Yeni Üyelik
15.
Bölüm

15. Bölüm: "Sürpriz Haber"

@uuykusuzvedengesiz

15 oy, 3 yorum rica ediyorum 🥲

"Alper çocukların çantalarını alır mısın ?"

Eve doğru seslenerek karşıdan bir cevap beklemeden bebek arabalarında beni bekleyen bebeklerimin yanına ilerledim. Sırayla ikisini de ana kucağıyla birlikte arka tarafa koydum ve sabitledim. İkisi de ayrı havada kendi halinde takıldıkları için kapıyı açık bırakarak eve doğru ilerledim. Ben eve girmeden Alper elinde çantalarla dışarı çıktı. Son bir kontrolden sonra evin kapısını kilitleyip anahtarı çantama attım ve arabaya doğru gittim. Alper de o ara çantaları bagaja koyduğu için hazır bir şekilde arabaya bindik. Alper bir iş için iki üç gün boyunca kışlada kalacaktı. Bizi de yalnız kalmamaız için, daha doğrusu içi rahat etmesi için annemlere bırakıyordu. Bu durumdan şüphesiz en memnun olan kişi de babamdı. Torunları bir süre yamacında, dibinde olacaktı.

Elimin üstüne konulan elle irkilerek yana döndüm. Alper parmaklarıyla elimi okşarken yandan yandan bana baktı.

"İyi misin güzelim ?"

Başımla onu onaylayıp önemsiz olduğunu belli etmek için elimi salladım.

"İyiyim iyiyim. Hadi gidelim."

Alper başıyla beni onayladı ve pusetlerinden bizi izleyen oğullarımıza da son bir bakış atıp arabayı çalıştırdı. Yarım saat sonra annemlere geldiğimizde ikimizde arabadan indik ve arka koltuktan kendi tarafımdaki puseti ben, diğer puseti de Alper aldı. Aheste adımlarımız daha biz varmadan açılan kapıyla duraksasa da annem bunu sorun etmedi ve gülerek bize yaklaştı.

"Ah benim paşalarım gelmiş! Hoş gelmiş!"

Annemin, ikimizin de ellerinden pusetleri alıp bizi takmadan içeriye geçmesini birkaç saniye hareketsiz izlesekte o ara camdan bir ses yükseldi.

"Kızım siz de gelsenize! Davetiye mi bekliyorsunuz ?!"

Alper'le birbirimize bir bakış atıp el ele eve girdik. Adımlarımız çocuklarımızın gülüş seslerinin yükseldiği salona ilerlerken odasından acele adımlarla çıkan kardeşimle karşılaştık.

Kaşlarımı çatarak elindeki çantayla bize doğru gelen kardeşimi süzdüm.

"Hayırdır, nereye böyle hızlı hızlı ?"

Tuğrul beni cevaplamadan önüme geçerek bizden önce salona daldı ve elindeki çantayı yukarı kaldırdı.

"Bakın dayınız size neler aldı!"

Ben şaşkınlıkla önümde olan biteni izlerken Alper buna bu kadar takılmamış olacak ki geçti ve babamın çaprazındaki koltuğa oturup selam verdi. Babam bir yandan Alper'in selamını alırken bir yandan da anlamaya çalışır gibi o da benimle aynı manzarayı izliyordu.

Tuğrul fermuarını açtığı çantanın içinden bir sürü oyuncak çıkarıp halının üzerine yığmıştı. Tam ikizlerin yaşına uygun yapbozlar, eğitici kitaplar ve renkli renkli dikkat çekici bir sürü oyuncak.

"Tuğrul bunlar ne bu kadar ?" diye mırıldanarak onların yanına oturdum ve elime alıp bakmaya başladım.

Tuğrul dudaklarındaki samimi gülümsemesiyle ikizlere bakıp konuştu.

"Sen gelirken birde oyuncak taşıma diye aldım. Merak etme hepsini sordum da aldım yaşlarına uygun."

Gözlerim dolarak kardeşimin yanağından büyük bir öpücük aldım.

Tuğrul avuç içiyle yanağını sildi ve memnuniyetsizce bana baktı.

"Sen de hemen cıvıyorsun."

Gözlerimi devirip ondan uzaklaştığımda sesli bir şekilde güldü.

"Hepsi dayısının gülleri için!"

Babam da takdir eder bir ifadeyle oğluna baktı.

Gökalp eline aldığı renkli çıngırağı sallayarak koltuktan destek aldı ve koltuğa tutunarak babasının önüne kadar gitti. Ağzındaki emzikle elindeki çıngırağı babasına uzattı. Alper Gökalp'in elindeki çıngırağı aldı ve başına bir öpücük bıraktı.

"Dayın size ne güzel şeyler almış di mi oğlum ?"

Gökalp artık kimin kim olduğunu ayırt etmeye başladıkları için bakışlarını Tuğrul'a çevirdi. Tuğrul Gökalp'in bu hareketine erirken birden kendine çekti yanaklarına öpücükler bırakmaya başladı. Neşeli oğlum etrafı kahkaha seslerine boğarken huzurla gülümsedim. Ciddi manâda ikizler doğmadan önce Tuğrul'un bu kadar iyi bir dayı olacağını tahmin etmiyordum. Fakat o beni yanıltmış, gayette iyi bir dayı olabileceğini göstermişti.

Alper biraz daha oturduktan sonra çocukları öpüp, gitmek için ayaklandığında bende geçirmek için peşinden gittim. Yaşanmışlıklar zihnime doluşurken sevdiğim adama bakarak gülümsedim. Yine bu kapının ağzındaydık, yine Alper kapının dışında, ben içerisindeydim ve yine yüzümüzde aynı gülümseme, gözlerimizde aynı sevgi vardı.

Alper'in bakışlarının da bende olduğunu fark edince kapının pervazına yaslanarak biraz ona doğru eğildim.

"Tıpkı eski günlerdeki gibi değil mi ?"

Alper gülerek tek kaşını kaldırdı.

"Evet, tıpkı eski günlerdeki gibi. Ama ufak farklılıklarla." dedi ve gözleriyle içeriyi işaret etti.

Çocukları kastettiğini fark ederek alt dudağımı büktüm.

"Aslında artık bir buçuk yaşındalar. O kadar da ufak sayılmazlar."

Alper o muzip ifadesine yüzüne takınarak kulağıma yaklaştı.

"E büyüdüyseler artık devam edebilir miyiz ?"

Gözlerimi büyütüp geri çekilirken ellerimle 'yuh' işareti yaptım ve sesimi kısarak cevap verdim.

"Yuh yani Alper! O kadar da büyümediler tabii ki, sen de biliyorsun." diye mırıldanıp dudaklarımı yanağına bastırdım.

"Evet, ve şimdi bu konuşmayı oldukça ileri bir tarihe erteliyoruz ve seni işe yolluyoruz."

Alper'le vedalaştıktan sonra yüzümdeki gülümsemeyi silmeden içeriye girdim. Önce çocukların karınlarını doyurdum ve sonra da uyku saatleri geldiği için yatırdım. Bir buçuk sene önce her gün benim yattığım yatağımda şimdi çocuklarım yatıyordu. İkisini de koklaya koklaya öptüm ve bebek telsizini odaya bırakıp mutfağa annemin yanına geçtim.

"Anne ?"

Anneme seslenişimin üzerine annem başını yaptığı işinden kaldırmadan mırıldandı.

"Hı ?"

Bir taraftan tülbentimi düzeltirken bir taraftan da cümlemi nasıl toparlayabileceğimi düşündüm kısaca. Derin bir nefes bırakıp tezgaha, yanına gittim ve anneme döndüm.

"İkinci defa anne olmaya nasıl karar verdin ?"

Annem başını kaldırıp gözlerini kıstı ve birkaç saniye boyunca sessiz kaldı.

"Düşünüp karar vermedim ki. Bir anda oluverdi işte."

Annemin cevabıyla dudaklarımdan püskürür gibi bir ses çıktı. Hemen ardından kendimi dizginleyip "Hadi ya."diye mırıldandım.

Annem bir süre bana boş boş baksa da hemen sonra gözlerini büyüttü.

"Üçüncüyü mü düşünmeye başladınız yoksa ? Yavrum bu hız!"

Anneme gözlerimi devirip tezgahtaki salata malzemelerini önüme çekip doğramaya başladım.

"Yok ya, daha erken. Hele bir, üç dört sene geçsin de."

Bu sefer gözlerini deviren annem olurken yandan yandan bana baktı.

"En son böyle söylediğinde, iki hafta sonrasında hamile olduğunu öğrenmiştin."

Ellerim göğüslerime giderken yüzümü buruşturup kısık sesle inledim.

"Off, göğüslerim hassaslaştı yine."

Annem karnımı işaret ederek önündeki işine döndü.

"Ee, karnın ağrımıyor mu ? Senin hep sancın olurdu ?"

Anlamak için ihtiyacım varmış gibi ellerimle kasıklarımı yokladım.

"Ne bileyim yok."

Verdiğim cevaptan sonra zihnim beni çok da eski olmayan bir ana götürdü.

Yutkunup oyalanmadan direkt odaya geçtim. İşten namazımı kılıp çıktığım için mutlu bir şekilde giyinme odasına yöneldim. Üstümdekileri çıkarıp pijamalarımı raftan aldığımda göğüslerimdeki hassasiyetle kaşlarımı çattım. Bu da demek oluyordu ki beklenen dönem yaklaşıyordu.

Kaşlarım şüpheyle çatılırken yutkundum. Yok ya. Her göğüslerimde hassasiyet olduğunda, regl sancısı çekmediğimde hamile olacak değildim ya.

Elim göğsüme giderken derin derin nefes almaya çalıştım. Yahu daha çok erkendi! İkizler daha bir buçuk yaşındaydılar. Onlar daha bu kadar küçükken nasıl olacaktı ki bir kere!

Kendi kendime gelin güvey olduğumu fark edip silkelenerek kendime geldim. Fakat içimdeki bu şüpheyle bir dakika daha duramayacağımı biliyordum. Yutkunarak anneme döndüm.

"Benim kısa bir işim var anne. İki saate hemen halledip gelirim. Çocuklar uyanmaz zaten o zamana kadar. Uyanırlarsa da çorba yedirebilirsin tamam mı ? Bezleri ve yedek kıyafetleri de çantada zaten." diye hızlı hızlı sayıp duraksadım ve kısa bir süre düşünüp eksik bir şey kalmadığına kanaat getirdim.

"Bu kadar."

Annem hafif aralı dudaklarıyla anlamak ister gibi bakışlarını üzerimde gezdirdi.

"Ne işi kız bu şimdi durduk yere ? Hiç dememiştin daha önce."

Yerimde sallanarak gitmek için sabırsızlanan adımlarımı yerinde tutmak için kendimi zorladım.

"Anne şimdi aklıma geldi!"

Annem başıyla beni onaylayıp önüne dönünce bende hızlı adımlarla önce mutfaktan sonra üstüme bir şeyler atıp evden çıktım. Araba Alper'de olduğu için adımlar senelerce otobüs beklediğim durağı buldu. Otobüs beş dakika sonra geldiğinde çok beklemediğim için şükrederek otobüse bindim. Yarım saat sonra ilk iş yerim olan hastanenin önünde indim. Adımlarım önce insan kaynakları bölümünü bulduğunda kapıyı tıklatarak aradan başımı uzattım.

Burcu kapı sesine başını kaldırıp baktığında göz göze geldik. Yüzünde peyda olan gülümsemesiyle hemen ayağa kalktı ve eliyle içeriye gelmemi işaret etti. Başımı iki yana sallayıp ben elimle 'gel' işareti yapıp başımı geri çektim. Burcu birkaç saniye içinde yanıma koridora çıkınca bir şey demesine fırsat vermeden koluna girdim ve kendimle birlikte onu da labaratuvar bölümüne doğru yönlendirdim. Burcu anlamsız bakışlarını üzerimde gezdirdi.

"Kız ne oluyor ? Nereye böyle yangından mal kaçırır gibi ?"

Heyecandan sıklaşan nefeslerimle ona yandan bir bakış attım.

"Kan testi yaptırmaya."

Beyza büyüttüğü gözleriyle ve şokla aralanan dudaklarıyla hafifçe koluma vurdu.

"Kız başlamışken hepsini yapalım aradan çıksın mı dediniz bu ne hız!" dedi ve elini alnına vurarak devam etti.

"Ya Rabbim millet ikinci üçüncü çocuğunu kucağına alıyor, ben daha kocanın adayını bile bulamadım!"

Her ne kadar stresli olsam da Burcu'nun dediğine güldüm ve bana sorduğu soruyu cevapladım.

"Ay inan bende bilmiyorum! Gerçi şu an büyük ihtimalle sadece benim kuruntum ama emin olmak istiyorum işte."

Burcu başını sallayarak geldiğimiz kan alma odasının kapısını çaldı ve girdi. İçerideki kıza durumu açıkladığında kız başıyla onaylayarak yanıma geldi ve yeteri kadar kan aldı.

Burcu kızı durdurup şirin bir şekilde gülümsedi.

"Sonuçlar ne zaman çıkar ?"

Kız omuzlarını silkti ve elindeki tüple birlikte kapıdan geçmeye çalıştı.

"Bilemiyorum. Laboratuvardaki kan veren sayısına bağlı. Eğer yeterli sayıda olduysa uzun sürmez."

Burcu başıyla hemşireyi onayladı ve benim üstümü başımı düzeltmemi bekledikten sonra hızlı adımlarla hemşirenin peşine taktı ikimizi de. Hemşire laboratuvara girer girmez Burcu da kapıdan içeriye eğildi. Elini hızlı hızlı sallayarak gülümsedi.

"Pınar! Nasılsın ?"

Burcu'nun Pınar diye seslendiği kız Burcu'nun gülüşüne karşılık vererek yanımıza geldi.

"İyiyim Burcu, sen nasılsın ?"

Burcu bana bir bakış atarak Pınar'a yaklaştı ve kısık sesle mırıldandı.

"İyiyim canım iyiyim de, benim senden küçük bir ricam olacaktı."

Pınar başını aşağı yukarı salladı.

"Tabii ki, elimden gelen bir şeyse çok isterim."

Burcu sabırsızca ellerini sallayarak konuştu.

"Beyza benim yakın bir arkadaşım. Şimdi de bir hamilelik şüphesi olduğu için kan aldırdı da. E biz de meraktan çatlıyoruz haliyle."dedi ve yutkunarak devam etti.

"Sözün kısası şu testlerin sonuçlanmasını biraz hızlandırabilir miyiz ?"

Pınar gülümseyerek bana döndü.

"Çok heyecanlı görünüyorsun. İlk bebek mi ?"

Pınar'ın sorusuyla gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Sağ el parmaklarımdan üçünü açıp ikisini kapatarak elimi kaldırdım."

"Eğer doğruysa üç."

Pınar yüzündeki şaşkınlıkla bir an duraksasa da tekrar güldü.

"Vay be, siz mi önden gidiyorsunuz ben mi çok geriden geliyorum anlayamadım."

Omuzlarımı silkip sessiz kaldığımda ellerini sallayarak konuştu.

"Tamam tamam, daha fazla bekletmeyeyim sizi."dedi eliyle kapının yanındaki oturakları gösterdi.

"Siz geçin oturun beş dakika, öğreneceksiniz az sonra!"

Başımla onu onaylayıp oturağa oturdum. Burcu da yanıma sokuldu ve elimi avcunun içine alıp destek vermek için sıktı. Gözlerimi açıp kapatarak sessizce teşekkür ettim.

Geçen iki üç dakikanın ardından kuruyan dilim damağımla elimi çantama attım. Çıkardığım su şişesinden üç yudum aldım ve tekrar geri koydum. Allah'ım! Yerimde duramıyordum ki! Alt tarafı beş dakikaydı ama geçmek bilmiyordu işte sanki!

Aradan ne kadar geçtiğini bilmediğim bir zaman diliminde Pınar'ın heyecanla seke seke yanımıza geldiğini gördüm. Heyecanla ayağa kalktım ve ağzının içine bakmaya başladım.

"Sonuç ne ?"

Pınar gülerek yerinde sallandı.

"Pozitif kız! Hamilesin! Geliyor sizin üçüncü!"

Beklediğimin aksine aldığım cevapla olduğum yerde kalakaldım. Şaka ? Şaka mıydı ? Yine mi hamileydim ?

Burcu çığlık atarak boynuma atladı ve kendisiyle birlikte beni de sarsmaya başladı. Daha sonra sakinliğimi fark etti ve yüzümü avuçları içine aldı.

"Kızım yeni bebe geliyor diyor kız, farkında mısın ?!"

İrkilerek bakışlarımı Burcu'ya çevirdim.

"Bebek... Gerçekten hamile miymişim yani ?"

Burcu zıplaya zıplaya beni onayladı ve Pınar'a bir teşekkür mırıldandıp elimden tutarak beni hastanenin çıkışına kadar çekiştirdi.

"Hadi koş enişteye ver haberi!"

Yerimde durarak Burcu'ya baktım.

"İyi de Alper evde değil ki, askeriyede."

Burcu gözlerini devirerek yerinde kıpırdandı.

"Kızım o zaman askeriyeye git yani! Onu da ben mi söyleyeyim ?"

Kararsız bir ifadeyle bakışlarımı etrafta gezdirsem de heyecanla söylendim.

"Gideyim di mi ?"

Burcu başını sallayarak geri geri adımladı.

"Git tabii ki, git!" dedi ve nefeslenip devam etti.

"Kızım ne duruyorsun hâlâ ? Gitsene hadi!"

Başımla onu onaylayıp kısaca vedalaşıp askeriyenin önünden geçen otobüse bindim. Hâlâ üstümdeki şaşkınlığı tam olarak atmadığım için yeni uyanmış gibi bir saflık vardı sanki üstümde. Bu yüzden ineceğim yeri neredeyse geçtiğimde fark ederek stresle otobüsten indim.

Heyecanla hızlı hızlı askeriyeye doğru ilerledim ve güvenlikteki askere kimliğimi gösterip girdim.

Bahçede ilerlerken üstümde hissettiğim birkaç bakış rahatsız hissetmeme sebep olsa da aldırmamaya çalıştım. Fakat saniyeler sonra hızlı hızlı yürüdüğüm yolda adımlarımı yerine sabitleyen şey üniforması içinde karşısındaki bir askerle konuşan kocamdan başkası değildi. Önümdeki manzara yutkunmama sebep olurken buraya ne için geldiğimi kendime hatırlatarak hayranlığımı arka plana atabilmek için çabaladım. En sonunda beklemekten sıkılıp tekrar hareketlendim ve Alper'e doğru ilerledim. Aramızda iki üç metre kala gözleri gözlerimle buluştuğunda heyecanla yerimde sendeledim. Ah şu an şurada bayılsam amma olay olurdu ve biz buna sonradan ne kadar çok gülerdik.

Gözlerimi kapatıp zihnimdeki saçma düşünceleri def edip saniyler içinde gözlerimi tekrar araladım. Alper karşısındaki askere bir şeyler söyleyerek onu gönderdikten sonra bana doğru yaklaştı ve zaten kısa olan mesafe ikimizin adımlarıyla kapandı.

Alper önce alnıma bir öpücük kondurdu ve hemen sonra yüzümü inceledi.

"Hayırdır güzelim, önemli bir şey mi var buralara kadar gelmeye çalışmışsın ?"

Omuzlarımı silkerek yakalarını düzelttim.

"Seni özlediğim için gelmiş olamaz mıyım ?"

Alper sesli bir şekilde güldü ve bileğimden tutarak beni askeriyenin içine soktu. Hızlı hızlı geçtiğimiz koridorların ardından bir odanın önünde durduğumuzda Alper beni de girdiği odaya çekti ve kapıyı kapattı.

"Benim karım beni özlediği için benim yanıma mı gelmiş ?"

Alper'in tıpkı küçük bir çocuğa sorar gibi sorduğu soruya gözlerimi devirdim. Surat ifademi ciddileştirip hafifçe boğazımı temizledim.

"Aslında önemli bir şey olduğu için geldim."

Alper hafif çattığı kaşlarıyla benimle birlikte koltuğa oturdu.

"N'oldu güzelim kötü bir şey mi ?"

Başımı iki yana sallayıp daha sonra da sağ omzuma eğdim.

"Çocuğumuzla ilgili. Hatta onu da getirdim."

Alper bakışlarını cama çevirdi ve konuştu.

"Hangisi ? Gökalp mi Görkem mi ? Nerde şimdi ?"

Alper sorularını peş peşe sıraladığında bakışlarını bana çevirmesini bekledim konuşmak için.

"İkisi de değil."

Alper duyduğu cevapla anlamazca bakışlarını bana çevirdi.

"Nasıl ikisi de değil ? Güzelim sen dedin ya şimdi çocuğumuzla ilgili diye."

Başımı aşağı yukarı salladım ve elini tutup karnıma koydum.

"Evet dedim."

Alper bir elinin durduğu yere bir yüzüme baktı.

"Beyza ?"

Başımı tekrar aşağı yukarı sallarken yanlış anlamadığını söylemek istiyordum fakat ağzımı açtığım an ağlayacağımı bildiğim için sessiz kaldım.

Alper cevabını almış bir şekilde durdu. Yüz hatları gevşerken elleriyle çenesini sıvazladı.

"Ne ?" "Nesin sen şimdi ?"

Verdiği tepkiye gözlerimi devirirken gözyaşlarımı tutarak çemkirdim.

"Alper hep aynı tepkiyi veriyorsun ya! Hamileyim işte!"

Her ne kadar az önce öğrenmiş olsa da, duyunca mı anca gerçekliğine inanabilmişti bilinmez, kahkaha atarak güldü. Gözleri dolu dolu yüzümün her yerine öpücükleri bırakırken minnettarlığını kalbimde hissettim. Birkaç dakika sonra nihayet kendine gelebildiğinde gözünden akan yaşı şimdi ve o muzip ifadesini takındı.

"Dörtte üç ha ?" diye mırıldanıp alt dudağını 'vay be' der gibi büküp başını salladı. Kolunun altına aldığı bedenimi daha sıkı sardı ve devam etti.

"Biz bu gidişle üç sene içinde hedefi tamamlarız güzelim."

Gözlerimi devirip dirseğimle karnına vurdum.

"Alpeer!"

Alper tam ağzını açmış bana cevap verecekti ki kapı tıklatıldı. Alper'in onayı üzerine içeriye bir asker gelip selam verdi.

"Tamer komutanım sizi istedi Alper komutanım! Görevle ilgili planların son bir kez üstünden geçilecekmiş!"

 

-Bölüm Sonu-

Bu haberi bekliyor muydunuuz ?

Valla ben bekliyordum bsnxjdnf.

Oy veren ve yorum yapan eller dert görmesin amin

•Bölüm düzenlenmedi.

Loading...
0%