@uuykusuzvedengesiz
|
Selamun aleyküm ahali! Şu ana kadarki en uzun bölümle geldim. Finale yaklaşık beş bölüm kaldı. Bu yolculukta benimle olan herkese teşekkürler. 🌿🍃 Ve yine geleneksel sözümüzü söylemeden geçemeyeceğim. Desteklerinizi eksik etmeyiniiz 👉🏻🥲👈🏻 Mesela bol bol yorum gibi 🤌🏻 Sınır 25 oy 15 yorum 🤝🏻 Yaparsınız siz biliyoruuuuum 💞
•
Düşünceler bazen insanı boğuyordu. Her ne kadar çırpınıp o sudan çıkmaya çalışsa bile biraz nefes aldıktan sonra insanı tekrar içine çekiyor, nefessiz bırakana kadar yine yakasını bırakmıyordu. Gözlerim bana yemek hazırlamak için tezgahın başında olan kocamdaydı. Daha doğrusu aksayan bacağında. Orhan amcanın, o gün fena dayak yediğini söylediği, fakat bacağının o günden önce de böyle olduğunu tahmin ettiğini söylediği bacağında. Alper her ne kadar eski-yeni hayatına ayak uydurmaya çalışarak enerjisini harcasa da, ben bazı şeyleri düşünmeden edemiyordum. Hadi diyelim vücudundaki yara izlerini dayaktan oldu gibi bir sebeple açıklamıştı, peki neden bacağının önceden de aksıyor olabileceği gibi bir şey söylemişti ? Düşünceyle başımı, başımın yaslı olduğu elimden kaldırıp parmaklarımı açıp kapattım. Elim uyuşmuştu. Hoş öyle bir ihtimal olduğunu sanmıyordum ama olacak olsa bu gidişle bu kadar düşünmekten beynim de uyuşabilirdi. Orhan amcanın ısrarları neticesinde, Orhan amca annemlerde kaldığı gecenin ertesi günü bir otele yerleşmişti. İki gün sonra da memleketine dönecekti. Bu süre zarfında bir kez bize gelmiş, ve Alper'in şimdiye dek neden hatırlamadığını düşündüğünü anlatmıştı. Alper'i bulduğunda dövülmekten bedenin görebildiği çoğu yerinin morluklarla dolu olduğunu, yüzünün gözünün kandan belli bile olmadığını söylemişti. Alper'i bir klinik hastanesine, en yakın hastanenin orası olması sebebiyle götürdüğünde ilk müdahale burada yapılmış, fakat üstünde kimliği falan olmadığı için hasta kaydı yapılamamıştı. Hasar alan organları olduğu içinde kendini toparlaması bi hayli uzun sürmüş, ayları bulmuştu. Dinlerken her söylediği şeyde içim parçalanmış, yine de kendi içimdeki soru işaretlerini dindirebilmek adına sonuna kadar sabretmeye çalışmıştım. Ben sonuna kadar onun anlattıklarını dinlemiştim ama sorularımın çoğunun cevaplarını alamamıştım. Alper o patlamanın olduğu alandan o bomboş araziye nasıl gelmişti ? Hastane kayıtlarını bir tanıdığı vasıtasıyla hallettiğini söylemişti. Ona da tamamdı. Hastaneden çıkınca aylarca iyileşmesi, kendini toparlayabilmesi için Alper'e kendi evinde bakmıştı. Bunun içinde ona minnettardım. Ama eksikler vardı. Anlattıklarında ciddi eksikler vardı ve ben bunun arkasında iyi bir sebep göremiyordum. Başımdaki baskıyla irkilerek daldığım mutfak dolabından çektim gözlerimi. Alper önüme gelen saç telini kulağımın arkasına sıkıştırdıktan sonra yanağımı okşayarak gözlerime baktı. "Nereye daldın gittin yine ?" Omuzlarımı silkerek bakışlarımı kaçırdım. "Düşünüyorum işte öyle." Alper karşımdaki sandalyeyi çekip oturdu. Ellerini ellerime sararak yutkunurken bir yandan da baş parmağıyla elimin üstünü okşamayı ihmal etmedi. "Bana da söyler misin ne düşündüğünü ?" dedi ve bakışlarını yüzümde dolaştırdıktan sonra derin bir nefes bırakıp devam etti. "Paylaş benimle derdini. Bir çaresini buluruz elbet." Sıkıntıyla nefesimi verip tekrar omuzlarımı silktim. Bakışlarımı yüzüne çevirdim. Gözlerim her bir zerresine değmek ister gibi uzun uzun gezindi çehresinde. "Orhan amcanın sakladığı bir şeyler olabilir mi Alper ? Hiç de benim kafamdaki soru işaretlerini gidermeye yetmedi anlattıkları." Alper bir elini elimden çekti. Dirseğini masaya yasladıktan sonra eline yanağını yasladı. Anlatılanların onu da tatmin etmediğinin farkındaydım. Fakat ona minnet duyduğu için, onu sorgulamanın ayıp olacağını düşünüyor olmalıydı. Sıkıntılı bir nefes verip omuzlarını silktikten sonra dudaklarını araladı. "Bana da yetmedi. Ama nasıl derim adamın karşısına geçip sen bir şeyler saklıyorsun diye ? Emin olsam, elimde bir sebep olsa neyse. Adam benim hayatımı kurtarmış, ben gidip ondan nasıl hesap sorayım ki ?" Aldığım cevapla durumun tam da düşündüğüm gibi olduğunu görmemle nefesimi tuttum. "Alper ben sana bir şey söyleyeceğim." Alper kaşlarını kaldırarak başını salladı. Belki de bunu ilk duyduğum an söylemeliydim ona. "Ben Orhan amca eve yeni geldiğinde havlu götürmek için peşinden gittim ya," deyip tepkisini görmek için alttan alttan yüzüne baktım. Çatılan kaşlarıyla merakın hakim olduğu bakışları yüzümü talan ederken başını salladı. "İşte o zaman Orhan Amca'nın Özge'nin kolunu tuttuğunu gördüm. Yani birbirlerini tanımaları çok olağan biliyorum ama Orhan amca Özge'ye 'Sakın onlara bir zarar vereyim deme! Seni kendi ellerimle mahvederim!' gibi şeyler söylüyordu. Sen tekrar bir baş başa konuşsan mı şu adamla acaba ?" Sözlerimi bitirir bitirmez Alper'in kaşları daha çok çatıldığında ne söyleyeceğini bekledim. "Önce gece odaya girme girişimi, sonra da Orhan Amca'nın bu söyledikleri..." Yutkundu. "Derdi ne bu kızın ?" Alper'in sorusuna gözlerimi devirip kollarımı göğsümde bağladım. Sandalyede arkama yaslanırken imalı bakışlarımı üzerine çevirdim. "Vallahi seninle bir derdi var gibi ama..." diyerek omuzlarımı kaldırdım. Alper sandalyemin altından tutarak sandalyemi kendi sandalyesine yaklaştırdı. Yüzlerimizde bu sayede birbirlerine yaklaşırken verdiği nefes yüzüme çarptı. "Ne derdi varmış benimle ?" Tekrar gözlerimi devirip yüzümü yan tarafa çevirip bakışlarımızı ayırdım. "Sana olan ilgisini fark etmemiş olamazsın Alper!" Alper boşta olan eliyle çenemi tutup yüzümü yüzüne çevirdi. İyice dibime girdi. Bu yakınlığı konuya olan dikkatimi dağıtmama sebep olacağından bir karış kadar geri çekildim. "Bilemiyorum. Benim tek ilgilendiğim sensin." Alper sözlerini bitirdikten sonra tam öpmek için bana doğru eğilmişti ki, yüzü yüzümü teğet geçti ve eli saçlarıma gitti. Kaşlarım bu ani değişimin sebebini anlamadığımdan çatılsa da Alper'in sesiyle çatılan kaşlarım gevşedi. "Bak güzelim, saçlarını toplamadığın için yemeklere saçın düşebilir." Alper'in konuşmasıyla yüzüme bir gülümseme kondurup arkamı döndüm. Bir elimi göğsüme götürürken rahatlıkla nefesimi verdim. Allah'ım! Neredeyse çocuklarımıza da yakalanıyorduk! "Annem ? Uyandınız mı siz ?" Gökalp ne olduğunu anlamaya çalışır bir biçimde tek paçası yukarıya sıyrılmış mavili pijamasıyla kapıda dikiliyor, Görkem de üstünü değiştirmiş bir şekilde, artık kendi başına yürüyebilen kardeşinin elini tutmuş ve Gökalp'e göre çok daha ayılmış bir şekilde sadece birkaç adım geride duruyordu. Görkem, Gökalp'i umursamadan Zeynep'e öncelik vererek mutfağa girdi. "Ne yapıyorsunuz siz anne ?" Görkem'in sorusuna karşılık şaşkınlıkla konuştum. "Ben mi ?" Görkem kaşlarını çatarak bana baktığında kafamı bir yerlere vurmamak için zor durdum. Çocuk anne diyordu, Alper'e anne diyecek hali yoktu ya! Hayır yakalanmamızda ilk değildi, aradan zaman geçmiş olsa da zamanında önümüze gelene yakalandığımız zamanlar atlatmıştık! Buna rağmen bu ani şok karşısında vereceğim tepkileri hâlâ daha kontrol edemiyordum. Görkem anlamsız bakışlarını babasına çevirerek başını iki yana salladı. "Baba, annem iyi mi ?" Alper bu halime bıyık altından gülerek Görkem'e döndü. "İyi oğlum. Neden sordun ?" Görkem alt dudağını dışa bükerek başını sağ omzuna eğdi. "Bilmem. Bir tuhaf sanki." Alper bu sefer gülüşünü gizleme gereği duymadan güldüğünde dirseğimle karnına dokundum. Bu halimle eğlendiği aşikârdı. Fakat ben çocuklarımın önünde utanmaktan hiç mi hiç memnun değildim. "Babanız da tam kahvaltı hazırlıyordu. Ne istersiniz bakalım kahvaltıya ?" Alper'i kâle almadan sorduğum soruyla Gökalp'in de uykusu dağılırken eli göbeğinin üstüne gitti. Dilini dudaklarında gezdirip parmak uçlarında kalkarak tezgahın üstüne bakmaya çalıştı. "Ben de acıkmıştım zaten. Ne olsa yerim." Alper Gökalp'in tepkisine gülerek ayağa kalktı ve Gökalp'i kucağına alıp tezgahın üstünü rahatça görmesini sağladı. Onlar baba oğul kendi aralarında konuşurlarken bende yanıma gelen oğlumu öpüp kardeşini sandalyesine oturtturdum. Görkem kendi sandalyesine oturduktan sonra bakışlarını bana çevirdi. "Anne ?" Zeynep'in elindeki oyuncağı ağzında gevelememesi için elinden alırken ağzına emziğini verdim. Hemen sonra bende bana seslenen oğluma dönüp gülümseyerek saçlarını okşadım. "Efendim annem ?" Görkem gördüğü ilgiden memnun bir şekilde yanağını avcuma yaslarken onun bu haline içim gitti. Bu koşturmacada onlarla yeteri kadar ilgilenememe rağmen hiç mırın kırın etmemişlerdi ve ben bu tavırları karşısında gerçekten büyüdüklerini anlamıştım. "Biz hiç lunaparka gitmedik. Bizi lunaparka götürür müsünüz ?" Sözleriyle birlikte bende bu gerçeğin farkında vardığımda yutkundum. Aslına bakarsak şu son bir sene oldukça yoğun geçmişti. İkizlerin büyük olmamasının yanında yeni bir bebeğinde sorumluluğunu üstlenmiştim ve her ne kadar dışarıdan yardım almış olsamda aslen bunu tek başıma yapmıştım. Hâl böyle olunca da ikizlerin isteklerini çok da yerine getirememiştim. Çünkü yetişemiyordum. Fakat şimdi Alper vardı. Bu aileye çocuklara göre yeni dahil olmasına rağmen yüklerimi şimdiden hafifletmişti. Başımla onaylayıp düşüncelerimle solan gülüşümü tekrar yüzüme kondurup yanağından öptüm. "Nasipse gideriz annem." Görkem ellerini birbirine vurup heyecanla kardeşine döndüğünde lunaparkta olan oyuncakları kardeşine anlatmaya başladı. Zeynep ağzında gevelediği iki parmağını kendisiyle konuşan abisini fark ederek ağzından çıkardı. Şaşkın bakışları abisinin ne anlattığını anlamadığını belli eder bir şekilde bana döndüğünde ona gülerek yanağını öptüm. Arkamı dönüp tezgahın başındaki ikiliye dönerek birkaç saniye de onları izledim. "Ee, ne hazırlıyorsunuz bakalım bize baba oğul ?" Alper başını bize doğru çevirip göz kırptı. Midem bu hareketiyle kasılırken, aradan geçen zamana rağmen hâlâ onun tek bir hareketiyle etkilendiğimi bir kez daha deneyimledim. "Gökalp şef kararsız kaldı. Şu an sadece çay var." Gökalp babasının dediğine içerlemiş olacak ki babasının kucağında hareketlenip yere indi. "Ben yemek yapmaktan vazgeçtim." Alper onun bu tavrına gülüp başını bir öpücük kondurup işine döndü. Bende Gökalp'in kendi sandalyesine oturmasıyla kalkıp Alper'e yardım etmeye başladım. Kısa bir süre içinde kahvaltıyı hazırlayıp neşeyle kahvaltı faslını sonlandırdığımızda içeriye geçtik. Fakat daha oturamadan kapının çalmasıyla adımlarımı kapıya çevirdim. Gülerek açtığım kapıyı gördüğüm yüzle kapatmamak için kendimle savaş verirken derin bir nefes bıraktım. Yine de evime gelen bir misafir olduğu için kendimi zorladım. "Hoş geldin." Yüzüme sahte bir gülümseme kondurup içeriye giren Özge'nin peşinden bende odaya girdim. "Misafire de neden geldiği sorulmaz ama, bir sorun mu var ?" Özge saçlarını savurarak omuzlarını silkti. Kırıklar olduğunu söylediği koluyla... Hemde sargılı bir şekilde boynuna asılı olmasına rağmen. Belli ki o bunun farkında bile değildi fakat ben fark etmiştim. Alper elinde çocukların oyuncaklarıyla salona giriş yaptığında bakışları Özge'yi buldu. Soru dolu bakışları Özge'de oyalanmadan bana çevrildiğinde omuzlarımı silkerek bakışlarımı ondan çektim. "Eşyalarım burada kalmıştı öyle apar topar gidince. Bende lazım olunca geleyim dedim." Özge en sonunda bizlere bir açıklama bahşettiğinde kaşlarımı havaya kaldırdım. Ben bugün bu kızın derdini anlayacaktım. Başımı Alper'e çevirip dudaklarımı ıslattım. "Hayatım sen çocukları babaannelerine götürür müsün ? Halaları onlarla oynamak istiyordu." Alper sözlerim karşısında kaşlarını çatarak birkaç saniye bunun nereden çıktığını sorgulamış olacak ki duraksamıştı. Hemen sonra yüz ifadesinden anladığım kadarıyla itiraz etmek için dudaklarını araladı. Fakat ben ondan önce davranarak lafa atıldığımda susmak zorunda kalmıştı. "Hem sabah konuştuğumuz şu meseleyi de halledersin hazır dışarıya çıkmışken." Alper sıkıntıyla nefesini vererek saçlarını karıştırdı. Başını aşağı yukarı sallayarak beni onaylayıp çocuklara döndü. "Hadi geçin bakalım giydirelim sizi." Alper çocuklarla odaya gittikten sonra salona uzun bir sessizlik hakim oldu. Dakikalar sonra Alper çocuklarla birlikte salona döndüğünde çocukları tek tek öpüp yaramazlık yapmamaları ve dikkatli olmaları konusunda tembihledikten sonra onlarla kapıya kadar gittim. Alper çıkmadan önce sağ şakağıma bir öpücük bırakıp geri çekildi. "Hiç içime sinmedi böyle Beyza'm. Yalnız kalmasa mıydın o kızla ?" Gözlerimi kapatıp açarak yanağını öptüm. "En fazla ne olabilir ki Alper ?" diye mırıldanıp gülümseyerek elimi göğsüne koydum ve gözlerine baktım. "Hem telefonun yanında sonuçta, bir şey olursa mutlaka ararım seni." Alper biraz duraksasa da, ben gülümseyerek el sallayınca çocukların peşinden Zeynep'le birlikte çıktı. Kapıyı kapatınca yüzümdeki gülümsemeyi silip salona girdim. "Bende yemek yapacaktım. Gelip yardım etmek ister misin ?" Özge memnuniyetsiz bir ifadeyle bana bakarak başını salladı ve peşime takıldı. Unuttuğum gerçekle birlikte gözlerimi kapattım. Alper'e Özge'nin kolunun kırık olmadığını söylemeyi unutmuştum! Sinirle kapattığım gözlerimi açarak mutfağa doğru ilerledim. Mutfağa gelince sandalyelerden birisini çekip oturduğunda bakışlarımı ona çevirdim. Oturduğu sandalye benimkiydi. Buna dikkat edip özellikle benim sandalyeme oturduğunu sanmıyordum. Fakat sevememiştim ya, her hareketi bana batıyordu ve ben istemsizce her hareketinin arkasında bir art niyet arıyordum. Derin bir nefes alıp kollarımı göğsümde bağladım. "Eee Özge, anlatsana biraz." Özge kaşlarını kaldırarak bana baktı. "Ne anlatayım ?" Omuzlarımı silkerek malzemeleri çıkarmak için sebzelerin durduğu dolaba ilerledim. "Nasıl bir hayatın var ? Hayatında biri var mı ? Okuyor musun, çalışıyor musun ? Bu ve bunun gibi gidişat soruları falan. Anlat işte." Özge sorduğum sorularla sandalyesinde arkasına yaslandı. Onu sorgulamamdan hoşlandığını hareketlerinden rahatça anlayabiliyordum. "Bir adam tüm hayatımı mahvetti işte. O yüzden buradayım ya." dedi ve nefeslenip devam etti. "O adam cezasını çekmek zorunda." Babasına baba bile demiyor, bahsederken o adam diye bahsediyordu. Belki de ona geçmişini hatırlatmanın bana bir faydası olmayacaktı. Fakat o anlatmadan ben nasıl bir şeyler öğrenebilirdim ki ? Dolaptan çıkardığım sebzeleri önüme alıp soyarken Özge'ye döndüm. Bir taraftan da tatlıyı yapıp dolaba atacaktım. "Buzdolabından süt çıkarabilir misin ?" Özge bir şey demeyip buzdolabına ilerledi ve sütü çıkarıp önüme bıraktı. O sırada Özge'nin telefonu çaldığı için mutfağın diğer ucuna giderek telefonunu açtı. Telefonda kiminle konuştuğunu bilmiyordum fakat bakışlarını bana çevirdiğinde bende ona baktığım için mecburen gülümsedim. Karşısındaki kişiyi onaylayıp telefonu kapattığında yavaş adımlarla yanıma geldi. Buzdolabına yaslanıp beni izlemeye başladığında özellikle bakışlarımı ona çevirmedim. Kuru yiyeceklerin olduğu dolaptan pudingi çıkardıktan sonra geri tezgahın önüne adımladım. Köşede duran bıçaklıktan bıçak alıp pudingin köşesini kestim ve bıçağı tezgaha bıraktım. Pudingi pişirmek için küçük bir tencere aramaya koyuldum. Aradığım gibi bir tencere bulup ocağın üstüne koydum. Toz pudingi tencereye döktükten sonra sütü almak için Özge'nin olduğu tarafa uzandım. Sütü aldıktan sonra pudingin üstüne ilave etmeye başlamıştım ki bakışlarım tekrar tezgahın o tarafına kaydı. Az önce puding paketini açmak için kullandığım bıçak bıraktığım yerde yoktu. Bir an acaba kullanıp lavabonun içine mi bıraktım diye düşünsem de hayır, oraya bıraktıktan sonra bir daha kullanmamıştım. Bıçak olduğu yerde yoktu, çünkü bıçağı Özge almıştı. Vardığım farkındalıkla boğazıma bir yumru oturdu. Sakin olmaya çalışarak yutkundum. Elim telefona giderken dudaklarımı ıslattım. Her ne kadar elimden geldiğince normal davranmaya çalışsamda şu an karşımda beni izleyen kadında bir bıçak vardı ve o bıçağı yemek yapmak için almadığı kesindi. Alper'in numarasını bulup arayarak telefonumu kulağıma yasladım. Telefon açılır açılmaz bakışlarımı Özge'den uzak tutarak dudaklarımı araladım. "Alper, evde patlıcan kalmamış. Yemeği patlıcan olmadan yapamam da. Acil lazım. Çocukları bıraktıysan hemen getirebilir misin canım ?" Alper bir tuhaflık olduğunu anlayarak hemen eve geleceğini söylediğinde telefonu kapatmadan tezgahın üstüne bıraktım. Normal davranmalıydım. Derin bir nefes aldıktan sonra pudingleri koymak için kaselerin olduğu dolaba ilerledim. Ve maalesef ki bunun için Özge'ye arkamı dönmek zorundaydım. Kaseleri çıkarıp tezgaha bırakmak için arkama dönmeye kalktığımda boğazıma yaslanan bıçakla elimdeki tüm kaseler yeri boyladı. Camların kırılma sesi tüm mutfağı kaplarken yutkunamadım bile. Kulağımın dibinde fısıltı halindeki ses kırılma sesinden sonra mutfağa hakim olurken korkuyla yerimde titredim. "Demek patlıcan lazım ? E buzdolabında vardı ?" Zorlukla dudaklarımı aralayabildiğimde bir elimi koluna dokundurdum. "Ne istiyorsun ?" Mutfakta Özge'nin kahkahası yankılandı. "Kocanın canını istiyorum!" Duyduğum sözlerle başımdan aşağı kaynar sular döküldü sandım. Bedenim bir krizin eşiğindeymiş gibi yaşadığım farkındalıkla yerinde titredi. Ceza çektirmek istediği adam babası değil, Alper'di... Gözyaşlarım yanaklarıma dökülmeye başladığında dudaklarımdan sadece bir hıçkırık çıktı. Ben Alper'i eve çağırmıştım! Ona takıntılı bir manyağın, onu öldürmek isteyen birinin ayağına çağırmıştım! "Neden ?! O sana sadece yardım etti!" Boğazımdaki bıçağı çekip sinirle saçlarımdan tutarak beni ileriye doğru ittiğinde yere kapaklandım. Daha yeni kavuşmuştum Alper'e, göz göre göre ellerimden kayıp gitmesini izleyemezdim! Yerden destek alarak ayağa kalktım ve Özge'ye döndüm. "Sen bir kuyruk acını söylesene! Neden kıvranıyorsun kaç zamandır ?!" Özge öfkeyle bağrışıma karşı elindeki bıçağı bana doğru sallayarak bağırarak cevap verdi. Gözü dönmüş gibiydi. Ne yapacağını benim kestirmem imkânsız gibi gözüküyordu zira kendi bile ne yaptığının farkındaymış gibi durmuyordu. "Senin o kocan benim hayatımı mahvetti! Benim sevgilim senin kocan yüzünden bir buçuk senedir akıl hastanesinde sen biliyor musun ?!" Duyduğum sözlerle sinirle güldüm. Bir buçuk sene öncesi Alper'in askerlik yaptığı zamanlara tekabül ediyordu. Belli ki Özge'nin sevgilim diye bahsettiği adamda Alper'in karşısında çıkmış bir hainden başkası değildi. Çünkü Alper zararsız bir canlıya zarar verecek biri katiyen değildi. "Senin sevgilin ne yaptı da Alper akıl hastanesine girmesine sebep oldu ?! Senin sevgilin Alper'e ne yaptı da o duruma geldi ?!" Özge saçlarını geri atıp elini salladı. "Burak sadece inançları uğruna savaştı, o kadar!" Öfkeyle gülerek ona baktım. "Tüküreyim öyle inanca be! Onların o saçma inançları hainlikten başka bir şey değil anladın mı! Yaşadığı topraklara ihanet edenin bu topraklarda hakkı yok!" Özge sinirle elindeki bıçağı sallayarak bana yaklaşmaya başladı. "Eceline mi susadın sen ? Kocanın gelmesini de bekleyemeyeceksin herhalde ? Yoksa ondan önce mi gitmek istersin öteki tarafa ?!" Geri geri giden adımlarım kapıyı bulduğunda birkaç adım daha geri geri gittim. Eğer vitrinde duran vazoya ulaşabilirsem onu kısa süreliğine de olsa etkisiz hâle getirebilirdim. Ellerimi kaldırıp bana yaklaşmasını istemiyormuşum gibi havada tuttum. İki adım sonra vitrinin yanına vardığımda hızla elim vazoya gitti. Özge bir şey yapmaya çalıştığımı fark ederek hareketlerini hızlandırdığında elime aldığım vazoyu ona doğru savurdum. Kolumdan tuturak vazonun kapıya çarpmasını sağlarken kırılan vazonun elimde kalan büyük parçasını bana doğru çevirdi. Her ne kadar direnmeye çalışsam da kolumu ters çevirerek karnıma yaklaştırdı. Anında cam parçasını tutmayı bıraktığım için cam parçası karnıma saplanmadan yere düştü. Özge birbirine bastırdığı dudaklarını aralayarak bağırdı. "Eeeh! Yetti be!" En sonunda elindeki bıçağı karnıma sapladığında dudaklarımdan sadece kısık bir inleme çıktı. Özge hiçbir acıma belirtisi göstermeden bıçağı geri çektiğinde acıyla bağırdım. İçimden çıkan bıçağın ardından dizlerimin üzere çökmüştüm ki Özge saçlarımdan tutarak salona kadar sürükledi. Acıdan ağzımdan çıkan inlemelere engel olmak şöyle dursun, artık ağlamaya başlamıştım. Fiziksel acı zaten vardı, fakat Alper'i kendi ellerimle buraya çağırmış olmak canımı daha da çok yakıyordu. Fakat tüm bunlara rağmen, ağzımı açıp bir defa olsun merhamet dilenmedim. Zira ben bir asker karısıydım. Şehitlerimin kanıyla sulanmış vatanımda, bir soysuzdan af dilemek... Bunu gururum, hayatımı üzerine inşa ettiğim değerlerim için yapmazdım. Özge yutkunarak bana baktıktan sonra tekli koltuğun koluna oturup elindeki bıçakla beklemeye başladı. "Alper sana yardım etti! Seni korudu! Karşılığı bu mu ?!" Özge sorularımı duymamış gibi hiçbir tepki vermeden beklemeye devam etti. Zorlukla koltuğun üstündeki tülbentime uzanıp kesilen yerin üzerine bastırdığımda ağlamam şiddetlendi. Saniyeler sonra bahçe kapısının sesini duyduğumda acıyla kafamı koltuğa yasladım. Birkaç saniye bekleyip tüm gücümü toplayarak bağırdım. "Alper, dikkat et!" Özge bağırışım üzerine ayağa kalkarak öfkeyle bana baktı. "Kes sesini!" Özge bağırdıktan sonra kapıya doğru ilerledi ve kapının birkaç adım ötesinde durdu. Anahtarın kapıya takılış sesinden sonra kapı arkaya çarparak açıldı. Alper peşinde Orhan Amca'yla birlikte eve girdiğinde Alper'in bakışları direkt beni buldu. Gözleri şokla üstümde dolanırken, bu saniyeler sürmesine rağmen, Özge bunu fırsat bilerek Alper'e doğru atıldı. Orhan Amca Özge'yi engellemek adına Alper'in önüne atılmaya çalışırken Alper son anda onu fark ederek Orhan Amca'yı engellemeye çalıştı. Saniyeler sonra duyulan tek ses bir inleme sesiydi.
-Bölüm Sonu-
Bir bölüm mutlu bitti ya, dedim hemen yeter bu kadar sakinlik 😐 Bıçak en son kime girdi tahmin ? Çoğunluk hep Özge'nin Alper'e saplantılı bir şekilde aşık olduğunu düşünmüştü. Peki böyle bir şeyi bekliyor muydunuz ? Sonunda Özge'nin çarşafı pazara çıktı, ama çıkmasa daha mı iyiydi ? 🥺 Bir dahaki bölümde görüşmek üzere 🦦 |
0% |