@uuykusuzvedengesiz
|
Teşekkürlerr vee herkese keyifli okumalaaaar. Gözlerimi komodinin üzerindeki fotoğrafımızda gezdirerek derin bir nefes aldım. Gecenin karanlığı her yeri bir örtü gibi örterken benim ruhumu da huzursuzluğa boyamıştı. Evlendiğimizden beri ilk defa evde yalnızdım ve tek başıma yatıyordum. Annem her ne kadar onlarda kalmamı söylese de ben yeni alıştığım düzenimi bozmamak için istememiştim. O yüzden şimdi Alper'in yokluğuyla baş etmek zorundaydım. Yatağın sol yanındaki boşluk her ne kadar gözlerimi doldurmaya yetse de ağlamamaya kararlıydım. Gözlerimi sıkıca kapatıp uyuyabilmek için bekledim. Aradan ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordum fakat karanlık falan da işe yaramamıştı. Gözlerimi tekrar açtığımda karanlığın beni yalnızlığımla tekrar yüzleşmekten öteye götürmediğini fark ederek Alper'in yastığına yaklaştım ve yastığına sinmiş kokusunu içime çektim. Gözlerim onun kokusunun verdiği rahatlıkla gevşerken çok geçmeden üstüme ağırlık çöktüğünü hissediyordum. Kısa bir süre sonra kendimi tamamen bıraktığımda uyumak artık daha kolaydı. Sabah zorlanarak gözlerimi açtığımda ilk işim telefonuma uzanıp herhangi bir mesaj ya da arama olup olmadığına bakmıştım. Fakat bomboş bir ekran vardı karşımda. Kabullenmişlikle telefonun zil sesini sonuna kadar açıp geri komodinin üzerine koydum. Aşağı kata inip kendime küçük bir kahvaltı masası hazırlayıp oyalana oyalana kahvaltımı ettim. Kulağımın hep telefonda olmasına karşın inat gibi bir bildirim bile yoktu. O an elimde olan telefonun ekranına bir arama düşünce anında hızlanan kalbimle hızla yazıyı okudum. Ekrandaki 'annem' yazısıyla biraz sankinleşip telefonu açtım. Yaklaşık beş dakika kadar annemle konuşunca kendimi biraz daha iyi hissetmiştim. Sonrasında da önce masayı, sonra mutfağı toplayıp evi silip süpürüp anca akşamı etmiştim. Gece de yemeğimi yiyip namazımı kılıp biraz kitap okumuş ve çok geçe kalmadan yatmıştım. Ertesi gün telefonuma gelen mesaj sesiyle gözlerimi zar zor aralayabildiğimde aklıma gelen ilk ihtimalle yataktan telefona doğru atıldım. Heyecanla ekranı açtığımda mesajın yine beklediğim kişiden olmadığını görüp heyecanım sönmesiyle ekranı kapattım. Fakat yabancı bir numara olduğunu fark edip tekrar ekranı açtım ve mesajı açıp göz gezdirdim. Okuduğum yazılarla git gide gözlerim büyürken uykum çabucak açılmıştı. Mesajda tam olarak iş başvurumun sonucunda işe kabul edildiğim yazıyordu! Mutlulukla yerimde doğrulduğumda önce soluma baktım. Mutluluğumu paylaşmak için gözlerimin ilk onu araması burnumu sızlatsa da bozuntuya vermedim ve yüzümdeki gülümsememi eksik etmeden önceki günlerde olduğu gibi ona yine bugün neler yaptığımı belki görür diye mesaj attım. Sadece bugün biraz daha erken yapmıştım o kadar. Hızla ayaklanıp annemi aradım ve güzel haberi verdim. Bir taraftan annemle konuşurken bir taraftan da ne giyeceğime karar vermek için dolabı karıştırıyordum. En sonunda gri etek ceket takımımı ve beyaz buluzumu alıp üstüne de siyah şalımı aldım. Askıdan siyah çantamı da alıp küçük giyinme odasına gittim. Yirmi dakika içinde tamamen hazır olduğumda telefonuma son bir bakış atıp evi de son kez kontrol edip evden çıktım. Garajdaki arabaya atlayıp şarkı dinleye dinleye hastaneye geldiğimde heyecanla arabadan indim. Şimdiden stresten mideme kramplar girmeye başlamıştı bile. Titreyen ellerimle hastaneye girdiğimde adımlarım bildiği yolu kolayca giderek yönetim kısmına yöneldi. Yanında 'İnsan Kaynakları' tabelasının yazılı olduğu kapının önüne geldim. 'Bismillah' diyip içeriye girdiğimde önce içeriye göz gezdirip, iş başvurusu yapmak için geldiğimde benimle ilgilenen kadının yanına gittim. Gerekli şeyleri konuşup anlaştığımızda masamı gösterip kendi işine döndüğünde gülümseyerek sandalyeme oturdum ve verilen işleri yapmaya başladım. Saatler sonra sonunda zar zor akşamı ettiğimde gözlerimin kapanmaması için kendimi zor tutuyordum. Çok bir iş yapmamama rağmen o kadar uyku çökmüştü ki üstüme ayakta uyuyordum. Gözlerimi ovalayıp buz gibi ellerimi birbirine sürttüm ve çantamı alıp bugün tanıştığım iş arkadaşlarımla vedalaşıp çıktım. Çantamdan telefonumu çıkarıp babamı ararken bir yandan da hastaneden çıkıyordum. Birkaç çalışın ardından babam telefonu açtığında selamlaşma kısmını da atlatıp asıl meseleye geldim. "Babacığım o kadar uykum var ki şu an, hiç araba kullanacak halde değilim. Beni gelip alır mısın ?" Babam sözlerim biter bitmez hemen geleceğini söyleyip kapatmıştı. Bende yorgunlukla sabah bahçede oturduğum banka tekrar çöktüm. Babam on dakika içinde hastanenin önünde olduğunda sabah geldiğim arabamın kapısının kilitli olduğuna emin olup arabaya bindim. Babam onlara gitmeyi teklif etse de ben belki Alper gelir diyerek reddettim. Babam sakin bir kabullenmişlikle beni evime bıraktığında babama teşekkür edip arabadan indim ve gidene kadar el sallayıp içeriye öyle girdim. Eve girip selam verdiğimde koca bir sessizlik beni karşıladı. Yutkunup oyalanmadan direkt odaya geçtim. İşten namazımı kılıp çıktığım için mutlu bir şekilde giyinme odasına yöneldim. Üstümdekileri çıkarıp pijamalarımı raftan aldığımda göğüslerimdeki hassasiyetle kaşlarımı çattım. Bu da demek oluyordu ki beklenen dönem yaklaşıyordu. Derin bir nefes alıp bunu daha sonra dert etmeye karar verdim ve yatak odasına geçip kendimi yatağa bıraktım. Bugün içinde kaç kez yaptığımı bilmediğim fakat çokça yaptığıma emin olduğum eylemi tekrarlamak için telefonuma uzandım ve ekranı kontrol ettim. Beni yine bomboş bir ekranla karşılayan telefonuma üzgün bir bakış atıp komodine geri bıraktım. Tıpkı dün gece olduğu gibi ellerim Alper'in yastığına gittiğinde burnumu yastığa gömüp derin derin nefesler aldım. O kadar ihtiyacım vardı ki şu an yanımda olmasına, kokusunu onun teninden soluyabilmeme, yüzündeki o mükemmel tebessümüyle gözlerimin içine bakmasına... Dolan gözlerimi akmamaları için tavana dikip bu seferde sakinleşebilmek için derin nefesler aldım. Daha sonra yapabildiğim kadar kısa süre içinde kendimi toparladım ve uyumak için Alper'in yastığına sarıldım ve kısa süre içinde uykuya daldım. Ertesi sabah kurduğum alarm sesiyle birlikte uyandığımda düne göre daha iyi hissettiğimi fark edip kalktım. Önce banyodaki işlerimi halledip daha sonra birkaç şey atıştırıp tekrar odaya çıktım. Açık mavi elbisemi giyip üstüne de açık gri ceketimi alıp açık gri şalımı taktım ve çantamı alıp çıktım. Dün arabayı hastanede bıraktığım için otobüs durağına gittim. Otobüs beni çok bekletmeden geldiği için yaklaşık kırk beş dakika içinde hastaneye varmıştım. Yetişebildiğim için mutlu bir halde işimin başına geçtiğimde soğuk ellerimi biraz olsun ısıtabilmek için ayaklandım ve yanımda çalışan arkadaşa da sorup kahve makinasına gittim. İki kahve alıp Burcu'nun yanına vardığımda onun kahvesini uzattım. Burcu kahvesini alıp çatık kaşlarıyla bana döndü. "Senin ellerin neden o kadar soğuk ?" Omuzlarımı silkip masama geçtim ve diğerlerini rahatsız etmemek için kısık sesle cevap verdim. "Bilmem ki, uzun zamandır öyle." Burcu açıklamamın üzerine çok beklemeden düşünüp kahvesinden bir yudum alarak kafasını bana yaklaştırdı. "Benim kuzenimde de aynı şikâyet vardı. Kan testi yaptırdı demir eksikliği çıktı. Sonra vitamin kullanınca düzeldi. Belki seninde öyledir test yaptırsana ?" Düşünceli bir şekilde yüzüne bakıp kararsızca mırıldandım. "Amaan onunla mı uğraşacağım şimdi ya, iş var baksana ?" Burcu verdiğim karşılığa gözlerini devirdi. "Beyza zaten hastanedeyiz ? Alt tarafı iki adım öteye gidip bir kan vereceksin sonuçta." Başımı iki omzuma da eğerek kararsızca alt dudağımı büktüm. "Bakalım." Burcu'yla konuşmamızın üstünden geçen dört saatin sonunda nihayet öğle arası olduğunda Burcu koluma girerek hastanenin kan alma bölümüne doğru beni yönlendirdi. Dakikalar içinde de kan verip kolumdaki pamukla odadan çıktım. Burcu kapıdan içerideki kişiye sonuçların ne zaman çıkacağını sorduktan sonra akşama anca çıkacağını öğrenerek kafeteryaya indik. Bir güzel karnımızı doyurup namazlarımızı kılmayı bitirdiğimizde öğle aramızda zaten bitmişti. Sonunda çıkış saatine yirmi dakika kala Burcu'nun da haberi dahilinde önce laboratuvara gidip sonuçları almış, daha sonra da bana söyledikleri doktorun odasına gelmiştim. Kapıyı tıklatıp içeriye girdiğimde beni karşılayan güler yüzlü kadınla bende gülümsedim. Karşılıklı bir selamlaşmadan sonra elimdeki kağıdı doktora uzatıp gösterdiği koltuğa oturdum. Canan Hanım elindeki kağıda göz atıp bana geri döndüğünde gülümsemeye çalıştım. Umuyordum ki bir eksiklik belirtisi falan çıkmazdı. Doktordan önce ben dudaklarımı aralayarak burulan midemi umursamadan konuştum. "Canan Hanım, hayırdır bir eksiklik mi var ?" Canan Hanım ciddi bir ifadeyle bana döndüğünde derin bir nefes koyverdi ve beni daha fazla merakta bırakmayarak konuştu. "Yok canım merak etme, bir eksiklik değil fazlalık var." Kaşlarım cevabıyla çatılırken ilk aklıma gelen bir kist olup olmadığıydı. Fakat bir kistin varlığı kan testinden anlaşılır mıydı ki ? Korkuyla birlikte yerimde kıpırdanarak rahatsızca kısık sesle konuştum. "Kist falan mı var ?" Canan Hanım yüzündeki ciddiyeti ufak bir tebessümle bir parça bozarak cevap verdi. "Yani, biz buna genelde kist değil bebek demeyi tercih ediyoruz." dedi ve donup kalmış halime aldırmadan devam etti. "Tebrik ederim Beyza Hanım, hamilesiniz."
-Bölüm Sonu- Veee soooon. Bölüm bittii. Allah'ım bu bölüm yorumlarını en çok merak ettiğim bölüm olabilir! Yorumlarınızı ve oylarınızı eksik etmeyiniiz. •Düzenlenmedi. 15 oy da olmadı yorum da gelmedi ama yine de atıyorum 🥲 |
0% |