Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm: "Kırılan Potların Kralı"

@uuykusuzvedengesiz

Bu günler, yılın belki de en sevdiğim günleriydi. Kendimi en iyi hissettiğim, en neşeli olduğum ve en neşe saçtığım günlerdi. Çünkü gelen Ramazan ayı ile içimde çiçekler açıyor, ve tohumlarını saçarak ruhumun her yanına ulaştırıyordu sanki. Sahura daha saatler vardı fakat Ramazan'ın getirdiği o sükunet ve huzur içime işlemişti bile. Sadece heyecanlı ve sabırsız bir bekleyiş vardı.

Elimdeki bileklikleri örmeye devam ederken Begüm yanıma geldi ve kanepenin diğer ucuna oturdu. Bakışları ördüğüm bileklik ve yüzüm arasında gidip geliyordu.

"Gerçekten tek tek bunlarla uğraştığına inanamıyorum."

Omuzlarımı silkip gülümsediğimde iplere düğüm attım ve uçlarını çakmakla yakarak birleştirdim.

"Ne var sanki ? Kendime yaptığımda hepsi çok beğenmişti. Mutlu olurlar görünce, o da yeter zaten."

Begüm olmayan yaşlarını siler gibi yapıp iç çekti.

"Duygulandım, senin gibi öğretmen her çocuğa nasip olmaz."

Begüm'ün sözlerine karşılık gülümsedikten sonra, Begüm kısa bir süre uzaktan beni izledi. Ve çok geçmeden de yanıma gelip bana yardım etmeye başladı. Onun da yardımı sayesinde bir saat içinde tüm bileklikleri yapmayı bitirmiştik. Zaten hepi topu on iki taneydiler.

Bileklikleri yapmayı bitirdikten sonra Begüm'le birlikte yemek hazırlamak için mutfağa geçtik ve annemi kendi mutfağından salona kovarak biraz olsun dinlenmesini sağladık.

Yaklaşık bir saat içinde yemekleri hazır ettikten sonra ailecek akşam yemeğimizi yedik ve kısa bir çay faslından sonra dağıldık. Babam teravih için camiye giderken, biz evde kalıp kılmayı tercih etmiştik. Gecenin ilerleyen saatlerinde ise annem ve babam odalarına çekilmiş ve Begüm'le beni kendi halimize bırakmışlardı.

"Sen sahura kadar uyumayacak mısın ?"

Saat on ikiye gelirken, yorgunluktan sesim zor çıkmıştı. İşimi seviyordum ama böyle de bir yan etkisi vardı. O günün akşamlarını bazen baş ağrılı, bazen ise uykulu geçirmek gibi. Bu gece uykulu olduğum gecelerdendi.

"Yok, uykum gelmedi benim."

Oturduğum kanepeden kalkıp, telefonumu da aldıktan sonra salonun çıkışına yöneldim. O kadar uykum gelmişti ki odanın yerini bile zor doğrultabilirmişim gibi geliyordu.

"Sen çayı falan demler, bir şeyler hazırlarsın o zaman."

Begüm hâlime acımış olacak ki sözlerime karşılık vermedi. Bu sessizliğini bir onay olarak kabul ettiğimden telefonumun alarmını kurmadım ve odaya girdikten sonra yatağıma varır varmaz kendimi bıraktım. Ne zaman uykuya daldığımı bile hatırlamayacak kadar kısa bir süre içinde uyuduktan sonra, sanki hiç uyumamışım gibi kardeşimin kısık sesli seslenmeleriyle sahur için uyandım.

"E ben daha yeni yattım."

Begüm yarım yamalak çıkan cümleme güldü ve uyandığıma emin olduktan sonra atlaya zıplaya odadan çıktı. Arkasından garip garip bakakaldığımda sanırım birkaç dakika boyunca bu enerjisinin nereden geldiğini sorguladım. Fakat uyku sersemi pek bir cevaba ulaşamadım. Başımı tekrar yastığa yasladığım saniyelerde telefonumun ekranı gelen mesaj sesiyle eş zamanda aydınlandı. Birkaç saniye bakıp bakmamak arasında gidip gelmenin ardından, yatağımdan kalkmamak için bedenimi bir köprü gibi uzatarak ders çalışma masasının üzerinde duran telefona zorla ulaşabildim. İlk etapta ekranın ışığı gözlerimi kısmama sebep olurken bu saatte bana yazacak kim onu merak ediyordum.

"Uyan uykucu, şimdi kalkmazsan yarın pişman olursun."

Dudaklarım mesajı gönderen kişiyi görünce kıvrılırken başımı yastığa tekrar bıraktım, fakat telefonum hâlâ elimdeydi. Saf saf gülümseyerek yutkundum ve mesajını cevapladım.

"Uyandım."

Kendi mesajıma bakarken bunun tek başına biraz rahatsız edici olduğunu fark ettim. O yüzden düzeltmek için boğazımı temizleyip, sanki karşımda o varmış gibi heyecanla kasıldım.

"Teşekkür ederim."

Mesajım anında görülürken olabilirmiş gibi daha da çok gülümsedim.

"Bir dahaki ilk sahuru birlikte yapmamız için dua etmeye gidiyorum."

Yanaklarım, bahsettiği şeyi anlar anlamaz pembeleşirken iç çektim. Gözlerimi kapattığımda gözümün önüne gelen manzarayla, o anı yaşamanın ne kadar hoş olacağını düşündüm. Birlikte sahurumuzu yaptıktan sonra onun camiye gittiğini ve benim de uyumak için onu beklediğimi...

Kapalı gözlerimi aheste aheste araladığımda Ömer'in yüzü yerine Begüm'ün yüzünü gördüğümde irkilerek yatakta geri kaydım.

"Hayırlı işler Bihter Hanım, isterseniz bu sahuru bizimle yaparak bizi şereflendiriniz. Seneye olanı o zaman düşünürsünüz,"

Begüm dizlerini kırarak alçaldı ve elleriyle kapıyı işaret etti.

"Buyurmaz mısınız artık ?"

Kaşlarım hızla çatılırken elimi ona doğru salladım.

"Sen benim mesajlarımı mı okudun hadsiz ?!"

Begüm omuzlarını silkti, ardından doğruldu ve odadan çıkarken beni cevapladı.

"O kadar özelse sende açık bırakma o zaman."

Sinirle artık odadan çıkıp gitmiş olan kardeşimin ardından bakarken üstümdeki örtüyü yana ittim ve yataktan kalktım. Gözlerim artık kararmaya dönmüş ekrana takıldığında tekrar saf saf gülümsedim ve telefonu elime aldım. Bu adam bir cümlesiyle bile kalbimi hızlandırmayı başarmaya başlamıştı.

"Nasip."

Verdiğim tek kelimelik cevaptan sonra ekranı kapatıp uyuşuk hareketlerle etrafa bakındım. Yatmadan önce sandalyenin üstüne attığım hırkamı görünce üşüdüğümü hissederek olduğum yerde titredim ve hırkamı da alarak odadan çıktım. Adımlarım artık aşina olduğum mutfağı bulduğunda bir yandan da gözlerimi ovalıyordum. Ellerimi gözümden çeker çekmez annemle göz göze geldiğimizde annem gözleriyle banyoyu işaret etti. Küçük bir çocuk gibi ayaklarımı sürüye sürüye banyoya gidip ellerimi yüzümü yıkadıktan sonra mutfağa geri döndüm.

"Bihter, eminim şu hâlini gören kimse sana öğretmen demez kızım. Bazen öğrencilerinden beter oluyorsun."

Annemin sözlerine karşı anneme sadece boş boş bakmakla yetindim. Babam anında konuşmaya dahil olurken masanın karşısından uzandı ve elini yanağıma yasladı.

"Uğraşmayın kızımla, o kadar çocuklarla birlikte zaman geçiriyor. Onlardan birkaç bir şey kapmış işte ne yapsın."

Babama gülümseyerek yanağımı avcuna bastırıp çektim ve hemen ardından avcuna dudaklarımı bastırdım.

"Teşekkürler baba, sende olmasan..."

Begüm hafif çatılan kaşlarıyla babam ve bana bakıp alt dudağını dışa doğru büktü ve elindeki çatalın ucunu bana doğru salladı.

"İyi bir şey söylediğinden emin misin ? Ben tam anlamadım da."

Begüm'ün sorusuyla birkaç saniyeliğine duraksadım, fakat düşünerek beynimi zorlamak uykulu hâlimle zor geldiğinden üstünde durmamaya karar verdim ve omuzlarımı silktim.

Babam bu tavrıma gülerken annem çay bardaklarını önümüze bırakıp yerine oturdu.

"İndirimde birkaç mutfak eşyası varmış. Televizyonda gösteriyor, onlardan alalım diyorum."

Babam çayından bir yudum alıp anneme baktı.

"Neden ? Bir eksiğimiz mi var ki ?"

Annem babamın sorusuna yüzüne oturttuğu minik gülümsemesiyle cevap verdi.

"Bizim yok,"

İşaret parmağını bana doğrultup babama döndü. Konu yine bana dönecekti ama nasıl dönecekti onu bilmiyordum. İç çekerek sırtımı sandalyeye yaslayarak gelecek darbeyi bekledim.

"Ama Bihter'in olabilir. Artık kaç yaşına geldi. Çeyizi için mutfak eşyaları da almaya başlamak lazım. Tencere, tava falan."

Babamın hareket eden ağzı annemin cümlesini bitirmesiyle duraksarken, annem buna çok takılmamış gibi yemeğine devam etti. Begüm ise, o ortamdaki muhabbeti sessizce dinleyip yemeğiyle ilgilendiğinden yorum yapmıyordu.

"Benim kızlarım evlenmeyecek ki."

Babamın sözlerinin ardından az önce Ömer'in attığı mesaj sanki kırmızı harflerle gözümün önünde belirir gibi olduğunda iç çektim. Nasıl da tam denk geliyordu anlamıyordum.

Babam önce Begüm'e soracasına baktı, onayını aldı ve sonra da bana döndü. Babamla kısa bir bakışmanın ardından başımı eğip tabağımla ilgilenirken ortamı sessizlik kapladığında, babam boğazını temizledi.

"Bihter ?"

Ne olduğundan bir haber gibi bir ifadeyle başımı kaldırıp babama baktığımda bir yandan da yalan söylememek için konuyu çevirecek bir şeyler arıyordum. Fakat beynim, her stres yaptığımda olduğu gibi anlık bir duraksama yaşıyor gibiydi.

"Efendim baba ?"

Babam elindeki çatalı bırakıp benim gibi arkasına yaslandı. İçimden geleceğini bildiğim o soruyu sormaması için dua ederken, babam bu dualarımdan habersiz konuştu.

"Bir şey sordum ya kızım, uykun var açılamadın galiba tam."

Babam anneme dönüp sahte bir gülüş bırakıp tekrar bana döndü.

"Benim kızlarım evlenmeyi düşünmüyor demiştim."

Yutkunurken gelmesinden korktuğum sorunun gelmesiyle acıyla gülümsedim. Düşünmüyordum zaten baba, ta ki Ömer hayatıma girip, bana oyun hamurundan bir yüzük takana kadar...

İç çekip, ardından bende çayımdan bir yudum aldım ve omuzlarımı silktim.

"Nasip bu işler sonuçta. Büyük konuşmamak lazım."

Babam artık ciddileşen yüz ifadesiyle elindeki çatalını masaya bıraktı ve gözlerimin içine baktı. Adam saniyeler içinde tüm uykusundan sıyrılmıştı resmen.

"Bihter,"

Başımı iki yana sallayarak ne olduğunu sorarken annem de gözlerini üzerime dikmişti. Begüm bile artık heyecanla bizi izliyordu hatta.

"Senin hayatında biri mi var ?"

Babamın ekşi bir şey yemiş gibi bir ifadeyle sarf ettiği sorusuna karşılık artık yalan söylemeden bu durumdan kurtulamayacağımı anlarken sessiz kaldım. Günaha girmemek için sessiz kalma hakkımı kullanmak istiyordum lakin, bu sessizliğin de zaten bir cevap olduğunu bu masadaki herkes anlayacak zekaya sahipti.

Yutkunarak Begüm'e bir bakış attığımda, yüzünde bir dizinin en heyecanlı sahnesini izler gibi bir ifade olduğunu fark ettim. Sağ olsun, duruma müdahale etmek yerine bir izleyici olarak keyif sürmeyi tercih ediyordu.

"Ay ne uzattın Bihter!"

Annem çatalını masaya bırakıp, ağzındaki lokmasını bitirmeden babama döndü. Babam bile bana söylemem için başını aşağı doğru bir kez eğdiğinde dudaklarımı ıslattım. Ortamda o kadar gergin ve heyecan dolu bir hava vardı ki, kendimi çok önemli bir kişiymişim gibi ve sanki tüm ülkeyi ilgilendirecek derecede büyük bir şey söyleyecekmiş gibi hissediyordum.

"İt kopuk biri mi kızım ? Neden susuyorsun söylesene artık!"

Babam en sonunda dayanamayarak yükseldiğinde, annem elini havaya kaldırarak babama doğru salladı.

"Ay anlamadın mı yani sende ? Kim olacak Nesrin'in Ömer işte!"

Babam dudakları şaşkınlıkla aralanarak anneme döndüğünde, aynı şaşkınlık bende ve Begüm'de de vardı. Zira ben anneme söylemeye karar versem bile bunu henüz eyleme dökmediğimden annem bilmiyordu. Yani ben öyle sanıyordum.

Babam emin olmak ister gibi işaret parmağını kaldırıp Ömer'lerin evinin olduğu tarafı, bizim cam tarafına denk geliyordu, işaret ettiğinde annem başını salladı.

"Çocuk seni her gördüğünde mum gibi oluyor,"

Annem komik bir şey varmış gibi güldüğünde tekrar kuruyan dudaklarımı ıslattım. Bir yandan da yemeğine devam ettiğinden, çayından bir yudum alma ihtiyacı hissederek ara verdi. Çayından bir yudum aldı, ağzındaki lokmasını bitirdi. Derin bir nefes verdi ve tekrar güldü. Annem bilmeden bir şeyler içmiş olabilir miydi ?

"Ayrıca hiç mi görmedin Bihter'e nasıl bakıyor."

Bakışlarını hülyalı hülyalı tavana çevirip, çenesini birleştirdiği ellerine yasladı.

"Gençken bizde aynıydık. Hatırlasana,"

Koluyla babamın kolunu dürtüp imayla gülümsedi.

"Denk gelmek için saatlerce bahçede iş yaptığımı bilirim."

Babam tam dudaklarını aralayıp anneme cevap vermeye niyetlenmişti ki, annem babama fırsat vermeden tekrar konuştu.

"Yani sözün özü, kızın artık evlenmeyi düşündü, düşünür."

Nefeslendi, babama döndü ve başıyla kendi söyleyeceklerini önden peşin peşin kendisi onayladı.

"Yani tencere, tava şart!"

Konu yine tencere tavaya gelmişti iyi mi ?

Derin bir nefes alarak, ilk konuşan ben olmamak için sessizce bekledim. Begüm masadaki dolu sürahiden babama bir bardak su doldurup önüne bıraktı. Yüzüne doğru eğildi ve gülümsedi.

"Su içmek ister misin babacığım ?"

Babam, Begüm'ün önüne koyduğu su bardağına bakarak başını salladı ve suyu bir dikişte içti. Annem, az önce dağılıp dökülen o değilmiş gibi bir şevkle yemeğine devam ederken, ondan bana hayır gelmeyeceğini anlayarak babama döndüm.

"Kızdın mı baba ?"

Babam bakışlarını irkilerek yüzüme çevirdikten sonra birkaç saniye öylece bana baktı. Sonrasında yutkundu ve başını hafifçe iki yana salladı.

"Koskoca kızsın, gönlün varsa ben ne diyeyim ?"

Babam sözleri içimi bir nebze olsun rahatlatırken, sesindeki o bozuk tınıyı da saklayamadığından yine de biraz huzursuz olmuştum. Fakat bunun da evlenmeyeceğimize kendini bu kadar ikna ettiğinden olduğuna bağlayıp kendi kendime içime rahatlattım.

Babam sabah ezanı okunana kadar sessizce yemeğini yiyip bugünlük sahurunu kapatıp yatağına geçerken, Begüm'de artık enerjisi tükendiğinden olsa gerek odaya geçmişti namazını kılar kılmaz. Bizde annemle birlikte mutfakta kalan bulaşıkları makineye yerleştiriyorduk.

"Ne zaman fark ettin ?"

Kısık sesli sorum anneme ulaştığında, annem elindeki kaseyi de makineye yerleştirdi ve yan bir şekilde tezgaha yaslanıp yönünü bana çevirdi.

"İkiniz de hamurdan yüzükle geldiniz ya evin önüne, o zaman."

Kaşlarım hafifçe çatılırken başımı iki yana salladım.

"İyi de o zaman daha yeni tanışmıştık, bahsettiğin zaman aramızda hiçbir şey yoktu."

Annem nefesini sesli bir şekilde verip gözlerini devirdi, bugün bu kadına ne olmuştu bilmiyordum, o da benim gibi başını iki yana salladı.

"Normalde o ihtimal aklına bile gelmemiş olsa, sen bu ihtimali duyduğun an itiraz eder ve konuyu kapatırdın. Ama kalakaldın öyle."

Tezgahta kalan son bardağı da durulayıp makineye koydu ve bakışlarını yüzüme çevirdi.

"Ayrıca, o heyecanını ben bile hissettim. Yanakların hemen pembeleşti ve ne yapacağını şaşırıp bocaladın."

Annemi, şaşkınlıkla aralanan dudaklar ve irileşen gözlerle dinlerken aslında farkında olmadan ne kadar çok açık verdiğimi anladım.

"Mutlu musun bari ?"

Annem söylediklerini sindirmemi beklemeden devam etmişti.

Yandan bir bakış atıp makinenin kapağını kapattı ve ellerini yıkadı.

"Gerçi evlilik düşündüğüne göre..."

Bakışlarımı annemden kaçırıp ellerimi küçük bir çocuk gibi önümde bağlarken, yüzümde filizlenen gülümsemeye engel olamadım. Mutluydum. Huzurluydum. Geçen her bir gün, Emel'in korkulu rüyasına bir adım daha yaklaşıyor gibi hissediyordum.

Annem yüzümdeki ifadeden cevabını almış olacak ki o da güldü. Ellerini kuruladı ve bana son kez bakıp mutfaktan çıktı.

"Git yat hadi sende. Pıtır pıtır Ömer'le mesajlaşayım derken çok geçe kalma."

 

 

 

•••

 

Şu an yaşadığım anın gerçekliğiyle başımı kaldırıp beklentiyle kapıya baktım. İlişkimizi ailelerimize açmama konusunda aslında ne kadar mantıklı bir karar verdiğimi bir kez de yaşayarak anlamıştım fakat zamanı geriye alma gibi bir gücüm olmadığından, bu hiçbir şey ifade etmiyordu. Bu yüzden yapabileceğim tek şey, duruma ayak uydurmak ve bir sorun çıkmamasını umarak günü tamamlamaktı.

Babam, Ömer'le bir ilişkimiz olduğunu öğrenmesinin ardından, gündüz Osman amcaya gidip bu akşam için onları ailecek bize iftara davet etmişti. Osman amca da, büyük ihtimalle her şeyden habersiz, bu davete büyük bir kibarlılıkla kesinlikle icabet edeceklerini söylemişti. Babamsa bunu, annemi arayarak haber vermiş ve iki ayağımızı bir pabuca sokmuştu. Biz de babamın aramasının ardından tüm günü hazırlık yaparak geçirmiştik.

Babam, büyük ihtimalle Ömer'e her zamankinden farklı bir şekilde bakacağından, babamın ilişkimizi öğrendiğini beyefendiye iki arada bir derede mesaj atarak haber vermiştim. Lakin Ömer beyler, mesajıma cevap vermek şöyle dursun, mesajımı görmemişti bile. Bu sebepten kalbim ağzımda gelmelerini bekliyordum ki, bir fırsatını bulup bunu ona söyleyebileyim.

Kapıda olan bakışlarım babamın konuşmasıyla ona dönerken, dikkatimi söylediklerine vermeye çalıştım.

"Hayırdır Bihter Hanım, birilerinin yolunu mu gözlüyorsunuz ?"

Havalanan kaşlarım çöken omuzlarımla birlikte inerken yutkundum. Babam Ömer'i öğrendiğinden beri, daha tam bir gün olmamasına rağmen, her hareketimi Ömer'e bağlayabilme kabiyeti edinmişti.

"Yok baba, ne yol gözlemesi,"

Bileğimdeki saati babama doğru gösterip oynattım.

"Ezana az kaldı ya ondan."

Babam başıyla beni onaylayıp önüne dönüp halıyı izlemeye devam ederken kapının çalmasıyla yerimden zıplayarak kalktım. Babam bu hareketime yandan bir bakış atarken bir şey demeyip kapıya doğru ilerledim. Begüm kenardan sırıtarak beni izlerken ona gözlerimi devirip derin bir nefes aldım ve kapıyı açtım. Allah'ım, neydi bu heyecan ya hu!

Kapıyı açıp gülümseyerek kenara çekildim.

"Hoş geldiniz."

En öndeki Osman amca gülümseyerek bana karşılık verdi ve içeriye geçti. Nesrin teyze de elini omzuma koyarak selamlaşıp eşinin ardından içeriye geçerken Ece' de söylenerek annesinin peşinden gitti.

"Yarın Emel'e söyleyeyim de ben öğretmenimle iftar yaptım diye, görsün o öğretmenim en çok kimi seviyor."

Şu an daha önemli bir durum olmasa Ece'ye bunun sevgi düzeyiyle hiçbir alakası olmadığını açıklamaya kalkabilirdim lakin daha önemli bir durumum vardı işte!

"Hazır gelmişken çiçek çikolata da alsaymışım ya keşke."

Karşımda gevrek gevrek gülen Ömer'e karşı yapmacık bir şekilde gülümsedim ve portmantodan ev terliği çıkarıp önüne bıraktım.

"Gül sen gül, geç hele bir içeriye, göreceğim ben seni."

Doğrulup yüzüne baktığımda yüzümdeki o yapmacık gülümseme de yok olmuştu.

"Neden kapalı acaba senin o telefonun ?"

Ömer gülüşünü büyüterek terlikleri ayağına geçirdi.

"Çok mu merak ettin beni ? Çok mu özledin ?"

Gözlerimi kapayıp bir sabır çektim ve gözlerimi açtım.

"Ben değil, daha çok babam merak etti."

Sonunda Ömer'in yüzündeki gülümseme yavaş yavaş silinirken dudaklarını ıslattı.

"Baban mı ? Baban ne alaka ?"

Ellerimi havada sallayarak birbirine vurdum.

"Günaydın canım! Bende onu söylemeye çalışıyorum sana kaç saattir!"

Parmak uçlarımı birleştirip tane tane konuştum.

"Babam, bizi biliyor."

Ömer'in gülüşü yerini şaşkınlıktan aralanan dudaklarını bıraktı ve duraksadı.

"Nasıl biliyor ? Ne biliyor ?"

Çok da göze batmamak için içeriye geçerken Ömer'e kaşlarımı kaldırarak imalı bir bakış atıp ilerlemeye başladım.

"Bihter! Babana kim söyledi ? Ne biliyor ? Bir şey söylesene Bihter!"

Ömer'in arkamdan kısık sesli feryatları, tüm gün boyunca ona ulaşamadığımdan mütevellit ona bilenen tarafımı törpülerken onu cevapsız bıraktım ve salona girdim.

Artık ezanın okunmasına dakikalar kaldığından ben bardaklara suları koyarken Begüm'de bir eksik var mı diye son kontrolleri yapıyordu. Ortamdaki huzurlu sükûnet yüzümde bir tebessüm oluştururken suları da doldurmamla herkes babamın davetiyle masaya geçti. Babam masanın başında, solunda annem, annemin yanında da Begüm ve ben oturuyordum. Masanın diğer başında ise Osman amca, onun solunda Nesrin teyze, Nesrin teyzenin yanında Ömer ve onun yanında da Ece oturuyordu. Ezanın okunmaya başlamasının ardından herkes orucunu bozup yemeye başlamasının ardından, Begüm ve ben arada biten tabakları yenilemek için kalkıyorduk.

Benim için oldukça heyecanlı geçen bir iftar olduğundan, bir pot kırmamak için ayrı bir savaş veriyordum elimde olmadan.

En son mutfaktan tatlı tabaklarını da alıp masaya koyduktan sonra tekrar yerlerimize geçtiğimizde babam ortada duran sohbeti istediği yöne çekmeye karar vermiş olacak ki sözü aldı.

"Ee Ömer, işler nasıl ?"

Ömer, zaten hâli hazırda diken üstünde oturuyormuş gibi dik bir şekilde oturduğu yerde olabilirmiş gibi omuzlarını daha da dikleştirerek babama döndü. İçten içten bu hâliyle eğlendiğimi itiraf etmem gerekti. O geldiğinde gevrek gevrek gülen adam neredeydi, babamın karşısında her an hazır ola geçecek gibi duran adam neredeydi...

"İyi Allah'a şükür, Fethi amca,"

Tam gayet iyi idare ettiğini kendime söyleyecekken Ömer bunun için biraz erken olduğunu kanıtlamak ister gibi devam etti.

"Sizinki nasıl ? İyidir inşAllah."

Masadaki sessizliği sekteye uğratan şey Begüm'üm gülmemek için birbirine bastırdığı dudaklarının arasından dayanamayarak firar eden minik bir püskürme sesiydi.

Babam bir an duraksayarak başını aşağı yukarı salladı.

"İyi, iyi."

Ömer, başını önündeki masaya geçirmemek için kendini zor tutuyormuş gibi gözlerini birkaç saniyeliğine sımsıkı yumdu ve geri açtı. Her ne kadar bu hâline bende gülmek istesem de kendimi sıktım.

Ömer önündeki su dolu bardağa uzanıp bardağı kafasına dikerken babam arkasına yaslanıp, tekrar dudaklarını araladı.

"Ömer,"

Ömer babamın ismini seslenişiyle bardağı dudaklarından çekti fakat babamın birkaç saniyelik sessizliğinde tekrar bardağı dudaklarına yasladı.

"Ya da damat mı demeliyim ?"

Ömer'in içtiği su boğazına kaçarken, Nesrin teyze hızla oğlunun sırtına vurmaya başladı. Osman amca nefesini sesli bir şekilde verirken annem babama ters bakışlarını gönderiyor, Begüm artık kendini salmış gülüyordu. Bense endişeyle yerimde kıpırdanarak sanki Ömer'e faydası olacakmış gibi derin derin nefesler alıyordum.

"Fethi amca, damat gelinin kocasına denmiyor mu ?"

Ece babama dönmüş, bilgilenme amacıyla babama soru sorarken, babam 'gelin' hitabını duyunca irkilerek bana döndü. O ara Ömer'in kızaran yüzü git gide normale dönerken, babam Ece'nin sorusunu geçiştirici bir biçimde başıyla onaylayarak cevapladı ve o da Ömer'e döndü.

"İyi misin ?"

Başımı eğerek sorduğum soruya Ömer gözlerini açıp kapatarak cevap verdi. Rahatlayarak nefesimi verdiğimde, Ece kaos ister gibi gülerek ellerini ağzına kapattı ve ellerini ağzından çeker çekmez konuştu.

"Abim, aynı telefonda tuzlu kahve içen damatlar gibi oldu değil mi anne ?"

Ece'nin bu seferki sorusu benim kıpkırmızı olmama sebep olurken, babam bunu kendi başlamamış gibi memnuniyetsizce önündeki manzarayı seyrediyordu. Nesrin teyze etrafındakilere gülerek Ece'ye kaşla göz arasında susmasını işaret etmeye çalışırken, benim çöpçatan ruhlu, abisi kılıklı yavrum durmadı.

"Abimin aldığı yüzükleri getirsek tam olmaz mıydı ama ? Değil mi abi ? O zaman daha çok benzerdi."

Ece'nin sözleri ortama bomba etkisi yaparken ben şaşkınlıktan aralanan dudaklarımla kalakalmıştım. Babam elindeki çatalı yavaşça masaya bırakıp arkasına yaslandı, annem bile şaşkınlıkla Ömer'e döndü. Osman amca avcuyla alnını sıvazlarken, Nesrin teyze gözlerini kapatmış, büyük ihtimal kızının kırdığı potların karşısında sabır dilenirken, gözlerim Ömer'e döndü. İkinci defa karşılaştığım bu ifadesi zihnime kazanırken yutkundum. Sanırım Ömer gerçekten utanmıştı. Bunu benden kaçırdığı bakışlarından anlarken, en son Begüm şokla mırıldandı.

"Vay be... Bu kadarını ben bile beklemiyordum."

İnan bana Begüm, bu kadarını asıl ben bile beklemiyordum.

 

 

-Bölüm Sonu-

Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyiniiz 🥳

Loading...
0%