Yeni Üyelik
25.
Bölüm

25. Bölüm: "Çürük kokusu"

@uuykusuzvedengesiz

Kota dolmuş, şıp buradayım 🌝Desteklerinizi eksik etmeyiniiz olur mu 🤌🏻

Keyifli okumalar 🥳

Sınır 20 oy 15 yorum

 

 

Yapabildiğim tek şey, oturduğum yerde, dümdüz önümdeki duvarı izlemekti. Aslında bildiğim gerçeği bir de doktordan duymak zaten dengesiz ruh halimi daha bir dalgalı hale getirmişti. Alper bir çeşit hafıza kaybı yaşamıştı. Normal hafıza kaybından farkı, buna sebep olan olaydan başlayarak son yaşadığı şeyleri unutup geçmişteki anılarını hatırlamasıydı. Fakat buna sebep olacak ne yaşadığını hâlâ bilmiyorduk. Bu odada olan kimse bilmiyordu. Ya da bilen vardı ama bizden saklıyordu.

Bakışlarım karşımdaki koltukta oturup hastaneden geldiğimizden beri başını kesinlikle yerden kaldırmayan Orhan amcadaydı. Üstündeki bu hâle anlam veremediğim gibi Özge'ye söylediklerini de anlayamamıştım. Neydi bu hâlinin sebebi ? Üzüntü ? Acıma ? Kahrolma ? Ya da pişmanlık ? Neyden pişmanlık duyacaktı peki ? Ya da neye kahrolacaktı ki ? Yalan söylediğine mi ? Yoksa başka şeyler mi vardı ?

Başımı iki elimin arasına alıp şakaklarımı ovalamaya başladım. Sadece saniyler sonra ellerimin üstüne konan eller benden sessiz bir izin istediğinde ellerimi kucağıma indirdim. Sadece tenime temas etmesi bile beni rahatlatırken çıt çıkmayan salondaki bu sessizliği yine birisi bozmuştu.

Münasebetsiz birisi.

"Ne yani Alper hatırlayacak mıymış artık ?"

Duyulan sorunun memnuniyetsizliği ses tonundan okunurken sinirle gözlerimi yumdum. Ne kadar rahatlamaya çalışırsam çalışayım bir münasebetsiz çıkıp ruh halimi anında tepe taklak yapıveriyordu işte.

Ayla annem de benim gibi bu memnuniyetsizliği hissetmiş olacak ki kaşlarını çatarak konuştu.

"Evet hatırlayacak Allah'ın izniyle oğlum. Sen neden ilgilendin bu kadar bununla ?"

Özge bu sefer tepkiyi beklemediği birinden görmüş olacak ki önce rahat duruşunu, daha sonra da laubali konuşmasını düzeltti. Tek kaşı havaya kalkarken parmağındaki ojelerine bakıp omuzlarını silkti.

"Sonuçta Alper benim için önemli biri. Neden ilgilendirmesin ?"

Ayla annem önce sabırla bir istiğfar çekip başını öte yana döndü. Sabrının sınırlarında olduğunun ben farkındaydım fakat Özge bunun farkında değildi.

"Kızım sen burada misafirsin bilmem farkında mısın ? Derdin var diye bu insanlar sana kapısını açmış, sen de hareketlerine biraz dikkat mi etsen ?"

Orhan amca dakikalar sonra ilk defa başını kaldırdığında bakışlarını Özge'ye çevirdi. Bakışlarında ki o öfkesini ben bile rahatça seçebilirken bunu bir tek benim fark ediyor olmama şaşırdım. Çünkü o kadar açık seçikti ki...

Özge yerinde kıpırdandıktan sonra ayağa kalkarak bakışlarını Alper'e çevirdi.

"Ben biraz hava alacağım."

Başka kimseye bir şey söyleme gereği duymadan kapıyı çarpıp çıkan kıza gözlerimi devirdim. O böyle hareket ettikçe benim ellerim kaşınıyordu.

Saniyelerdir şakaklarımda hareket eden parmakların sahibinin bileğine bir öpücük bıraktığımda, Alper demek istediğimi anlayarak masajını bitirdi ve başıma bir öpücük bırakıp yanıma oturdu. Başımı omzuna yaslayıp avucuma sol elini alıp eliyle oynamaya başladım.

Yorgundum. O da bunun farkındaydı. O da yorgundu. Bende bunun farkındaydım. Çıkmak için çırpındığı kuyudan çıkabilmesi için elimden hiçbir şey gelmiyordu. Çünkü doktor sadece zaman demişti. Aradan geçen o kadar vakitten sonra artık bazı şeyleri hatırlamaya başlayabileceğini söylemişti. O yüzden benimde tek temennim bunun en kısa sürede yaşanmasıydı.

Ayla annem yine dayanamamış olacak ki dudaklarını araladı.

"Oğlum bu kız ne zaman gidecek ?"

Alper annesinden gelen soruyla başını annesine doğru çevirdi.

"Dedim ya anne, Enes gelsin şehir dışından. Bir çaresine bakacağız."

Orhan amca da başını sallayarak söze dahil oldu.

"Benim haddime değil ama annen doğru söylüyor oğlum. Bu kızın bu evde kalması ne kadar doğru ki ?"

Ah Orhan amca, keşke derdini açık açık söyleseydin de ne sen böyle kıvransaydın ne de beni böyle strese sürükleseydin.

Ayla annem başını sallayıp Orhan amcayı onayladı.

"Olur mu efendim, haklısınız." dedi ve Ahmet babama bir bakış atıp dudaklarını ıslattı.

"Biz alalım bu kızı, madem bugün de gidemedi, bizde kalsın. Daha iyi olur bence. Sen ne diyorsun Ahmet ?"

Ahmet babam kendisine seslendiğinin farkına irkilerek vardığında oğlunda olan bakışlarını karısına çevirdi. Ayla annem Ahmet babama karşı sorduğu soruyu duymadığını anlayarak sorusunu tekrarlarken yutkundum. Alper'i bulduğumuzdan beri sadece oğluna sarılıp dakikalar boyunca ağlamış, tek kelime bile edememişti. Aradan birkaç gün geçmesine rağmen ondaki bu durgunluğun geçmediğine yine şahit oluyordum. Boş bir vakitte onunla konuşmayı aklıma yazıp ne cevap vereceğini bekledim.

"Olur. Olur tabii. İyi düşünmüşsünüz."

Ayla annem bu konuyu da halletmenin verdiği rahatlıkla ellerini dizlerine vurdu.

"Gelelim bir başka soru işaretine."

Sözleriyle yine odak noktası haline geldiğinde düşünceli bir sesle mırıldandı.

"Rabbime şükürler olsun evladım yanımda şimdi. Ama ben onu kaybettiğimi düşünüp yaşadığım acıyı unutmadım."

Sözlerini söylerken dolan gözleriyle ve çatallanan ses tonuyla yutkunu. Boğazını temizleyip kuruyan dudaklarını tekrar ıslattı.

"O mezarda birisinin kemikleri var hâlâ. Ve bize o kemiklerin sana ait olduğu söylendi."

Artık ağlamaya başlasada yine devam etti.

"Bu nasıl olabilir ya ? Bunu bize açıklayacaklar! Nasıl olur böyle bir şey ?!"

Ahmet babam Ayla annemin kendi tarafındaki kolunu sıvazlayıp destek olmaya çalıştı. Annemin de Ayla annem gibi ağladığını görünce bakışlarımı babama çevirdim. Dolan gözleriyle o da sessizce olan biteni izliyordu. Başımı omzundan kaldırıp Alper'e baktığımda onun da gözlerin dolduğunu gördüm. Avuçlarımda olan elini sıkıp ona destek olmaya çalıştım. Hıçkırık sesleri git gide dinip bittiğinde bu sefer nefes sesleri harici tekrar sessiz kalan salonun sesini hızlı adım sesleri bozdu. Peş peşe odaya dalan çocuklarıma baktım. Görkem hızını kesmeden babasının koltuk altına sığınırken Gökalp sinirli bir şekilde ayağını yere vurdu.

"Kaçamazsın Görkem! Gel buraya!"

Kaşlarımı çatarak Gökalp'i yanıma çekip dizime oturttum.

"Kardeşinle emir vererek konuşman pek doğru değildi di mi annem ?"

Gökalp omuzlarını silkerek tavrından ödün vermeden konuştu.

"Ama Görkem benim oyuncağımı kırdı! Hem de anlamayayım diye ıslak mendille birbirine bağlamış! Hiç anlamadım gerçekten!"

Bakışlarım diğer oğluma döndüğünde suçlulukla parmaklarıyla oynadığını gördüm. Suçunun gayet farkındaydı ve aslında kardeşi fırsat verse kendini de açıklamak ister gibi bir hali vardı.

"Ama ben Gökalp'in oyuncağını kırmak istememiştim ki! Yanlışlıkla oldu!"

Gökalp yumuşamaya başlayan bakışlarını, omuzlarını silkerken kaçırdı. Biraz daha kardeşini böyle görürse yelkenleri suya indirecekti ve bunun olmaması için direnmeye çalışıyordu.

"Hem eğer isterse ben oyuncağımı Gökalp'le paylaşırım!"

Gökalp omuzlarını indirerek yere sürttüğü ayağına baktı.

"Kavga etmeden oynarsak olur."

Sorunu yine kendi aralarında anlaşarak çözmelerine gülümsedim. Bende kolumu açarak Gökalp'i yanıma çağırdığımda oğlum davetimi geri çevirmeyerek dizimden kalkarak yanıma geldi. Hemen yamacıma gelip yerleşmesine tebessümle bakarken açılan kapı sesiyle bakışlarım kapıdan giren kişiye döndüm. Az önce gülen yüzüm giren kişiyle düz bir hal aldığında Gökalp gördüğü kişiyle rahatsızca konuştu.

"Anne bu abla ne zaman gidecek ? Kendi evi yok mu ?"

Ben Gökalp'in sorusuyla dudaklarımı birbirine bastırırken Özge, Gökalp komik bir şey söylemiş gibi gülerek gelip çaprazımızda duran koltuğa oturdu.

"Ay n'oldu, sıkıldın mı benden hemen küçük adam ?"

Gökalp Özge'ye ters ters bakıp bir şey söylemeden babasına döndü.

Alper oğluna bakıp dudaklarını ıslattı.

"Bu akşam gidecek oğlum."

Özge'nin, aldığı cevapla yüzü ifadesizleşirken yutkunarak bakışlarını Alper'in üzerinde gezdirdi.

"Nasıl yani, beni bu zor durumda kovacak mısınız ?"

Yaptığı duygu sömürüsüne gözlerimi devirip dilimi dişlerimde gezdirdim. Öyle de iyi oynuyordu ki ödül veresim geliyordu.

"Böyle zor durumda olan bir kadını kovmak," diye kelimeleri bastıra bastıra söylediğimde nihayet dikkatini çekebilmiş, bakışlarını bana çevirmesini sağlayabilmiştim.

"Böyle zor durumda olan bir kadını kovmak, elbette bize yakışmaz. Sadece Enes işlerini halledip gelene kadar annemlerde kalacaksın."

Önce bakışlarını etrafta dolaştırdı. Sonra yerinde dikleşti ve tek kaşını kaldırarak bana baktı.

"Ya babam gelirse ? O zaman beni kim koruyacak ?"

İşte benim sınırımı aştığı yer burasıydı. Bencildi. Ve bunu sürekli dile getirmekte katiyen bir sıkıntı görmüyordu.

"Alper senin koruman mı Özge ?" diye çıkıştığımda benden böyle bir atak beklemiyor olacak ki şaşkınlıkla bana baktı.

"Ayrıca gerektiği takdirde Ahmet babamın da en az Alper kadar dikkatli olacağına inancım sonsuz."

Gözlerini kapatarak birkaç saniye bekleyip açtı. Şimdi gözleri dolu doluydu ve emindim ki yeni bir duygu sömürüsünün ilk adımıydı bu. Ama şu kadarcık kısa bir sürede bile bıktırmıştı artık. Özge tam dudaklarını aralamıştı ki Ayla annem konuşmasına müsade etmeden ondan önce davrandı.

"Hadi biz kalkalım artık! Yeter bu kadar, çocuklarda dinlensin, birbirlerine zaman ayırsınlar biraz."

Ayla annem zengin kalkışı yaparak Özge'yi de kolundan tutup beraberinde kapıya sürükledi. Ahmet babam iyi geceler dileyip peşlerinden gittiğinde koltukta uyuya kalan Azra ve Ahsen'e gitti gözlerim. Aceleden onları unutup kalkıp gitmişlerdi ama zaten başımın üstünde yerleri vardı.

Annemler de Orhan amcayı alıp Ayla annemlerin arkasından çok durmadan giderlerken çocukların da oturdukları yerde uyuklamaya başladıklarını fark ettim. Onlara şefkatle gülümseyip Alper'e döndüğümde zaten beni izlediğini görünce tebessüm ettim. Bakışlarını yüzümden çekmediğinde Gökalp'i kucağıma alırken ona yandan bir bakış attım.

"N'oldu ? Neden öyle bakıyorsun ?"

Omuzlarını silkerek Görkem'e uzanırken oğlumun başına bir öpücük bıraktı.

"Sadece, çok güzelsin."

Duyduğum iltifatla yüzümü kaplamak için fırsat kollayan gülüşüme izin verdim. Kucağımda oğlum olmasa 'yaa' diyerek yerimde sallanmam olasıydı.

Kısık sesli bir teşekkür mırıldandıp bakışlarımı kaçırarak çocuk odasına doğru adımlamaya başladım. İltifatı beni ilk tanıştığımız zamanlara götürmüştü. Aynı heyecanı, aynı mutluluğu yaşatmıştı.

Ben Gökalp'i yatağına yatırırken Alper'de Görkem'i yatırdı. İkisini de öptükten sonra birlikte Zeynep'e de baktık. Çocukların hepsi uyuyunca kızları da hazırladığımız yataklara yatmaları için uyandırıp onları da yatırmıştık. Alper elimden tutup beni odamıza çekelerken huzurla gülümsedim. Hatırlamasa bile kendini bana açmaktan çekinmiyordu. Bu hali beni de umutla dolduruyordu.

Odamıza girdikten sonra kapıyı kapatıp kollarını belime doladığında boynuma bir öpücük bıraktı. Hemen sonra öptüğü yere burnunu yasladığında bu anın tanıdıklık hissiyle tüm kaslarım gevşedi. Bunu seviyordum. Ruhumun ruhunda dinlendiğini, ellerinin yerinin ellerimin altı olduğunu daha iyi anlıyordum.

Başını sol şakağıma yaslayıp dudaklarını araladı. Verdiği nefesi tenime çarpıyor, heyecandan hızlanan kalbimi daha da hızlandırıyordu.

"Seni ilk defa öpmeden hemen önce," diye kısık sesle mırıldanıp yutkundu. Sol omzuma damlayan gözyaşının hemen ardından devam etti.

"Aynı bu şekilde sarıldım sana. Değil mi ?"

Fakat daha birkaç adım atabilmiştim ki arkamdan belime sarılan kollarla irkilerek durdum. Burnuma dolan kokuyla birlikte hızla belimi saran kolların arasında dönüp boynuna sarıldım.

"Alper!"

Kulağıma bir gülüş sesi geldiğinde bende mutlulukla gülümsedim.

"Güzelim."

Sesini duymanın verdiği huzurla boynundan geri çekildim ve ellerimi yanaklarına koydum.

Gözlerimden damlayan yaşların sebebi zihnime düşen o an değil, bunu onun hatırlamasıydı.

Ben bu haline gülerken o bakışlarını gülüşüme indirdi. Baş parmağı dudağımın kenarına değdiğinde gülüşüm git gide küçüldü ve kayboldu. Alper bunu fark eder etmez yutkundu ve bakışlarını gözlerime çıkardı.

"Seni öpsem, şimdi, burda." dedi ve boşta kalan elini belime koydu.

"İzin verir misin bana ?"

Tıpkı o gün yaptığım gibi kolları arasında ona dönüp ellerimi yanaklarına yasladım. Alacağım cevabı az önce öğrenmiştim ama yine duymak istiyordum.

"Alper ?" diye sadece ismini söyleyebildiğimde ellerini yanaklarıma çıkardı. İnce parmakları yanaklarıma süzülen yaşları tek tek sildi.

"Söyle güzelim."

Hıçkırmamak için dudaklarımı ısırsamda devam edebilmek için dudaklarımı araladım.

"Sen," diyip yutkunduktan sonra devam edebilmek için kendimi zorladım.

"hatırladın mı ?"

Alper gözlerini kapatıp başını başıma yasladı.

"Bir süredir rüya gibi, hayal gibi zihnime düşüyordu zaten. Silik silik. Yarım yamalak bir şekilde."

Burnunu çekip dudaklarını araladı tekrar. Bunu yüzüme vuran nefesinden hissettim.

"Seni görünce, yüzünü görünce taşların yerine oturması daha kolay oldu. Dün, bu odaya girince, seninle aynı yatağa yatınca yine oldu. Ama bu sefer emindim. O anlarda yanımda olan kişinin sen olduğundan emindim."

"Alper,"

İsmini sayıklar gibi söylememe rağmen beni dinlemeyip devam etti.

"Tam hissettim Beyza. Sanki o boşluklar yok oldu. Ben uzun zaman sonra eksik hissetmedim. Olmam gereken yerdeymişim gibi hissettim. Anlıyor musun ?"

"Anlıyorum. Anlamaz mıyım ? Ben seni hep anladım."

Alper sözlerime karşılık alnını yasladığı alnımdan çekip gülümsedi.

"Şimdi, öpebilir miyim seni ? İzin verir misin bana ?"

Hem ağlayıp hem gülerken başımı hızla aşağı yukarı salladım. Gözyaşlarım çenemden aşağı yuvarlanırken Alper önce gözyaşlarımı sildi. Ardından dudaklarını usul usul yüzümün her bir yanında gezdirdi. Özlemimin geçtiğini hissetmek yerine daha da belirgin hale geldiğini fark ettim. Saniyeler sonra Alper geri çekildiğinde son bir kez daha alnımı da öptü. Ellerini yanaklarımdan çekip belime koyarak bedenimi bedenine yasladı. Başını saçlarıma dayayıp orada soluklandı. Sanki bu ona şifa olacakmış gibi. Sanki onun derdinin devası benmişim gibi...

Alper baş parmağıyla belimi okşarken ben ellerimi saçlarına daldırdım. Başımı omzuna koyup burnumu boynuna yasladım. Onun kokusu bana şifaydı. Varlığı en büyük desteğim, teni en büyük tesellimdi.

Alper ellerimi tutup beni de kendisiyle birlikte yatağa çekti. Yatak örtüsünün üstüne yan yana uzandığımızda başımı göğsüne yasladım. Kalp atışlarını duymak beni rahatlatırken elleri yine belimi buldu. Hem artık hatırlamaya başlamıştı. Öyle ya, onun tabiriyle kalbi her ne kadar beni hatırlıyor olsa da artık aklı da hatırlayacaktı. Hatta hatırlamaya başlamıştı bile... Bunu bilmek içimi ferahlatırken yutkundum.

Büyük konuşmamak lazımdı.

Onsuz asla yapamam diyemezdim. Çünkü bir yıl da olsa yapmıştım. İnsan her ne kadar ölürüm biterim dese de, bitmiyordu. İllaki kendini hayata bağlayacak bir sebep buluyordu. Ben çocuklarıma tutunmuştum. Alper olmadan hayata devam edebilmek için kendime çocuklarımın olduğunu hatırlatıp durmuştum. Yine de devam etmiştim işte. Alper'in varlığında olduğu gibi olmuş muydu ? Kesinlikle olmamıştı. O bir yılın nasıl geçtiğini bir ben, bir de Allah bilirdi. Ama şimdi yanımdaydı işte. Yanımdaydı ve benimleydi.

Gözlerimi kapatıp bizi bir daha ayırmaması için Allah'a dua ettim.

Alper saçlarımı öpüp yanağımı okşadı.

"Ne düşünüyorsun güzelim ?"

Kuruluktan kabul tutmuş dudaklarımı ıslatıp yanağımı eline bastırdım.

"Sensiz geçen o bir yılı."

Alper çenemden tutup bakışlarımızı birleştirirken yutkundum.

"İki sade kahve içerek başladı bizim hikâyemiz. Kırk yılı doldurmadan da bitmez Allah'ın izniyle." dedi ve güldü.

"Kendini bunları düşünüp üzme daha fazla. Lütfen."

Başımla Alper'i onaylayıp kalbinin üstünden öptüm.

"Peki ikizlere hamile olduğumu söylediğim anı hatırlıyor musun ?"

Alper sorduğum soruya karşı alt dudağını büktü. Hevesimin kırılmasına müsade etmeden söze girdim.

"Çalıştığım hastanede şans eseri öğrenmiştim. İş çıkış saatleriydi. Doktorun yanından çıktığımda hâlâ inanmakta zorluk çekiyordum çünkü daha birkaç haftalık evliydik ve beklemiyordum. Odadan çıkar çıkmaz önüme tutulan çiçeklerle senin geldiğini anlamıştım. Görevdeydin çünkü. Eve gelene kadar zor sabretmiştim." dedim ve o anları hatırlayarak güldüm. Aklıma gelen şeyle yerimde doğrulurken gözlerim etrafta dolandı.

"Ne arıyorsun güzelim ?"

Alper'e bakmadan ellerimi salladım.

"Telefonumu! Çünkü o anın videosu vardı!"

Alper de yerinde dikleşerek etrafa bakındı. Fakat saniyler sonra bir şey hatırlamış gibi bana döndü.

"Salonda gördüm ben. Koltuğa oturmadan yemek masasının üstüne bırakmıştın ya!"

Benim heyecanımın ona da yansıdığını görünce güldüm. Hızlı hareketlerle yataktan kalkıp salona koşturdum. Alper'in yavaş olmamı söyleyen ikazlarına rağmen...

Telefonumu aramadan direkt yemek masasının üstünde görünce gülümseyerek aldım. Odaya dönüş yolunu da aynı hızla bitirip tükettiğimde kapıyı arkamdan kapatıp yatağa atladım. Alper bu halime gülerken elimden tutup beni kendine çekti. Bu hareketi dengemi kaybedip üstüne düşmemi sağlarken ikimizde aynı anda güldük. Sırtımı göğsüne yaslayıp telefonu ikimizin de göreceği şekilde önümde tuttum. Parmaklarım defalarca izlediğimden olsa gerek hemen videonun yerini buldu ve açtı. Video oynarken bende daha önce hiç izlememişim gibi aynı heyecanla izledim. Video bitince bakışlarımı Alper'e çevirdim.

"Ne düşünüyorsun ?"

Alt dudağını büküp bakışlarını ekrandan çekmeden beni cevapladı.

"Bence bu haberi bana bir kez daha vermelisin."

Demek istediği şeyi anladığımda gülerek gözlerimi devirdim.

"MaaşAllah yani Alper! Her şeyi unuttun şu dört çocuk felsefeni unutmadın yani!"

Alper gözlerini kısarak biraz düşündü.

"İlk buluşmamız mıydı ? Üzerinde bej rengi bir kıyafet vardı hatta."

Hevesle başımı sallarken başımı omzuma eğdim.

"Başka ne hatırlıyorsun ?"

Alper dudaklarını aralayıp hatırladığı şeyleri anlatmaya başladığında bende eksik yerleri tamamladım. Yeri geldi hiç hatırlamadığı anılarımızı anlattım. Yeri geldi benimle yaşamadığı, ama onun bana anlattığı anılarını bile anlattım.

Biz bu şekilde gece karanlık örtüsünü etraftan kaldırana kadar konuştuk. Ben ona anlattım. O dinledi.

Sabahın ilk ışıklarına kadar, biz hoş sohbetler ettik.

 

 

-Bölüm Sonu-

 

Sonunda mutlu biten bir bölüm snsdnjc. Uzun zaman olmuştu 🤭

Daha açıklığa kavuşacak birçok bilinmeyen var ama açıklığa kavuşması çok da uzun sürmez.

Neyse, özlemiş misiniz bu Alper'i ?

Özge'nin çarşafı pazara çıkacak, bunun içinde az sabır 🤏🏻

Hadi Allah'a emanet olun!

Loading...
0%