Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm: "İki Acı Kahve"

@uuykusuzvedengesiz

Hadi Bismillah!

Başladığınız tarihi buraya bırakabilirsiniiz.

Düşüncelerinizi bekliyoruum.

Bazen, hayat bizi bazı şeylere zorlar. Ve pek tabi burada hayat diye bahsettiğimiz şey bazen annemiz de olabilir. Sizin defalarca reddetmenize rağmen anneniz ısrarla aynı şeyi söylemeye devam eder. Söyler, söyler, söyler ve en sonunda sizin canınıza tak eder ve bunun bir son bulması için kabul edersiniz. Aslında o an tek isteğiniz artık bunun bir son bulmasıdır. Önemli olan, o ısrarların bitecek olduğunu bilmektir. Hatta bu düşünce insana öyle tatlı gelir ki o an, o bahsedilen şeyin ne olduğunun bir önemi yoktur.

Ve şu an bende neye tamam dediğimi yeni yeni idrak ediyor ve şimdiden bunun pişmanlığını yaşıyordum bile. Ben sırf annemin dilinden kurtulmak için görücü usulü birisiyle görüşmeyi kabul mü etmiştim ? Peki bunu tam da şu an, oturduğum yirmi numaralı masada fark ediyor olmam neyin nesiydi ?

Sıkıntılı bir nefes vererek dirseğimi masaya, sağ elimi de yanağıma yaslamış tam üç dakika geç kalmış olan beyefendiyi bekliyordum. Aslında bir tarafım adam gelir gelmez direkt 'Beyefendi, benim aslında evlenmeye niyetim yok, annem daha fazla ısrar etmesin diye geldim, gidiyorum.' deyip masadan kalkmamı söylerken, diğer tarafımda gelen kişiye göre değerlendirip ona göre hareket etmemi söylüyordu. Fakat görüşmeye bile geç kalan birisine bir şans vermeye şimdiden sıcak bakamıyordum. Eğer bir insan söz verdiyse, verdiği sözü tutmalıydı. Bu söz, belirli bir saatte buluşma sözü olsa bile.

Aradan iki dakika daha geçmesine rağmen beyefendinin hâlâ gelmemesine iyice ayar olurken, telefonuma gelen mesaj sesiyle çantamdan telefonumu çıkardım. Annem mesaj atmıştı.

"Bugün çocuğun doğum günüymüş, soğuk durma gelince yanında, kutla, gelince Asel'e soracağım."

Annemin mesajına göz devirerek varlığını bile unuttuğum yan sandalyede oturan küçük kuzenime döndüm. Benden kendisine fayda olmayacağını fark etmiş olacak ki, elindeki bebeğiyle kendi kendine bir oyun kurmuştu bile.

"Bir şeyler yemek veya içmek ister misin ablacığım ?"

Asel sorumla birlikte elindeki küçük oyuncak bebeğini masanın üstüne bıraktı ve başını iki yana sallayarak saniyeler önce bıraktığı bebeğini tekrar eline alarak yine oynamaya devam etti.

Asel'i kendi haline bırakıp tam kafenin içine göz gezdirecektim ki, karşımdaki sandalye çekildi, saniyeler sonra ise doldu. Tüylerim diken diken olup şaha kalkarken, hızla atmaya başlayan kalbimle zorlanarak karşımdaki adama döndüm. Esmer teni, dağınık saçları, koyu kahve gözleri, yüzüne tam oturan dudakları ve hafif sakallı hâliyle göz kamaştırıcıydı. Veya bir anlık benim gözlerim buğulanmıştı, emin değildim.

Nefes nefese kalmış bir şekilde sandalyeye çökmüş olduğundan, gayri ihtiyari masada duran suyun kapağını açıp ona uzattığımda ilk birkaç saniye şaşırsa da beni çok bekletmeden suyu alıp dudaklarına yasladı. Birkaç yudum içti ve kapatıp masanın üzerine bıraktı.

"Şimdi biraz daha iyi misin ?" diye sorduğumda başıyla beni onayladı ve boğazını temizleyerek konuştu.

"İyiyim, teşekkür ederim." deyip birkaç saniyelik es verdi ve devam etti. "Kusura bakma lütfen, planlamada olmayan bir sürpriz oldu. O yüzden geç kaldım. Hiçte sevmem ama, bırakıp çıkamadım hemen, dediğim gibi kusura bakma lütfen."

Karşımdaki adamın sözleri bitip bakışları bana döndüğünde, ne demem gerektiğini bilemeden birkaç saniye öylece yüzüne baktım. Hemen sonraysa ancak başımı 'sorun yok' manasında iki yana sallayabildim. Çünkü ben o ses tonunda takılı kalmıştım. Güzel bir sesi vardı.

Derin bir nefes alıp, ne yapacağımı bilmediğimden oluşan sessizliği ağırlamak mecburiyetinde kalırken kolumda hissettiğim ısrarcı baskıyla yan tarafıma döndüm. Saniyelerdir kolumu dürtmekten canımı acıtacak raddeye getiren kuzenim de bu sessizlikten olsa gerek, kati suretle ona dönmemi beklediğinden, kolundaki saatini düzeltip telefonunu masaya bırakan karşımdaki adamdan gözlerimi çekip Asel'e çevirdim.

"Efendim kelebeğim ?"

Asel, az önce kolumu kopartmak ister gibi dürten o değilmiş gibi utanarak karşımdaki adama yandan bir bakış attı ve elini ağzına siper ederek kulağıma yaklaştı.

"Beyza abla, benim tuvaletim geldi."

Asel'in derdini anlayıp ufak bir tebessümle geri çekildim ve onu başımla onaylayarak karşımdaki adama döndüm. Evden çıkmadan önce annemin sözlerini kâle almadığım için, annemin gözüme sokar gibi gösterdiği fotoğraflara bile geçiştirir gibi bakıp, hiç dikkat etmediğim için şu an az da olsa pişmandım. En azından karşımdaki kişiye hitap edebilmem için bu kadarını yapmalıydım. Fakat elden ne gelirdi ? Saatler öncesi olsa bile geçmiş, geçmişti.

"Bizim bir lavaboya kadar gitmemiz lazım. Müsaadenle."

Bakışları muzır bir ifadeyle Asel'e çevrildiğinde başını iki yana salladı. "Müsaade sizin. Bekliyorum ben."

Sandalyemi iterek ayaklandığımda Asel'de peşimden kalkıp gelmeye başladı. Kısa bir arayışın ardından tuvaleti bulup işimizi hallettiğimizde, Asel önden önden içeriye doğru ilerlemeye başladı. Fakat ben, aklıma gelen şey ile çocuğun kolunu tutup durdurunca, çocuk haklı olarak anlamadan bana baktı.

"N'oldu Beyza abla ?"

Asel'e parmağımla bir dakika işareti yapıp cebimden telefonu çıkardım ve annemi aradım. Annem, sanki başında bekliyormuş gibi telefonu anında açtığında nefesimi seslice verdim. Umarım inat etmez ve karşımdaki adam fark etmeden ismini öğrenmemi imkânsız kılmazdı.

"Anne, bu adamın adı ne ?'

Kısık sesle konuştuğumda ilk birkaç saniye ses gelmese de, annem sonunda ne dediğimi anlamış olacak ki güldü. Yüksek sesle, eğlenir bir biçimde. "N'oldu, beğendin değil mi dağ gibi oğlanı ?"

Annem eğlendiğini saklama gereği duymadan ayan beyan alayla konuşunca, bende aynı ifadeyi takınıp alayla cevap verdim. "Yok, o yüzden değil. Adamı sapık ilan edeceğim, o yüzden."

Sözlerimin üstüne annemin olduğu yerde toparladığını çıkan hışırtı seslerinden anladım.

"Beyza, beni oraya getirme! İlk görüşmeden bizi millete rezil mi edeceksin kızım sen ? Bak sakın diyorum, tamam mı ? Lütfen."

Annemin ciddileştiğini görünce omuzlarımı indirerek oyunumu noktaladım.

"Tamam anne, merak etme."diye mırıldandıktan sonra annem tam kapatacakken, "Yine de bana çok güvenme!"deyip ben kapattım.

Şu an annemin yüzünün aldığı ifadeyi görmek için birçok şeyden fedakârlık edebilecek bir andaydım, ve bu oldukça keyif verici bir andı. Az öncenin aksine yüzündeki alayın silinip, o eğlenceli hâlinden eser kalmadığını tahmin etmek zor değildi. Tam keyifle Asel'in arkasından yürümeye başlamıştım ki, o an annemi neden aradığımı hatırlayarak olduğum yerde kaldım. Gözlerim, kendime olan sinirimle kapanırken, elimi yavaşça yüzüme örttüm. Adamın adını öğrenmek için arayıp öğrenmeden kapatmıştım telefonu.

Kara kara işi buradan nasıl çevirebileceğimi ve ismiyle hitap etmeden bunu ona belli etmeyerek onunla nasıl konuşabileceğimi düşünürken, telefonumun mesaj sesiyle cebime koyduğum telefonu tekrar cebimden çıkardım. Mesajı umutsuzlukla açtığım anki düşen yüzüm, yerini engel olamadığım bir sırıtışa bıraktı. Mesaj annemdendi.

"Çocuğun adı, Alper."

Bir yandan anneme içimden teşekkür ederken, bir yandan da eve dönerken ona en sevdiği çikolatadan almayı aklıma yazdım. Doğrusu, beni karşımdaki insana rezil olmaktan kurtarmıştı ve büyük ihtimâl bununda gayet farkındaydı. Bu görüşme için o kadar uğraştıktan sonra, belki de acıdığı benim düşeceğim durum değil, kendi emekleriydi. Bu da güçlü bir ihtimâldi.

Annemin mesajından sonra Asel'in önden gitmesine izin vererek bende peşine takıldım. Peş peşe masaya vardığımızda, Asel çoktan masaya bıraktığı bebeğini eline alıp oyununa geri dönmüştü bile. Alper ise... Dudaklarında o tatlı tebessümü asılı bir şekilde Asel'i izliyordu. Bu tebessümü, ilk görüşte bile insana güven veren türden bir tebessümdü. Hafifçe boğazımı temizleyerek kendi sandalyeme geçtiğimde o da bana döndü ve kıpırdanarak oturuşunu düzeltti.

"Hoş geldin Beyza."

İsmimi onun sesinden duymak istemsizce benim de yüzümde aynı tebessümden oluşmasını sağlarken, boğazımı hafifçe temizleyip kendime birkaç motivasyon cümlesi söyledim. İlk defa biriyle buluştuğum için miydi bu heyecan, yoksa karşımdaki o olduğu için mi bilmiyordum.

"Hoş buldum Alper."

Ortamda yine kısa bir sessizlik oluşurken, masanın altında kalan ellerimi birbirine bastırarak gerginliğimi atmaya çalıştım. Allah'ım, şimdi heyecandan küt diye düşüp bayılacaktım! Tıpkı sınavlardan önce girdiğim ruh hâlindeydim şimdi. Kendime sakin olmak için telkinler verdiğim, heyecan ve stresten mideme kramplar girmesine sebep olan, vaktin hem geçmesi hem de geçmemesini istediğim, o dengesiz ruh hâli... Fakat baktım ki bu uzayıp giden sessizlik rahatsız edici derecede daha da uzamaya devam ediyor, bunu daha fazla sürdürmemek adına tekrar boğazımı temizledim.

"Kusura bakma, ben daha önce hiç böyle bir ortamda bulunmadım. Nasıl davranmam, ne söylemem gerek tam kestiremiyorum."

Alper, sözlerime karşılık gülümserken omuzları çöktü. Ve bu sayede gözüme biraz daha rahatlamış gözüktü.

"Aslına bakarsan, benim de bu niyetle geldiğim ilk buluşmam. Sanırım içimizden geldiği gibi davranmak en iyisi olacak."

Başımla onu onayladığımda bakışlarını Asel'e çevirerek konuştu. "Ee, anlat bakalım. Sen neden kabul ettin benimle buluşmayı ? Yani, evliliği isteme sebebin ne ?"

Bu kadar direkt sorması beni bi anlık afallatsa da yerimde kıpırdanarak dürüstçe onu cevapladım.

"Aslında, ben her gelen teklifi direkt reddediyordum. Çünkü evliliği düşündürecek biri çıkmadı karşıma, evde rahatım, okulum daha yeni bitti. Ama artık annemin ısrarlarına dayanamadım ve sadece görüşmeyi kabul ettim."

Alper dediğime gülerken utanarak bakışlarımı ellerime çevirdim. Adama resmen 'şans eseri sen denk geldin, piyango sana vurdu.' demeye getirmiştim. Fakat o buna takılmış gibi durmuyordu. Hatta belki de karşıma evliliği düşündürecek birinin çıkmaması hoşuna gitmişti, bilmiyordum. İç çekerek bakışlarımı ellerimden çekip, başka söyleyecek bir şey bulamayarak sıramı savmak için bu sefer ben sordum.

"Peki sen ? Sen neden kabul ettin ?"

Alper, Asel'de olan dikkatini bana verirken kendinden emin bir şekilde cevapladı. Sanki bu soruya daha önce çalışmış gibiydi.

"Çocuk istediğime karar verdim."

Cevabıyla az önce utançtan kızaran yanaklarım olabilirmiş gibi biraz daha kızardı. Biraz olsun beni bırakıp giden heyecanım tekrar tüm bedenime hükmeder hâle geldi. Üzerime çöken sıcaklık yerimde kıpırdanmama sebep olurken yutkundum. Başımla onu onaylayıp dudaklarımı ıslatarak konuştum. Bu kadar dürüst bir cevabı beklemediğimden, bocalamama sebep olmuştu.

"Bir şey sipariş vermedik biz. Ne sipariş edelim ?"

Alper, konuyu bir anda değiştirmeme ses etmeden bana ayak uydurdu ve sorumun üstüne eliyle garsonu çağırdı. Hemen ardından verdiği cevabı sindirmem için bana zaman tanır gibi benimle tekrar göz göze gelmeden Asel'e dönüp ne istediğini sordu. Asel ne istediğine karar verene kadar garson da yanımıza geldi. Asel sonunda ne istediğine karar verdiğinde, bana bakmadan direkt Alper'e doğru eğildi ve ona söyledi. Bir misafir geldiğinde bile saatlerce çekinip bir kenarda oturan çocuk, Alper'le sanki senelerdir tanışıklığı varmış gibi rahattı. Bu adamda resmen şeytan tüyü vardı. Dakikalar içinde çocuğa kendini nasıl sevdirdiğini anlayamamıştım bile.

"Alper abi, ben portakal suyu istiyorum."

Alper Asel'e gülümsedi ve başını bir kez eğerek onu onaylayıp garsona döndü.

"O zaman bize bir portakal suyu, bir sade Türk kahvesi," dedi ve ne istediğimi sorar gibi kaşlarını kaldırarak bana döndü. Ben de Alper'in söylediğine kendi siparişimi ekleyerek net siparişi verdim.

"Bir portakal suyu, iki sade Türk kahvesi lütfen."

Benim siparişi verişimin ardından Alper, Asel'in ona laf atmasıyla birlikte onunla konuşmaya başladığında bende onları dinleyerek Asel'i izlemeye başladım. Her ne kadar arada bakışlarım Alper'e kaysa da... Asel, bebeğinin ismini söyleyip onunla hangi oyunları oynadığını bir bir anlatırken, Alper'de ilgiyle onu dinliyor ve yorum yapıyordu.

Siparişlerimiz birkaç dakika içinde bizi bekletmeden gelirken, Asel meyve suyunu alıp kenara çekildi. Biz de okuduğumuz okullardan mesleklerimize, mesleklerimizden hobilerimize kadar çoğu şeyi konuştuk. Konuştuklarımız üzerinden değerlendirecek olursak da, çoğu olaya bakış açımız, fikirlerimiz örtüşüyordu. Birlikte bir gelecek planlayacak olursak diye, bu beni büyük ölçüde sevindirdi. Hatta, ileriki zamanlarda yapmak istediklerimizde bile ortak istekler çıkınca, bir an onları birlikte yapabileceğimizi bile düşündüm.

Aradan geçen uzun bir vakitten sonra kahvelerimiz çoktan bitmişti ve biz geçen vaktin farkına bile varmamıştık. Güzel bir sohbetin ardından yine masa sessizleştiğinde, aklıma gelenle oluşan sessizliği fırsat bilip çantamı kendime çektim.

"Bir dakika."diye mırıldanıp çantamdan aslında Asel'in istemesine karşın bulundurduğum küçük kakaolu keki çıkardım. Alper ne yaptığımı çözmeye çalışırken ben kekin paketini açtım ve geçen hafta kutladığımız, kardeşimin doğum gününden çantamda kalan mumu keke sapladım. Cebimdeki çakmakla da elimi muma siper edip mumu yaktım ve keki onun önüne itip heyecanla iç çektim. Dudaklarımdaki gülümseme, bulaşıcı bir hastalık gibi ona da geçti ve mutluluğu parlayan gözlerine yansıdı.

"İyi ki doğdun komutanım. Yeni yaşın sana güzellikler getirsin."

Alper, yüzündeki mükemmel gülümsemesiyle gözlerinin içi gülerek bana bakarken, o ne diledi bilmiyordum ama ben bu gülümsemeyi son görüşüm olmamasını diledim. Eğildi, yanan mumu üfledi ve o sönen ateş sanki sönmeden evvel gönlüme sıçradı. Zamanla bu ateşin beni tamamen yakacağını sanki önceden hissederken, bu acemisi olduğum hisler beni korkutmadı, aksine o ateş aynı zamanda hem gönlümü ısıttı, hem de usul usul beni küle çevirmeye başladı. O güzel sesi kulaklarıma dolduğundaysa, bu sesten bu sözleri duymak, alevler arasında kalmış gönlüme ancak bir odun daha atmak oldu.

"Güzel dilekleriniz için teşekkür ederim hanımefendi. Dileğinizin bu kadar çabuk gerçekleşmesi ne kadar güzel."

                                            •••••

Alper bu ne hız koçum dhsncjsd

Peki Beyza'nın Alper'i görünce yaptığı U dönüşü hdnchsnf


Loading...
0%