!"

Kafamı Olcay gibi masalara duvarlara vurma isteğimi zorlukla bastırarak ellerimi birbirine vurdum dikkatlerini çekebilmek için.

"Çocuklar! Bazen işler göründüğü gibi olmayabilir, şimdi lütfen bu konuyu kapatabilir miyiz ?"

Ciddi çıkan ses tonum ortamdaki uğultuyu dindirirken derin bir nefes aldım. Çocuklar bile tek lafa böyle konuşursa gören eden ne derdi ?

Artık aynı mahallede yaşayacağımızdan böyle bir durumun çokça kişinin gözüne batacağını tahmin etmek zor değildi. İşin aslını ben ve ailem bildikten sonra kimse benim umurumda da olmazdı. Fakat ailem umursardı. Daha yeni alışmaya çalıştığımız ortamda milletin ağzına laf vermek emindim ki onları üzerdi. Ve maalesef ki milletin ağzı torba olmadığından büzüp bunun önüne geçemezdim.

Durduk yere sıkıntıyla etrafıma bakındıktan sonra Ece'yi elimle yanıma çağırıp sandalyeme oturdum.

"Ece, güzelim bak, büyükler bazen bazı şeyleri yanlış anlayıp başkalarına da yanlış aktarabilirler. Veya bazı şeyleri kulaktan dolma, abartarak başkalarıyla paylaşabilirler."

Ece kısa bir an düşünüp dudaklarını araladı.

"Yani dedikodu mu yaparlar ?"

Sorusuna karşılık başımı 'yani' der gibi sırayla iki yana eğip sesli bir şekilde nefesimi verdim.

"Yani. Bizde bazen yanlış anlaşılmalara mahal vermemek için öyle her yerde her şeyi söylememeliyiz. O yüzden senin bu yaptığın yüzükleri takmamızı, veya abin ve benimle ilgili diğer tüm şeyleri bir başkası varken konuşmamalıyız. Anlaştık mı ?"

Ece beni dinledikten sonra kısa bir süre sessiz kaldı. Üstüne çöken durgunluğu fark etmemek imkânsızdı.

"Abimi beğenmediniz mi ? Sevmediniz mi ?"

Başımı geri atıp gözlerimi kapatarak birkaç saniye öyle kaldım. Hemen sonra tekrar bakışlarımı küçük çöpçatana çevirdim.

"Beğendim,"

Söylediğim kelimeyle yanlış anlaşılmamak için aceleyle düzelttim.

"Yani beğendim derken, abinle hiçbir sorunumuz yok. Ama bu işler kısmet kuzum. Bir haftada belli olmaz ki."

Ece son cümlede kendine umut edecek bir şey yakalamış olacak ki başıyla beni onayladı ve sessizce kabullendi.

Sonraki süre içinde sırayla gelen veliler çocuklarını alıp giderken, Ece de bir haftadır olduğu gibi abisi gelince kapıya çıktı. Dakikalar sonra öğrencilerin hepsi gittiğinde bende biraz oyalanarak sınıftan çıktım. Kapının biraz ilerisinde beni bekleyen ikiliyle nefesimi sesli bir şekilde verdim. Şalımın uçlarını giydiğim ince trençkotumun üzerine çıkardım.

Kendi içimde Ömer'le arama olması gerektiği gibi mesafe koymam gerektiğine karar verdiğim için yüz ifademi düz tutup çıkışa doğru ilerledim. Şu an yaptığım belki karşı taraftan dengesizlik olarak algılanacaktı fakat düşününce benimde şu ana kadarki tavırlarımın gayet umut vaat edici olduğunu ben yeni fark etmiştim. Daha doğrusu bir haftadır bulunduğum hayal aleminden ancak sıyrılabilmiştim.

Yutkunarak git gide ikiliye yaklaşırken Ömer dudaklarındaki gülümsemeyle bana bakıyordu. Yanlarına vardığımda tebessümle Ece'ye baktım. Daha sonra bakışlarımı üzerinde çok tutmayacak şekilde Ömer'e çevirdim.

"Beklediğiniz için teşekkür ederim ama ben bugün tek gideceğim. Siz gidin lütfen."

Ömer dudaklarındaki gülümsemenin küçülmesine takılmadan başını omzuna doğru eğdi.

"Eğer işiniz kısaysa bekleyelim sizi. Yalnız gitmeyin."

Başımı iki yana sallayarak dudaklarımı ıslattım.

"Dedim ya, teşekkür ederim. Siz gidin lütfen."

Ömer birkaç saniye yüz ifademi inceledikten sonra başıyla beni onaylayıp kardeşiyle birlikte çıkışa yöneldi. Saniyeler sonra camdan bakarak okuldan çıktıklarını gördükten sonra bende çıkışa ilerledim. Yavaş adımlarla eve doğru adımlarken begonvil sokağından geçerken zihnimde önce bana burada söyledikleri, sonra da az önceki tarımla yüzünde yok olan gülümsemesiyle Ömer belirdi. Kırmış mıydım acaba onu ? Belki de sadece hevesi kırılmıştı. Fakat onun gönlünün burulmasına sebep olmayı düşünmek bile canımın sıkılmasına sebep olmuştu. Yolu yine Ömer sebebiyle dalgın bir şekilde bitirdim. Diğer sokağa girdiğimde henüz bahçelerine yeni girdiklerini görerek yavaşladım. Ece'nin elindeki market poşetinden eve giderken markete uğradıklarını anlamıştım.

Ömer'in de bahçede kaybolmasıyla adımlarımı hızlandırdım ve eve doğru yürümeye başladım tekrar. Karşıdan gelen kırklı veya ellili yaşlarındaki kadının gülümseyerek bana dönmesiyle adımlarım mecburen duraksadı.

"Mahallemize hoş geldiniz kızım,"

Gülümseyerek başımı bir kez eğdiğimde teyze konuşmama fırsat vermeden devam etti.

"Ayrıca hayırlı olsun."

Gülümsememi bozmadan başımı omzuma doğru eğdim.

"Çok teşekkür ederim, çok sağ olun."

Kadın başını hafifçe iki yana eğip elini koluma koydu.

"Ben çok yakıştırdım ama sizi, Allah tamamına erdirsin inşAllah."

Dudaklarımdaki gülümseme eğreti bir hâl alırken başımı iki yana salladım.

"Anlamadım, kiminle yakıştırdınız ? Ne tamamına ersin ?"


Kadın elini havada sallayıp kısık sesle güldü.

"Nesrin'in Ömer'le söz kesecekmişsiniz ya, onu işte yavrum. Başka neyi olacak ?"

Kaşlarım hızla çatılırken zorlukla yutkundum. Korktuğum başıma gelmişti iyi mi ? Bu ihtimalin aklıma gelmesinin üzerinden henüz saatler geçmişti ki çok geç kalmış gibi karşıma çıkmıştı. Belki de kötüyü kendim çağırmıştım.

"Ne alakası var hanımefendi ? Yok öyle bir şey, kim çıkardı bunu ?"

Kadın bir anda resmileşmeme ve ciddiyetime karşılık yüz ifadesini düzeltti.

"Ne bileyim kızım kim çıkardı, duydum işte mahalleliden."

Başımı iki yana sallayarak sabır çekerken kadın hareket etmeden son kez bana döndü.

"Madem yok öyle bir şey, sen neye teşekkür ettin ?"

Sinirden gülerek kadına ters bir bakış attım. Ellerimle az ilerideki evi işaret ederek konuştum.

"Yeni eve taşındığımız için olabilir mi acaba hanımefendi ?"

Kadın aldığı cevapla başını sallayıp veda ettikten sonra yoluna devam etti. Beni bir sinir harbinin içine bırakarak...

Şimdi eve gittiğimde babam bunları duyup bana ne olduğunu sorarsa ne diyecektim ? Ben etik falan dinlemedim, neredeyse bir haftadır bir öğrencimin abisiyle olmam gerekenden samimiyim. Millette bunu görüp ağzına sakız etmiş mi diyecektim ?

Sinir küpü halim emindim ki dışarıdan bile anlaşılacak kadar barizdi.

Evin önüne yaklaştığımda duyduğum sesle o yöne döndüm.

"Bihter!"

Ömer bahçe kapısına yaslanmış, eve onlarla gelmeyi istemediğimi açık açık gözüne sokan ben değilmişim gibi, yine bana gülümseyerek sesleniyordu.

"Bihter değil, Bihter Hanım Ömer Bey."

Sesim kontrolüm dışında içinde bulunduğum duygu yoğunluğundan istediğimden daha sert çıkarken belki de bunun daha iyi olduğunu düşündüm.

Ömer'in yüzündeki gülümseme onu aynı gün içinde ikinci defa resmen hor görüyor gibi davrandığımdan sekteye uğradı. Kaşları hafifçe çatılırken yaslandığı yerden doğruldu.

"Aramızdaki resmiyeti kaldırdığımızı düşünüyordum."

Oldukça ciddi olan ifadem sözleriyle hiçbir değişime uğramazken sözlerine düşünmeden karşılık verdim.

"Gerek yok, aramızdaki mesafeyi koruyalım lütfen."

Ömer tek kaşını kaldırdı, yüzünden yaşadığı hayal kırıklığı rahatlıkla okunabiliyordu, başını aşağı yukarı sallayarak gözlerini gözlerime değdirmeden etrafta gezdirdi.

"Pardon, Bihter Hanım. Ben yanlış anlamışım demek."

Bakışlarını bana arkasını dönmeden son kez bakışlarıma çevirip uzun tutmadan arkasını döndü.

"Kusura bakmayın lütfen, bundan sonra haddimi bileceğime emin olabilirsiniz."

Son sözleri göğsümün üzerine bir öküz gibi otururken, söylediklerim için şimdiden pişmanlık içimde peyda olmuştu bile. Zorlukla yutkunup kapanan kapının ardından bakarken dolan gözlerimi akmamaları için kırpmamaya çalıştım. Boğazım bir lokma takılı kalmış gibi yanıyordu. Gözlerim biriken damlaları serbest bırakmak için fırsat kolluyordu. Burnum sızlıyor ve kalbim bir kalbi kırdığını bilmenin verdiği acıyla sıkışıyordu.

Her ne kadar onların eve birkaç adım atsam da durdum. Ne diyecektim gidip ? Bir haftadır flörtleşiyor sayılıyor olabiliriz, fakat ben daha ortada bir şey yokken ailemin kulağına laf gitmesin, üzülürler diye seni üzdüm mü ? Veya asıl sinirim sana değildi, fakat o an karşıma sen çıkınca suçsuz olduğunu unutup sana patlamakta bir sakınca görmedim mi ?

Ellerim bomboş, göğsümde git gide ağırlaşan bir ağrı, dolu dolu gözlerim ve titreyen ellerimle bu sokakta yalnız hissettim. Bedenim, havada kış ayazı varmış gibi beni titretirken bükülen dudağımla onların eve arkamı döndüm. Adımlarım hâlâ alışmaya çalıştığım eve yöneldiğinde bir yandan gözlerimdeki yaşları kurutmaya çalışırken bir yandan da çantamda ki anahtarı bulamaya çalıştım. Bulduğum anahtarla kapıyı açıp, hâlâ eksikleri olsa da büyük ölçüde yerleştirilen eve girdim.

Selam verdiğimde hiçbir ses çıkmadığından annemin evde olmadığını anlayarak derin bir nefes verdim. Gözyaşlarım bu anı bekliyormuş gibi yanaklarıma dökülürken üstümdeki ağırlıkla kendimi odaya zorlukla attım. Üstümü çıkarmadan kendimi yatağıma bıraktım.

Kendimi de anlayamıyordum. Daha önce birisini hiç kırmamış biri değildim. Bir şekilde illaki kalp kırmıştım. O zamanda üzülmüştüm, ağlamıştım. Fakat şu an ruhumdaki sancının yakınından bile geçemezdi o pişmanlık. Şu an kalbim daralıyor, gözümün önüne bana olan o son bakışı gelip duruyor ve beni yeni bir ateşin içine atıyordu sanki her seferinde.

Belki de sadece duygusal bir dönemde olduğum için böyle tepki veriyordum. Vücudum fazla hormon üretiyordu ve bu yüzden ben fazla duygusallaşıyordum.

Dakikalar sonra yatağımda sırt üstü dönerek dinen yaşlarımla birlikte tavanı izledim. Daha sonra kalkıp elimi yüzümü yıkadım ve üstümü değiştirdim. Pijamalarımı giyip salona geçtiğimde ne ara geldiğini bilmediğim annemde salona kurulmuş oturuyordu. Salona girmemle annemin bakışları bana çevrildi ve birkaç saniye içinde yüz ifadesi değişti.

"Ne bu hâl Bihter ? Gözlerin kıpkırmızı."

Birkaç saniyelik bir duraksamanın ardından yutkunarak karşısındaki koltuğa bıraktım kendimi.

"Duygusal bir olaya şahit oldum da,"

Sesim çatallı çıktığından devam etmeden önce boğazımı temizledim. Annem tatmin olmamışçasına başını iki yana salladı.

"Ne olayı ?"

Elimi havada sallayıp kanepeye uzandım. Kırlenti kolum ve başım arasına sıkıştırıp elimi kanepeden sarkıttım.

"Boşver, duygu yoğunlukları, hormonlar falan derken ağladım işte."

Bakışlarımı gözlerine çevirip burnumu çektim.

"Sen neredeydin ?"

Annem verdiğim sebebe ikna olmamışsa bile daha fazla kurcalamadı ve arkasına yaslandı.

"Nesrinlerdeydik,"

Bakışlarım görebilecekmişim gibi camdan dışarıya çevrildiğinde annem devam etti.

"Ömer de, çocuk ne olduysa morali bozuk geldi eve. Bir şey olmuş belli."

Annemin sözleriyle gözlerim tekrar dolmak için fırsat kollarken olduğum yerde döndüm. Sırtım anneme dönük kafamı kanepenin sırt kısmına yaslayarak yutkundum.

"Ne yattın bu saatte Bihter, kalk bir şeyler ye bari."

Olumsuz bir ses çıkarıp boğazımı temizledim.

"Yemek istemiyorum. Uyuyacağım."

Sözlerimi bitirir bitirmez annemden yana bakmadan kalkıp odama geçtim. Perdeyi aralayıp karşı eve bakarken onunla karşılaşmayı beklemiyordum. İkinci katta olmanın rahatlığıyla bahçede sigara içen adamı gözledim. Başını geriye atıp gökyüzüne çevirirken bir an gözlerinin bu tarafa döndüğünü görür gibi olunca hızla camdan çekildim. Elim hızlanan kalbine giderken bir süre perdenin arkasında öylece bekledim. Daha sonra merakıma yenik düşerek perdeyi tekrar araladığımda orada değildi. Gitmişti. Hakkım varmış gibi kalbim buna kırılırken geri çekilip yatağıma çöktüm.

Ruhum onun yaşadığı kırıklığı en derinde hissederken, onu gördüğüm ilk fırsatta ondan özür dilemeyi kafama yazdım.

İçten içe ona kapıldığımı bilmek beni bu bir hafta boyunca beni tedirgin etse de bu sancının varlığı bunu kabullenmem gerektiğini açıkça bana hissettirmişti.

Derin bir nefes aldım, burnumu çekerek gülümsemeye çalıştım. Doğacak günün ikimiz içinde iyilikler getirmesini içten bir şekilde diledim ve ikimiz içinde dua ettim.

Allah'ım, sen ikimize de haramdan sakınmamızda yardım eyle. Gönüllerimizde birbirimez karşı kırgınlık, kızgınlık bırakma. İkimize de hakkımızda hayırlı olanı nasip et.


-Bölüm Sonu-

 

Ece, benim hüzünlü kekim. Ship girişimi bu sefer ters tepti 🥺


Söylemek istediğim bir şey daha var ki, o da Hakan'ın haklı olduğu.


Keşke zamanında bizde sıra gecesi falan yapsaydık fnsmfjsmf


Neyse, lafı çokta uzatmadan, destekleriniz için çok çok teşekkür ederim.


Beklemediği anda Bihter'in tavrıyla karşılaşan Ömer :




Bu da büyük ihtimal okurlar 😄



Bu sefer gerçekten bitti, hoşça kalın. Allah'a emanet olun 🌺 🌿


Loading...
0%