Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7. Bölüm: "Beklenmeyen Misafir"

@uuykusuzvedengesiz

Dalgın bakışlarım gözbebeklerime yansıyan televizyon ekranındaydı. Aslına bakarsak, televizyonda ne oynadığına dair en ufak bir fikrim de yoktu. Tek bildiğim telefonumdan bir ses gelene kadar kendimi oyalamak ve zamanı geçirmekti.

İç çekerek televizyona bakmaya devam ederken dakikalardır beklediğim bildirim sesiyle irkildim. Ellerim hemen telefonumu bulduğunda heyacandan kalbimin hızlandığını hissettim. Daha planlı ilk buluşmamızda Nesrin teyze ve Ece'ye yakalandığımız için sabahtan beri diken üstündeydim. O an karşı karşıya kaldığımız soruya karşı arkadaş olduğumuzla ilgili bir şeyler mırıldandığımı hatırlıyordum. Ömer ise sabah ayrılmamızın ardından işe gittiği için o an Nesrin'in teyzenin sorusu tam bir cevap alamamış ve havada asılı kalmıştı. Hepimiz bir anda ilk aklımıza gelen bahanelerle sarılarak oradan uzaklaşmıştık çünkü. Yani ben öyle yapmıştım. Tahmin ediyordum ki diğerleri de uzunca kalmayıp böyle yapmıştı.

'Cama çıkar mısın ? Eve girmeden bir yüzünü göreyim.'

Ben bugünün kısa bir özetini beklerken aldığım mesajla bir an duraksadım. Yaşadığım stres yerini tatlı bir heyecana bırakırken yerimde kıpırdandım. İç çekerek oturduğum koltuktan kalkıp camın dibine tünerken perdeyi kenardan araladım.

Bakışlarım direkt karşı evin önünü bulduğunda gözlerim tanıdık simayı hemen buldu. Metrelerce ötede olmasına rağmen yüzündeki gülümseme kendini belli ederken bende gülümsedim. Birkaç saniyelik boş boş bir bakışmanın ardından Ömer elini kaldırarak selam verdi. Bende aynı şekilde ona selam verdiğimde Ömer başını önüne eğerek ayakkabısıyla önündeki taşa vurdu.

Utanmış mıydı o ?

Aman Allah'ım, yoksa Ece'nin, abisinin bahsettiği utangaçlığının gerçeklik payı mı vardı ?

Bakışlarım şaşkınlıkla karşıdaki adamda gezinirken arkasındaki kapı açıldı. Başını kaldırıp tekrar bana baktığında arkasını işaret ettiğimde Ömer anlamayarak başını iki yana salladı. Ben tekrar arkasını işaret etmiştim ki Ömer daha arkasını dönemeden Pelin abla omzuna bir tokat şaplattı. Ömer bunu beklemediğinden sarsılarak öne doğru sendeledi. Yaşadığım anlık şaşkınlıkla elim ağzıma kapanırken aniden benim araladığım perde de açılırken annem kıstığı gözleriyle direkt karşıya baktı.

"Anne n'apıyorsun sen ?!"

Gözlerimi irileştirerek anneme bakarken vücudum fazla adrenalin salgılamış olacak ki birden ter bastı tüm bedenimi. Yanaklarım ısındı ve kendimi tahtaya ezbere şiir okumaya çıktığım günlerdeki gibi hissettim.

Pelin abla bu sefer, belki de kurtarıcım olduğunu bilmeden, anneme el salladı. Annem büyük ihtimal ile Pelin ablaya el salladığımı düşünerek birkaç saniye bana bakıp tekrar içeriye girerken rahatlamanın verdiği hisle omuzlarım çöktü. Aslında anneme söylesem kötü bir tepki vereceğini sanmıyordum fakat tahmin ettiğim gibi mutlu olursa, işte o zaman içinde tutamazdı. Aslında belki de korktuğum şey bir başkasının beni konuşması değil de, benim kendimden emin olma isteğimdi, bilemiyordum. Yine de her koşulda, şu an bunun dillenmesini istemiyordum.

Pelin abla camı açmamı işaret ettiğinde başımdaki tülbenti düzeltip camı açtım.

"Teşekkürler Pelin abla."

Pelin abla ne için teşekkür ettiğimi anında anladı ve elini havada salladı 'boşver' der gibi. Bizim evin önüne kadar gelip normal bir ses tonuyla konuştu.

"Siz daha sabah yakalanmadınız mı yavrularım ? Ne bu her fırsatta görüşmek ? Bence bir karar verin."

Bakışlarım, Pelin ablanın ciddi ses tonuyla birlikte Ömer'e kaydığında Ömer ellerini havaya kaldırdı.

"Bana hiç bakma, bana kalsa yedi düvele duyurmuştum."

Duraksadı ve kaşları çatıldı. Bakışlarını üzerimden çekerken nefretle gözleri kısıldı ve devam etti.

"Hele ki o Hamdiye teyzenin bile oğluna seni sormasından sonra."

Deniz nereden de söylemişti ama! Adam resmen kafaya takmıştı ve artık anlıyordum ki bu ömrüm boyunca önüme sürülecekti.

"Yani ben biraz zaman geçsin istiyorum sadece, biraz daha birbirimizi tanıyalım mesela."

Pelin abla yumruğunu havaya kaldırdı ve ses tonuna çokta mukayyet olamayarak konuştu.

"Helâl olsun kız! İşte bu! Ne o öyle hemen yelkenler fora halleri ?"

Ömer konunun sapmaya başladığını fark ederek araya girdi.

"Ya ne alakası var şimdi yelkenle, forayla ?"

Pelin ablaya daha çok yaklaşıp kısık sesle konuştu.

"Sen ara bozmak için uğraşan Firdevs Hanım mısın ?"

Ömer'in sözleriyle birlikte diziye oldukça hakim olduğunu fark ederek afalladım. Acaba kaç kez izlemişti gerçekten ?

Pelin abla Ömer'e omuz silkip kolunu ondan kurtardı.

"Asıl şimdi ne alakası var ? Ben o gece senin bana Bihter'i anlattığını söylemesem, belki de bugün Hamdiye teyzenin oğluyla Bihter'i görüp bana ağlayacaktın, "Gözlerimin önünde birbirlerini seviyorlar" diye."

O gece Pelin ablanın Ömer'in beni ona anlattığını bana söylemesinin, gayet bilinçli bir hareket olduğunu fark ederek duraksadım. Allah'ım, bu ailede herkes mi çöpçatan ruhluydu ?

İşaret parmağımı havaya kaldırdıktan sonra, boğazımı hafifçe temizleyip ikilinin arasına girerken dudaklarımda ufak bir tebessüm asılıydı.

"Aslında ben Ömer'den zaten özür dileyecektim,"

Kaşlarımı kaldırarak başımı iki yana sallarken iç çektim. 'Ne bitmez ogulmuş!' diye haykırmak gelse de içimden, daha sakin bir şekilde tamamladım cümlemi.

"Ayrıca ben Hamdiye teyzeyi de, oğlunu da tanımam etmem. Artık bunu boşversek mi ?"

Çapraz evin üst katındaki, yola bakan odanın penceresi açıldığında Deniz camdan kafasını çıkardı.

"Yahu gündüz gözüyle de yapılır mı ? Bekleyemediniz mi birkaç saat daha gece konuşurduk."

Yerinde kıpırdanıp bir de tek derdi buymuş gibi mırıldandı.

"Ayrıca kuş gibi cam tepelerinde neden duruyoruz ki saksı gibi? Pencere çok rahatsız."

Ömer boğazını hafifçe temizleyip bakışlarını bana çevirdi.

"Siz saksı mısınız bilmem ama, Bihter olsa olsa cam güzeli olur herhalde."

Pelin abla 'yaa' diyerek başını omzuna doğru eğerken bende hızlanan kalp atışlarım biraz olsun düzene girer belki diye elimi kalbime bastırdım.

"Yahu şurada bir ay olmadı kızı tanıyalı, ona iltifat etmek için kaç yıllık kardeşini harcadın!"

Söyledikleri yetmemiş gibi ellerini havaya kaldırdı ve 'yuh' der gibi salladı.

"Yazıklar olsun."

Annemin içeriden ismimi seslenmesiyle içeriye bir bakış atıp tekrar camdan sarktım.

"Annem çağırıyor, benim gitmem lazım."

Ömer beni başıyla onayladı ve göz kırptı. 'Ah, bu kalbime geldi!' dememek için dudaklarımı birbirine bastırdım ve diğerlerine el sallayıp içeriye girdim. Sonrasında ise annemle birlikte akşam yemeğini hazırlamış ve babam geldiğinde ailecek yemeğimizi yemiştik. Yemekten sonra çayı demleyip içeriye geçerken cebimde titreyen telefonumla duraksadım. Ekranı açıp gelen mesaja bakarken koridorun ortasında dikildiğim gerçeğini göz ardı ettim.

'Bize gelsene, birlikte çay içeriz. Hem Ömer abi de bizde. Ama onlar balkonda merak etme.

Odama geçip üstüme bir hırka alıp içeriye doğru seslendim.

"Anne ben Denizlere geçiyorum, çok geç kalmam!"

Annemden beni onaylayan mırıltılar aldıktan sonra aşağıya indim. Evden çıkmadan önce aynaya baktığımda gözlerim üstümdekilere kaydı. Onun olduğu eve gidiyordum ve ev hâliyleydim. Şu ana kadar beni hep dışarıda gördüğünü düşündüğümde, ilk defa beni böyle görecekti.

İç çekip tülbentimi düzelttim ve ayakkabılarımı giyip çıktım. Hemen karşıya geçip kapıyı çaldığımda Deniz saniyeler içinde kapıyı açtı. Hatta o kadar hızlıydı ki kapının önünde beklediğini bile düşünmüştüm.

"Hoş geldin, sen gelene kadar Pelin ablayı da çağırdım, o da geldi. Sorun olur mu ?"

Eğilip ayakkabılarımı çıkarırken başımı iki yana salladım.

"Yok canım, ne sorun olacak ?"

Tekrar doğrulduktan sonra ayakkabılarımı ayakkabılığa bırakıp önden içeriye geçen Deniz'in peşine takıldım. Deniz'in direkt odasına geçtiğini tahmin ederek önce teyzeme selam vermek için salona girdim. Girdim fakat hiç beklemediğim bir manzaraya yakalandım.

"Ya, işte öyle Melike sultan. Poyraz sana gelin getiremedi ama ben getireceğim."

Duyduğum cümleyle birlikte kapı ağzında kalakalırken Ömer'in teyzemin omzuna başını koymuş bir şekilde oturuyor olmasının şaşkınlığını bile tam yaşayamamıştım. Zira teyzem helale harama dikkat ederdi.

"Ömer abiyle Poyraz abim süt kardeş."

Arkamdan kulağıma doğru gelen kısık sesle gözlerimi kırpıştırdım. Birkaç saniye içinde Deniz'in kurduğu cümle beynimde anlam kazandı ve sanki şaşkınlığım büyük olasılıkta geçti.

Hem ne diyordu o az önce ? Gelin mi getireceğim demişti ?

İç çekerek yutkundum ve bakışlarımı ikiliden çekip geldiğimi belli etmek için boğazımı temizledim. Bu sefer bakışlar benim üzerimde toplandığında tebessüm ettim. Ve artık dikilmekten vazgeçip içeriye doğru adımladım. Teyzem beni fark eder etmez Ömer'in yanağını küçük bir çocuğun yanağını okşar gibi bir şefkatle okşadı ve başını omzundan kaldırmasını bekledi. Ömer başını kaldırır kaldırmaz bakışlarını bana çevirirken buna takılmamaya çalışarak teyzeme sarıldım.

"Hoş geldin kelebeğim,"

Teyzemin hitabına karşılık dudaklarımdaki ufak tebessüm büyüdüğünde yanağından öptüm.

"Annen de gelseydi ya."

Başımı iki yana sallayarak teyzemin diğer yanına oturdum.

"Ben çayı demlemiştim. Onlar başka akşam gelir."

Teyzem beni onayladıktan sonra ortamızdan zengin kalkışı yaparak kalktı ve salonun kapısına doğru ilerledi.

"Çay demişken, ben de bir çaya bakayım."

Teyzemin ardından bakarken artık boş kalan koridordan gözlerimi çektim. Deniz'in ne ara tüydüğünü dahi fark etmemiştim.

Yutkunarak bakışlarımı aheste aheste Ömer'e çevirdiğimde onun zaten hali hazırda bana baktığını gördüm.

"Hayırdır Bihter Hanım ? Yoksa utandınız mı siz ?"

Gözlerimi devirip kısık sesle cevap verdim.

"Keşke sizde biraz utansanız Ömer Bey, olmuyor böyle."

Ömer dirseğini koltuğun başlığına, sağ şakağını da yumruk yaptığı eline yaslayarak bana bakarken gülümsedi.

Yüce Rabbim bu adamı bana imtihan diye mi vermişti ? Zira o bana böyle bakarken gözümün önünde tek bir sahne canlanıyordu. O dirseğiyle boynu arasında kalan boşluktan kolumu geçirip boynuna dolamak ve sinesine sokulup orada dinlenmek.

Ömer'in konuşmasıyla irkilerek kendime geldiğimde ilk birkaç saniye ne dediğini anlayamadım. Kaşları hafif çatılmıştı ve yüz ifadesi az önceye göre daha ciddiydi.

"Rahatsız oluyor musun sana samimi davranmamdan ?"

Kısa bir duraksamanın ardından hafifçe boğazımı temizledim. Başımı iki yana sallarken bakışlarımı bu sefer bilerek gözlerine çevirdim.

"Rahatsız olmak değil ama,"

Bakışlarımı tekrar önüme eğdim ve derin bir nefes aldım.

"Utanıyorum işte!"

Sesim olması gerekenden fazla çıkarken gözlerim hızla büyüdü. Hızlı hızlı duyan var mı diye etrafı inceledim. Fakat neyseki, kimseden bir tepki almadım. Bunu kimsenin duymadığına yordum ve iç çektim.

Ömer tepkime sesli bir şekilde güldü ve bakışlarını yüzümde gezdirdi.

"Hem, bugün Nesrin teyzeye ne dedin ? Asıl sen onu söyle."

Ömer konuyu değiştirme çabama gülümsedi ve bana ayak uydurmayı tercih etti.

"Tabii ki artık topu o noktadan çeviremeyeceğim için açıklamak zorunda kaldım."

Elimi göğsüme koyarak başımı salladım.

"Eee Ömer ?"

Hâlâ yüzüme bakmaya devam edince dayanamayıp koluna vurdum ve sinirle söylendim.

"Ne taksit taksit söylüyorsun ya ? Başladın cümlene, devam etsene!"

Ömer şaşkınlıktan aralanan dudaklarıyla bakakalırken bir an ne yaptığımın farkına vardım ve elimi ağzıma kapattım.

"Özür dilerim."

Elimi koluna doğru uzatıp tekrar geri çekerken yutkundum.

"Gerçekten özür dilerim. Acıdı mı ?"

Ömer sesli bir şekilde gülmeye başladığında nefesimi sesli bir şekilde verip yan döndüm. Bu adam dengesizdi. Bu adam gerçekten dengesizdi ve benim olan dengemle de oynuyordu.

"Hayır tabii ki Bihter,"

Yutkundu ve elini şakağından çekip, başını omzuna doğru eğdi.

"Sadece bir yanınla daha tanışmışım gibi hissettim. Ve bu mutluluk verici."

Dudaklarımda büyüyen gülümsemeye engel olamazken bir seferlik kendimi frenlemeyi bırakmak istedim. Çünkü bu cümleleri kurarken bile gözleri parlıyordu. Çünkü git gide büyümeye başlayan duygularımız karşılıklıydı.

"Öyle mi diyorsun ?" gibi anlamsız bir cümle dudaklarımın arasından firar ettiğinde yutkundum. Yok, bana kendimi serbest bırakmak kesinlikle yaramıyordu.

"Öyle diyorum."

Evin dış kapısının açılma sesi evde yankılanırken hızlı ayak sesleri biz daha ne olduğunu anlamadan salonu buldu. Nefes nefese kalmış bir şekilde iki büklüm salonun ortasında duran Ece, heyecanla abisine döndü. Konuşmak istediği her halinden belliydi ama nefes nefese kaldığından açılan ağzını mecburen kapatıyordu. Ömer de, ben de endişeler yerimizde doğrulduğumuzda Ece minik işaret parmağını havaya kaldırdı. Uzanıp orta sehpadaki sürahiden su bardağına azıcık su koydum. Ece'yi kolundan tutup koltuğa oturtturduktan sonra suyu içirdim. Ece suyunu içtikten sonra kısa bir süre daha nefeslendi ve nihayet kısa bir süre sonra nefesleri düzene girdikten sonra konuşabildi.

"Abi, Pınar abla gelmiş anneannesine!"

Ömer'in yüz ifadesi duyduğu isimle bozulurken bana yandan bir bakış attı ve kardeşine döndü. Bu bakışı beni apansız bir şüphenin içine sürüklerken içimdeki merak kurdu içimi hızla kemirmeye başladı.

"Ne yapayım yani abim ? Gelirse gelsin, beni ilgilendirmez."

Ece aralanan dudaklarıyla abisine bakakalırken, bende 'Kim ulan bu Pınar ?!' diye yükselmemek için kendimi tutmaya çalışıyordum.

"Ama o senin eski sevgilinmiş."

Ece, Hale'den gördüğünü düşündüğüm sevgi ifşa etme görevini ifa etmeye kararlı olacak ki abisinin kaş göz yapmasına rağmen konuşmuştu. Kaşlarım havaya kalkarken bunun normal olduğunu kendime hatırlatarak bu konuda yorum yapmamayı kendime tembih ettim. Kaç yaşında adamdı, bu yaşına kadar elbette hayatına birisi girmiş olabilirdi.

Boğazımı hafifçe temizleyip Ece'ye tebessüm ettim. Benim hayat dolu yavrum, içindeki dürtülere engel olamıyordu.

"Ben artık Denizlerin yanına geçeyim."

Koltuktan tam bir zengin kalkışıyla kalktığımda Ömer arkamdan ismimi seslense de o yöne dönmedim. Çünkü şu an dönersem saçma bir tepki vermem çok olasıydı.

Deniz'in odasına çıkıp kapıyı arkamdan kapattım ve yatağın üstünde oturup beni bekleyen ikiliye döndüm. Derin bir iç çekip bakışlarımı ikisinin üzerinde gezdirip gülümsedim.

"Evet, anlatın bakalım kim bu Pınar ?"

•••

Sabah gözlerimi açtığımda, dün sabahki mutluluğumun törpülendiğini hissetmiştim. Ömer'in bana duygularını açmasından sonra eski sevgilisinin gelmesi hiçbir şeyi değiştirmezdi evet, fakat bu benim huzursuz olmama engel olamıyordu maalesef. Dün gece eve gelince de çok oyalanmadan uyuduğumdan acı bir gerçekle de yeni tanışıyordum.

"Anne benim ne işim var orada ? Ben gelmek istemiyorum."

Annem sabır dilercesine yüzünü tavana çevirip gözleri kapalı biraz öyle bekledi. Sanıyordum ki, sakinleşmeye çalışıyordu.

"Bihter, insanlar yeni komşularını tanımak istiyor işte. Uzatmasan mı kızım ? Alt tarafı gelip biraz oturacaksın."

Nefesimi sesli bir şekilde verip oturduğum sandalyede iyice büzüşürken omuzlarımı silktim küçük bir çocuk gibi inatla. Çünkü annem, sevgilimin eski sevgilisi yıllar sonra anneannesine geldiği için, anneannesinin torunu şerefine verdiği davetine ısrarla beni de götürmeye çalışıyordu.

"Anne, istemiyorum işte gelmek. Bir dahakine gelirim."

Günlerden cumartesi olduğu için, ve bugün benimde izin günüm olduğu için annem isteğinde ısrarcıydı.

"Gelir dedim o kadar, sözümü asılsız mı çıkaracaksın ?"

Düşen ses tonu, bana istediğini yaptırmaya hizmet ediyordu, biliyordum. Fakat böyle konuşunca içimde oluşan o yeriz suçluluk duygusuna da karşı koyamıyordum.

"Çok az ama, çok az dururum, sonra kalkarım."

Annem isteğinin yerine gelmesine memnuniyetle gülümserken bir an yaptığım fedakârlığı haykırmak istedim. Sırf gönlü kırılmasın diye neyi kabul etmiştim.

"Tamam hadi, sen git hazırlan. Ben de giyineceğim. Sonra çıkarız."

Annemi başımla onaylayıp mutfaktan çıktım ve odama geçtim. Düşmüş enerjimle odanın kapısını sesli bir şekilde kapattım. Vücudumdaki saçma gerginlik kardeşimi yatağına uzanmış telefonla oynarken görünce iyice artarken elimi havada salladım.

"Oh! Biz içeride mutfak toplayalım, Begüm Hanımlar burada yatsın!"

Begüm nihayet attığım taşın farkına vardı ve ancak kafasını yastığından kaldırma zahmetinde bulundu.

"Ne var abla ya ? Alt tarafı iki gün tatilimiz var, onda da azıcık yatmayalım mı ?"

Sinirle elindeki telefona arkadan vurup telefonunun ona doğru düşmesini sağladım. Normalde bu harekete kendimde sinir olurdum fakat şu an derdim amaçsızca sinir etmekti.

Evet çatacak yer arıyordum.

"Ya abla n'apıyorsun ?!"

Begüm de benim gibi sinirle yatağında oturur pozisyona geldiğinde gülümsedim. İşte bunu istiyordum, kavga edelim istiyordum ki biraz olsun üzerindeki gerilimi azaltabileyim.

"Ömer abinin eski sevgilisi gelmiş, ondan böylesin değil mi sen ?"

Ben kardeşimin de bana sataşmasını beklerken hiç beklemediğim bir yerden vurulduğum için afalladım.

"Ne ?"

Begüm tüm olayı çözmüş gibi gözlerini kısarak beni inceledi.

"Neyi bu kadar kafana takıyorsun ki ? Bitmiş gitmiş, geçmişte kalmış işte. Ömer abi şu an seninleyse gerisinin ne önemi var ?"

Kardeşimden benim yaptığım çocukluğa karşı oldukça olgun ve teselli edici bir tepki aldığımdan birazcık utandım ve yönünü dolaba çevirdim. Daha önce hiç sevgilim olmadığı için Begüm'le de haliyle bu mevzuları hiç konuşmamıştık ve şimdi bu durum da bir garibime gitmişti.

"Biliyorum, biliyorum ama bilmem gerilmeme engel mi ? Değil."

Begüm yandan gördüğüm kadarıyla tekrar yatağına uzandı ve başını eline yaslayarak benim gibi dolabın içine göz attı.

"Bence şu bordo elbiseni giymelisin. Sana çok yakışıyor."

Alt dudağımı kıvırarak ona bir bakış attıktan sonra geri dolaba döndüm. Onun dediği bordo, üstüne beyaz puantiyeli elbiseyi çıkardıktan sonra ona uygun bir de şal çıkardım.

Kısa bir süre içinde hazır olduğumda Begüm'e döndüm.

"Olmuş mu ?"

Begüm tüm parmak uçlarını birleştirip elini salladı ve aynı zamanda ıslık çaldı.

"Olmaz mı hiç be!"

Eliyle saçlarını omuzlarından geri attırdı ve sırıttı.

"Kimin ablasısın sonuçta ?"

Tam teşekkür edecekken yine oku kendine çevirmesiyle teşekkür etmekten vazgeçip dilimi çıkardım ve başka bir şey demeyip çantamı alıp çıktım odadan.

Annemle birlikte dakikalar sonra evden çıktıktan sonra Oya teyzem önderliğinde Hacer teyzenin evine gittik.

Hoş geldin-hoş buldum faslından sonra, assolist edasıyla en son biz geldiğimiz için, kadro tamamlanmış oldu. Hacer teyze kaçacağımızdan korkuyor gibi hemen yemeklerin getirilmesini söylerken yardım etmek için bende mutfağa geçtim. Mutfakta alt tarafı dört kişi olduğundan varlığım hemen fark edildi.

Mavi gözlü, kısa boylu olan teyzeyle, yeşil gözlü, daha uzun boylu olan teyze beni güler yüzüyle karşılarken kızlar biraz daha mesafeliydi.

"Yardım edecek bir şey var mı ?"

Kızları yok sayıp tüm samimiyetimle kadınlara hitaben konuştuğumda, geldiğimden beri gözlerini üzerimde hissettiğim kız söze girdi.

"Gerek yok. Biz yeteriz."

Mutfağa girdiğimde bana ilk gülümseyen kadın, kıza ters bir bakış attıktan sonra konuştu.

"Sen onun kusuruna bakma kızım, biraz patavatsızdır Ezgi."

Başımı önemli olmadığını belirtmek için iki yana salladım ve gülümsedim. Son ana kadar hep Pınar'ın o olduğunu düşünmüştüm çünkü benden hoşlanmadığı metrelerce öteden belli olabilecek cinstendi.

"Hadi, madem yardıma geldin, tabakları taşımaya başla istersen kızım."

Yeşil gözlü olan teyzenin sözleriyle masada hazır olan tabaklardan alıp servis etmeye başladığımda mutfaktaki kadınların ikisi de benim peşinden gelmiş ve oturmuştu. Tekrar tabak almak için mutfağa doğru ilerlediğimde mutfağa giremeden sesler kulağıma doluştu.

"Görüyor musun, nasılda hemen yardım ayağına geldi. Ben yer miyim bu numaraları ? Hepsi kesin Nesrin teyzenin gözüne girmek için."

Ezgi'nin sözlerine karşılık kaşlarım çatılırken diğer kızın, yani Pınar'ın, sesini duydum.

"Uğraşma kızla Ezgi, geldi yardım etmek istedi işte. Altında bir şey aramasan olmuyor mu ?"

Saniyeler önce çatılan kaşlarım bu sefer şaşkınlıkla kalkarken, her ne kadar bu yaptığımın yanlış olduğunu bilsem de kısa bir süre daha durdum.

"Ne demek uğraşma kızla, Pınar ? Ömer'i kafalamış, şimdi de milletin gözünü boyuyor ve sen sessiz mi kalacaksın ?"

Ezgi'nin sabrımı sınayan sözleriyle birlikte mutfaktan içeriye girip bakışlarımı dosdoğru Ezgi'ye çevirdim.

"Hayırdır, derdin ne sesin ?"

Sesim oldukça sert çıkarken bu ciddi halimi ben bile bir an tanıyamadım.

"Ne derdim olacak be benim seninle ?"

İnadına ters ters cevap verişi çocuklara örnek olmaktan uzak şeyler yapmamı istememe sebep oluyorken derin bir nefes aldım.

"Ezgi, eğer benim canımı sıkmaya kalkarsan, en çok senin canın sıkılır. Yapma."

Ezgi elindeki bezi sert bir şekilde tezgaha bırakıp bana doğru bir adım attı.

"Hadi ya, ne yaparsın mesela ?"

Pınar, Ezgi'nin kolunu tutup onu geri çekerken bu sefer ben ona doğru bir adım attım.

"Bak Ezgi, sen kendini çok iyi tanıyor olabilirsin, Pınar'ı çok iyi tanıyor olabilirsin, hatta Ömer'i bile tanıyor olabilirsin. Ama beni tanımıyorsun. Ama zorlarsan, tanıştırsın."

Başımı hafifçe iki yana sallayıp nefesimi sesli bir şekilde verdim.

"Kendi iyiliğin için zorlamamanı tavsiye ederim."

Ezgi tam cevap vermek için, ve muhtemelen beni daha da tahrik edecek şeyler söyleyecekken, Pınar Ezgi'nin kolunu geri doğru çekti.

"Sen şu tabakları taşımaya devam eder misin ?"

Ezgi Pınar'a yandan bir bakış attığında Pınar gözleriyle tabakları işaret etti. Ezgi tabakları her an kırabilirmiş gibi bir sinirle alıp mutfaktan çıkarken Pınar bana döndü.

"Kusura bakma lütfen, Ezgi bazen böyle yerli yersiz konuşur."

Omuzlarımı silkip bakışlarımı ondan çektim.

"Bak Bihter, bunu sana söylemesem içimde kalır."

Sözleriyle birlikte merakla ona döndüğümde tebessüm etti.

"Eminim benim senin ismini duyduğum gibi bir şekilde sende benimkini duymuşsundur. Tabii Ömer'le eski sevgililer muhabbetini de."

Kaşlarım hafifçe çatılırken ne yaptığını anlamadığım için sessiz kalıp dinlemeye devam ettim.

"Bahsettikleri zamanlarda Ömer' de ben de küçüktük. Tam sekiz yıl öncesinden bahsediyorlar. Kaldı ki biz Ömer'le hiç sevgili gibi olmadık. Daha çok yakın arkadaş gibiydik. İkimizin de en yakın arkadaşları birbirleriyle sevgiliydi ve bizimde öyle olmamızda ısrarcıydılar."

Kısa bir es verip gözlerime baktı.

"Bilirsin, o yaşlarda arkadaş çevresi çok önemlidir. Bizde bunun etkisiyle sorsan sevgiliydik. Ama sadece sözde öyleydik gerçekten. Aslında konuşulmaya değer hiçbir şey yok ama işte, milletin ağzı torba değil ki durumu."

Ezgi'den sonra beklediğim tepkilere istinaden gerçekten bir insanla konuştuğumu hissederken, gelene kadar düşündüğüm şeylerden çok daha farklı bir şey yaşıyor olmanın şaşkınlığı da üstümde vardı.

"Açıklama yapmak zorunda değildin, teşekkür ederim."

Başımı omzuma eğerek bende tebessüm ettim.

"Ama senin de dediğin gibi, milletin ağzı torba değil ki durumu."

Pınar sözlerime karşılık gülümsedi ve masadaki tabaklardan alıp mutfaktan çıkmadan önce son kez konuştu.

"İsmini anarken bile gözlerin parlıyor, bence senin durumun farklı."

Olduğum yerde kısa bir süre öylece kalırken dilimle söylemesem bile bedenimin dahi ona olan hislerimi açık ettiğini dışarıdan bir gözden duymuştum ve istemsizce dudaklarımdaki tebessümü canlandırmıştı.

Elime tabaklardan alıp tekrar içeriye geçtikten sonra, Pınar'ın da son kalan tabakları almak için mutfağa gittiğini görünce annemin yanına oturdum. İçimdeki o huzursuzluk ve gerilimin dindiğini hissediyordum.

Başta Nesrin teyze, sonrasında diğer teyzelerin bana olan sorularını cevaplamaya başladığımda gittikçe ortama ayak uydurduğumu fark ediyordum. Teyzelerin sorularını bittiğinde derin bir nefes aldım. Gözlerim tıpkı benim gibi annesinin yamacında oturan Ece'ye kaydığında gülümseyerek göz kırptım. Ece bu hareketime gülerek ve tek gözünü kapatmadığı için iki gözünü de kapatarak karşılık verdiğinde gülümsemem daha çok büyüdü. Ah Ece, tek bir sözünle hayatıma nasıl renk katmayı başardın sen ?

 

 

-Bölüm Sonu-

Oylarınızı ve yorumlarınızı eksik etmeyiniz 🥳

 

Loading...
0%