Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm: "Güneş Tutulması"

@uuykusuzvedengesiz

Herkese bol keyifli okumalar dilerim!

Heyecandan doğru düzgün uyuyamadığınız oldu mu hiç ? Yatağınızda bir o yana bir bu yana dönüp durduğunuz, fakat yine de o uykuya dalana kadar akla karayı seçtiğiniz hani. Benim genelde çocukluğumdaki bayram geceleri veya çok önemli sınav gecelerim buna yakın olurdu. Fakat yine o kadar dönüşmeye uykuya dalmam saatlerimi almazdı. Ben geçirdiğim bu gece, yatağımda heyecandan tam bir saat boyunca uyuyamamıştım. Düşünüp durmaktan, hayal kurmaktan ve içimdeki bu durmak bilmeyen kıpırtıdan uyuyamamıştım. Yine de sanki o kadar vakit uyuyamayan ben değilmişim gibi sabah zımba gibi altı buçukta ayağa dikilmiştim.

Şalımın önünü düzeltip çantamı koluma geçirdim. Benim için normal sabahlarda uyandıktan sonra en az beş dakika ayılmam alırken, bu sabah oldukça enerjiktim. Uyandıktan sonra yataktan oyalanmadan kalkmış, banyoda işlerimi hallettikten sonra hızla dolabımın karşısına geçmiştim. Sonra da dün geceden, vakit kaybetmemek için seçtiğim kıyafetleri giymekten vazgeçip başka bir kombin yapmıştım. Her ne kadar gün benim için farklı başlasa da kararsızlığım aynı üzerimdeydi.

Nihayetinde karar verdiğim açık renk elbisemi üzerime geçirip, başıma da bej rengi bir şal taktım. Koluma şalımla aynı renk bir çanta aldım. En son yanıma ince bir hırka alıp onu da çantamın üstüne attırdım.

Heyecanla iç çektiğimde kardeşimi rahatsız etmemek için sessiz olmaya çalışarak odadan çıktım. Parmak uçlarımda kapıya kadar gelip ayakkabılığın önünde duraksadığımda gözlerim topuklu ayakkabılarımla spor ayakkabılarım arasında kararsızlıkla gezindi. İlk topuklu ayakkabılara uzanan elim havada dururken sıkıntıyla nefesimi verdim. Çok mu düğüne gider gibi olurdu ? Elbette öyle olurdu. Ellerim bu sefer spor ayakkabılarıma gittiğinde yine duraksadım. Bu elbisenin altına da spor ayakkabılar okur muydu ki ? Bakışlarım tekrar odaya çevrildiğinde tekrar üstümü değiştirmeyi bile düşündüm. Fakat yine kötü olmadığıma kendi kendimi ikna edip spor ayakkabılarımı giydim ve evden çıktım. Hava içime daha fazla huzuru işleyebilirmiş gibi ılık ılıktı. Kuş cıvıltıları etrafta yankılanıyordu ve sanki hayat yeni başlıyordu sokakta.

Kol saatime bakıp yediye on kaldığını görünce adımlarımı hızlandırdım ve artık ezber ettiğim yolu adımladım. Yeni açılan dükkanlar kepenkleri açarken ben gönlümde kuşlar uçuran adamla buluşmaya gidiyordum.

Yüzümdeki gülümsemeye engel olamadan, utanmasam zıplaya zıplaya gidecektim, yolu bitirip karşıya geçtim. Önüme serilmiş Begonvil Sokağı'nı hızla gözlerimle tarayıp tanıdık simayı ararken bir taraftan da ilerlemeye devam ediyordum. Bakışlarım üstümde hissettiğim bakışları saniyeler sonra bulurken kendimi tutamadan iç çektim. Arkasındaki duvara yaslanıp elleri cebinde olduğum yere bakan Ömer'in yanına adımlamaya devam ederken bir yandan da kalbime sakin olması adına telkinler veriyordum.

Yaklaşık bir dakika sonra yanına vardığımda Ömer yaslandığı duvardan ayrıldı ve duruşunu dikleştirdi.

"Günaydın."

Sesim heyecanlı olduğumu bas bas bağırırken konuşmamla yüzünde oluşan gülümsemeye karşılık bende gülümsedim.

"Günaydın."

Sözsüz bir şekilde anlamış gibi ikimizde yan yana yürümeye başladığımızda adımlarımız yavaştı. Sanki sokağın bitmesini istemiyor ve bu sokağın bizim için özel olan anlara şahitlik etmesini bekliyorduk.

"Nasılsın ?"

Ömer başını bana döndürüp bakışlarını yüzümde dolaştırdı.

"Çok iyiyim, siz nasılsınız Bihter Hanım ?"

Benim kaldırdığım resmiyete o devam ediyordu. Cümlesinin altında saklı olan tavrı gülümsememi sekteye uğratsada yine de haklılık payı olduğunu düşündüğümden çıkışmadım.

"İyiyim Ömer, teşekkürler."

Ömer resmiyeti kaldırmamda kararlı olduğumu görmüş olacak ki önüne döndü, fakat gülümsemesini benden saklaması pek mümkün değildi. Zira dudakları ne kadar kıvrılabilirse o kadar kıvrılmıştı sanki.

"Dün özrümü diledim ama yine de bil istiyorum," diye mırıldanarak o gün onunla karşılaşmadan önce o kadınla aramda geçen konuşmayı anlattım. Ömer sözlerimle gülümsemesine ket vurmuş, hatta kaşlarını hafifçe çatmıştı.

"Sırf o yüzden öyle davrandın yani ?"

Aramızdaki resmiyeti onunda kaldırdığını fark ettiğimde tebessüm ederek başımı salladım.

"Yoksa sende beni beğendin yani ?"

Sorusuyla bakışlarımı ondan kaçırıp gözlerimi devirdim. Neydi bu iki kardeşin kendini bana beğendirme sevdası ? Hayır görünürde bir bozuklukta yoktu, neden bunu duymak için bu kadar hevesliydi bu abi kardeş ?

"Siz ailecek pazarlama sektöründe falan mısınız ?"

Ömer anlamayarak bana baktığında derin bir nefes aldım.

"Neden bu kadar taktınız abi kardeş seni beğenmeme ?"

Ömer derin bir nefes aldı ve bana yandan bir bakış atıp başını dikleştirdi.

"Hani bir zamanlar daha tanımadan reddettiğiniz ergen ama gururlu bir genç vardı, hatırladınız mı Bihter Hanım ?"

Ömer'in sorusuna karşılık bu sefer anlamayarak bakan ben oldum. Ne reddetmesi, ne ergeninden bahsediyordu bu adam ?

"Ne ?"

Dudaklarımdan sadece bu soru sözcüğü döküldüğünde bu sefer açıklayan taraf o olmuştu.

"Daha lisedeyken seni görüp çok beğenmiştim. Sonra Poyraz'la, sadece seninle tanışmak için haber göndermiştim,"

Bakışları bana değip tekrar önüne döndü.

"Ama sen kim olduğumu bile sormadan istemediğini söylemiştin."

Adımlarım olduğum yerde duraksarken şaşkınlık tüm ruhuma hükmediyordu.

Yutkunarak bakışlarımı onun üzerinde gezdirdiğimde o da sonunda bana baktı.

"Ara ara öyle lafın geçiyordu, bahsediliyordu yani yanımda senden. Yoksa mümkün mü iki günde hemen bir beğenmeyle sana yaklaşayım ?"

Bakışları yüzümdeyken üstümdeki bu şok halini atlatmamı sabırla bekliyordu.

"Ben senin ruhunun güzelliğini yıllar önce görmüştüm,"

Kendi kendine duraksadı ve gülerek devam etti.

"Tabii yıllar sonra senin bu halini görünce de etkilenmediğimi inkâr edemem."

Yanaklarımın ısındığını hissederek bakışlarımı itinayla ondan kaçırdım. Daha önce tanışabilme şansımız varken ben bunu kendi ellerimle itmiştim zamanında. Fakat belki de daha önceden birbirimizi tanımış olsaydık şimdi bu durumda olamayacaktık.

"Bende düşündüm ki, belki de bizim için doğru zaman bu zamandır. İkimiz içinde o yıllarda kat ettiğimiz yollarla birbirimiz için uygun hale geldik belki de."

Son cümlesiyle ona baktığımda başını omzuna eğmiş bana bakıyordu.

"Biliyorum ikimiz içinde oldukça hızlı bir giriş oldu. Ama ben yine de soracağım,"

Derin bir nefes aldı, bedenini tamamen bana döndürdü ve yutkundu. Anladım ki bendeki o heyecan ve coşku onda da var.

"Biz olabilmemiz için bana bir fırsat verir misin Bihter ? En azından düzgün bir başlangıç için."

Yutkundum, benden cevap bekleyen bakışları yüzümde dolaşıp elimi ayağımı daha çok birbirine doluyordu. Boğazımı hafifçe temizleyip başımı önüme eğdim ve ayakkabımla önümdeki taşı iteledim.

Her ne kadar ona kör kütük aşık olmasam da, bir ilgim olduğu barizdi. Sadece bana kırgın olma düşüncesi bile günlerimi zehir etmeye yetmişti. Güldüğünde kendimi iyi hissediyordum ve bakışlarını üzerimde hissettiğimde rahatsızlık duymak yerine heyecanlanıyordum. Kalbim tek sözüne kilometrelerce koşmuşum gibi hızlanıyordu. Ve bunlar bir şans tanımam için yeterli sebeplerdi bana göre.

Başımı önümden kaldırıp derin bir iç çektim ve dudaklarımı ıslattım.

"Madem yeni bir başlangıç diyorsun,"

Boğazımı temizleyip gülümseyerek ona döndüm.

"Ben Bihter, sizin isminiz nedir ?"

Ömer soruma karşılık başını iki yana salladı, işaret parmağı ve baş parmağıyla burun kemerini sıktı.

"Gerçekten mi ? Yine mi resmiyete döndük yani ?"

Omuzlarımı silkip önüme dönüp tekrar yürümeye başladım.

"Eh, bunu sen istedin."

Arkama dönüp bakışlarını hâlâ üzerimde tutan adama döndüm. Tek kaşımı kaldırarak,

"Yanlış mıyım ?" diye sorduğumda Ömer'de hareketlendi ve birkaç adımda hemen bana yetişti.

"Ben onu lafın gelişi söylemiştim ama,"

İç çekerek bakışlarını yüzüme değdirdi ve önüne döndü.

"Sen nasıl istersen öyle olsun."

Memnuniyetsizlik akan sözlerine karşılık kendimi tutamadan güldüğümde elimi dudaklarıma siper ettim.

"Ben güneş doğdu sanmıştım ama, sen gülünce fark ettim. Meğer güneş saniyeler önce doğmuş,"

Başını sırayla iki omzuna doğru eğip kaldırdı ve tek gözünü kapatarak tepkimi ölçer gibi bakarak devam etti.

"Sen tam güldüğünde."

Bakışlarımı ondan kaçırdığımda dudaklarımdaki gülümsemeye engel olamadığım saklayamayacağım kadar açık bir gerçekti.

"Şaka yapmıştım."

Ömer birkaç saniye anlamak için duraksadı, hemen sonra neyden bahsettiğimi anladı ve derin bir nefes aldı. Elini göğsüne koyup başını geriye attı.

"Kalbime iniyordu."

Bu hâline sesli bir şekilde güldüğümde başını hızla kaldırıp, kaşlarını kaldırarak bana baktı.

"O manzarayı kaçırdığıma inanamıyorum."

Yanaklarım bu sefer gerçekten yanmaya başlarken gözlerimi devirdim.

"Başladın yine yükseklerden uçmaya."

Ömer omuzlarını silkip adımlarını bana uydurdu.

"Ne yapayım, aklım çıkıyor biri çıkarda o gülüşü görür diye."

Ses tonunu ciddiyet kaplarken, sözleri bu ciddiyete tezattı.

"Zira ilk günlerden birilerinin ilgisini çektiğini de gördük."

Dün geceki sözleri aklıma geldiğinde istemsizce gülerken ona döndüm.

"Neden o kadar takıldınki buna ? İsteyen istediği kadar sorsun, soruştursun. Söz bende bitmiyor mu ?"

Ömer tek kaşını kaldırarak başımı omzuna eğdi. Koyu kumral saçları bu hareketiyle yana doğru düştüğünde içimden saçlarını düzeltme dürtüsüne engel olabilmek için parmaklarımı içe kıvırdım.

Ama bu adam böyle yaparsa, ben nasıl kendimi kaptırmadan tutabilirdim ki ?

"Bir de ne doktorlar, ne mühendisler istedi de ben istemedim de istersen ?"

Dudaklarımı birbirine bastırıp sessiz kaldığımda, gittikçe uzayan sessizliğe karşı önce o gözlerindeki oyunbaz ifade yok oldu, hemen peşinden de sesine tekrar hakim olan ciddi ses tonuyla kararsızca konuştu.

"Yok artık, doktor da, mühendis de istemedi değil mi ?"

Omuzlarımı silkip sessizliğimi koruduğumda gözlerini kısarak ileriye baktı. Sinirli olan bakışları saniyeler sonra aklına ne geldiyse değişti ve keyifle bana döndü.

"Bak, o kadar kişi istemiş ama sen şu an buradasın,"

Az önceki oyunbaz tavrına tekrar bürünüp tebessüm etti.

"Benim yanımda."

Yüzümü buruşturarak başımı ona doğru çevirip eğdim.

"Net bir cevap verdiğimi hatırlamıyorum ?"

Ömer elini cebine atıp saniyeler sonra cebinden çıkardığı sarı oyun hamurundan olan halkayı bana uzattı.

"Ece geçenkiler aile engeline takıldığı için bunu sana gönderdi,"

Elindeki hamurdan yüzüğe bir bakış atıp yüzüğü alıp çantamın iç gözüne koydum. Bu sefer tek kaşını kaldıran bendim.

"Bu bir evlenme teklifi mi ?"

Ömer dilini damağına vurarak olumsuz bir ses çıkardı.

"Yok, ona var biraz daha."

Gözlerimi irileştirerek elimi göğsüme koyup dudaklarımı birbirine bastırdım. Birkaç saniye öyle baktıktan sonra dudaklarımı içli bir şekilde aralayıp tıpkı eski Türk filmlerinde acı çeken karakterler gibi konuştum.

"Bu sabır ve anlayış... Gözlerimi yaşarttı."

Gözlerimdeki hayali yaşları silerken Ömer bu halime gülümseyerek bakıyordu.

"Daha da hiçbir yer açık değil, böyle ayakta kaldık."

Bakışlarını etrafta gezdirip parkta duraksadı.

"Gel bari şu parkta oturalım biraz."

Başımla onu onayladığımda parka giderken daha yeni açılan bakkala uğrayıp çekirdek almıştı. İkimizde parka oturduğumuzda Ömer paketi açıp avcuma çekirdek doldurdu. Bende çantamdan çekirdek kabuklarını koymamız için bir peçete çıkarıp ortamıza serdim. İkimizde çekirdek çitlemeye başladığımızda Ömer gözlerini kısarak, bakışları yolda dolaşır vaziyette dudaklarını araladı.

"Şimdi diyelim sen kabul ettin. Ben şu an yirmi yediyim, sende yirmi dört. Bir sene içinde evlensek, evlendikten bir sene sonra ilk çocuğumuzu kucağımıza alsak, üç dört sene sonra da ikinci. İkinci yirmi yaşına geldiğinde ben elli olurum, sen kırk yedi,"

Şokla onu dinleyen bana dönüp çok normal bir şeyden bahsediyormuş gibi, tek gözünü kapatarak bana baktı.

"Sen ne dersin ?"

Şaşkınlıkla aralanan dudaklarım sorusuna karşılık zorlukla kapandığında başımı hafifçe iki yana salladım.

"N'apıyorsun şu an tam olarak sen ?"

Ömer omuzlarını silkerek benden istediği cevabı alamayacağına karar vermiş olacak ki yine karşıya çevirdi bakışlarını.

"Aile planlaması."

Elimdeki çekirdekten bir tane alıp dişlerimin arasına alırken kaşlarım hafifçe çatıldı.

"Ne kadar ileri görüşlü ve planlı bir bey, harika."

Ömer sırtını arkasındaki ağaca yaslayıp iç çekti.

"Peki, ilk buluşmada bu da biraz hızlı oldu sanırım."

Başımla onu onayladığımda o da aynı benim gibi başını aşağı yukarı salladı, fakat ardından yandan bana bakmaya çalışarak iflah olmaz bir şekilde konuştu.

"İkinci buluşma ?"

Başımı iki yana salladığımda birkaç saniye yüzüme bakıp hiçbir şey söylemeden önüne döndü. Arada geçen sessiz birkaç dakikadan sonra işaret parmağını yolun sol tarafında kalan dükkana doğrulttu.

"Bak şimdi, Halil amca birazdan çıkacak, hemen ardından da Sezai amca. Sonra seyreyle cümbüşü."

Ömer sözlerini bitirdikten birkaç saniye sonra sol taraftaki dükkandan saçları kırlaşmış, ellili yaşlarında bir amca çıktı. Elindeki gazetesini sallayıp dükkanın önüne attığı oturağına kuruldu. Merakla ne olacağını beklemeye başladığımda ondan saniyler sonra sağ taraftaki dükkandan da tahmini aynı yaşlarda bir adam çıktı. Elindeki su dolu kovayı dükkanların arasındaki yola boşalttığında Ömer parmaklarını sırayla kapattı. Tüm parmakları kapandığında sol dükkandaki amcadan bir homurdanma duyuldu.

"Ulan aksi herif, yine ne döktün suyunu benim dükkanımın önüne ulan ?!"

Sağ dükkandaki amca yüzünü buruşturarak elini yola uzattı.

"Hayırdır Halil Bey, yolu bir tek size mi verdiler ?"

Halil amca ellerini dizlerine vurup elindeki gazetesini küçük masasına bırakıp kalktı.

"Evet lan bana verdiler! Ne olacak ?"

Halil amcanın tavrına karşılık Sezai amca da kaşlarını çatarak kovasını yere bırakıp yola yakınlaştı.

Ömer koluyla kolumu dürtüp dişlerinin arasındaki çekirdek kabuğunu alıp peçetenin üzerine bıraktı. Ben merakla ne olacağını beklerken önümüzden geçen amcaya karşılık Ömer elini salladı.

"Çabuk geç Osman amca! En heyecanlı yerinde dikildin sende önümüze!"

Karşımızdaki yaşlı adam başını bir karşı tarafa, bir bize çevirip tövbe çekerek yoluna devam etti.

"Bak şimdi, araya Taylan abi girecek birazdan!"

Elimle koluna vurup gözlerimi karşıdan çekmeden sinirle konuştum.

"Ya spoiler vermesene!"

Ömer omuzlarını silkip karşıya bakmaya devam etti.

"Ne demek ulan bana verdiler ? Madem sana verdiler çıkar göster!"

Sezai amca işaret parmağını kaldırıp Halil amcaya salladı.

Önümüze tekrar birinin geçmesiyle Ömer derin bir nefes verdi.

"Yadigâr teyze, deseydin ya bana ekmek lazım diye. Ben alır getirirdim sana."

Laf arasında yaşlı teyzeye söyledikleriyle kalbim yumuşarken merhametine karşı gülümsedim.

"Olur mu oğlum öyle her gün her gün. Bugün de ben aldım işte, hem sen parasını da almıyorsun. Ama yine lazım olunca derim ben. Allah razı olsun."

İçten bakışlarım Ömer'in üzerinde dolaşırken karşıdan yükselen sesle birlikte istemsizce tekrar karşıya döndüm.

"Bana bak Halil, bir kez daha uyarmayacağım seni!"

Sezai amca sözlerini bitirir bitirmez sinirli halinden sıyrılıp alayla güldü.

"Sen dün yine tavlada bana yenildiğinden böyle hırslanmış olmayasın ?"

Halil amca sinirden köpürürek Sezai amcaya doğru bir adım attı.

"Ulan yine ne demek ? Sanki her gün kendi yeniyor paşa!"

Sezai amca yangına körükle gitmekten geri durmadı ve sesli bir şekilde güldü.

"Eh, yalan da sayılmaz ya hani!"

Halil amca Sezai amcanın son sözlerinden sonra ona doğru atılırken saçlarında ara ara beyazları olan, siyah saçlı, sakallı bir adam araya girdi. İkisini ayırıp sakinleştirmeye çalışarak bizim duymayacağımız bir şekilde konuşmaya başladı.

"Ama ben bir şey duyamıyorum,"

Memnuniyetsiz mırıldanmama karşılık Ömer parmakları arasındaki çekirdekle onları göstererek konuştu.

"Şu an ikisine de yaşını başını almış adamlara bu hareketlerin yakışmadığıyla ilgili bir konuşma yapıyor."

Başımla onu onayladığımda tekrar önümüze geçen karartıyla Ömer bu sefer kim olduğuna bakmadan eliyle geçmesini işaret etti.

"Bak şimdi de ikisi anlaşıp barışıp sarılacaklar."

Önümüzdeki karartı hâlâ geçmeyip önümüzde durmaya devam ettiğinde ikimizde söylenmek için başımızı önümüzdeki kişiye çevirdik.

Veya kişilere.

"Anne ?"

Ömer'in mırıldanmasıyla dudaklarıma götürdüğüm çekirdek olan elim havada kaldı.

Nesrin teyze kaşları hafif çatılı bir şekilde bize bakarken gözlerimi ondan çekip kolumdaki saate çevirdim. Saatin neredeyse sekize geldiğini gördüğümde gözlerim irileşirken zamanın nasıl bu kadar hızlı geçtiğine anlam veremedim. Neredeyse okul saati gelmişti ve ben hâlâ Ömer'le parkta oturmuş ne izliyordum.

"Ömer ? N'apıyorsunuz siz ikiniz burada ?"

Ece annesini umursamadan abisinin ne cevap vereceğini bile beklemeden heyecanla atıldı.

"Öğretmenim ?"

Duyduğum sesle devamının geleceğini bildiğim bu soruya derin bir nefes aldım. Beni utandıracak bir şey soracağına artık o kadar emindim ki...

"Efendim Ece ?"

Ece yerinde kıpırdanarak annesinden bizi görmek için öne doğru eğildi.

"Yoksa siz abimle sevgili gibi mi buluştunuz parkta ?"

Ortalık sanki Ece'nin sorusuyla sessizliğe gömülürken Nesrin teyzenin bakışları üstümüzde dolaştı.

"Cevap verin bakalım çocuğa şimdi, yoksa siz sevgili gibi mi buluştunuz parkta ?"

 

 

-Bölüm Sonu-

 

Bölümün çoğunu ben yine gülerek yazdım, arada bir moral bozukluğu yaşasakta uzun sürmedi, yine de bölümünün bir tık gecikmesine sebep oldu sanki, bunun için herkesten özür dilerim.

Neyse, güzel şeylerden bahsedelim. Mesela Bihter ve Ömer'den xnsndj

Peki bölüm nasıldı ? Beğendiniz mi ?

Destekleriniz için çok teşekkür ederim, Allah'a emanet olun! 🌺🌿

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%