@uuykusuzvedengesiz
|
Bu bölüm zor şartlar altında yazılmıştır. Bu yüzden rekor yorum bekliyorum. Ve bu bölümü heyecanla beklediğinizi bildiğimden yaparsınız biliyorum 🤭🥳 Her neyse, artık burayı okuyan varsa da daha fazla bekletmeyeyim. • Hayat, bazen insana oyunlar oynardı. Bu, küçük bir çocuğun eline önce şekeri verip, şekerin tadına alıştıktan sonra şekeri geri almasına benzer. Artık o çocuk şekerin tadını bilir ve o şekere tekrar ulaşmak için her şeyi yapar. Çocuğun o uğraşlarının bir son bulması için iki seçenek vardır. Bir, şekeri çocuğa vermek. İki, şekeri yok etmek. Alper'i kaybettiğimiz günden beri, hayatında mutluluğu tıpkı o şeker gibi bize verdiğini, tattırıp yok ettiğini düşünmüştüm. Artık hiçbir zaman tam olarak mutlu olamayacağımı, bir yanımın hep biraz eksik kalacağını düşünmüştüm. Bugüne kadar çok da yanılmamıştım. Gözlerimi yanımdaki adamın yüzünde gezdirip zorlukla yutkundum. Gözlerimi bir an olsun kapatmak istemiyordum. Sanki gözlerimi birkaç saniyeliğine bile olsa kapattığımda hemen yok olacaktı. Dizlerimin üstünde duran soğumuş ellerimi yumruk yaptım. Dokunmaya bile çekiniyordum. Elimi uzattığımda bir boşlukla karşılaşmaktan, gerçekten az ötemde değilde bir hayal olmasından ölesiye korkuyordum. Elini ağzımın üstüne kapattıktan sonra, eline düşen göz yaşımı hissettiği an beni bırakmıştı. Dolu dolu olan gözlerim yüzüne çevrildiğinde bağı çözülen dizlerim beni yarı yolda bırakırken çözdüğü kollarını tekrar bedenime dolamış ve zar zor beni bu koltuğun üstüne oturtturmuştu. Beni gördüğü ilk andan beri inceleyen gözlerini tekrar üzerimde gezdirip elindeki su bardağını bana uzattı. Neden hâlâ sarılmadığını, öpmediğini deli gibi merak etsem de sessiz kaldım. Hoş, şu an bağırmaya çalışsam bir fısıltı bile çıkaramayacak gibi hissediyordum. Bana doğru uzattığı içi su dolu bardağı almak için uzandığımda, duyduğum soruyla daha yeni elime aldığım bardağı irkilerek yere düşürdüm. "Ne işin var burada ? Kimsin sen ?" İnce halıya dökülen su halıyı olduğundan daha koyu bir renge bürürken, halıdaki bakışlarımı aşık olduğum o yüzü çevirdim. Kalbim acıyla kasıldı. Bu nasıl soruydu ? Karısıydım ben onun. Canımın içi diye sevdiği kadın, yol arkadaşıydım. Sol gözümden hazırda bekleyen bir yaş tanesi yanaklarımdan aşağı yuvarlandığında zorlukla dudaklarımı araladım. "Ne demek kimsin sen ? Ne diyorsun Alper ?" Git gide çalışan kaşlarıyla yerinde dikleşti. "İsmimi nereden biliyorsun ? Kimsin dedim sana ?!" Gözyaşlarım artık hızla akarken hıçkırdım. Hemen yamacına yanaşıp elimi yanağına bastırdım. Beni unutmuş olamazdı. Alper beni unutamazdı ki. Ben onun çocuklarının annesiydim. Omuzlarım sarsılırken diğer elimi de göğsüne yasladım. "Beyza ben. Beyza Özdemir." diye saçma bir ciddiyetle kendimi tanıttım. Şimdiye kadar beni hatırlamıyor gibi davranmasını yok saymaya çalışarak cılız bir umuda tutunmayı tercih ettim. Kısık çıkan sesime rağmen içimdeki umudu görmezden gelemiyordum. Bu yüzden bir de hayatındaki yerimi dile getirdim. "Karınım ben senin Alper." Alper, yüzünden metrelerce öteden bile belli olacak bir şaşkınlıkla irkilerek kendini geri çekti. Bedenine yaslı ellerim havada kalırken, aylardır tenine hasret kalan tenim gidişiyle yine üşüdü. Hoş, zaten beni hatırlamadığını görmek ayazda kalmışım gibi tir tir titrememe sebepti. Alper birkaç defa ağzını açıp kapatarak başını iki yana salladı. Titrek ellerim kanıtlamak istercesine çantama sarıldı ve aceleyle telefonumu buldu. Telefonun ekranını açıp galeriye girdim be ikizlerle olan bir fotoğrafımızı açtım. Telefonu inandırmak istercesine Alper'e çevirdiğimde içimden bitmek tükenmek bilmeyen bir istekle hatırlamasını diliyordum. Alper ekranı kendine çevrili duran telefonu yavaşça elimden aldı ve parmağını ekranda gezdirdi. Ne hissettiğini bilmiyordum. Ne düşündüğünü bilmiyordum. Ne tepki verecek bilmiyordum. Ben hiçbir şey bilmiyordum. Çünkü itiraf etmek istemesemde, ben bu karşımdaki adamı tanımıyordum. Bana bir yabancıymışım gibi bakan bu adamı tanımıyordum. Sarılmaya korktuğum bu adamı tanımıyordum... "Evli miyiz biz ?" diye kısık sesli bir soru kulaklarıma dolduğunda hızla başımı salladım. Bir şeyleri anlamaya çalışır gibi bir süre sessizce sadece ekrana baktı. Çıt çıkarmadan, tamamen telefona odaklı. Bu yüzden odada çıkan sesler nefes alışverişlerimiz ve benim ağlayışımdam kalan kesik iç çekiş seslerimden ibaretti. Bakışlarını yüzüme çevirip kaşlarını çattı. "Ağlama. Ağlamandan hoşlanmadım." Dudaklarım şaşkınlıkla aralandığında yutkundum. "Sen zaten ağlamamdan hiçbir zaman hoşlanmadın ki." Alper gözlerini yüzümde gezdirip telefonu salladı. "Önümüzdeki bu iki bebek bizim çocuklarımız mı ?" Başımı sallayıp derin bir iç çekerek gülümsedim. Parmağımla önce Gökalp'i, sonra da Görkem'i gösterdim. "Bu Gökalp, bu da Görkem." Alper yutkunarak tekrar işaret parmağını ekranda gezdirdi. Yutkundu. Dolu dolu olan bakışlarını bana çevirip tekrar ekrana döndü. "Sana benziyorlar." Omuzlarımı silkip başımı sağ omzuma eğdim. Ağladığım için burnum tıkanmıştı ve bu yüzden sesim bir garip çıkıyordu. "Zeynep sana daha çok benziyor." Alper'in, kim olduğumu ilk öğrendiğinde yüzünde oluşan şaşkınlığın aynısından tekrar oluştu yüzünden. "Üç tane mi çocuğumuz var bizim ?" Tepkisine gülerek başımı salladım. O kadar özlemiştim ki onu, varsın hatırlamasındı. Ben bıkmadan, usanmadan biraz da bizi ona hatırlatmak için çırpınırdım. "Kaç yıllık evliyiz biz ?" Dudaklarımı dilimle ıslatıp sağ gözümü kıstım. Basit bir yuvarlama yapıp Alper'i cevapladım. "Üç yıl." Alper alt dudağını bükerek başını aşağı yukarı salladı. "Üç seneye üç çocuk ha ?" Omuzlarımı silmekten başka bir şey yapmadan ona baktım. Onu gördüğüm ilk andan beri hiç gülmemişti. Ve ben gülüşüne öyle hasrettim ki, bi dudağın kıvrılışını bile bir insan özleyebilir miydi ? Ben özlemiştim. Eskiden o solmayan gülüşü şimdi ona uzak mıydı ? Gerçi uzak olsa ne olurdu, ben uzaktım ona. Yabancıydım. Yoldan geçen birisinden farksızdım. Bu gerçek, kalbimi binbir parçaya ayırdı. Alper tam tekrar bir şey söylemek için dudaklarını aralamıştı ki zaten aralı olan kapı açıldı. İçeriye kızıl, orta boylu, zayıf bir kız girdi. Bakışları direkt Alper'i buldu. Bir anlık bana baksa da zaman kaybetmeden tekrar bakışlarını Alper'e çevirdi. Zaten dengesiz ruh halim kızın bu hareketiyle iyice dalgalanır bir hâl aldığında kaşlarımı çattım. Kız hiçbir şey söyleme gereksinimi duymadan yanımıza yaklaştı ve birkaç adım ötemizde durdu. "Bu kadın kim Alper ?" İnce sesi odada yankılandığında zorlukla yutkundum. Alper'e ismiyle hitap etmesi yetmiyormuş gibi bir de benim kim olduğumu soruyordu. İşte o an aklıma beni asıl yakıp kül edecek bir ihtimal peyda oldu. Ya ben hayatında yokken hayatına birisini aldıysa ? Ne yapardım ? Ne diyebilirdim ki ? Beni hatırlamayan bir adama kızabilir miydim ? Alper yutkunarak bakışlarını bana çevirdi. Şu an ne cevap vereceğini deli gibi merak ediyordum. Alper bakışlarını benden çekmeden dudaklarını araladı. "Karım, Özge." İsminin Özge olduğunu öğrendiğim kız, aldığı cevapla kısık bir 'ne' kelimesi mırıldanırken benim içime de su serpildi. Zorlukla yutkunarak bu sefer ben bakışlarımı kıza çevirdim. "Bu kız kim Alper ?" Alper umursamaz bir ifadeyle hâlâ bana bakmaya devam ederken bir yandan da sorumu cevapladı. "Aşağıki komşunun kızı." Bakışlarımı kızın üzerinde gezdirirken kaşlarım çatılı bir halde Alper'e döndüm. "Neden geldi ki ?" Alper yutkunarak bakışlarını Özge'ye çevirdi. Bu bile içimdeki kıskançlık fitilini ateşlemeye yetti. "Müsait değilim gördüğün gibi. Çıkar mısın ?" Özge aldığı cevapla bozulduğu belli bir şekilde ağzının içinde birkaç veda sözcüğü geveleyip evden çıktığında rahat bir nefes aldım. Korktuğum olmamış, Alper benim yokluğumda bir başkasına bakmamıştı. Kapıda olan bakışlarım Alper'in elime dokunuşuyla birlikte heyecanla son bulduğunda direkt ona döndüm. Bakışları üst üste duran ellerimizdeyken dalgın bir şekilde beklemediğim bir soru sordu. "Sarılabilir miyim sana ? Kokunun tanıdık gelip gelmeyeceğini merak ediyorum." Başımla onu onaylasamda yutkunarak, konuşmayı da ihmal etmedim ve canımı yakan o gerçeği dile getirdim. "Beni hatırlamıyorsun ki, kokumu nasıl hatırlayacaksın ?" Alper gözlerini gözlerime dikip kısık sesiyle mırıldandı. "Belki koku hafızam senin kokunu unutmamıştır ?" Yutkunarak tekrar başımı salladığımda şalımla kapattığım boynumu ince parmakları açığa çıkardı. Yüzünü boyun girintime yaslayıp kokumu içine çektiğinde heyecan ve umutla tepkisini bekledim. Gerçekten kokumu hatırlıyor olabilir miydi ? Eğer olabilirse, bu benim için öyle büyük bir umut kaynağı olurdu ki, beni hatırlamasını senelerce bile bekleyebilirdim. Bedeni bedenime yaslı olduğu için adem elmasının hareket edişini hissederek onun da yutkunduğunu fark ettim. Alper saniyler sonra başını kaldırıp gözlerimin içine baktığında ne hissettiğini, bir şeyler hatırlayıp hatırlamadığını öğrenebilmeyi sabırsızca bekledim. "Biliyorum bu kokuyu." Alper'in sözlerinden sonra yine gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Alper sol elini kaldırıp yanağımdaki yaşları silerken devam etti. "İçimi bi hoş etti kokun. Heyecanlandım." Bu defa gülmeye başladığımda hıçkırmak benim için kaçınılmaz sondu. Hem ağlayıp hem gülerken başımı iki yana salladım. "Çok özledim seni." Yaşadıklarımın bir rüya olmasından korkarak kollarımı Alper'in boynuna doladım. Biraz da onun omzunda ağladım. Onsuz geçen aylarıma, bizi evde her şeyden habersiz bekleyen çocuklarımıza, o içinde birkaç kemik parçasından başka bir şey olmayan mezarın başında ağlayarak ettiğim tüm dualara, onsuz ne zorluklarla geçen tüm gecelere ve tüm gündüzlere... Dakikalar sonra kokusuyla sakinleştiğim boynundan başımı iç çekerek kaldırdım. Kollarımı her ne kadar çözmek istemesemde o güzel yüzüne hasret kalan yüreğim, yüzünü görmek uğruna kollarımı geri çekmeme sebep oldu. Yutkunarak özleminden geceleri fotoğraflarına bakarak, kıyafetlerine belki kokusu kalkmıştır umuduyla sarılarak uyuduğum adama içim giderek baktım. Ne yapsam bu özlemim dinerdi bilmiyordum. Sarılsam da, öpsem de yetmeyecekti sanki. Alper ellerini yüzüne kapatıp yüzünü sıvazladı. Aradan geçen bir yıldan sonra karşısına ansızın 'ben senin karınım' diye tanımadığı bir kadın çıkıyordu. Yaşadığı bocalamayı, ikilemi görüyordum. Fakat bizim tekrar yan yana olabilmiş olmamız bile bir mucizeyken ben bunlara takılamıyordum. Tekrar kollarımı ona uzattığımda irkilerek yana eğilmesi bitmek tükenmek bilmeyen acımı körükledi. Hayal kırıklığıyla geri indirirken kendime bu tepkisinin normal olduğunu hatırlatmaya çalıştım. Alper yüzümdeki ifadeyi görerek sağ elini saçlarına götürdü ve çekeledi. Yutkunarak ayağa kalkıp odanın içinde tur atmaya başladığında ne yapacağımı bilemeyerek bende ayağa kalktım. Boş boş ayakta dikilirken dudaklarımı ıslattım fakat gözüm bacağına gittiğinde tek kelime edemedim. Hafif aksayan bacağına. Yavaş adımlarım onun dibinde son bulduğunda elimi gövdesine yaslayarak onu durdurdum. "Bacağın... Bacağına ne oldu senin ?" Alper bakışlarını ne olduğunu anlamak ister gibi bacağına çevirdiğinde ancak birkaç saniye sonra anladı. Bakışlarını yüzüme çevirip kaşlarını çattı. "Benim bacağım zaten böyle değil miydi ?" Başımı iki yana sallayarak omuzlarımı silktim. "Hayır, değildi. Gayet sağlıklıydın sen Alper." diye kısık sesle mırıldandım. Acıyla bükülen dudaklarıma rağmen devam ettim. "O gün oldu kesin. Kesin o gün oldu." Alper sabırsızca ellerini kollarıma dayadı iki yanımdan. "Hangi gün ? Neyden bahsediyorsun sen ?" Sesim az önceki tonunun aksine yüksek bir şekilde odada yankı bulurken yüzü sözlerimle ifadesizleşti. "O gün işte! Senin bana şehit olduğun haberini verdikleri günün gecesi! O patlamanın olduğu karanlık gece!" Dudakları birkaç kez açılıp kapandıktan sonra kararsızlıkla aralandı. "Ben asker miydim ?" Başımla onu onayladığımı gördükten sonra aksayan bacağına baktı. Sıkıntıyla yutkunup elini bacağına koyup sıvazladı. "O gün fena dayak yedim diye biliyordum." Kaşlarımı çatarak demek istediği şeyi anlamaya çalıştım. Böyle düşünmesinin sebebi neydi ki ? "Nasıl yani ? Kim söyledi bunu sana ?" Alper dudaklarını ıslatarak bakışlarını camdan dışarıya çevirdi. "Beni bulan yaşlı adam. İleriki köyde yaşıyor. Haftada bir kere gelir dolaşır beni hâlâ." Gözlerim Alper'in sözleriyle dolarken neyi nasıl soracağımı bile bilemiyordum. Benim dokunmaya kıyamadığım o tenine neler yapmıştılar ? "Vücudunda bir iz falan yok mu ? Yanık, bıçak, kurşun falan. Herhangi bir şey işte." Alper bunu sormanın benim için ne kadar zor olduğunu bilmediğinden olsa gerek cevap verirken zorlanmak şöyle dursun, normal bir şeyden bahseder gibi cevap verdi. "Yok iz falan." diye kısık sesiyle mırıldanıp bir şey hatırlamış gibi elini omzuna koydu. "Burda silik bir iz var aslında doğru." Hangi izden bahsettiğini bildiğimden buruk bir tebessüm filizlendi dudaklarımda. Benim vurup şans eseri öğrendiğim, sonrasında birbirimizden hiçbir şeyi saklamayacağımıza dair birbirimize söz vermemize vesile olan yarasından bahsediyordu. "O iz biz evlenmeden önce olmuştu. Vardı yani." Alper mırıldanmamla bana dönerken gülerek elleriyle yüzünü sıvazladı. "Beni benden daha iyi tanıyorsun, biliyorsun. Şaka gibi." Dudaklarımı dilimle ıslatıp yerimde sallandım. Belki de hiç zamanı olmadığını bildiğim halde, alacağım cevaptan korka korka dudaklarımı araladım. "Peki şimdi ne olacak ? Geleceksin benimle değil mi ?" Alper bakışlarını üstüme çevirip uzun süre ses çıkarmadan sadece beni izledi. Daha sonra bakışları koltuğun üstünde duran telefonuma gitti. "Gelmek sorun değil de, ben sizin tanıdığınız Alper değilim ki." dedi ve dolu dolu olan gözlerini duvara dikti. "Ben senin kocan olan Alper nasıl biri, baba olan Alper nasıl biri bilmiyorum ki." Dudaklarımın arasından bir hıçkırık firar ettiğinde hızla karşısına adımladım. Ellerim aceleyle yanaklarını bulurken nefes nefese onu ikna etmek için çabalamaya giriştim. "Ben hatırlatırım sana. Kendimi de, çocuklarımızı da, aileni de, herkesi. Her şeyi birlikte aşarız gerçekten." Onu hiç ummadığım bir anda tekrar bulmamın bizim için ikinci bir şans olduğunu anlamamak imkânsızdı. "Alper ben aylardır sensizim. Ben her gece senin fotoğrafına bakarak, belki biraz olsun üstünde kokun kalmıştır diye pijamana sarılıp uyumaya çalışarak geçti! Sesin kulağımdan silinmesin diye her gün videolarını izleyerek geçti! Benim sol yanım boş geçti aylarım!" Hıçkıra hıçkıra Alper'in önünde çökerek halsizce devam ettim. "Lütfen bir de sen isteyerek beni yokluğunla cezalandırma! N'olur beni daha fazla senden mahrum bırakma! Dayanamam anlıyor musun ? Hayatta olduğunu bile bile beni yok saymana dayanamam! Kaldıramam bunu!" Alper gözünden damlayan yaşları umursamadan benim gibi diz çöktü. Kendi yaşlarından önce benimkileri sildi. Hıçkırıklarımız bu sefer birbirine karışırken kollarını etrafıma sardı. "Tamam. Sakin ol. Her şeyi çözeceğiz. Tamam mı ? Sen sadece sakinleş ve sabırlı ol." Başımı boyun girintisine yaslayarak soluklanmaya çalışırken büyük bir sesle kapı arkaya çarparak açıldı. "Beyza!" Babamın sesi odada yankılanırken sırtı kapıya dönük olan Alper yavaşça kollarını gevşetip üstümden çekti. Bende kendimi mecburen geri çektiğimde kapıdaki herkes benim sarmaş dolaş olduğum bu adamın kim olduğunu merak ediyordu biliyordum. Babam bir adım öne çıktığında Alper ayağa kalktı. Bende ona tutunarak ayaklandığımda hâlâ kapıda olan üçlünün bakışları Alper'deydi. Alper yüzünü onlardan tarafa döndüğünde babam az önce attığı adımını geri çekti. Tuğrul büyüyen gözleriyle kapı koluna tutunurken Ahmet babam elini sol yanına götürdü. Ben endişeyle Ahmet babama doğru hamle yaptığımda Ahmet babamın dudakları arasından tek bir kelime çıktı. "Alper ?" Alper bakışlarını birkaç saniye babasının üstünde gezdirip kararsızlıkla mırıldandı. "Baba ?" Alper'in dudaklarından firar eden kelime benim başımın dönmesine sebep olurken yere yığılmamak için kanepenin koluna yaslandım. Madem hafızasını kaybetmişti, babasını nasıl hatırlıyordu ? Aklım bir an bana ilk sorduğu sorulardan birine gitti. ' "İsmimi nereden biliyorsun ? Kimsin dedim sana ?!" ' Kaşlarım anlamazlıkla çatılırken kendimi yığılmamak için zor tuttum. Ne yani, Alper bir bizi mi hatırlamıyordu ?
-Bölüm Sonu-
Evett, işte beklediğiniz o bölüm ve sonunda duymak istediğiniz gerçek! Tabii kısmen 🤔 Gerçekten şehit olduğuna inan var mı çok merak ediyorum, o yüzden onunla ilgili düşüncelerinizi belirtebilirsiniz. Peki bekliyor muydunuz ? Peki peki çok mu klasik ? 🤨 Kafada soru işaretleri var mı ? Sizin hayalinizde nasıllar ? Bu bölüm orda burda yazıldığı için hatalar varsa affola. Bu arada yorumda ciddiyim, yaparsınız siz bilmem mi hiç 🤭 Ve her zamanki gibi desteklerinizi eksik etmeyiniiz! Neyse geç oldu hadi artık, herkes Allah'a emanet!
|
0% |