@uuykusuzvedengesiz
|
Keyifli okumalar🌼 15 oy ve 5 yorum geldiğinde yeni bölümü atacağım 😌 Bu kadarını hak ettiğimi düşünüyorum 🥺
"Güzelim canının istediği bir şey var mı ?" Duyduğum soruyla gözlerimi devirmemek için kendimi zor tutarak derin bir nefes koyverdim. Bir insan her saat başı gelip aynı soruyu sorar mıydı ? Soruyordu işte! Fazla ilgiden ilk başlarda çok memnun olsam da, zaman geçtikçe artık bunaltıcı bir hale gelmişti. Fakat benim canım da inat gibi hiçbir şey istemiyordu. Hamileliğimi öğreneli tam yedi ay olmuştu ve yedi aydır olduğu gibi etrafımdaki herkes bir şey isteyeceğim diye çevremde dört dönüyordu. Bense bu yedi ayda sadece bir kez kusana kadar turşu yemiş, bir daha da bir şey istememiştim. Gerçi bazen öyle bir an geliyordu ki mutfağın önünden geçmek bile midemi bulandırıyordu. Başımı hızla iki yana salladım. "İstemiyor Alper! İstemiyorum işte hiçbir şey!" Dolan gözlerimi kapatıp yaşların akmaması için kendimi tuttum. Gözlerimi açtığımda yandan önüme uzatılan eli ve ucundaki elmayı fark ettim. Annem elmayı sallayarak ağzımın dibine kadar sokarken sinirle söylendi. "Beyza ye şunu benim asabımı bozma! Ya hu sen bu bedende üç can taşıyorsun biraz dikkat etsene kızım!" Annemin sözleri üzerine karşı koltukta oturan Tuğrul gözlerini büyüterek bana döndü. "Hani ikizdi üçe mi çıktı ?!" Annem gözlerini devirerek bir yandan elindeki elmayı zorla ağzıma tıkarken bir yandan da Tuğrul'a burun kıvırarak baktı. "Oğlum bebeklerinki can da ablanın ki patlıcan mı ? İki bebek bir ablan kaç eder ?!" Tuğrul bira an ciddi ciddi gözlerini kısıp düşünmek için vakit harcadığında şokla ona baktım. Bildiğimiz toplama işlemini yapmak için bu kadar vakit harcıyordu! Babam telefonuyla oyalanırken Alper tekrar çalan telefonuna cevap vermek için odadan çıktı. Bense keşke çalışabilecek durumda olsaydım diye iç geçiriyordum. En azından işteyken ağzıma elma tıkmaya çalışan birileri olmuyordu. Derin bir nefes alarak zengin kalkışı yapan babamla birlikte tüm gözler babama döndü. "Hadi artık gidelim geç oldu. Kızın da uykusu geldi yormayalım daha fazla." Annem babamı onaylayıp sanki bu anı bekliyormuş gibi hemen ayağa kalktı ve telefonuna konsantre olmuş Tuğrul'u dürttü. "Kalksana oğlum, kalmaya mı niyet ettin ?" Tuğrul gözlerini ekrandan çekip anneme anlamaz gözlerle bakarken annem gözlerini devirdi ve hırsla çantasını alıp söylene söylene salondan çıktı. "Takılmış kalmış bir ekrana, dünyadan haberi yok! Aah, aaah biz böyle miydik hiç ?" Tuğrul da anneme göz devirerek olayı aymış bir şekilde ayaklandı ve ellerini karnıma dayayıp konuştu. "Şimdilik gidiyorum ama merak etmeyin, sizin anneniz de size kızarsa bile sizin arkanızda dağ gibi dayınız var." Babam alayla gülerek Tuğrul'u kolunun altına alıp çıkışa ilerlerken konuştu. "Aman çocuklar siz bu dağa güvenmeyin o dağın yıkılması bir sözüme bakar." Tuğrul homurdana homurdana ayakkabılarını giyip çıktığında, annem de üstüne hırkasını giymiş bir şekilde yanıma gelmiş ve beni tembihleyerek gitmişti. En sonunda kapı kapandığında apar topar kalkmalarına ağzımı açamadığımı fark ettim. Birkaç dakika boş boş oturmamın ardından Alper salona girdiğinde etrafa göz gezdirdi ve yanıma geldi. "E nereye gittiler bunlar hemen ?" Omuzlarımı silkip karnımdaki hareketliliğin oluşturduğu sancıyla yüzümü buruşturup başımı omzuna yasladım. "Bende anlamadım ki. Babam bir anda hadi gidelim dedi ve diğerleri de peşine takıldı." Alper anladığını belirterek başıma bir öpücük kondurduğu sırada dudaklarımdan bir 'ah' sesi döküldü. Bu seferki sancı daha can yakıcıydı. Alper başımı omzundan kaldırarak endişeli bir şekilde yüzüme baktı. "N'oldu güzelim ? Sancın mı var ?" Başımı iki yana sallayarak gülümsedim. "Geçti merak etme, şu an iyiyim." Alper kıstığı gözleriyle beni şöyle bir süzdü. "Emin misin ? Hastaneye gidebiliriz ?" Gözlerimi büyütüp koluna tutundum. "Gerek yok sevgilim, gerçekten! Hem Ceren Hanım son haftalarda gayet normal olduğunu söylemişti ya!" Alper sıkıntılı bir nefes vererek başını salladı ve gözlerime baktı. "Uykun geldi di mi ?" Gülümseyerek başımı salladığımda Alper kolktuktan kalkmama yardım etti. Yavaş yavaş merdivenleri çıkarken aniden giren sancıyla olduğum yerde kaldım. Sancı nefesimi keserken dizlerimi kırıp bir sonraki basamağa tuttundum. "Beyza! Güzelim iyi misin ?!" Alper benden daha çok acı çeker bir sesle bağırdığında iyi olduğumu söylemek için ağzımı açtım fakat gelen yeni bir sancıyla dudaklarımın arasından yalnızca bir inleme çıktı. Alper kendi kendine konuşarak belimden destek verdi ve zaten çok azını çıkmış olduğumuz merdivenleri geri indirdi. Az önceye göre hafifleyen sancıyla elini tuttum. "Alper sakin olman lazım lütfen! Sen böyle yaparsan ben şuracıkta bayılır kalırım!" Alper derin nefesler alarak beni koltuğa oturttu ve önce kendini sakinleştirmek adına birkaç saniye gözlerini kapattı. Gözlerini açar açmaz başını salladı ve beni ikna etmek adına sakin tutmaya çabaladığı belli olan sesiyle konuştu. "Tamam, tamam ben sakinim güzelim. Sende sakinsin, sakiniz! Ben şimdi doğum çantasını alıp geliyorum ve hastaneye gidiyoruz." Sözleri biter bitmez merdivenleri çıkmaya başladı ve benim bir şey dememe fırsat vermeden yukarı çıktı. Tekrar gelen sancının verdiği acıdan çok doğum çantasını acil durumlar için kapının yanındaki dolaba koyduğumuzu söyleyemeden gitmesine ağlamaya başladım. Bir yandan ağzımı açtırmayan sancılara dayanmaya çalışırken, bir yandan da saatlerdir ara ara vuran sancıları normal diyerek geçiştirmeye çalıştığım için kendime kızıyordum. Neyseki çok geçmeden sancılarım biraz olsun dayanılacak hale geldiğinde ve konuşacak gücü kendimde bulabilidiğimde tüm gücümle bağırdım. "Alper çanta burda ya!" Yukarıdaki tıkırtılar bir anlık durakladıktan sonra adım sesleri hızlıca bana doğru yaklaşmaya başladı. Alper ne yapacağını bilemez şekilde dolaba koyduğumuz çantayı çıkardı ve kapağını aceleyle kapatıp bana yöneldi. "Anası satayım kaç tane operasyona katıldım, kaç tane baskın yaptım ama hiçbirinde bu kadar heyecan stres yapmadım!" Alper'in dediğine her ne kadar gülmek istesem de durum buna hiç müsait olmadığından sakin olmaya çalışarak Alper'in beni kaldırmasına izin verdim. Elimizden geldiğince hızlı bir şekilde araya bindiğimizde korkularımın beni eline geçirmesine izin vermemek için Alper'e döndüm. "Alper, hadi güzel bir şeyler söyle! Bir şeyler anlat hadi kafam dağılsın!" Alper n'apacağını bilemez şekilde dudaklarını ıslattı ve elini direksiyona ritmik bir şekilde vurarak arabayı sürmeye devam etti. Aradan çok geçmeden heyecanla bana döndü. "Buldum!" Dudaklarını tekrar diliyle ıslattı ve sesi titreye titreye anlatmaya başladı. "Seni ilk gördüğümde, gözüme öyle güzel geldin ki, daha o an dedim ben bu kızla evlenirim diye. Gülüşünü gördüğümde, o an dedim benim çocuklarımın annesi bu kadın olmalı diye. Sanki yüreğinin güzelliği yüzüne yansımıştı. Halin, tavrın öyle etkiledi ki beni... O kafeden çıkarken deseydin bana evlenelim diye, direkt nikâh salonuna giderdik o kadar!" Ağzımdan gülmekle ağlamak arasında bir ses çıkardığımda Alper direksiyonda olmayan eliyle elimi okşadı. "Dayan güzelim az kaldı! Bebeklerimize sağ salim kavuşacağız az kaldı!" Başımı hızla sallayarak onu onayladığımda Alper arabayı durdurdu ve inerek benim kapımı da açtı. Bir yandan yardım çağırırken bir yandan da bana yardım etmeye çalışıyordu. Sonunda arabadan inmeyi başardığımda beni tekerlekli sandalyeye almışlardı. Alper yanımdan bir saniye bile ayrılmadan benimle birlikte hastaneye girmişti. Alper yanımdan ayrılmadan annemlere haber verirken görevliler de beni odaya alıyorlardı. Hastanedeki kadın doğum doktoru geldiğinde beni biraz daha sakinleştirmişti. Fakat daha normal doğum için yeterli şartların hepsinin yerine gelmemesi sebebiyle, önce normal doğumda ısrarcı olup olmadığımı sormuş, yine aynı cevabı alınca biraz daha beklememiz gerektiğini söylemişti. Annemlerin gelmesi yaklaşık kırk dakikayı bulduğunda Alper sürekli odadan çıkıp çıkıp geri geliyordu. Annem odadan girdiğinde güç almak ister gibi anneme sıkıca sarıldım. Arada vuran sancılar şükür ki sadece arada bir yokluyordu da rahat bir nefes alabiliyordum. . Bu kendimi daha iyi hissetmeme sebep olurken aralı kalan kapıdan gelen seslerle annem de geri çekildi. "Baba gitmek zorundayım. Yerime gidecek birisini aradım ama bulamadım. İnan hiç içime sinmiyor Beyza'yı bu durumda bırakmak da ama mecburum. Zorunlu görev." Duyduklarım zor aldığım nefeslerimi de keserken gözümden damlayan yaşı silme gereği görmedim. Anlıyordum. Görevdi. Zorundaydı. Yapsındı da zaten ama bari şimdi yanımda olsaydı olmaz mıydı ? Doğumda kocamın yanımda olmasını istemek beni kötü biri yapar mıydı ? Bunu istemek bencilce mi olurdu ? Yutkunarak kendime hakim olmaya çalıştım. Nefeslerimi düzene sokmaya gayret göstererek sancılara alışmayı denedim. Dudaklarımdan yine bir inleme firar ettiğinde Alper'in bakışları bana döndü. Babam Alper'in omzunu sıkıp ona müsade ettiğinde Alper söylediklerini duyduğumu bilerek odaya girdi. İlk işi alnıma bir öpücük bıraktı. "Beyza," diye söze başladığında bir şey söylemesine izin vermedim ve ondan önce davrandım. Bunun için kendini sorumlu hissetmesini istemiyordum. "Bir şey söylemene gerek yok. Git Alper. Çocuklarımız için, tüm çocuklar için, geleceğimiz için bunu yapman gerek." Alper gözlerini kapatıp alnını alnıma dayadı. "Geldiğimde seni de çocuklarımızı da sağ salim bulmak istiyorum. Kendine de meleklerimize de dikkat et güzelim. Allah'a emanet olun." Gözyaşlarım durmadan akarken başımı salladım ve alınlarımızı ayırmasına izin verdim. "Sen de çok dikkat et Alper! Lütfen!" Alper başını sallayıp önce benim alnıma, sonra da dünyaya gelmek için saatleri sayan evlatlarımızın olduğu karnıma bir öpücük bıraktı. Alper odadan çıktığında annem geri yanıma gelerek elinden geldiğince bana destek oldu. Alper gideli yaklaşık iki saat olduğunda benim sancılarım da iyice sıklaşmıştı. En son giren sancıyla ağzımdan engel olamadığım bir çığlık çıktığında artık sona yaklaştığımı hissediyor gibiydim. Karnım da iyice aşağı inmişti. Doktor arada gelip kontrol edip tekrar gidiyordu. Ben de bu aralarda iyi gelmesi için annemin yardımıyla koridorda kendimi zorlaya zorlaya turluyordum. Belirli bir kalabalığın hastanenin acil kapısına doğru koşuşturduğunu görünce zaten burnumda olan canım daha da acıdı sanki. Zorla anneme döndüğümde duvara tutunarak duvardan güç almaya çalıştım. "Anne dayanamıyorum artık gidin söyleyin doktora!" Annem hızla başını sallayıp dışarıda bekleyen Tuğrul'la haber göndermişti. Doktor birkaç dakika içinde odaya geldiğinde gerekli kontrolleri yapıp artık doğuma alınabileceğimi söylemişti. Görevliler gelip beni sedyeye aldıklarında annem elini elimden çekmemişti. Bu odadan çıkıp koridorda ilerlerken de böyle devam etmişti. Etrafta görünen kalabalıkla ıkına sıkına, sedyenin yanında ilerleyen doktora döndüm. "N'olmuş burda ?" Doktor dudakları gergin bir şekilde girişe bir bakış atıp bana döndü. "Askeri bir aracın yoluna pusu kurmuşlar. En yakın hastane burası olduğu için yaralıları da buraya sevk etmişler." Doktorun sesiyle kalbim sıkışırken şimdi sancılarım falan da yoktu. Etraftaki hengame sessiz bir oyun gibi devam ederken ben sadece dışardan izliyordum sanki. Orda değilmişim gibi. O an bunları yaşayan ben değilmişim gibi. Gözlerim üstünde olduğum sedyeden acil kapısından hastaneye giriş yapan sedyelere döndü. Her şey ağır çekimde oldu sanki. Zaman yavaşladı, yavaşladı... Ve durdu sanki. Geçiştiğimiz sedyedeki tanıdık sima acıyla göğsümü dağladı. Kanlı görüntüsü içimi yaktı. Tuzlu gözyaşlarım dudaklarımın arasından sızarken çığlık çığlığa adını bağırmaktan başka elimden bir şey gelmedi. "Alper!"
-Bölüm sonu-
Biraz olaylar. Biraz gözyaşı 😢. Bekliyor muydunuz böyle bir şeyi ? Bu arada biraz hızlı ilerliyoruz çünkü uzatıp uzatıp tadını kaçırmak istemiyorum. Bu yüzden biraz olsun olaylara giriş yapalım istedim. Bölüm başı ve bölüm sonunun farkı ? Ve Beyza'nın hamileliğini biraz da flashback sahnelerinde okuyun istiyorum. Doyamadım hemen bir bölümde onu öyle yazmaya da. Her zaman olduğu gibi düşüncelerinizi merak ediyorum. O yüzden yorumlarınızı ve oylarınızı eksik etmeyiniiz. •Düzenlenmedi.
|
0% |