Yeni Üyelik
21.
Bölüm

21. Bölüm: "Bir Umudun Peşinde"

@uuykusuzvedengesiz

İşte, işteeeee o beklenen bölüm geldi!

Keyifli okumalar 🐿️

 

 

Önümdeki sehpaya odaklı gözlerim, dış kapının çalınma sesiyle daldığı yerden ayrıldı. Sehpanın üzerindeki bileti hızla kapıp çantama attıktan sonra yüz ifademden bir şey belli olmaması adına kendime biraz zaman verdim. Bu sırada kapının çalınma sesine ek zil sesi de evde yankılanırken, bakışlarını bana diken oğullarıma zoraki bir gülümseme yolladım. Başıma bir iş gelirse bana ne olabileceği zerre umrumda değildi de, onların ne hâle gelebileceği fikri beni çıkmazlara sürüklüyordu. Yutkunarak bakışlarımı oğullarımdan çekip hızlı adımlarla kapıya ilerledim. Kapıyı açıp hiçbir şey yokmuş gibi gülümseyerek annemi içeriye buyur ettim. Neyseki annem ellerindeki çantaları bir kenara bırakma derdiyle yüzüme çok bakmadan içeriye geçti ve ben bir nebze rahatladım. Pek tabii bu rahatlama hâlâ diken üstünde durduğum gerçeğini değiştirmeye yetmiyordu. İç çekerek annemin peşinden geri salona girdim ve annemin aldığı çikolataları ikizlere vermesini izledim. Bizim eve katiyyen eli boş gelmiyordu. Daha anneme hâlini hatırını soramadan zil tekrar çaldığında yaslandığım koltuğun kolundan kalktım ve tekrar kapıya gittim. Kapıyı açıp aynı güler yüzümle Ayla annemi de içeriye buyur ettiğimde yüzündeki o Alper'in kopyası olan gülümsemesiyle bana sarıldı. Sırtımı sıvazlayan ellere karşılık bende ellerimi sırtına koyduğumda ona haksızlık yaptığım düşüncesi beni rahatsız etti. Yine de ben, bu hissin de üstünde durmamaya çalıştım. Geri çekildiğinde yüzüne çok bakmamaya çalışarak şakıdım.

"Hoş geldin anne! Annem de yeni geldi zaten geç lütfen!"

Ayla annemin tuhaf bakışları yüzümde gezindiğinde gerginlikle ayak parmaklarımı içeri büktüm. Şayet eğer bu hareketimi annem görseydi, bir şeyler saklamaya çalıştığımı büyük ihtimal anlar ve söyletmeden de bırakmazdı. Fakat Ayla annem bu huyumu bilmediği için yutkundum ve o içeriye geçince artık sıkmaktan kasılan omuzlarımı serbest bıraktım. Dikkat çekmemek adına takındığım bu polyana tavırlarımın daha da dikkati üstüme toplayacağından korkarak yüzümdeki gülümsemeyi soldurdum ve yerine ufak bir tebessüm yerleştirdim.

Bende Ayla annemin peşinden salona girdiğimde yutkunarak çocuklarıma baktım. İçimdeki korku her ne kadar şu an beni tüm gerçekleri haykırıp çocuklarımın yanından ayrılmamaya itsede, içimdeki umut buna engel oluyor, eğer denemezsem bir ömür bu şüphenin içimi kemireceğini söylüyordu. Vazgeçmemek adına koltuğun üstündeki çantamı can simidi misali alarak ona sarıldığımda zorlukla dudaklarımı araladım.

"Çok geç kalmamaya çalışırım ben. Zeynep'in sütü de dolapta. Diğer gerekli her şeyin yerini biliyorsunuz zaten." diyip dudaklarımı birbirine bastırdım. İçimdeki korkuyu bastırmak öyle zordu ki, şu an gerginlikten bile düşüp bayılabilirdim.

Annem başını sallayıp Zeynep'e döndü, fakat birkaç saniye sonra başını kaldırdı.

"Hangi arkadaşların bunlar kızım ?"

Kuruyan dudaklarımı ıslatıp kucağımdaki çantayı omzuma geçirdim.

"Sen tanımazsın annem, işten yani o yüzden."

Annem alt dudağını bükerek birkaç saniye yüzüme baksa da yine başını salladı ve önünde oturan kızıma döndü.

Eğilip önce kızımı, sonra da oğullarımı koklaya koklaya öptüm. Hepsinin kulağına da tekrar teker onları sevdiğimi söyledikten sonra ayağa kalktım.

Gitme zamanı gelmişti.

Sürekli kuruyan dudaklarımı tekrar ıslattım.

"Çocuklar önce Allah'a, sonra size emanet."

Annemler başlarını anlaşmış gibi aynı anda sallayıp beni onayladıklarında vazgeçmemek için adımlarımı hızlandırdım. Evden çıkıp otobüs durağına yürüdüm. Dakikalar sonra vardığım otobüs durağında olabilecek iyi kötü tüm ihtimaller tekrar tekrar zihnime doluştu. Fakat bir iyi ihtimal vardı ki, diğer tüm kötü ihtimalleri bastırabiliyordu.

Dakikalar sonra önümde duran otobüsü fark etmemi sağlayan şey otobüsten inen bir kadındı. Otobüsü, dibime kadar girmesine rağmen fark etmemiştim. Bu dalgınlığımı üstümden atmayı dileyerek otobüse inip en arka cam kenarına geçtim. Otobüs boş sayılırdı. Belki de herkes bu saatte okulda veya işte olduğu için böyleydi. Bilmiyordum. Ben şu an ne yaptığımı bile bilmiyordum ki...

Gözlerimi kapatıp kendimi biraz olsun toplayabilmek için bekledim. Gözlerimi geri açtığımda kendimi bir şekilde yine cesaretlendirmiş, kendime devam edebilmek için nedenler bulmuştum. Yaklaşık kırk dakika sonra, otobüsten inip, bindiğim taksiyle havaalanına varabilmiştim. Taksiciye parasını ödeyip çantamı aldım ve taksiden indim. Hızlı adımlarım büyük binayı arşınlarken kararsızca etrafa bakındım. Ayrıca daha önce hiç uçağa binmediğim için de biraz tedirgindim. Derin bir nefes alarak etrafıma bakındım. Sora sora ne yapmam gerektiğini öğrenmiş ve yapmıştım. Dakikalar sonra uçağa bindiğimde görevlinin 'Telefonlarınızı kapatın veya uçak moduna alın.' uyarısıyla telefonumu kapatmadan önce annemlere, babamlara ve görmemelerine karşın Tuğrul ve Alper'in kardeşlerine de aynı mesajı atarak telefonu uçak moduna aldım.

"Hakkari'ye gidiyorum. Akşama kadar dönmeye çalışırım."

Mesajı alır almaz peşimden geleceklerini biliyordum. Yine de onlar buraya gelene kadar uçak kalkmış olacaktı. Yetişebilme ihtimalleri yoktu. Bir sonraki uçak da bir buçuk saat sonraydı. Yani beni yolumdan döndürebilecek biri yoktu. Belki bu yaptığımla ne kadar sorumsuz olduğumu söyleyecekler, beni düşüncesizlikle suçlayacaklardı. Fakat benim başka çarem yoktu. Bu yabana atabileceğim bir şey değildi ki...

Gözlerimi kapattım. Ortalama iki saat sürecek bu yolculuğu nasıl geçireceğimi bilmiyordum. Derin bir nefes aldım. Alper'le ilk tanıştığımız o ana gittim. Tekrar tekrar yüzündeki gülüşü, konuşurkenki o mimiklerini düşledim. O kadar özlemiştim ki, gözlerinin gözlerimin içine bakışını, gülüşünün içimi ısıtmasını, tek bir kelamının kalbimi yerinden çıkacak kadar hızlandırmasını... Gözümden damlayan yaşı silip dudaklarımı ıslattım. Her ne kadar Zeynep daha anlamasa da, Gökalp ve Görkem her şeyin farkındaydı. Dünden beri ne olduğunu sorup duruyorlardı. Bense çocuklarıma yalan söylememek için onları geçiştiriyordum. Çıkarken de belki de hissettikleri için huysuzlanmışlardı. Bilmiyordum. Fakat burdan sonra dönemezdim. Ne olursa olacaktı.

Öyle böyle iki saat geçtiğinde iniş yapan uçaktan çantamı alıp çıktım. Hiç bilmediğim bir şehre gidiyordum.

Havaalanından çıkar çıkmaz telefonumun uçak modunu kapattığımda ekrana cevapsız aramalar ve mesajlar doluştu. İlk gören Tuğrul'du. Meraktan deliye dönmüş olmalıydı. Tuğrul'dan hemen sonra Ahsen ve Azra'nın da mesajları ekranda gözüktüğüne sıkıntılı bir nefes bıraktım. Tuğrul'a önce iyi olduğuma dair bir mesaj atıp, daha sonra da hareketli konum gönderdim. Bir nebze içinin rahatlamış olmasını umuyordum.

Etrafa bakınıp bir yandan taksi bakarken, bir yandan da bana mesaj atan kişinin sosyal medya platformuna girip adresi açtım. Kısa bir bekleme süresinin ardından bir taksi durduğunda şükrederek taksiye bindim. Telefonun ekranındaki adresi taksi şoförüne gösterip telefonu geri çektim. İçimdeki korku yabancısı olduğum bir yerde bulunmanın verdiği rahatsızlıkla bir olup beni daha da gerdi. Dudaklarımı ısırıp tedirginlikle şoföre baktım.

"Çok sürer mi ?"

Ellili yaşlarının başlarında olan adam aynadan bana bakıp sorumu cevapladı.

"Yarım saat sürer kızım."

Başımla şoförü onaylayıp arkama yaslandım. Bakışlarımı camdan dışarıya çevirip yolu izlemeye başladım. Aradan ancak birkaç dakika geçmişti ki ki annemin araması düştü ekrana. Direkt meşgule atıp ekranı kapattım. Konuşursam her şey daha zor olurdu biliyordum. Ekrana bu sefer görüntülü arama bildirimi düştüğünde dudaklarımı ısırdım. Anne yüreği nasıl biliyordum. Beni sağ salim görmeden içi rahat etmeyecekti. Annemin tüm tavırlarını ve sözlerini göze alarak telefonu açtım. Ekranda beliren annemle birlikte gözlerimi kaçırdım. Annem beni umduğundan daha iyi bulmuş olacak ki ilk hiçbir şey demeden elini göğsüne koyup derin bir şey nefes bıraktı.

"Allah'ım çok şükür."

Annemin kısık sesli mırıldanışını duyduktan sonra kaşlarım gevşemişti ki arkadan gelen ağlama sesiyle birlikte hızla tekrar çatıldı kaşlarım.

"Zeynep mi ağlıyor anne ?"

Annem kaşları çatılı halde sesini yükseltti.

"Ağlıyor tabii yavrum! Annesini istiyor! Ama annesi nerede ? Hakkari'de!"

Dolu dolu gözlerimle ekrandan anneme baktım. O kadar sinirliydi ki bana ne halde olduğumu fark edemiyordu bile.

"Anne bir açıklamam var. Zeynep'i gösterir misin şimdi ?"

Sesimi duyan oğullarım da kızımla birlikte görüş alanıma girdiğinde gülümsemeye çalıştım.

"Zeynep!" diyerek parmağımı şıklattım ve kızımın dikkatini de üstüme toplayıp konuştum.

"Nasılsınız bakalım ?"

Gökalp çatılı kaşlarıyla yanındakilere bakıp tekrar bana döndü.

"Anne, anneannem neden sana kızdı ? Nereye gittin ki sen ?"

Ağlamamak için bakışlarımı dışarı çevirip birkaç saniye sessiz kaldım.

"Biraz uzak bir yere geldim, o yüzden annem. Merak etmeyin siz beni tamam mı ? Oradakileri üzmeyin yeter."

Görkem yerinde kıpırdanarak dudaklarını ısırdı. Bazı hareketleri aynı benim hareketlerimdi.

"Anne, ne kadar uzağa gittin ? Geleceksin ama di mi ?"

Başımı hızla aşağı yukarı sallayıp mırıldandım.

"Geleceğim nasipse annem. Şimdi kapatıyorum. Geç kalmam ama baktınız uyku saatiniz geldi beni beklemeyin yatın tamam mı ? Sizi seviyorum."

Son olarak avcuma öpücük kondurup kameraya doğru el salladığımda aynı şekilde karşılık alarak annemin arkadan 'Kapatma!' itirazlarına rağmen kapattım.

Geri kalan yolu sessiz bir şekilde geçirdikten sonra taksi önce yavaşladı ve sonra da durdu.

"Burdan öte araba çıkmaz kızım. Yürümen gerek biraz."

Şoföre teşekkür edip parasını ödedikten sonra taksiden indim. Bakışlarım etrafta adresi soracak birilerini bulma umuduyla dolaşırken gözüme çarpan kahvehaneyle birlikte adımlarımı o yöne çevirdim. Biri bilmese diğeri bilirdi herhalde.

O yöne gittiğimi fark eden bir amca oturduğu sandalyeden kalkarak dışarı çıktı.

"Buyur kızım kime baktın ?"

Buranın yabancısı olduğum gayet açık olduğundan amcanın bunu anlamasına şaşırmadım. Telefonun ekranından adresi açıp yazıları büyüterek amcaya çevirdim.

"Buralarda böyle bir yer varmış amca, biliyor musun nerede ?"

Amca kaşlarını çatarak ekrandaki adrese baktı.

"Biliyorum biliyorum ama, burası biraz sapa bir yer kızım. Ne yapacaksın sen orada ?"

Dudaklarımı ısırıp yerimde sallandım.

"Aslında bana bu adresi veren kişi beni buraya kadar götürecekti ama dün, işi çıktığı için götürmeyeceğini söyledi. Ben de sabredemediğimden tek başıma gidiyorum. Birisini arıyorum da o yüzden."

Amca kahvehaneye bakarak bağırdı.

"Ben bu kızı aradığı yere kadar götürüp gelirim!"

Kahvehanedeki arkadaşları olduğunu tahmin ettiğim amcalar başlarıyla yanımdaki amcayı onayladıklarında amca önüme geçerek yürümeye başladı.

"Gel kızım bu taraftan."

Amcanın peşine takılıp bayır yolu çıkmaya başladığımızda bir elim çantamın içindeki biber gazındaydı. Her ne kadar şu anlık niyeti iyi gibi gözükse de en ufak bir ters hareketinde elimdeki gazı kullanmaktan çekinmeyecektim.

Yaklaşık yirmi dakikalık bir yürüyüşten sonra eski bir evin önünde durduğumuzda amcaya döndüm.

"Burası mı ?"

Amca başını sallayıp evde olan bakışlarını bana çevirdi.

"Kızım emin misin sen bu evi aradığına ?"

Kararsızlıkla amcaya döndüğümde yutkunarak omuzlarımı silktim.

"Eğer telefondan gösterdiğim adres burasıysa evet."

Amca başını sallayıp çenesini sıvazladı.

"Adres burası ama, ben hâlâ senin burada ne yapacağını anlamadım." dedi ve diğer elini beline koyup bana baktı.

"Hadi sen neyi soracaksan sor, öğreneceksen öğren de, ben seni burada bekleyeyim. Yoksa benim içim rahat etmez şimdi."

Dudaklarımdaki tebessümle başımı sallayarak dolu dolu olan gözlerimden yaş akmaması için kendimi sıktım.

"Çok teşekkür ederim. Allah razı olsun."

Amca başını sallayıp birkaç adım uzaklaşarak iki katlı beyaz evden biraz uzaklaştı. Bedenim gerginlikten artık ağrımaya başlamıştı. Kalp atışlarım hızlı, adımlarım onun aksine oldukça yavaştı. Neyle karşılaşacağımı bilmiyordum. Beni bundan sonra ne bekliyor bilmiyordum. Ve bu belirsizlikler beni içten içe yiyip bitiriyordu.

Derin bir nefes alarak gözlerimi yumdum. Yapabilirdim. Ben bugüne kadar nelerle başa çıkmıştım. Bundan sonra da yapabilirdim. Az sonra gözlerimi tekrar açtığımda kendimi cesaretlendirerek basamakları çıkmaya başladım. Saniyeler sonra merdivenin sonuna geldiğimde kapıyı çaldım. Bir süre bekledikten sonra tekrar kapıya vurdum ve açılmasını umarak yine bekledim. Bunca yolu bir hiç uğruna gelmiş olmayı istemiyordum. Umutlarımın kırılmasını, eve elim boş dönmeyi istemiyordum.

Biraz daha beklememe rağmen içerden yine bir ses gelmediğinden belki açılır diye elimi kapının koluna attım. Kapı saniyesinde açılırken bir an duraksadım. Evde kimse yoktu ve kapı kilitli bile değildi. Kaşlarım şüpheyle çatılırken içeriye girip girmemekte tereddüt etsem de, biraz da dışarıda beni bekleyen birinin varlığını bildiğim için kapıyı ittim. Kapı gıcırdayarak geri gittiğinde içeriye adım attım. Camın önünde üçlü bir kanepe, onun yanında bir sehpada duran bir tüplü televizyon vardı. Yerde eski bir halı, camda da kenarı yırtık bir perde vardı. Eşiği geçip koridorda biraz daha ilerledim. Kısa antrenin başındaki ilk odanın aralı duran kapısını açtım. Kapıyı açmamla ağzıma kapanan el bir olurken korkuyla elimi ağzıma kapanan elin üstüne koydum. Gözümden bir damla yaş ağzımın üstüne kapanan ele akarken burnuma çarpan koku yerimde titrememe sebepti.

 

 

-Bölüm Sonu-

 

Eveet eveet, bölümleri harika yerlerde bıraktığımı biliyorum 😅🤭

Destekleriniz benim için çok değerli, o yüzden yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayınıız!

Neyse çok da uzatmadan en gideyim artık, hadi Allah'a emanet!

10 oy 10 yoruma yeni bölümü atarııııım 🥳

 

Loading...
0%