@uuykusuzvedengesiz
|
Selamun aleyküm ahali. Bir günde iki bölüm. Lütfen hakkını biraz olsun verelim olur mu ?
•
Bakışlarımın odağı koca bir boşluktu. Bomboş bir hastane odasında, ışıklar kapalı, etraf zifiri karanlıktı. Ve ben yalnızdım. Alper yoktu. Alper benim yanımda yoktu. Alper gittiği görev yerinde de yoktu. Alper hiçbir her yerde yoktu. Toz olup uçmuş gibi, yer yarılmış içine girmiş gibi... Fakat sabahtan beri burda ölü gibi yatmamın nedeni bu değildi. Nedeni gittikleri görev yerinde patlayan binadan Alper'in çıkmamış olmasıydı. O patlayan, yanan binadan bir beden çıkmamış olmasıydı. Yani eğer, Alper'in şehit olduğu doğruysa bile, bana gösterecekleri bir naaşı olmayacaktı. Bir mezarı olsa bile içinde o olmayacaktı... Zorla yutkunarak yine ve yeniden dolup taşan gözlerimden akan yaşların yanaklarımda bıraktığı o tuzlu iz yanaklarımı yaksa da elimi bile kaldırmaya mecalim yoktu. Sabahtan beri tek yapabildiğim kafamdaki bu düşüncelerle kafayı yememeye çalışarak burda yatmaktı. Benim can eşimin, hayat arkadaşımın ne halde olduğunu bilememem, hatta ve hatta hayatta olup olmadığını bile bilememem... Bitiriyordu beni. Bitirip tüketiyor, içimi yakıp kül ediyordu. Kapının dışından gelen seslerin ardından kapı yavaşça aralandı. Yüzüme vuran beyaz ışığa karşı sadece gözlerimi kıstım. Önce odanın içine uğultulu sesler doldu. Hemen sonrasında odanın ışığı açıldı. Ceren Hanım başımın dibinde dikildiğinde bakışlarım yüzünü buldu. "Beyza, güzelim biliyorum yorgunsun ama bir bebeğe bakmamız lazım." Sadece gözlerimi açıp kapatarak onu onayladım. Ceren Hanım ultrason makinasını çekerek yatağın yanına çekti. Yutkunarak zorlada olsa ellerim üst kıyafetimi kaldırdı. Sol gözümden akan bir yaş dudaklarımın arasına sızdığında acıyla büküldü dudaklarım. Bebeğimizin durumunu öğrenecektim. Alper yanımda yoktu. Alper neredeydi ? Kimse bilmiyordu. Yutkunarak boğazındaki yumurunun biraz olsun geçmesini istedim. Beklememe rağmen karnıma değen soğuk jelle irkildim. Fakat karnıma yayılmasına ses çıkarmadım. Ceren Hanım ekrana kilitlenmiş bakarken merakla yüzünü inceledim. Neden o kadar uzun süre boyunca bakmıştı ? Bir elim göğsüme giderken korkuyla yutkunmaya çalıştım. Ağlaya ağlaya, eşimin durumu bile belirsizken bir de evladımla sınanmamak için Allah'a yalvardım. Ceren Hanım dudaklarını birbirine bastırıp bakışlarını bana çevirdi. "Dikkat etmen lazım Beyza," dedi gözlerini kaçırarak devam etti. "Düşük tehlikesi var." Duyduklarım kulaklarımın çınlamasına sebep oldu. Zaten yerinde olmayan kafam iyice bulandı. Ellerim karnımın alt kısmını bulurken ona güç verebilmeyi çok istedim. Bu hayat hengamesinde bu stres, korku yüzünden bizi bırakmaması için... Gözlerimi aralayıp konuşmak için dudaklarımı araladığımda yastıktan kaldıramadığım başım daha da döndü ve tek kelime edemedim. Kelime etmeyi geçtim, bir ses bile çıkaramadım. Gözümün önünde olan o bulanık görüntü de git gide yerini karanlığa bıraktığında tek istediğim bunların hepsinin bir kabus olmasıydı. Kapanan gözlerim açıldığında evimde olayım, Alper yanımda olsun, ben yine çocuklarımın kahkaha seslerini duyarak, güzel yemek kokularıyla uyanayım istedim.
•••
Aradan ne kadar geçtiğini bilmediğim bir vakitten sonra gözlerimi aralamama sebep olan şey, ne çocuklarımın kahkaha sesleri, ne de güzel yemek kokularıydı. Gözlerimi açma sebebim dibimdeki ağlama sesleriydi. Gözlerimi araladığımda gördüğüm manzarayla içim parçalandı. Evlatlarım yatağın ucunda birbirine sarılmış ağlıyordu. Gözlerim dolarken kendimi yatakta kaydırdım yastığa yaslanarak oturur pozisyona geldim. Camdan dışarıya bakan annem oluşan hareketlilikle anında benim olduğum tarafa döndü. "Kızım iyi misin ?" Anneme başımı iki yana sallayarak cevap verdiğimde annem beklediği cevabı almış olacak ki ifadesini bozmadan yanıma geldi. Sessizce başımda dikilmesi umursamadım. Saatlerdir konuşmadığım için acısa da boğazımı temizledim. "Gelin annem." Çocuklar ellerimi yatağa vurduğumu görür görmez emekleyerek kucağıma geldi. Annem düşmemeleri için açtığı kollarını kapatarak yanımdaki koltuğa çöktü. Çocukları başları omuzlarıma gelecek şekilde üstüme yatırdığımda Gökalp direkt burnunu boyun girintime yasladı. Görkem bir elini boynuma koyarken, bir elini de başımda eğreti duran tülbentimin altına soktu ve saçlarımla oynamaya başladı. Yaptıkları kasıtsız hareketleri burnumun direğini sızlattı. Kendi acımdan, evlatlarımı kendimden mahrum bırakmıştım. Bir de şimdi ruhumu bunun pişmanlığı sarmaladı. Güç almak için burnumu ikisinin saçlarına daldırdım. Kokularını derin derin içime çektim. Ruhum bir nebze huzur bulduğunda Gökalp'in uyuduğunu fark ettim. Yavrum hastane köşelerinde kokum olmadan doğru düzgün uyku bile uyuyamamıştı. Görkem boynumdaki elini yanağıma atıp başını omzumdan kaldırdı ve Gökalp'e baktı. Kısık tuttuğu sesiyle konuştuğunda içim gitti. "Uyuyor." Başımla onu onaylayıp gülümsemeye çalıştım. "Evet annem, uyuyor kardeşin." Görkem eliyle gözümden akan yaşı sildi ve buna ihtiyacım olduğunu anlamış gibi ağzındaki emziğini çıkarıp yanağıma dudaklarını değdirdi. Artık hızlanan ağlamamla dudaklarımı defalarca başına bastırdım ve serum kablosunun izin verdiği ölçüde başını tekrar omzuma eğdim. "Sen de yat annem, hadi." Görkem sözümü ikiletmeden tekrar başını omzuma koydu ve kardeşi gibi gözlerini kapattı. Annem dudaklarını ıslatıp bakışlarını bakışlarıma çevirdi. "Kızım, biliyorum yaşadığın şey çok zor. Ama evlatların için güçlü olmak zorundası. Bırakma kendini. Bak yavrucaklar dünden beri seni arıyor." Bakışlarımı annemden kaçırıp avcuma aldığım minik ayaklara çevirdim. Haklıydı. Bir anne olarak önce onları düşünmeliydim. Derin bir nefes alarak biraz olsun sakinleşmeyi denedim. Her ne kadar gözyaşlarımı silmek istesem de ellerimde doluydu omuzlarımda. Annem yapmak istediğim şeyi anlayarak elleriyle yüzümü kuruladı. Yutkunarak evlatlarımın kokularını içime çekip anneme döndüm. "Var mı bir gelişme ?" Bu sefer yutkunan taraf annem olurken bir şeyler öğrendiğini anladım. Beni üzecek şeyler miydi ? Beni daha çok ne üzebilirdi ? Aklıma doluşan bin bir türlü kötü senaryoyu bir çırpıda zihnimden kovdum. Fakat iyi bir şey olsa şimdiye karar söyleyeceklerini de bildiğimden ağzımı açamıyordum bile. Korkuyordum alacağım cevaptan. Yine de sorduğum halde bile doğru cevap vereceklerinden şüpheliyken ben sormadan bana bir şey söylemeyeceklerini biliyordum. "Yavrum bilmemen daha iyi." diyip burnunu çekti annem. İyiden iyiye gerilen sinirlerimle belki de çocuklar olmasa bağırıp çağırmaya başlardım bile. "Allah rızası için sen her şey netleşene kadar evlatlarınla ilgilen kızım n'olur." Kendimi zor tutarak dişlerimi sıkarak fısıldadım. "Anne, Alper benim kocam. Onu ilgilendiren ne varsa, beni de ilgilendirir. Söyle lütfen." Annem bakışlarını odanın içinde gezdirdi. Yerinde kıpırdandı. Birkaç kez dudaklarını açıp geri kapattı. Bilmem gereken bir şey vardı ve bunu söyleyebilmek için annem karşımda kıvranıyordu. "İtfaiyeler olay yerine gittiklerinde binanın çoğu yanmış durumdaymış." Duyduğum şeyin devamı olduğunu bilerek kendimi sıktım. Şimdi gözyaşlarımı koyversem annem daha da bana ne bir şey söylerdi, ne de başkasına söyletirdi. Fakat biliyordu ki bende rahat durmazdım ve ne yapıp eder, o sakladıkları şey neyse öğrenirdim. Yine de annem hazır beni yormadan anlatacağını söylemişken bunu elimin tersiyle itecek de değildim. O yüzden vücudum kaskatı olana kadar kendimi sıktım. Saniyeler sonra annemin daha da kısılmış sesi duyuldu. "Binadan ceset falan çıkmamış," İçimde anında filizlenen umut kırıntıları annemin devam etmesiyle büyük bir enkaz altında kaldılar. "Sadece insana ait olduğu belirlenen kemik parçaları çıkmış. Dna testi için Ahmet'ten örnek alacaklar." Duyduğum şeyler başımdan aşağı kaynar suların dökülmesine sebep olurken kendimi olduğum yere bırakmamak için zor dayandım. Kucağımdaki çocuklarıma var gücümle sarılırken dişlerimi sıka sıka ağladım. Bağırsam sesim çıkmayacaktı, kimse duymayacaktı. Olduğum karanlıktan elimi tutup kimse beni çekip çıkaramayacaktı. Saplandığım bu bataklığa daha da batıp, daha da dibe gömülecektim. Vücuduma basan ateşle dudaklarımı zorlukla araladım. "Anne çocukları alır mısın ?" Annem yutkunarak sırayla çocukları alıp odanın köşesinde duran arabalarına yatırdı. Ayaklarımı sedyeden sarkıtıp camdan dışarıya diktim bakışlarımı. Ah bir bilebilseydim, bir bilebilseydim hâlâ aynı gökyüzüne bakabilmemizle bile yetinmeye çalışırdım. Ama şimdi, onu bile bilmiyordum. Ağzıma gelen ekşi suyla olabildiğince hızlı hareketlerle tutuna tutuna ve annemin desteğiyle lavoboya vardım. Daha fazla içimde tutamadığım ne varsa çıkardım. Annem destek olmak için yüzüme gelen saçları tutarken bu hareket aklıma bir benzerini taşıdı. Alper saçlarımı kirlenmemesi için tutup enseme bir öpücük kondurdu. Sonunda bittiğini anladığında bana fırsat vermeden çeşmeyi açıp soğuk suyla ağzımı yüzümü yıkayıp beni kendine çevirdi. "Bu güçlü duruşun, her dakika, her an beni kendine daha da hayran bırakmana sebep oluyor." Yüzümdeki yorgun gülümsemeyle başımı omzuna yasladım. "İnşAllah oğlumuz da kızımız da sana benzer." Alper dediğime gülüp bir eliyle dağılan saçlarımla oynarken bir elini de şişkin karnıma yasladı ve okşadı. "Güzelim iki tane sonuçta, biri sana bir bana benzesin anlaşalım." Dudaklarımdaki buruk gülümseme mutluluğumu yansıtmaktan çok canımın ne kadar yandığını gösteriyor gibiydi. Lavaboya dayalı buz tutmuş ellerimi lavabodan çekip karşımdaki aynaya baktım. Çökük, artık altları kararmış gözler, ıslak ıslak duran kirpikler, silinmekten yanları kızarmış bir burun ve dünden beri ağzıma bir yudum su bile koymadığım için kupkuru dudaklar. Doğruyu söylemek gerekirse, ben kendimi ömrümde böyle görmemiştim. Hiç bu kadar üzülmemiştim, hiç bu kadar harap olmamıştım. İçeriden gelen ağlama sesleriyle kambur duruşumu dikleştirip gözlerimi kapattım ve derin derin nefesler aldım. Anında yüzü gözümün önüne gelirken zihnim bu sefer evimizin bahçesinde geçen o konuşmayı taşıdı ruhumun tam orta yerine. 'Alper kaşlarını çatıp geri çekilirken bana baktı. Eli, çeneme ulaşmış göz yaşımı silip, göz yaşının geçtiği yerleri de kurularken sıkıntıyla konuştu. "Yapma böyle Beyza'm. Giderken gözüm arkada mı kalsın ?" Başımı iki yana sallayıp burnumu çektim. "Hayır hayır." diye mırıldandım ve sıkıntıyla kısa bir es verip devam ettim. "Ama korkuyorum." Alper yüzüme şefkatli bir bakış atıp elimden tutarak az önce kalktığımız salıncağa doğru çekti. Önce kendi oturup sonra beni de yanına oturttu. Başım sanki yeri hep orasıymış gibi direkt göğsünü bulurken omzuma attığı kolunu biraz aşağı indirerek kolumu okşamaya başladı. "Korkmana gerek yok ki güzelim. Eğer ecel geldiyse görevde değil burda da ölebilirim. Öyle değil mi ?"diyerek bana doğru dönüp karşı karşıya olmamızı sağladı. Dudaklarını diliyle ıslatıp gözlerini gözlerime dikti. "Beyza bak, bu benim işim. İşimden önce benim hayatım bu. Ne zaman çağırırlarsa ben gitmek zorundayım. Bazen gidip dönmem çok uzun sürebilir, bazen gittiğim gibi dönemeyebilirim," dedi ve nefeslenip duruşunu dikleştirip devam etti. "Belki bir gün hiç dönemeyebilirim. Ama sen bileceksin ki, ben dönmesem bile boşa can vermedim. Bizim için, eğer nasip olursa çocuklarımız için, ailemiz için, bu topraklarda yaşayan herkes için, Allah rızası için can verdim. Ve eğer olurda gerçekten bir gün şehitlik mertebesine layık olabilirsem, gözüm arkada kalmayacak çünkü benim yol arkadaşım sensin. Ben sana güveniyorum Beyza." ' Gözlerimi hızla açıp güçten düşmüş vücudumun izin verdiğince adımlarımı hızlandırdım. Her ne olursa olsun, Alper zaten benimleydi. Ve ben onun bana olan güvenini boşa çıkarmayacak, yüzünü astırmayacaktım. Önce bizim evlatlarımız, sonra da bu vatanın tüm evlatları için yaptığı şeyler gerekirse tek başıma ben evlatlarıma anlatacaktım. Pek tabii kalbimde, ruhumda aslen buna gerek kalmamasını, evlatlarımıza babalarının gerçek bir kahraman olduğunu birlikte anlatalım istiyordum. Çocukların arabalarını oturduğum refakatçi koltuğunun önüne çektim ve ikisini de kucağıma aldım. "Şşt, ben buradayım. Burdayım annem." Fısıltı halinde çıkan sesim bile onların sakinleşmesine yeterken annem kızarmış gözleriyle bana bakıyordu. Bakışlarımı annemin gözlerine diktim ve burnumu çekerek konuştum. "Neden öyle bakıyorsun ?" Annem de tıpkı benim gibi burnunu çekti ve başını iki yana salladı. "Harika bir anne oldun." Dudaklarıma oturan ufak tebessümle bakışlarımı kucağımdaki evlatlarıma çevirdim. "Alper de hep öyle söyler." Annem gülerek yanıma geldi ve karşımdaki sedyeye oturdu. Bakışlarımı önce çocuklarda dolandırıp en son da bana baktı. "Allah'ın izniyle bunu da atlatacağız kızım. Güçlü ol. Evlatların için. Karnındaki sabi için." Annemi başımı sallayarak onayladıktan sonra derin derin nefesler aldım yine ağlamamak için. Gökalp çıkışan saçlarımla oynarken Görkem sırtımı sıvazlıyordu. Gerçekten benim hissettiklerim, yaşadıklarım onlara da yansıyordu. Fakat gönlüm evlatlarımın mutsuz ve huzursuz olmasına razı değildi. Bu yüzden güçlü duracak ve ne koşulda olursa olsun Alper'in gözünü arkada bırakmayacaktım. Çocuklar tekrar uyuya kaldığında ikisini de arabalarına geri koydum ve kokumu almaları için başımdaki tülbenti çıkarıp üstlerine bıraktım. İkisine de sevgiyle bakarken dışarıdan gelen haykırma sesleriyle yüreğim hopladı. Hızla ayağa kalktığımda ilk an başım dönse de çabuk topardım. O ara bir bağırış daha koptu koridorda. "Yine mi Ahmet ?" Gelen sesin tanıdıklığıyla annemin kolunda yürüdüğüm yol ayağımın altından kaymaya başladı. Sıkışan kalbime inat yürümeye devam ettiğimde odanın kapısının birkaç adım önünden fısıldaşmalar duyuldu. "Bir de karısı hamileymiş yazık. İki tane küçük çocukları da varmış. Baksana ailesinin haline, üzüldüm gerçekten."
-Bölüm Sonu-
Arkadaşlar kurgu kafamda en başından belliydi, o yüzden gidişatı değiştirmem doğru olmaz. Bu bölümü de dolu dolu gözlerle, boğazımda yumruyla yazdım. Karşıya aynı duyguyu geçirebiliyor muyum bilmiyorum. O yüzden hatalarım varsa affola. Allah'a emanet olun ✋🏻
|
0% |