Yeni Üyelik
20.
Bölüm

20. Bölüm: "Geçmişten Gelen Misafir"

@uuykusuzvedengesiz

Destek olan herkese teşekkürümü ediiip, sizleri bölüme alayıım. 🌼🌼

 

 

Gözlerim kapalı, yatak odasının ufak balkonunda gecenin sessizliğinin tadını çıkarıyordum. İkizler uyuyalı bir saat kadar oluyordu. Zeynep de dakikalar önce bizim yatağımızda uyumuştu. Bense tek başıma, soğuk falan dinlemeden, kendimi yine bu balkonda bulmuştum. Başımı korkuluklara yasladığım kollarıma dayayıp yanda duran boş sandalyeye baktım. Uzun süredir boştu. Günlerdir, haftalardır, hatta aylardır. Benim sandalyem her ne kadar arada dolsa da, orası Alper gittiğinden beri hiç dolmamıştı. Nefessiz kalmış gibi büyük bir ihtiyaçla iç çektim. Ne zaman onu ansam, sanki aklımdan çıktığı varmış gibi, sağ şakağıma dokunuyordum. Sanki dudakları oraya tekrar temas ediyordu ve ben o huzuru tekrar içimde hissediyordum. İçeriden gelen ağlama sesiyle aceleci hareketlerle oturduğum sandalyeden kalkıp içeriye girdim. Zeynep ellerini yatağa vura vura ağlıyordu. Büyük ihtimal gözlerini açtığında yanında beni göremediği için basmıştı çığlığı.

"Kızım, buradayım annem."

Kısık sesli mırıldanmam bile onu sakinleştirmeye yeterken beni görünce ağlaması git gide azalarak sonlandı. Yatağa yanına yatınca kendi kendine dönmesine izin vererek ne yapacağını izlemeye başladım. Emekleyerek dibime kadar geldi ve elleriyle tişörtümün yakasına tutundu. Burnunu boyun girintime yaslayıp ellerini yakamdan çekmeden başını da yastığa bıraktı. Küçük parmakları boynumda oyalanırken benim de yorgunluktan gözlerim kapanıyordu. Zeynep de benimle aynı durumda olacak ki nefesleri kısa süre içinde düzenli hale geldi. Sonunda Zeynep'in uyuduğunu anlayıp yatağın yanındaki beşiğine yatırdım. Önce benden ayrılmak istemese de, uykusu daha ağır basmış olacak ki daha fazla direnmeden bırakmıştı kendini. Bir süre gülümseyerek onu izledim. Fakat benim de çok uykum geldiğinden bende daha fazla direnmedim ve gözlerimi kapattım.

 

•••

 

Sabah, gözlerimi yüzüme yediğim şaplakla, bir anlık şokla aralamıştım. Gözlerimi aralar aralamaz karşımda gördüğüm surat beni rahatlatırken Zeynep'in gülüşüyle bende güldüm. Artık tokat yiyerek uyanmak bile beni güldürebiliyordu. Birkaç saniye içinde gülüşüm solarken bakışlarım yanımda dik dik bana bakan kızımdan yatağın yanında duran korkuluklu beşiğe kaydı. Zeynep'i beşiğine yatırıp uyuduğuma emindim. Vardığım farkındalıkla başımı geri atarak bu farkındalığı sindirmeye çalıştım. Benim minik kızım artık korkuluklarına rağmen beşiğinden çıkabiliyordu. Bu da demek oluyordu ki, artık onu zapt etmek çok daha zor olacaktı.

Birden duvara çarpan kapı sesiyle olduğum yerde zıplayıp büyüyen gözlerimle kapıya döndüm. Ayrılmaz ikili kapıda elleri bellerine yaslı, çatık kaşlarıyla bize bakıyordu.

"Hani artık Zeynep' de büyümüştü ? Hani artık o da kendi odasında yatacaktı ? Bizi gönderip onunla birlikte mi uyudunuz ?"

İlk ortalığı velveleye veren elbette en kıskanç oğlum Görkem'di. Daha geçen gün artık büyüdüklerini söyleyip onları kendi odalarına gönderdiğimde, Zeynep'in bile büyüdüğünü, dolayısıyla onların da artık kendi odalarında kalması gerektiğini söylemiştim. Pek tabii benim oğlum da kendini kardeşiyle bir tutmuş, o odasında kaldığı takdirde odalarında kalacağını söylemişti. O yüzden bu baş kaldırının sebebi buydu. Kardeşinin gece benimle uyumuş olması...

Yerimde dönerek iyice onlara doğru döndüğümde üzgün bir ifade takındım. Yapabilirdim. Üç çocuğa birden tek başıma bakabiliyordum ben, iki dakika oyunculuk mu yapamayacaktım. Derin bir nefes alarak kendimi gaza getirdim, gözlerimin dolmasını sağladım.

"Ama kardeşiniz ağlamıştı, o yüzden biz birlikte yattık."

Görkem birkaç saniye düşündü ve sunduğum nedeni yeterli bulmuş olacak ki başını sallayarak sallana sallana yatağa geldi.

"Peki madem, bu seferlik öyle olsun."

Görkem'in söylediğine başımı geri atıp güldüm ve elimle yatağın boş kısmına vurdum.

"Gelin bakalım hadi."

Gökalp de Görkem'in peşinden hızlı adımlarla yatağa geldi ve çıktı. Bende bir süre yanlarında durduktan sonra, kalkıp kahvaltı hazırlamam gerektiği için çocukları tembihleyip kalktım. Üstümü değiştirip mutfağa geçtikten sonra önce çay suyunu koydum. Ardından dolaptan kahvaltılıkları masaya dizdim. İç çekerek birkaç saniye durdum ve karşımdaki camdan baktım. Gözlerim geçen gün şans eseri denk geldiği gözlerle birleştiğinde, bir anlık deli cesaretiyle mutfaktan çıktım ve askıdan uzun hırkamı üstüme alıp önümü kapatarak evden fırladım. Hızlı adımlarım bahçeyi aceleci adımlarla arşınlayıp bitirdiğinde bahçe kapısını hırsla açıp sokağa çıktım. Sokağın sonuna doğru hızla ilerleyen adamın arkasından bağırarak adımlarının durmasını sağladım.

"Dur!"

Adam kendisine seslendiğimin bilincinde durduğu için yavaş hareketlerle bana döndü. Her ne kadar yüzünü bir yerden gözüm ısırsa da çıkaramadım. Adımlarımı duraklatmadan yanına kadar ilerledim. Her adımda kalbim daha da hızlandı.

"Kimsen sen ?! Derdin ne senin ?!"

İstemsiz yüksek çıkan sesim sokakta yankılanırken kaçırdığı gözlerini bana değdirmeden konuştu.

"Enes ben."

Yutkunup bir anlık gözlerime baktı ve tekrar bakışlarını yere indirdi.

"Alper'in kışladan arkadaşıyım."

Kim olduğunu söylediğinde nefesimi sesli bir şekilde verdim. Alper'in oda arkadaşım diye bahsettiği, fakat biz evlendiğimizden beri yurtdışında görevde olduğu için, tanışmanın hiç nasip olmadığı bir arkadaşı olduğunu hatırladım. Şimdi taşlar yerine oturmuştu. Daha önce tanışmamıştık ama Alper'le birlikte olan fotoğrafını görmüştüm.

Yutkunarak başımı iki yana salladım ve boğazımı temizleyerek dudaklarımı araladım.

"Hatırladım. Ama neden bizi gözetlediğini anlamadım ?"

Enes yerinde kıpırdanarak gözlerini yumdu.

"Ben Alper'in emanetlerine sahip çıkmaya çalıştım vallaha. Cenazeden beri hep etrafınızdaydım. Sadece sen yeni fark ettin yenge."

Göğsüme düşen korla yerimde sallandım.

"Nasıl yani ? Neden böyle bir şey yapıyorsun ki ?"

Enes birkaç saniye durdu ve dudaklarını araladı. Fakat aklıma evdeki çocuklarım gelince o daha sözüne başlamadan ben atıldım.

"Bir dakika, çocuklar evde yalnız. Böyle olmaz." dedim ve yutkunup devam ettim.

"İstersen eve gel, orada anlat. Çocukları daha fazla yalnız bırakamam."

Enes sıkıntıyla çenesini ovuşturdu.

"Aslında, ben gitsem daha iyi olacak."

Bir şeyleri açıklamak yerine kaçmayı tercih edeceğini anladığımda devam etmesine izin vermedim.

"Lütfen."

Enes gözlerini yumdu ve bir süre olduğu halde kaldı. Kendi iç savaşında galip gelen düşünce sorularıma cevap vermek olmuş olacak ki başını salladı ve öne uzattığım elimle aramızdaki mesafeyi koruyarak yanımda yürümeye başladı. Dakikalar içinde eve vardığımızda önden eve girdi. Görkem kapı sesine koşa koşa salona geldiğinde Enes'i görünce tanımadığı biri olduğu için kaşlarını çatarak yanıma geldi.

"Anne, bu kim ?"

Bacağıma sarılmış oğlumun saçlarını okşadım ve yanağına dokundum.

"Babanızın arkadaşı."

Görkem inanamamış gibi bakarak ilginç bir varlık görmüş gibi Enes'e baktı tekrar.

"Gerçekten mi ?"

Enes ne yapacağını bilemez gibi birkaç saniye Görkem'e baksa da en sonunda başını sallayarak onu onayladı. Görkem aldığı karşılık sonrası heyecanla içeriye doğru bağırdı.

"Gökalp koş! Babamın arkadaşı gelmiş!"

Görkem'in sözü biter bitmez hızlı hızlı, yeri döven ayak sesleri yankılandı evin içinde. Gökalp de tıpkı Görkem gibi şaşkınlıkla, salona girdiği andan itibaren gözlerini Enes'in üzerinden ayırmadı. Nihayet incelemesi bittiğinde iyice Enes'e yaklaştı.

"Gerçekten babamın arkadaşı mısın sen?"

Enes Gökalp'e de Görkem'e yaptığı gibi başını sallamakla yetindi. Boğazımı temizleyip bakışları üstüme topladığımda derin bir nefes aldım. Ne demem gerek, nasıl konuşmam lazım bilmiyordum.

"Bir beş dakika beklersen çocuklara kahvaltılarını hazırlayıp geleyim. Bekleyebilir misin, vaktin var mı ?"

Enes bakışlarını çocukların üstünde gezdirip başını salladı.

"Var, beklerim ben."

Enes'i onaylayıp mutfağa geçtim. Çocuklara sevdikleri en pratik kahvaltılıkları hazırlayıp masaya koydum. Zeynep'in mamasını hazırlayıp kucağıma aldım ve çocukları uslu durmaları için tembihleyip salona geçtim. Zeynep'i mama sandalyesine oturtup biberonunu eline verdikten sonra tekrar mutfağa gittim ve bir elime Enes için koyduğum çayı, bir elime de suyu aldım. Tekrar salona geçtikten sonra getirdiklerimi sehpaya bıraktım ve Enes'in oturduğu koltuğun karşısındaki koltuğa oturdum. Elimle konuşması için işaret ettiğimde Enes yerinde kıpırdandı. Kalbim yerinden çıkacak gibi atmaya başladığında kendime sakin olmam gerektiğini tekrarladım. Aylar sonra, Alper'le ilgili yeni bir şeyler öğrenebilecek olma fikri bile beni olduğum yerde ağlatabilirdi.

"Biz, o gün o operasyona Alper'le birlikte gittik."

Enes'in bahsettiği günü anlar anlamaz gözlerim doldu. Yolumun ışıklarının söndüğü günden bahsediyordu.

"Yolda giderken durduk yere döndü birden bana doğru, "Olur da bugün bana bir şey olursa bizimkiler sana emanet." dedi. Anlamadım durduk yere neden öyle bir şey dediğini. Ama "Eyvallah" dedim yine de."

Saniyler sonra, sol gözümden akan yaşın elimdeki o soğukluğunu hissettim. Dudaklarımı ısırıp ağlayışımın hızlanmasını engellemeye çalışarak devam etmesini bekledim.

"Biz o operasyon yerine gittik. Gittik ama zaten ortalık yangın yeriydi. Bizim arkamızdan hemen destek için başka bir ekip daha geldi. Biz ne ara ayrıldık, ne ara o patlama sesini duydum ben anlayamadım. Kendime geldiğim gibi dumanların dağılmasını bile beklemedim vallahi! Bağıra bağıra aradım onu! Bağırsın çağırsın, bir ses çıkarsın diye yalvardım. Ama çıkarmadı! Ne bir ses çıkardı, ne bir işaret verdi! O anda diğer timden kayıp, aranan biri daha vardı. Ben bekledim. O test sonucu pozitif çıkana dek hep umutla bekledim belki o değildir diye ama..."

Enes başladığı cümlesini her ne kadar bitirmemişte olsa, ben o cümlenin devamını biliyordum.

Enes ellerini yüzüne kapatarak ağlayışını gizlemeye çalıştı. Bu sefer konu Alper olmasına rağmen hıçkırıklara boğulan ben değil de, karşımdaki adamdı. Acısına rağmen bunca zaman bizi boş bırakmamış, belki de biz farkında olmadan koruyup kollamış adamdı.

"Ben öyle demesinden anlamadım aptal gibi! Engel olamadım ona!"

Sıklaşan nefeslerimle başımı iki yana sallayarak sehpanın ortasında duran suyu önüne ittirdim.

"Kendini suçlama. Ecel geldikten sonra görevde değil burda da ölebilirdi."

Son kullandığım kelime dilimi yakıp kavururken zorlukla yutkundum. Kabulleneli epey oluyordu. Buna zorunda kalmıştım ben. Kimi hâlâ hayatın devam ettiğini söyleyip durduğu için, kimi artık toparlanmam için bunu yapmam gerektiğini söyleyip durmuştu. Bense çocuklarım için, ayakta durmam gerektiği için, Alper'in güvenini boşa çıkarmamış olmak için, ayağa kalkabilmek için bunu yapmıştım.

Enes titreyen elleriyle sudan birkaç yudum aldı ve birkaç dakika boyunca sessizlik hakim oldu salona. Oluşan bu sessizliği, Zeynep'in boşalan biberonunu mama sandalyesine vurma sesi bozduğunda, Enes sanki girdiği trans halinden çıkmış gibi irkilerek bakışlarını kapıya çevirdi. Avuçlarını dizlerine vurarak ayaklandığında ona baktım.

"Ben artık gitsem iyi olacak. Seni de üzdüm, hakkını helâl et yenge."

Başımı iki yana sallayıp burnumu çektim ve bende ayağa kalktım. Kapıya kadar Enes'i geçirmek için adımladığımda evden çıkmıştı ki dudaklarımı araladım.

"Teşekkür ederiz."

Bu defa Enes başını iki yana sallayarak gülümsedi.

"Sen teşekkür etme yenge. Teşekkür edecek bir şey yok. Allah izin verdikçe ben sizin çevrenizde olurum yine. Hadi Allah'a emanet."

Dakikalar önce önümde dağılmış o halini görmesem gayet normal diyebileceğim bir halde bahçeden çıktığında kapının pervazına yaslandım. Birkaç saniye boyunca soğuğun bir nebze de olsa beni kendime getirmesini bekledim. Bir nebze içimi soğutmasını, ruhumu cayır cayır yanan bu ateşten biraz olsun kurtarmasını bekledim. Fakat ruhumu bir nebze olsun o ateşten kurtaran şey vücuduma vuran soğuk değil, içeriden bana seslenen evlatlarımın sesi oldu. Her zaman olduğu gibi, düştüğüm kuyudan geri çıkmamı sağlayan yine çocuklarımdı.

Omzumu yasladığım pervazdan ayırıp duruşumu dikleştirdim ve içeriye girip kapıyı kapattım. Saniyeler içinde salona girdiğimde Görkem'in de Gökalp'in de kardeşinin yanına geldiğini görerek bende onların yanına gittim. Hepsini teker teker koklayarak öptükten sonra boş olan sandalyeyi çekip oturdum.

"Evet efendim beni çağırmışsınız, buyurun."

Gökalp cevabıma güldüğünde bende gülümsedim.

"Anne, Enes abi neden hemen gitti ?"

Duyduğum soruyla dudaklarımı ıslatıp bakışlarımı kapıya sabitledim.

"İşi vardır annem. Gitmesi gerekti ki, gitti."

Görkem alt dudağını bükerek sandalyesinde kıpırdanarak oturduğu yerine iyice yerleşti.

"İyi ama daha bizimle bir kere oyun bile oynamamıştı."

Bakışlarımı kapıdan çekip Görkem'in yanağını okşadım.

"Biz oynuyoruz ya annem. Ben güzel oynayamıyor muyum ?"

Görkem başını iki yana sallayarak boynuma sarıldı.

"Hayır. Çok güzel oynuyorsun ama hep seninle oynuyoruz ya, ondan."

Dolan gözlerimi kapatarak oğlumun sırtını sıvazladım. Boğazımı temizleyerek sesimin normal çıkacağına emin olduğumda konuştum.

"Dayınız gelsin ister misiniz ?"

Görkem geri çekilerek ellerini havaya kaldırarak bağırdı. Gökalp de ona katılırken Zeynep şaşkınlıkla abilerinin bu halini izliyordu.

"Evet!"

Ben tebessüm ederek bu hallerine bakıp telefonumu elime aldım. Annemi arayıp açmasını beklerken bir yandan da kardeşini sıkıştıran ikizleri engellemeye çalışıyordum.

"Görkem rahat bırakır mısın oğlum kardeşinin yanaklarını ?!"

Görkem aldığı uyarıyla ellerini kardeşinin yanaklarından çekip saçlarına attı. Sabır dilenircesine başımı arkaya yatırıp gözlerimi kapattım. Karşıdan telefonun açıldığına dair hışırtı sesleri geldiğinde konuştum.

"Anne nasılsınız ?"

Annem ani girişim karşısında şaşkınlıkla cevap verdi.

"İyiyiz kızım, hayırdır, siz nasılsınız ?"

Anneme iyi olduğumuza dair bir şeyler söylediğinde sonunda lafa girdim.

"Anne bize gelsenize siz. Hem çocuklarda özledi. Tuğrul'da müsaitse gelsin olur mu ?"

Annem seve seve geleceklerini söylediğinde vedalaştık ve sonra telefonu kapattım. Kahvaltı namına hiçbir şey yememiş olmama rağmen canım bir şey istemediği için direkt çocukları da alıp mutfağa geçtim. İki saat içinde zaman zaman çocuklarla uğraşa uğraşa, zaman zaman da yapmaya çalıştığım yemekleri yapmayı bitirerek geçirdik. Daha sonra biraz da çocuklarla birlikte oyun oynayarak vakit geçirdikten sonra çalan kapıyla ayaklandım. Peşimden ikizler koşa koşa, Zeynep de paytak paytak adımlarla gelirken kapıyı açtım. Gülümseyerek herkese 'hoş geldiniz.' diyerek geri çekildim. Annemler bana karşılık verip içeriye geçtiğinde bende kapıyı kapatıp içeriye geçtim. Çocuklar hemen Tuğrul'un etrafında toplandığında onlara dolu gözlerimle baktım. Yutkunarak çocukların emin ellerde olduğunu bilerek kendimi yatak odasına attım. Yatağın üstüne çöküp kaç saattir içimde tuttuğum gözyaşlarımı salıverdiğimde ses çıkmaması adına ellerimi ağzıma bastırdım. Sadece saniyler sonra annem yatak odasına girip kapıyı kapattı ve yanıma oturdu. Hiçbir şey söylemeden bana sarılıp sırtımı sıvazladı. Hiç konuşmadan bana ne olursa olsun yanımda olduğunu gösterdi. Hıçkırıklarımın arasında zar zor dudaklarımı araladığımda acıyla mırıldandım.

"Anne, ben yetemiyorum! Olmuyor! Ben kendi evlatlarıma yetemiyorum!"

Annem sırtımı sıvazlamayı bırakıp kendini geri çekip gözyaşlarımı sildi.

"O ne demek öyle Beyza ?! Sen elinden gelenin fazlasını yaptın bu zamana kadar! Hâlâ daha yapmaya da devam ediyorsun! Yetememek ne demek!"

Omuzlarımı silkip başımı iki yana salladım. Annem artık kızgın çıkan sesiyle az önce sildiği yaşların yerini alan gözyaşları da sildi.

"Yeter bu kadar ağlamak ama! Sen benim hayatımda gördüğüm en güçlü annelerdensin! Benden bile güçlüsün."

Hep anneme ne kadar güçlü bir kadın olduğunu söyleyip durduğum için bu söylediği benim için çok kıymetliydi. Annem de bunu bilerek söylemiş olacak ki gözlerimin içine baktı.

"Gerçekten mi ?" diye mecalsiz bir soru dudaklarımdan sızdığında annem hızla başını salladı.

"Gerçekten tabii!"

Annem de burnunu çekip yanaklarımı okşadı ve geri çekildi. Gülerek bana baktı.

"Hadi topla kendini." dedi ve gülüşünü büyüterek devam etti.

"Seninkiler dayanır şimdi kapıya."

Annemin dediğine bende gülerek başımı salladım. Annem de kendi gözlerini silip odadan çıktığında bende banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım. Biraz olsun gözlerimin kızarıklığı geçip, ağladığım daha az belli olduğunda odadan çıkmak için kapıyı araladım. Fakat odadan gelen bildirim sesiyle telefonu unuttuğumu fark edip geri odaya döndüm. Komodinin üzerindeki telefonumu alıp odadan çıkarken bir yandan da gelen bildirime bakmak için telefonun ekranını açtım. Bildirim kızlarla olan gruptan veya takip ettiğim bir sayfanın yeni bir paylaşım yaptığına dair bir şey değildi. Bildirim, bir sosyal medya platformundaki hesabıma gelen mesaj isteğiydi. Gözlerimi devirip saçma sapan bir şey olduğunu düşünerek ekranı kapattım ve içeriye gitmeye başladım. Fakat birkaç adım atmıştım ki, içimde bir merak filizlendi ve ben kapıya birkaç adım kala, antrenin sonunda tekrar ekranı açtım. Parmaklarım işini bilerek alışık olduğu uygulamaya girdiğinde direkt mesaj kutusunu açtım ve istek kısmına girdim. Mesajı açıp gözlerimi yazan her bir satırda gezdirdiğimde başım döndü. Yer altımdan kayıyor gibi hissederek duvara yaslandım. Kalbim ağzıma gelecek kadar hızlandığında yıkılmamak için duvarın dibine çöktüm. Tam kendimi toparlamışken, tanımadığım birisinden gelen bir mesajın beni böyle dağıtması niyeydi ?

 

-Bölüm Sonu-

 

Bölüm nasıldı ? Asıl sizler nasılsınız ?

Bu bölümlükte duyguları şöyle alalım... Sanırım bölümü yayımlandıktan sonraki en merakla beklediğim kısım bu kısım oluyor.

Rutinimizi de yine yapalıım, oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum, eksik etmeyiniiz lütfenn.

Artık zamanı geldi mi? 🤫

 

Loading...
0%