@uuykusuzvedengesiz
|
Yüreğim son zamanlarda çokça olduğu gibi, o anı hatırlamamla tekrar pır pır etti. Gözümün önüne o utangaç hâli geldi ve ben gülümsedim. Ve hemen ardından gülümseyecek ne kadar çok şeye sahip olduğumu fark ederek şükürler ettim. Bugüne kadar elbette hiç şükretmiyor değildim. Ben her zaman Allah'a beni olduğum dinde, olduğum millette yarattığı için, sağlıklı olduğum, beni seven ve sevdiğim bir ailem olduğu, her gün karnım doyduğu ve daha birçok şey için şükrediyorum zaten. Fakat Ömer hayatıma girdiğinden beri, ben bir de onun varlığı için şükrediyordum. Onu benim gönlüme koyduğu için... Hülyalı bir şekilde iç çektiğimde Begüm gözlerini devirerek bana baktı. "Senin bu aşık hâllerinde hiç çekilmiyor." Omuzlarımı silkerek üstümdeki elbiseyi düzeltip komodinimin üzerindeki saatimi aldım. Saatimi sol koluma taktıktan sonra çantamı da alarak aynadan kendime son bir kez daha baktım. Okula gideceğim için daha önce hiç bu kadar hazırlandığımı, üstelik hazırlanmak için uykumdan feda ettiğimi görmek emindim ki kardeşim için de bir ilkti. Çünkü ben, alarmım çalmadan uyansam bile yataktan kalkmayacak kadar prensipli bir insandım. İnsan-dım. Yani Ömer hayatıma girip, kendisine verdiğim değeri uykumdan bile öne koymama sebep olana kadar... "Hâlâ inanamıyorum, seni bu hâllerde de mi görecektim ben ?" Begüm, işaret parmağıyla gözünden akan hayali yaşları silerken ona omuzlarımı silkmekten başka bir tepki vermedim. Çünkü çok mutluydum ve canım hiç polemiğe girmek istemiyordu. Hatta bu yüzden olacak, bana alayla konuşan kardeşimin yanına yaklaştım ve yanaklarına büyük birer öpücük kondurdum. Begüm iğrenmiş gibi yüzünü buruşturarak ellerini yanaklarını sarkıtacak kadar bir hırsla sildiğinde eliyle kapıyı gösterdi. "Çık git kızım buradan! Çık git bak!" Sanki yanaklarına bulaşan ve bir türlü gitmeyen bir şey bulaşmış gibi hâlâ ısrarla yanaklarını silmeye devam ederken, yüzünü yıkamak için olduğunu tahmin ediyordum, ayağa kalktı ve banyoya doğru ilerledi. "Ne kadar yılışık bir şey oldun çıktın sen ya ? Hiç yaramadı bu aşk meşk işleri sana!" Begüm söylene söylene girdiği banyonun kapısını çarptığında bu bile umurumda olmadı. Zira normal şartlarda, bu yaptığı hareketin ardından gidip o kapıyı başına geçirmek için ardından gidiyor olmam gerekirken ben saf saf sırıtıyor ve kapıya doğru seke seke ilerliyordum. İçimdeki neşe beni bile aşıp etrafa taştığından, sabahın bu saatinde uyanarak bana anlamsız bakışlar atan annemin de yanaklarına birer öpücük bıraktım evden çıkmadan. Çünkü neden olmasındı ? Çünkü sevgi paylaştıkça çoğalırdı. Evden çıktıktan sonra uçuk hareketlerime okula kadar ara vermeye karar vererek biraz olsun durulmaya çalıştım. Üstümü başımı düzelttim, kapattığım evin dış kapısını kilitleyerek bahçe kapısına ilerledim. Gözlerim görmek için can attığı simayı görebilmek için hemen karşıya döndüğünde, karşı evinde kapısının açıldığını fark ederek gülümsedim. Kapıdan önce Ömer, ardından yarı uyur yarı uyanık olan Ece çıkarken, Ömer'in de tıpkı benim gibi çoktan ayıldığını ve oldukça enerjik olduğunu fark ettim. "Abi daha Necati amcaların horozu bile ötmedi! Bari o ötseydi!" Ece'nin abisine karşı olan minik isyanı abisinin umurunda olmazken, Ömer kardeşini ikna etmekten uzak, bakışları bende, Ece'ye hitaben konuştu. "O da öter zaten şimdi abim, hem dinç oluruz erken kalkınca, fena mı ?" Enerji saçan bir çift olmamıza karşılık, sanırım ikimizde kardeşlerimizden bu enerjilere çok olumlu geri dönüşler alamıyorduk. Fakat bu, olumsuz diğer her şey gibi yine çok umurumda olmadı. Ece ovaladığı gözlerinden ellerini çekip başını yerden kaldırdığında dudakları beni karşısında görmesiyle hafifçe aralandı.
"Öğretmenim ? Sizde mi erken uyandınız bu sabah ?" Evet Ece, sırf abini işe gitmeden birkaç dakika daha çok göreyim diye uykumdan bile feragat ederek erken uyandım. "Evet canım, bu sabah ben de erken uyandım." Ece başını sallayıp adımlarını hızlandırdı ve Barbie'li çantasını tek omzunda taşıyan abisine yetişti. "Günaydın Ömer." Heyecanlı sesim, onu gördüğüm her an kalbimin hızla çarptığını açık eder gibiydi. Ve emindim ki o da bunun farkındaydı. Sesimi duymasın ardından gülümsedi ve dudaklarını ıslattı. Gözleri hâlâ biraz uyku mahmurluğu ile şişti. "Günaydın Bihter." İsmimi onun sesinden duymanın mutluluğuyla bende gülümsediğimde, Ece abisinden dolayı görünmek için öne doğru eğildi. "Öğretmenim, 23 Nisan'da abim de beni izlemeye gelecek biliyor musunuz ?" Aslında abisiyle konuştuğumuz bu konudan haberdar olmadığından, yüzüme şaşkın bir ifade ekleyerek ona baktım. "Gerçekten mi ?" Ece hevesle başını sallayarak beni onayladı. Ve heyecanla devam etti. "Gerçekten tabii öğretmenim, hatta saçlarımı bile abim örecek." Kaşlarımı kaldırarak alt dudağımı dışa doğru bükerek başımı salladım aşağı yukarı. "Senin abin saç örmeyi biliyor mu ki ?" Ece övünçle abisine baktı ve yerinde duramıyormuş gibi zıplaya zıplaya ilerlemeye başladı. "Elbette biliyor! Benim abimin daha ne yetenekleri var!" Gülerek Ömer'e yandan bir bakış atarak tekrar Ece'ye döndüm. Ömer ise hiç muhabbetimizi bölmüyor, keyifle bizi dinliyordu. "Bak bak! Ne yetenekleri var acaba daha ?" Ece dökülmeye dünden hazır bir şekilde saymaya başlarken bende ilgiyle söylediklerini dinliyordum. "Benim abim çok güzel yemek yapar mesela, sonra annem kızınca yapsa da perdeleri de asar, odası hep topludur, çok hızlı yazı yazar," Saydıklarının ardından bana doğru eğilip kıstığı sesiyle devam etti. "Çoraplarını arada yerlerde bırakıyor ama, onu bende yapıyorum." Ömer duyduğuyla hızla kardeşini geri çekip eliyle ağzını kapattı ve bana, büyük ihtimal sevimli olduğunu düşündüğü bir gülümseme yolladı. Sesli bir şekilde gülüp başımı iki yana salladım ve takılırcasına Ömer'e yandan bir bakış atıp, aynı Ece gibi ses tonumu kısarak Ece'ye doğru eğildim. "Eh, her güzelin bir kusuru vardır. O da olur herhalde o kadar." Ece ellerini ağzına kapatıp gülerken günlük çöpçatanlık dozunu almış olacak ki bizim önümüze geçerek atlaya zıplaya yürüyerek ilerlemeye başladı. "Bazen, nerede neyi söyleyip neyi söylememesi gerektiğini tam olarak ayarlayamıyor." Alayla gülerek ona baktım. Onunla uğraşmanın tadına vardıktan sonra, bunu neden yaptığını daha iyi anlamıştım ve şimdi de kesinlikle bundan geri duramıyordum. "Niye ya, böyle böyle tanıyoruz işte seni." Ömer gözlerini devirdi, ellerini pantolonun ön ceplerine soktu ve omuzlarını kaldırdı. "Tanıyoruz derken ? Sen ve baban mı ?" Sorusuna karşılık başımı sallayarak onu onayladım. Ciddi ciddi babama ondan habersiz söylediğim için bana bozuk atıyordu. Fakat buna hakkı yoktu, zira olay çok spontan gelmişti ve ben onu uyarmak için defalarca aramış ve mesaj atmıştım. "Evet, ben ve babam." Başımı omzuma eğip inadına yapar gibi konuştum. "Hem senin sevinmen gerekmez mi ya ? Adam damat bildi seni, daha ne yapsın ?" Ömer sözlerimle birlikte nefesini usul usul verdi ve tebessüm etti. "Neredeyse ölü damat olacaktım ama evet, adam ciddi ciddi damat dedi bana." Elini göğsüne koyup, yüz ifadesine gururlu bir ifade yerleştirdi. "Üniversiteden mezun oldum, ehliyet aldım, mülakatlardan başarıyla çıktım, kaç tane sertifika aldım, ama hiçbiri o anki başarı hissinin yerini tutmadı desem biraz abartmış mı olurum ?" Sesli bir şekilde gülerek gözlerimi tatlı tebessümünde gezdirdim. Allah'ım bu adamın karşısında en sonunda pamuk şeker gibi eriyecektim! "E yani, baya." O da benim cevabıma karşılık sesli bir şekilde güldü ve bakışlarını girdiğim sokağa çevirdi. "Geldik mi yine Begonvil Sokağı'na," Ne ara geldiğimizi fark etmediğim, her gördüğümde içimi açan sokağa geldiğimizi Ömer'in sözleri üzerine fark etmemle gülüşümü daha da büyüttüm. "Bayılıyorum bu sokağa, böyle baktığımda içim açılıyor, gördüğümde mutlu oluyorum." Bakışlarımı sokağın güzelliğinden çekip Ömer'e çevirdiğimde zaten hali hazırda bana baktığını görerek yutkundum. Öyle güzel bakıyordu ki... "Aynı şeyleri ben sana bakınca hissediyorum ama, bu hep böyledir değil mi ? Sen ona bakarsın, o başkasına..." En sonunda sözlerini alaya vurarak gözlerini acı çekiyormuş gibi kısmıştı. "Bunun bir sokak olması da ayrı acı verici ama bununla ilgili daha fazla konuşamayacağım." Yüzündeki gülümsemeyi bozmadan yan yana ilerlemeye devam ederken, Ece kendi kendine tutturduğu bir şarkıyı söyleyerek ortama neşe saçma görevini üstlenmişti. "Sütü çilekli yavrum, seni sürekli!" Arkasını dönerek bize göz kırptı ve ellerini çırparak söylemeye devam etti. "Aklımı aldın! Sen misin o yürekli ?" Kendi kendine etrafında dönerek atlaya atlaya oynayarak, söylediği şarkıyı tekrarlıyordu. Okula yaklaştığımızda Ömer başını bana çevirerek gülümsedi. "Bu cuma bana ayırabileceğiniz vaktiniz var mı acaba Bihter Hanım ? Bir iki saatlik olsa da," Başımı iki yana sallayarak omuzlarımı düşürdüm. Gözlerindeki gördüğüm hevesi kırdığımı düşünmek bile yüreğimi burkmuştu. "Maalesef, yarın 23 Nisan bildiğin üzere, son provaları yapmamız gerek." Yüzümdeki ifadeden olsa gerek, Ömer ısrar etmedi ve kabullenircesine başıyla beni onayladı. Bakışlarını benden çekip okula bir bakış attı, tekrar bana döndü. Bu arada iç çektiği de gözümden kaçmamıştı. "Öyleyse, ayrılık vakti geldi." En sonunda Ömer'e gözlerimi devirdim ve boğazımı temizledim. "Yani Ömer sende! Sanki sonsuza dek ayrılıyoruz!" Ömer sözlerimle duruşunu dikleştirip tripli bir şekilde gözlerini yüzümde gezdirdi. Dilini damağına vurarak olumsuz birkaç ses çıkardı. "Benim seni bir an fazla görmek için hesap yapmam karşısında senin bu tavrın... Kalbim kırık..." Abisinin bu hassaslığına karşı tam bir enerji bombası gibiydi. Havada dolaştırdığı elleriyle anlamsız hareketler yapıyor, kendi kendine şarkılar söylüyor ve kendine has figürleriyle harika bir şekilde dans ediyordu. "Neden kalbin kırık abi ? Öğretmenim aldığın yüzükleri beğenmemiş mi ?" Daha bizim bile konusunu açmaya cesaret edemediğimiz bu konuyu, Ece pat diye açtığında ilk an ikimizde boş boş birbirimizin yüzüne baktık. Ardından bakışlarını ilk çeken ve ilk konuşan Ömer oldu. "Ece, bazı şeylerin sadece olduğu yerde kalması gerektiğini konuşmuştuk hani seninle bir keresinde, hatırlıyor musun ?" Ece abisini başıyla onayladı. "İşte bu, tam da onlardan biriydi." Ece, abisinin sözleri üzerine hareketlerini yavaşlattı ve abisinin yüzüne bakakaldı. Hemen sonra minik elleri alelacele ağzının üzerine kapandı ve irice açtığı gözleriyle bakışlarını bana çevirdi. "Ben yine mi birisinin sırrını bozmuş oldum şimdi ?" Abisi sıkıntılı bir nefes verdiğinde, Ece'nin de düşen enerjisini toparlamak adına, Ece'nin boyuna yakın olmak için dizlerimi kırarak çöktüm. "Bazen, bazı şeyler ağzımızdan kaçabilir. Fakat sevdiğimiz insanlar bizimle bir şeyleri paylaşıp başkalarına söylemememizi istiyorsa, biz onlara sadece saygı duymalıyız. Eğer yanlışlıkla ağzımızdan kaçtıysa da, ondan özür dileyip gönlünü almaya çalışabiliriz." Ece, uzun açıklamamın ardından nefesini sesli bir şekilde verip ellerini ağzından indirdi ve başını bana doğru yaklaştırdı. "Abimden özür dilersem benimle barışır mı ?" Masumca sorduğu soruya karşılık tebessüm ederek onu onayladım. Ece, biraz çekingenlikle abisine dönerek yüzüne mahcup bir ifade kondurdu. "Abiciğim, ben bilmeden senin sırrını bozmuşum, benimle barışır mısın lütfen ?" Ömer, önündeki manzaraya dayanamayıp benim gibi dizlerini kırıp kardeşinin boylarına gelirken, ellerini kardeşinin yanaklarına sardı. "Küsmemiştik ki barışalım akıllım, sadece bir dahakine biraz daha dikkatli olursun o kadar. Anlaştık mı ?" "Anlaştık!" Ece hevesle abisine başını sallayıp onu onayladıktan sonra abisinin yanaklarına birer öpücük bırakarak koşa koşa okula girdi. En nihayetinde yine baş başa kaldığımızda, Ömer elini ceketinin iç cebine atarak siyah küçük bir kutu çıkardı. Gözlerim gördüğüm kutuyla büyürken, kalbim dört nala koşan bir at gibi hızlandı. Nefeslerim de kalp atışlarıma paralel hızlanırken, Ömer küçük kutunun kapağını açarak iyi gri alyansı ortaya çıkardı. "Şimdilik sadece fikrini almak için soruyorum," Bakışlarını kutuda yan yana duran alyanslardan çekip yüzüme çevirdi. "Ben bir heves gidip aldım ama, beğenmezsen değiştirebiliriz," Yüz ifademden tepkimi ölçmeye çalışır gibi gözlerini kıstı. "Benim için iki yüzüğün birinin senin, diğerinin benim parmağımda olması yeterli." Kal gelmiş gibi sus pus olmuş bir şekilde yüzüne bakarken tek yapabildiğim yutkunmaktı. Bakışlarım kutudaki alyanslar ve yüzü arasında gidip gelirken iç çektim. Allah'ım, ben bu adamın karşısında şaşırmadan duramıyordum. Pekâlâ o da şaşırtmadan duramıyor gibiydi gerçi... "Çok hoşlar." Ömer, içime kaçmış gibi çıkan ses tonum karşısında heyecanlandığımı fark ederek sırıttı. "Bihter, şu an seni alıp içime sokasım var. O kadar güzelsin ki..." Aldığım iltifat yanaklarımı da pembeleştirecek kadar beni uyandırdığında bakışlarımı Ömer'den kaçırıp okula çevirdim. "Artık, ben gitsem iyi olacak. Çocuklar bekler, ders saati falan gelir," Ömer bu hâlimi memnuniyetle izlerken, beni daha fazla utandırmak istememiş olacak ki kısaca vedalaştık ve işe gitti. Ömer'in okul bahçesinden çıkıp kaybolmasının ardından bende okula girdiğimde benim için oldukça yorucu bir günün başladığının farkındaydım. Aslında yaptığımız provalar çok zevkli geçiyordu, fakat bu zevkle beraber, hâlâ Hakan'ı dansa ikna edemememin verdiği bir yılmışlık da benimle olduğundan, ve tek pürüzün bu olmaması nedeniyle arada bunalıyordum. Sınıfa girmemin ardından hırkamı çıkarıp askıya astım, Ayça ablaya selam verdim ve herkesin geldiğini görüp günümüzün güzel geçmesi için güzel dileklerde bulunarak sınıfın ortasına geçtim. "Eveet, gelelim fasulyenin faydalarına!" Serra, sözlerim üzerine başını yasladığı elinden başını kaldırarak hafif çatılı kaşlarıyla bana baktı. "Fasulyenin konumuzla ne alakası var öğretmenim ?" Hakan, hayran bakışlarını Serra'nın sorusuyla yarıda bırakıp ona biraz daha yaklaştı. "Büyükler, istediklerini söyleyecekleri zaman bunu söylüyor Serra." Serra, artık Hakan'ın duygularını bildiğinden olsa gerek, sandalyesini Hakan'dan biraz uzaklaştırdı ve başını salladı. "Anladım Hakan, teşekkürler." Hakan uzun uzun bunun bir önemi olmadığını, her zaman engin bilgilerini onunla paylaşabileceğini ve bundan mutluluk duyacağını Serra'ya anlatırken, bu andan faydalanmam gerektiğini hissederek usulca Hakan'a yaklaştım. Fakat o, benim ona yaklaştığımın farkında bile olmayabilirdi. "Hakan ?" Hakan, hayran bakışlarını Serra'dan çekmeden mırıldandı. "Hı ?" Sinsi bakışlarım, az sonra tongaya düşecek olan Anadolu ruhlu çocuğumda gezinirken, en sonunda bunu başarabileceğimin ihtimali bile beni şimdiden mest edebiliyordu. "Serra dans eden erkeklerden çok hoşlanıyorumuş biliyor musun ? Keşke sende gösteriye katılsaydın, eminim bu Serra'nın hoşuna giderdi." Hakan kaşlarını kaldırarak kararsızca Serra'ya baktı. Hemen Serra'ya göz kırpıp beni onaylanmasını işaret ederken, bir an bu yaptığımın ne kadar etik olduğuyla yüz yüze geldim. Fakat çok uzun sürmedi, zira çocuklarımı bir arada o salonda dans ederek görmeyi çok istiyordum. Serra, ona göz kırptığımı gördü, ne demek istediğimi anladı ve Hakan'a döndü. "Evet, bence de çok hoş olabilirdi. Hem hep birlikte olurduk." Hakan, umutla omuzlarını dikleştirdiğinde bir an çocuğun boş umutlara kapılacağını düşünerek kendimi çok kötü hissettim. Fakat Serra'nın yüz ifadesi, oldukça doğru bir noktaya parmak bastığımı gösterir gibi utangaçlaştığında hemen vicdanımı rahatlattım. Allah'ım, sanırım Ece'yle dura dura bende bir şeyler kapmaya başlamıştım. "O zaman tamam," Hakan hevesle bana dönerek yüzüme baktı. "Öğretmenim, bende dans etmek istiyorum." Alt dudağımı dışa doğru bükerek omuzlarımı silktim ve iç çektim. "Bilemedim şimdi, yarın gösteriyi yapacağız. Sen hiç bizimle çalışmadın. Nasıl olur ki ?" Hakan sözlerime karşılık büyük bir hırsla kendini kanıtlama çabasına girerek sandalyesinden hızla fırladı ve kendini sınıfın ortasına attı. Ayça ablaya eliyle gösteri müziğimizi açmasını işaret etti, bu hareketi gerçekten şaşırmama neden olurken şarkı çalmaya başlar başlamaz, çalıştığımız kareografiden bir hareketi bile şaşırmadan, sanki karşısında partneri varmış gibi dans etmeye başladı. Hakan, günlerdir, hatta haftalardır 'ben öyle dans etmem' diye kendini paralayan o değilmiş gibi salsa yapıyordu. Geçen hareketli dakikaların ardından şarkı bittiğinde, önce ben, sonra da diğer çocuklar alkışlamaya başladı. Hakan, gördüğü ilginin birazıyla bile ilgilenmeden Serra'ya odaklanmışken, Serra'nın da bu şovdan hoşlandığı su götürmez bir gerçekti. "Bak, bunda bu kadar büyütecek bir şey yokmuş değil mi ?" Hakan sorumla birlikte bana döndü ve mahcup bakışlarını gözlerimden kaçırdı. "Yokmuş öğretmenim." Hakan yerine geçip, Serra'ya nasıl olduğuna dair sorular sorarken, Ece usul usul adımlarla yanıma geldi. "Öğretmenim, siz de abimle yapsanız ya! Abim de sizi seviyor ya, belki siz isterseniz yapar." Ece'nin sözleri üzerine, bu sefer kızaran ben olurken, bir an gözümde salsa yapan Ömer ve ben canlandı. Bu görüntüyü başımı sallayarak hemen bertaraf ettiğimde gülümsemeye çalışarak mırıldandım. "Ece'ciğim, hani bazı yaşadığımız şeyler orada kalırdı ya," İmayla kaşlarımı kaldırarak Ece'ye bu konuyu uzatmaması için beden dilimle anlatmaya çalışırken, Ece beni bir kez daha yerin dibine gömmeye yemin etmiş gibi konuştu. "Abimle sevgili olmanız da mı buna dahildi ?" Sessizleşen sınıfta Ece'nin sesi odayı doldururken kafamı duvarlara vurmamak için ellerimle yüzümü kapattım. Bu çocuk beni utandırmak için mi dünyaya gelmişti ?
-Bölüm Sonu-
Selamün aleyküm, öncelikle herkese merhaba! Biraz beklettim biliyorum, fakat havalardan mıdır, okulun yoğunluğundan mıdır bilmem, baya baya melankolik bir ruh halindeydim. Bu yüzden mutlu mutlu bölüm yazamadım. İçimden gelmedi doğrusu, gerçi bu bölümünde içime çok sindiğini söyleyemem fakat şimdilik bu kadarı olduğundan bu kadarını atıyorum. Ve son son, sizce bölüm nasıldı ? Beğendiniz mi ? Beğendiyseniz eğer en sevdiğiniz sahne hangisi oldu ?
|
0% |