@uuykusuzvedengesiz
|
25 oy 20 yorum sınırımız 🤝🏻 Bol bol yorum bekliyorum sizden finale doğru haberiniz olsuuuuun 🥲
Hastane koridorları, son zamanlarda sıkça uğradığımız bir yer haline gelmişti. Gerçi ben evlendikten sonra daha sık uğrar olmuştum. Gerek Alper için, gerek çocuklar için, gerekse kendim için. Şu anda da kendim için buradaydım. Fakat gelme sebebim önceki geliş sebeplerimden biraz farklıydı. Ne iş yerim olduğu gelmiştim, ne hastalandığım için, ne de doğum için. Ben bu sefer hastaneye bıçaklandığım için gelmiştim. Ciddi ciddi o filmlerde gösterildiği gibi, vücuduma bıçak saplandığı için. Garipti. İnsan parmağını bir kağıt kesse bile acısını duyuyor, ve acısından kıvranmasa bile hissediyordu işte. Ama mevzu bahis bir kağıt kesiği değil de bir bıçak kesiği olduğundan, hayatımda ilk defa ameliyat olmuştum. Ameliyattan çıkalı ne kadar olmuştu bilmiyordum. Fakat kafamı tam toparlayamadığıma göre çok da uzun zaman olmasa gerekti. "Ben yine mi doğurdum ?" Etrafıma bakınarak gözlerimle bir bebek aradım. Yoktu. Daha getirmemişler miydi ? Annem bir tövbe çekerek gülmemek için başını çevirdiğinde, aramızda bunu yapma zahmetinde bulunmayan birileri olacak ki bir püskürme sesi çıktı. Bakışlarım sesin sahibini bulduğunda elini ağzına kapatan Helin'i gördüm. Kendini toparlayarak odadakilere hitaben elini kaldırdı. "Çok pardon, tutamadım kendimi." Neye güldüğünü anlamadığımdan huysuzlanarak odanın bir köşesinde, duvara yaşlanmış bir şekilde duran kocama çevirdim bakışlarımı. "Alper kaçıncı bu ? Dört mü beş mi ?" Alper'e çevrili bakışlarım yüzündeki buruk ifadeyle ve sorularıma cevap alamamayla birlikte benim de yüzüme yansıdı. "Bebeğimize bir şey mi oldu ?" Boğazıma oturan yumruyla gözlerim dolarken içimi bir korku kapladı. Alacağım en ufak bir olumsuz haberde olduğum yatağa yığılacakmışım gibi hissettim. "Cevap versenize bana!" Sesim tüm odada yankılanırken açılan kapıdan içeriye Tuğrul kucağında kız bir bebekle girdi. Bebeği yatağa benim yanıma getirdiğinde ameliyat yerime temas etmemesine dikkat ederek bebeği bacaklarımın üzerine bıraktı. Bakışlarım şaşkınlıkla bebekte dolaşırken ağzımdan çıkanlara engel olamadım. "Ne kadar büyükmüş. Nasıl doğdu bu böyle ?" Bu sefer annem kendini tutamayıp yüksek sesle güldüğünde bir süre gülüşüne devam etti. Daha sonra başını sağ eline yasladı. Sol eliyle burun kemerini sıkarken derin bir nefes aldı. "Sinirlerim bozuldu iyice." Anneme kaşlarımı çatarak bakarken neden sinirlerinin bozulduğunu anlamaya çalıştım. "Neden anne ? Bebeği mi beğenmedin ?" Annem kırgın bakışlarıma karşılık başını iki yana salladı. Hemen sonra çenesini yumruk yaptığı eline dayadı. "Beğenmediysem ne olacak kızım ? Tekrar mı doğuracaksın ?" Annemin sorusuyla birkaç saniye ciddi ciddi bunu düşündüm. Tuğrul'un geri kucağına aldığı bebeğe bir bakış atıp önüme döndüm. "Oluyor muymuş ki öyle ?" Helin ellerini havada sallayarak içtiği suyun kapağını kapatırken dudaklarını araladı. "Ay bununda morfinli hali çok iyiymiş. Arada bir versek mi ? Baksanıza kuş gibi de hafifledi." Alper dayandığı duvardan yanıma geldi ve yatağın boş kısmına oturarak eğilip başımın üzerine bir öpücük bıraktı. "Nasıl hissediyorsunuz kendini güzelim ?" Ellerimi karnımın üzerinde birleştirip alt dudağımı sarkıttım. "İyi." diye Alper'i cevapladıktan sonra meraklı gözlerimi Alper'e çevirdim. "Sen beğendin mi ?" Gözlerimle bebeği işaret edip tekrar bakışlarımı yüzüne çevirdim. Sürekli önü buğulanan gözlerimi tekrar ellerimle ovuşturdum. Yüzü bir türlü netleşmiyordu fakat ben Alper olduğuna emindim. Çünkü ben onu gözlerimle değil kalbimle görüyordum. Alper baş parmağıyla elimi okşayarak beni cevapladı. "Hem de çok beğendim." Sözleriyle gülümsedim ve kendimi geri çekerek ona baktım. Birkaç saniye alıcı gözle onu izledikten sonra dudaklarımı araladım. "Yalnız var ya, taş gibi adamsın! Nereden buldum ben seni ?" Alper gülerek başını yana çevirdi. Kim olduğunu hatırlayamadığım kadın gülerek öne atıldı. "Ay sen bulmamıştın kızım ben buldum seni ben! Gerçi bir fotoğrafını gösterdim, direkt tamam dedi!" Gözlerimi kısarak karşımdaki kadına bakarak kadını tanıyıp tanımadığımı anlamaya çalıştım. Yanımdaki adam kısık sesiyle kulağıma doğru mırıldandı. "Annem." Yaşadığım aydınlamayla birlikte inanamazca Alper'e döndüm. Ben nasıl tanımamıştım annesini ? Karşımdaki kadın gülerek söylediklerinden sonra tebessümle bize baktı. Sağ el parmaklarımın uçlarını bir araya getirip elimi salladım. "Vallahi bal gibi çocuk doğurmuşsunuz sizde! Helâl olsun!" Karşımdaki kadın sesli bir şekilde gülerek üstünü düzeltti. Utanmıştı. Fakat bu utanç yanaklarına hafif bir pembelik harici bir şey fark ettirmemişti. Yüzümdeki gülümsemeyle Alper'e baktım. "Çok tatlı bu kadın!" Alper gülerek başıma bir öpücük bıraktığında gelen uykumla iyice boynuna sokuldum. Sığındığım beden sıcacıktı. Ve olduğum durum gittikçe mayışmama sebep oluyordu. Elimi Alper'in koluna yaslayıp son bir gayret gözlerimi açık tutmak için çabaladım. "Alper ?" Alper kendisine oldukça kısık sesle seslenmiş olsamda duymuştu. "Hım ?" şeklinde bir cevap geldiğinde kolunda olan elimle kolunu okşadım yavaş hareketlerle. "Ben seni çok özledim." Alper başını başımdan çekerek sağ şakağımı öptü. "Bende seni çok özledim güzelim. Hemde tahmin edebileceğinden çok daha fazla." En sonunda gözlerim kapanırken Alper'in son sözlerini duymuştum fakat hayal mayal. Yine de bu bile uykuya huzurla dalmama sebep oldu. Zaten onun sadece varlığı bile benim huzur sebebimdi.
•••
Saatler sonra gözlerimi araladığımda elimdeki baskıyla bakışlarımı yan tarafa çevirdim. Alper, yatağa yasladığı sandalyeye yan bir şekilde oturmuş, eli elimin üstünde, başını yatağa yaslamış bir biçimde uyuyordu. Onu uyandırmaktan korkarak hareket etmeyi kestim. Dakikalarca onun uyuyan çehresini izledim. Her ne kadar kavuşmuş olsakta, benim ona olan hasretimde, özlemim de dinmemişti. Hatta saçma bir şekilde artmış bile olabilirdi. Elindeki elimi çekemeyeceğimden diğer elimle saçlarını okşamak istediğim için yan dönmek için bir hamle yaptım. Hissettiğim acıyla ağzımdan yüksek sesli bir inlemenin çıkması bir olurken, peşi sıra yanımda da bir hareketlilik başladı. Alper başını hızla kaldırıp uykulu gözleriyle bana baktı. "Beyza ?" Endişeli sesi, nefes nefese kaldığından mütevellit hızla inip kalkan göğsüyle birlikte kaşlarım çatıldı. Birkaç saniye bakışlarını etrafta gezdirip sonra tekrar bana döndü. Hasta olan benden çok o gibi duruyordu. "Ne oldu sana ?" Meraklı çıkan sesim, aklıma gelenlerle birlikte korkuyla kaplandı. "Yoksa o kadın sana da mı bir şey yaptı ?" Tüm acıma rağmen yattığım yerde hareketlenmeye başlamıştım ki Alper omzumdan tutup kalkmamı engelledi. "Hayır. Hayır benim bir şeyim yok. Bir şey yapamadı bana." Sözleriyle biraz sakinlemiş bir şekilde durup, emin olmak istercesine gözlerimi vücudunda gezdirdim. Ne ara bilincimi kaybettiğini hatırlamıyordum. O kargaşada kime ne oldu hatırlamıyordum. Tek hatırladığım inanılmaz bir korkuyla Alper'e bir şey olmadığını bilmeyi istediğimdi. Yaşadığım duygu yoğunluğuyla gözlerim dolarken burnumu çektim. Onu kaybetmek nasıl bir şey bir kez yaşamıştım. Ve ikinci kez onu kaybetme fikri bile şimdi beni yerle bir etmeye yeterdi. "Çok korktum sana bir şey yapacak diye." Sözlerimi bitirir bitirmez dudaklarımın arasından bir hıçkırık firar etti. Ben hıçkırdıkça sızlayan yaram canımı daha da yakarken iç çektim. "Alper tekrar seni kaybedeceğim diye aklım çıktı!" Alper kendi gözlerinden damlayan yaşları umursamadan benimkileri silerken dudaklarını birbirine bastırdı. Biliyordum ki benim onun için yaşadığım korkunun aynısını o da yaşamıştı. Saniyler sonra dudakları aralandığında ondan da hıçkırık sesi duymamla ağlayışım daha da hızlandı. "Beyza ben seni kanlar içinde gördüm. İsmimi yalvarır gibi çığırışını duydu en son sesini bu kulaklar. Dünyam başıma yıkıldı sandım." Tıkanmış gibi duraksayıp yutkundu. Başını iki yana salladı. Elleri yüzümün iki kenarını bulurken önüme gelen saçlarımı önümden çekti. Dokunuşlarını tenimde hissetmek belki de ilk defa beni sakinleştirmeye yetmiyordu. Başımı omzuna dayayıp nefeslenmeye çalışırken ellerini saçlarıma götürdü. Usul usul saçlarımı okşadı. "Beyza çok korktum. Bir an aklıma üşüşen o seni kaybetme düşüncesi bitirdi beni. Ne kadar büyük bir imtihandan geçtiğini çok daha iyi anladım." kısık sesiyle mırıldanışını çok geçmeden devam ettirdi. "Beyza sen bu acıya nasıl dayandın ?" Yüzündeki ifade içimdeki yangını körükledi. Ben o yangının sönmesi için hiçbir şey yapamadım. Elimden hiçbir şey gelmedi. Alper'in sorusu havada asılı kaldığında odada duyulan sesler sadece hıçkırık ve burun çekiş seslerinden ibaretti. İstesem şimdi o yokken ne kadar zorlandığımı, çektiğim acıları, uyumadığım geceleri, eksikliğini hissetmediğim, aklımdan çıkmadığı tek bir dakikanın olmadığını ona anlatabilirdim. Onsuz nasıl eksik olduğunu, hiç tam olmadığını anlatabilirdim. Fakat bunu yapmak ikimize de zarar verirdi. İkimize de zarar verirdi, ama Alper'i yıkardı. Bu yüzden ağzımı açmadım. Sessizce bekledim. Odadaki bu duygusal havanın dağılması için sustum. Eğer tek bir kelime etsem, sadece saniyler önce dinen ağlamam tekrar başlardı. Ben ağlarsam Alper'de ağlardı. Ve ben Alper'in artık gözünden tek damla yaş aksın istemiyordum. Benim onu görünce bile titreyen içim, o ağlayınca pare pare oluyordu. Aradan dakikalar geçtikten sonra, ben yatakta uzanır vaziyette, Alper başını başıma yaslamış bir şekilde duruyorduk. Odaya sessizlik hakimdi. İkimizinde üstüne ağladıktan sonra çöken o sükûnet çökmüştü. Ve şimdi ruhlarımız birbirilerinde dinleniyor, birbirlerine merhem oluyordu. Odadaki sessizliği çalan kapı sesi böldüğünde ikimizde hareket etme zahmetinde bulunmadık. Kapıdaki kişi birkaç saniye bekleyip kapıyı araladı. Kapıyı her ne kadar göremesemde, kapı gıcırtısı ne olduğunu bana anlatır vaziyetteydi. Alper kapıdaki kişiyi görünce başını başımdan çekti, elimi bırakmadan ayağa kalktı. "Hoş geldin baba." Gittikçe yatağa yaklaşan adım sesleri ayak ucuma kadar geldiğinde kesildi. Kendimi yara yerinin sızlayacağını bile bile çok hafif yukarıya çekip yüzüme de bir tebessüm kondurdum. Babam duraklattığı adımlarını tekrar bana yöneltti ve yatağın yan tarafına kadar geldi. Alper bu sebeple elini çektiğinde elimin boş kalmasıyla kaşlarımı çatmamak için çabaladım. "Nasıl oldun kızım ?" Yüzümdeki gülümsemenin daha inandırıcı olmasını istediğin için gülümsememi biraz küçülttüm. Hoş, büyük ihtimal gözlerim ağladığım için kızarıktı. Fakat emindim ki kendimi salmış halimdense, elimden geldiğince güçlü durmaya çalışmam karşımdakilere daha iyi gelecekti. "İyiyim babam. Tüm sevdiklerim yanımda nasıl iyi olmayayım ki ?" Babam yüzündeki gülümsemeyle başını aşağı yukarı salladı. Başıma bir öpücük kondurup bir şey demeden dışarıya çıktığında onunda ağlamamak için çıktığını biliyordum. Bakışlarımı Alper'e çevirip gülümsedim. "Çocuklar nerede ? Çok özledim onları." Alper dışarıda olan bakışlarını bana çevirip ellerini ceplerine soktu. "Hastanede durmasınlar diye Tuğrul bakıyor." Alper'in sözleri beni da uzak olmayan bir zaman dilimine sürüklerken yüzümdeki gülümsemeyi bozmamak artık daha zordu. Aradan ne kadar geçtiğini bilmediğim bir vakitten sonra gözlerimi aralamama sebep olan şey, ne çocuklarımın kahkaha sesleri, ne de güzel yemek kokularıydı. Gözlerimi açma sebebim dibimdeki ağlama sesleriydi. Gözlerimi araladığımda gördüğüm manzarayla içim parçalandı. Evlatlarım yatağın ucunda birbirine sarılmış ağlıyordu. Gözlerim dolarken kendimi yatakta kaydırdım yastığa yaslanarak oturur pozisyona geldim. Camdan dışarıya bakan annem oluşan hareketlilikle anında benim olduğum tarafa döndü. "Kızım iyi misin ?" Anneme başımı iki yana sallayarak cevap verdiğimde annem beklediği cevabı almış olacak ki ifadesini bozmadan yanıma geldi. Sessizce başımda dikilmesi umursamadım. Saatlerdir konuşmadığım için acısa da boğazımı temizledim. "Gelin annem." Çocuklar ellerimi yatağa vurduğumu görür görmez emekleyerek kucağıma geldi. Annem düşmemeleri için açtığı kollarını kapatarak yanımdaki koltuğa çöktü. Çocukları başları omuzlarıma gelecek şekilde üstüme yatırdığımda Gökalp direkt burnunu boyun girintime yasladı. Görkem bir elini boynuma koyarken, bir elini de başımda eğreti duran tülbentimin altına soktu ve saçlarımla oynamaya başladı. Yaptıkları kasıtsız hareketleri burnumun direğini sızlattı. Kendi acımdan, evlatlarımı kendimden mahrum bırakmıştım. Bir de şimdi ruhumu bunun pişmanlığı sarmaladı. Güç almak için burnumu ikisinin saçlarına daldırdım. Kokularını derin derin içime çektim. Ruhum bir nebze huzur bulduğunda Gökalp'in uyuduğunu fark ettim. Yavrum hastane köşelerinde kokum olmadan doğru düzgün uyku bile uyuyamamıştı. Görkem boynumdaki elini yanağıma atıp başını omzumdan kaldırdı ve Gökalp'e baktı. Kısık tuttuğu sesiyle konuştuğunda içim gitti. Yutkunarak bakışlarımı ondan çekip ellerime çevirdim. "İyi olmuş." Kısık çıkan sesim bu anı daha önce de yaşadığımı bas bas bağırıyordu. Fakat daha yeni duygusal bir buhran atlattığımızdan buna hiçte gücüm yoktu. Alper bakışlarını üzerimde gezdirdikten sonra dudaklarını araladı. Fakat ben onun konuşmasına izin vermedim ve ondan önce atıldım. "Orhan amca ? O nerede ? Ona da bir şey olmadı değil mi ?" Alper sıkıntıyla başını iki yana salladı. Birkaç adımda yanıma varırken, babam gelmeden önce oturduğu sandalyeye oturdu. "Orhan amca kendini bana siper edince Özge'nin salladığı bıçak ona geldi." Yutkundu. Bakışlarındaki o mahcubiyetin yanına bir de vicdan azabı eklenmişti. "Şimdi yoğun bakımda. Durumu ağır." Kısık çıkan sesi benimde mahcubiyet duymamı sağladığında dudaklarımı ıslattım. Şu an Orhan Amca'yla konuşup konuşamadığını sorsam ayıp olur muydu ? Dahası Alper bana kızar mıydı ? Belki ne yere ne de zamanıydı ama içime merak tohumları bir kez ekilmişti ve ben şimdi onları görmezden gelemiyordum. Artık sabredemeyeceğimi fark ettiğimde dudaklarımı araladım. Fakat hemen sonra bunun gerçekten ayıp olabileceğini düşünüp dudaklarımı birbirine bastırdım. Alper'in sesini duymamla ona doğru döndüğümde ne söylediğine dikkat kesildim. "Konuşamamıştık henüz." Benim soramadığım soruyu sormak istediğimi anlamış, hiçbir ters tepki göstermeden cevaplamıştı bile beni. Mahcubiyetle ona baktığımda tebessümle bana baktı. Yerimde kıpırdanıp yutkunduğumda yüzüne baktım. "Tamam, söyleriz Tuğrul'a getirir çocukları." Gözlerimi açarak Alper'e baktığımda bu halime gülerek yanağımı öptü. Gözlerimi kısarak ona baktım. "Senin benim kafamda yaşıyor olma ihtimalin var mı ?" Alper omuzlarını silkerek saçlarını karıştırdı. "Sadece seni iyi tanıyorum." Kaşlarımı kaldırarak alt dudağımı dışa doğru büktüm. Bununla övündüğü aşikârdı. Ve bunun benim hoşuma gittiği de... Derin bir nefes alıp yarama dikkat etmeye çalışarak duruşumu dikleştirmek için çabaladım. "Hadi ara Tuğrul'u. Getirsin, çocukları çok özledim." Sözlerimi bitirmemin üstünden daha birkaç saniye anca geçmişti ki kapı tıklandı ve ardından açıldı. Gökalp ve Görkem ellerinden geldiğince hızlı bir şekilde yatağın yanına koşarak geldiklerinde onların bu hallerine gülümsedim. Zeynep ise dayısının kucağında yeni girdiği bu ortamı inceliyordu. Gökalp bir yanağımdan Görkem bir yanağımdan öperek güldüğünde bende onlarla birlikte güldüm. Tuğrul yanıma iyice yanaşıp Zeynep'i de yan tarafıma getirdiğinde koklayarak kızımın başını öptüm. Bir günde o kadar özlemiştim ki içime soksam özlemim dinmeyecekti sanki. İkizler babalarının yardımıyla yatağa çıktığında Gökalp bedenini iyice bana yaklaştırıp beni incelemeye başladı. Hafif çatılan kaşlarıyla eliyle karnımı yokladığında ne yapmaya çalıştığını merak ederek bekledim. En sonunda bir sonuca ulaşamamış olacak ki bana döndü. "Anne ?" Saçlarını okşayarak gülümsedim. "Efendim annem ?" Gökalp bedenini iyice bana döndürüp yamacıma sokuldu. "Sende hastaneden dönerken bebek getirecek misin eve ?" Gökalp'in sorduğu soruyla birlikte dudaklarım şaşkınlıkla aralandığında bakışlarımı Alper'e çevirdim. Alper yalnızca omuzlarını silkerek alt dudağını bükmekle yetindiğinde geri oğluma döndüm. "O nereden çıktı oğlum ?" Görkem sözü devraldığında bakışlarımı ona çevirdim bu sefer. Bir an tatlılıkları dikkatimi dağıtsa bile ciddi ifadeleri dikkatimi geri toplamamı sağladı. "Bizim kreşte Yunus diye bir arkadaşımız var. Annesi şişman diye doktora gitmiş, sonra eve bebekle dönmüş." Gökalp kardeşini başıyla onaylayıp sohbete katıldı. "Şimdi sende hastaneye geldin ya, biz de eve dönerken bebek alacak mıyız ?" dedi ve kendini biraz geri çekip beni baştan aşağı süzdü. Alt dudağı büküldü. Yüz ifadesinden kendi içinde bir şeylere hâlâ karar veremediğini anlayabiliyordum. "Gerçi sen pek şişman değilsin ama..." Görkem başını salladı ve ardından başını omzuna doğru eğdi. "Bir de sen, siz üç kardeşsiniz ve öyle kalacaksınız, demiştin." Görkem'in sözü üzerine Alper'le bakışlarımız kesiştiğinde içindeki acıyı tekrar hissettim. Fakat ben sözü, Alper'i kaybettiğimizi düşündüğüm için söylemiştim. Ve şimdi anlıyordum ki, bir gün biz bu eski defteri açacaktık. Kırılıp dökülecektik belki ama, yine açılan yaralarımızı biz saracaktık. Görkem ve Gökalp ile geçen eğlenceli bir saatin sonunda hem ben yorulmuştum hem de çocuklar yorulmuştu. Ben evde yokken dayılarıyla neler yaptıklarını anlatmışlardı. Hep beraber ilk kez oyun oynamıştık. Zeynep bir ara huysuzlandığında Alper onu tüm sevgisiyle sararak sakinleştirmişti. Ve ben kocama bir kez daha aşık olmuştum. Şimdi de Tuğrul çocukları alıp tekrar eve gitmişti ve ben Alper'le tekrar baş başa kalmıştım. Derin bir nefes vererek ellerimi kucağımda birleştirdim. "Biz ne zaman çıkacakmışız buradan ?" Alper başını omzuna eğerek kaşlarını kaldırdı. "Bir süre buradayız güzelim." Sıkıntıyla onu onaylamamın üstünden birkaç saniye geçmişti ki kapının çalınmasıyla ikimizde o yöne döndük. "Alper Bey, Orhan Bey'in durumunda bir değişiklik olması halinde haber almak istediğinizi söylemiştiniz." Konuşan hemşire kızla bir an kalbim ağzıma geldi. Kötü bir haber gelirse ne yapardık bilmiyordum. Gerçekleri duymayı da geçmiştim, Alper bu vicdan azabıyla nasıl yaşardı onu bilmiyordum. Alper başını sallayıp oturduğu yerden kalktığında hemşire odadan içeriye girmeden kapının orada durdu. "Orhan Bey hayati tehlikeyi atlattı. Onu söylemek için gelmiştim." Alper bir elini beline koydu. Diğer elini çenesini sıvazlarken hemşireyle teşekkür edip kapının kapanmasıyla bana döndü. "Artık sır perdesi aralanıyor mu dersin Beyza'm ?" Başımla onu onaylayıp olduğum yerde kayarak yatakta uzanır pozisyona geldim. Artık öğrenecektik bakalım kimin derdi neydi, niyeydi.
-Bölüm Sonu-
Artık bir dahaki bölüm dananın kuyruğu kopacak ve Orhan Amca'yla ilgili her şeyi öğreneceğiz. Sizce zamanı geldi mi ? Bölüm nasıldı ? Birazı duygusal denebilir bence 🥲 Bu arada bölümü o kadar zor yazdım ki, gittikçe sona yaklaşıyoruz. Galiba onları bırakmayı istemiyorum henüz 🥺 Siz hazır mısınız peki finale ? Ben değilim galiba. Ama bu tadını kaçırmak istediğim anlamına gelmediği için çok da uzak sayılmaz. Benden bugünlük bu kadar, hadi Allah emanet olun!
|
0% |