Yeni Üyelik
16.
Bölüm

16. Bölüm: Değişen Dengeler"

@uuykusuzvedengesiz

Destek olan herkese teşekkürlerr.

 

Kapanan kapının ardından yüzüme her zamanki gülümsememi yerleştirebilmek için kendime birkaç saniye zaman tanıdım. Şu bir buçuk senede öğrenmiştim ki annelik, evlatlarını kendinden bile önde tutmaktı. Acıktığın zaman önce onlar da acıkmıştır diyip onları doyurmak, üşüdüğün zaman önce onlar da üşümüştür diyip onları giydirmek ve böyle sayılabilecek daha bir çok şey. Bu yüzden ben de şimdi gözyaşlarımı akıtmamalı, evlatlarımın yanında yüzümdeki o aynı gülümsememle onlarla oyun oynamalıydım.

Adımlarımı salondaki oyun halısının üstünde oyun oynayan çocuklarıma yönelttim.

"Ne oynuyorsunuz bakalım ?"

Görkem kapanan kapıyı gösterdi ve ellerini yere vurarak bağırdı.

"Baba!"

Yanağına kocaman bir öpücük kondurarak güldüm.

"Evet oğlum baba. Baba kötü adamları yenmeye gitti."

Görkem konuşmamın üzerine bana döndü ve elini yanağıma koydu.

"Meme!"

Gülerek geri çekildim ve başımı iki yana salladım.

"Hayır annem, artık meme yok."

Görkem elini göğsüme uzattığında ağlamamak için kendimi sıktım. Ceren Hanım'a danışmış ve bu kararı onunda onayıyla almıştım. O yüzden artık istikrarlı durmalı ve bu küçüklerin beni kandırmalarına izin vermemeliydim. Fakat öyle masum bakıyordu ki yüzüme yine beni kandırmalarına ramak kalmıştı. Ama aç olduğu için istemediğini biliyordum. Tamamen keyif amaçlı istiyordu. Kendime bunu hatırlatarak duyduğum vicdan azabını hafiflettim.

Gözlerim saate kayarken artık uyku saatlerinin geldiğini fark edip alkış yaptım.

"Hadi bakalım uyku saati! Yatmaya gidiyoruz!"

Gökalp, koşa koşa koltuğa çıktı ve koltuğun üstündeki yastığa başını koyup gözlerini kapattı. Gökalp'in yaptığı hareketi gülerek izledim. Gökalp, Görkem'e nazaran daha uysaldı ve şükür ki dediklerimi tekrarlattırmıyordu. Gökalp'in yanına gidip başına bir öpücük kondurdum.

"Bebeğim buraya değil, yatağına yatman gerek hadi."

Gökalp kapattığı gözlerini aralayıp uykulu gözleriyle bana bakarken onu kucağıma alamayacağım için bir miktar üzüldüm. Sadece elimi uzatmakla yetinebildiğimde Gökalp elime tutunarak kalktı. Görkem hızlı adımlarıyla gelip bacağıma sarılırken çatılı kaşları yine bir kıskançlık krizinin geldiğini haber verir nitelikteydi.

"Görkem, bitanem ben ikinizin de annesiyim. İkinizi de seviyorum oğlum lütfen."

Görkem yüz ifadesine düzeltmeden diğer elimden tuttu ve ilerlemeye başladı. Böyle durumlarda ikiz kardeşini bile bu kadar kıskandığı için olacak kardeşine nasıl davranabileceğini düşünüp ağlıyordum. Derin bir nefes alıp kendimi sakin olmak için telkin ettim ve bende onlarla birlikte koridora ilerledim. Çocuklarla merdiven çıkmak çok zor geldiği için yatak odası ve çocuk odasını aşağı kata taşımıştık. Bu yüzden rahat bir şekilde çocukları odalarına götürdüm ve yatırdım. Uyuduklarına emin olduktan sonra bebek telsizini yanıma alıp oturma odasına geçtim. Kendimi koltuğa bırakıp başımı arkama yasladım. Çocuklardan fırsat bulup Alper'i varıp varmadığını sormak için bile arayamamıştım. Telefonumu alıp internetimi açtım ve bir mesaj olup olmadığına baktım. Alper gideceği yere vardığını yazmıştı on dakika önce. Bu da demek oluyordu ki konuşma şansını kaçırmıştım ve artık sadece elimde attığı şu son mesajı vardı.

Telefonu orta sehpanın üzerine bırakıp tekrar arkama yaslandım. Ellerim karnımın alt tarafını bulurken varla yok arası dokunuşlarla orayı okşadım. Varlığını öğreneli iki ay olmuştu ama alışmak hiçte zor olmamıştı. Derin bir nefes alarak gözlerimi kapattım. Doğduğunda ne kadar güç olacağını biliyordum. Abileriyle arasında yaklaşık iki yaş olacaktı. Onlar da daha küçüktü. Daha yeni yeni konuşmaya başlamışlardı ve bir nebze dertlerini artık anlatabiliyorlardı. Yine de buna rağmen zor olacağından şüphem yoktu. Fakat Alper vardı. Her zorluğu birlikte aşabileceğimizden emin olduğum bir kocam vardı. Evde olduğu her an maddi manevi tüm yüklerimizi paylaşacağımızı, evde olmasa da manevi olarak desteğini hiçbir zaman üstümden eksik etmeyeceğini biliyordum.

Kendi kendime gülerek kapalı olan gözlerimi açtım. Kendi kendime içimi de rahatlattığıma göre artık bende gidip uyuyabilirdim.

 

 

•••

 

Sabahın yedisinde uyanan çocuklarımla birlikte tabii ki benim de en azından dokuza kadar uyuma hayallerim çöp olmuştu. Kahvaltıyı hazırlayıp bir taraftan ikizler karınlarını doyururken bir taraftan da kendimi ve karnımdakini doyurmuştum. Yaklaşık bir saat süren kahvaltı faslından sonra mutfağı da toplayıp salona geçtim. Çocukları oyun parkının içine salıp mutfak ve salonu da süpürdükten sonra saat dokuzu geçmişti bile. Tam yemek yapmadan önce kendime biraz dinlenme izni vereceğim sırada çalan kapıyla tekrar ayaklandım. Bu saatte büyük ihtimalle bizimkilerden biri olduğu için pijamalarımla olmayı umursamadım. Fakat yine de önce kapı deliğinden bir bakıp öyle açtım.

"Selamun aleyküm." diyerek içeriye giren kardeşimle kaşlarımı çatıldı.

"Aleyküm selam, aleyküm selam da sen hayırdır bu saatte ?"

Tuğrul gözlerini devirerek içeriye doğru geçerken bir yandan da bana laf yetiştirmeye çalışıyordu.

"Bu nasıl karşılama abla ? İstemiyorsan gidebilirsin."

Dudaklarım kararsızlıkla aralandı.

"Ama gelen sensin ?"

Tuğrul omuzlarını silkerek ellerini yıkayıp çıktığı banyonun kapısından bana memnuniyetsiz bir ifadeyle baktı.

"Yeğenlerimi görmeye geldim herhalde, senin için gelmedim."

Gözlerimi devirip yanlarına giderek Tuğrul'un çocuklarımın ikisini de dizlerine oturttuğunu gülen gözlerle izledim. İkisi de dayılarıyla çok eğlendiğinden şimdi kesinlikle gözüm arkada kalmadan işimi yapabilirdim.

"Öyle demek istemedim tabii ki, sadece sen genelde bu saatte uyanırsın. O yüzden gelmene şaşırdım."

Tuğrul omuzlarını silkip bana bakmadan konuştu.

"Erken kalkmam gerekti bu gün. Bende değerlendireyim dedim."

Başımla onu onaylayıp televizyonun kumandasına uzandım.

"Çizgi film izleyebilirsiniz, ama çok değil."

Tuğrul başını sallayarak beni onayladı. Televizyonu açtığımda Tuğrul gözünü kumandaya dikerek konuştu.

"Senin işin yok mu ? Sen git işini yap hadi biz buluruz izleyecek çizgi film."

Gözlerimi kısarak birkaç saniye karşımdaki üçlüye baksam da burda istenmeyen kişi olduğumu kabullenerek omuzlarımı silktim.

"Peki, siz bilirsiniz."

Kumandayı Tuğrul'a uzatıp hangi çizgi filmleri sevdiklerini söyleyip yemek yapmak için mutfağa geçtim. Elim telefonuma giderken herhangi bir mesaj veya arama olup olmadığına baktım. Hiçbir şey yoktu. Yine de her ihtimale karşı telefonun sesini sonuna kadar açıp duyabileceğimden emin olduğum bir yere koydum. Önce bir çeşit çorba, sonra da çocukların severek yediği, Tuğrul'un da sevdiğini bildiğim iki çeşit yemeği yapıp altlarını kapadım. Salatanın da hazır olması için salata malzemelerini de çıkarıp tezgaha koydum. İçeriden Tuğrul'un bana seslenişini duyarken aynı anlarda telefonuma gelen mesaj sesini duydum. Önce telefona gidip mesajın kimden olduğuna baktım. Liseden kızlarla olan gruptan geldiğini görünce bir aciliyeti olmadığına karar verip içeriye yöneldim.

"Abla bir tuvalate gidip geleceğim. İki dakika bekler misin çocukların yanında ?"

Başımla onu onaylayıp koltuğa oturdum. Sevdikleri çizgi film olmadığı için ekranla ilgilenmiyorlardı bile. Bu yüzden hızlı hızlı diğer çocuk kanalına geçtim. Arada duyduğum kelime ilgimi çekince geri gelerek hangi kanal olduğunu bulmaya çalıştım. Bir iki denemeden sonra istediğim kanalı bulduktan sonra haberi dinlemeye başladım. Şehit haberini son dakika haberi olarak veriyorlardı. Elim göğsüme giderken sıkıntıyla sıkışan göğsümü ovaladım.

"Ay Allah'ım sen ailelerine sabır ver!"

Dudaklarım arasından çıkan cümle spikerin cümlelerine karışırken bir taraftan çocukları zaptedip bir taraftan da adamı dinlemeye çalışıyordum. Adam şehitlerimizin bir patlamada şehit olduğunu söylerken bir bu eksikmiş gibi kapı çaldı. Sesli bir nefes bırakıp çocukları serbest bıraktım durmalarını söyleyerek ayaklandım. Kapı tekrar çalarken kenardan üstüme hırkamı geçirdim ve tülbentimi taktım.

"Geliyorum!"

Kapıyı açmadan girişteki aynaya bakıp gözükmemesi gereken bir yerimin gözükmediğine emin olduktan sonra kapı koluna uzandım. Çocukların uslu durduğuna emin olmak için içeriye doğru son bir baktım ve kapıyı açtım. Gözlerim kapıdakileri bulduğunda aldığım nefes boğazımda takılı kaldı. İçeriden Tuğrul'un sesi gelirken o tarafa dönüp bakamadım bile.

"Abla kim gelmiş ?"

Tuğrul da peşimden girişe geldiğinde o da sessiz kaldı. Kapanan gözlerimi açtığımda bakışlarım önce kapıdaki askerlere, sonra televizyonda şehit haberi veren spikere, en son da yerde oyuncaklarıyla oynayan çocuklarıma kaydı. Boğazımda takılıp kalan yumruya rağmen yutkunup dolu dolu olan bakışlarımı kapıya çevirdim tekrar. Arkadaki ambulansın mavi kırmızı yanan ışıkları yüzüme yansırken git gide göğsümdeki alev topunun beni yakıp kül ettiğini hissettim. Dizlerimin bağı pamuk ipliğine bağlıymış gibi çözülürken arkadan Tuğrul'un beni tutmaya çalıştığını hayal mayal hatırlıyor gibiydim. Çünkü artık benim için, ışıl ışıl olan gün karanlığa gömülmüş, etraftaki sesler kesilmiş, alevler her yanımı sarmıştı.

 

 

-Bölüm sonu.-

 

Bekliyor muydunuz 🥺 ?

Peki sizce nasıl devam eder bir fikri olan ?

Gözlerim dolu dolu yazdım malum sahneleri, karşıya duyguyu geçirebildim mi bilmiyorum. Bu yüzden fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim.

Hadi Allah'a emanet olun. ✋🏻

 

Loading...
0%