@uuykusuzvedengesiz
|
Selamün aleyküm! Ortaya çıkan sadece Orhan amcayla ilgili gerçekler olmadı, eteklerdeki taşlarda döküldü bu bölüm. Bölümü okuduktan sonra yorumlarınızı bekliyorum. Okuyan herkese teşekkürleeeeer 🦦 Sınırımız yine 25 oy 20 yorum 🤝🏻 •
Hayat sürprizlerle doluydu. Alper'in hayatıma girişi de belki benim için en büyük sürprizdi. Beklenmedik, ani ve en güzel. Fakat Alper'den sonrasının hiçbir anı normal geçmediğinden hepsini tek tek sayamıyordum bile. Yine de hayatın yaptığı o kötü son sürpriz... Bir daha dünyamın aydınlanamayacağını düşündürecek kadar kötüydü. Belki de buna kötü bir sürpriz yerine imtihan demek daha doğru olurdu gerçi bilemiyordum. Bahsettiğim imtihan bitmiş miydi bilmiyordum. Ben bu bilinmezliklerin içinde uzun zamandır olduğu gibi yine kayıptım. Fakat artık bulunacaktım. Bu bilinmezliklerden sonunda kurtulacak, ve tamamen rahat bir nefes alabilecektim. Oturduğum sandalyede kıpırdanarak, önümüzde yatan adamdan çektiğim bakışlarımı kocama çevirdim. Ne zaman konuya girecekti merakla bekliyordum. Doktordan çok uzun tutmamak şartıyla aldığımız iznin vakti git gide daralıyordu ve odaya sadece ölüm sessizliği hakimdi. Kısa bir nasılsın faslından sonra kimseden çıt çıkmamıştı. Bende ortamdaki bu gergin havadan payıma düşeni aldığımdan dayanma çalışıyordum. Fakat az kalmıştı patlayacaktım. Birkaç saniye daha durduktan sonra hâlâ kimsede bir hareket olmayınca boğazımı temizledim. Alper anında mesajı alıp bana baktığında gözlerimle Orhan amcayı işaret ettim. Hâlâ neyi bekliyordu ki! Alper bana ters bir bakış attığında gözlerimi devirdim ve kucağımda duran ellerimi birleştirdim. Alacağı cevaplardan korkuyor olabilir miydi ? Veya mahcubiyeti merakının önüne geçiyor da olabilirdi. Elbette bunlar sadece seçeneklerdi. Nedeni ne olursa olsun, onun kendi içinde merakının önüne geçiyor olabilirdi ama benim merakımı dizginleyemiyordu işte. En sonunda dudaklarımı araladığımda Alper sesimi duyduğu an her ne kadar kaşlarını kaldırsada durmadım. "Orhan amca ?" Orhan amca bakışlarını bana çevirerek başını hafifçe eğdi. "Buyur kızım." Orhan amcadan aldığım onayla bir miktar rahatlayarak sorumu sordum. "Merakımı mazur gör lütfen, fakat ben içimdeki bu merakı dizginleyemiyorum daha fazla. Verdiğin cevaplar beni hiç tatmin etmedi. Acaba bize eksik anlattığın bir şeyler olabilir mi ? Unutup sonradan hatırladığın falan." Yaptığım patavatsızlık mıydı ? Bunu da bilmiyordum. Orhan amca dudaklarının kenarına ufak bir tebessüm yerleştirip dudaklarını araladı. Yorgun olduğu her halinden belliydi. Sahi, hiçbir tanıdığı da mı yoktu. Geleni gideni de hiç olmamıştı. "Sonunda Beyza kızım cesaret etti. Ben konuya nasıl girerim bilemedim." Orhan amcanın sözleriyle birlikte gelen rahatlama hissiyle omuzlarım iyice çöktü. Artık içimde hiçbir suçluluk duygusu barındırmıyordum. Alper'in aksine... "Size anlattıklarım doğruydu. Ama dediğin gibi, eksikti kızım..." Kaşlarım Orhan amcanın sözleriyle çatılırken ilk defa haklı çıkmaktan hoşlanmadım. Burnuma hiç hoş kokular gelmiyordu ve Orhan amcanın bir şeyleri gizlediğini kendi ağzıyla söylemesi de bunu kanıtlar nitelikteydi. "Ben Alper oğlumun nasıl dayak yediğini gördüm. Kendi gözlerimle." Kaşlarım git gide daha da çatıldı. Alper'in ölesiye dövüldüğünü görmüş ve hiçbir şey yapmamış mıydı ? "Çünkü onu boş araziye taşıyanları, Alper'i taşıyana kadar takip etmiştim. O çatışmanın olduğu yerden oraya kadar." Kafam iyice karışırken tek bir şeyi merak ettim. Artık umurumda olan tek şey buydu hatta. Madem dayak yedikten sonra onu hâlâ canlı bir şekilde bulmuştu, neden onu arayan askerlere haber vermek yerine onu oradan kaçırmıştı ? Çünkü Enes'ten biliyordum ki kısa süre içinde sadece olay yeri değil etrafı da aranmıştı. "Neden ?" Dudaklarımın arasından firar eden tek kelimeyle Orhan amcanın gözlerinden yaşlar boşaldı. Başını iki yana salladı. Gözlerinde gördüğüm o hissin ismini artık net bir şekilde koyabildim. Vicdan azabı. "Çünkü onu taşıyan teröristlerden biri de benim özbeöz oğlumdu..." Duyduklarımla kulaklarım uğuldarken şokla Alper'e baktım. Ne diyordu bu adam ? Şaka mı yapıyordu ? Alper'in de şaşkınlıktan dudakları aralanırken Orhan amca yutkunarak devam etti. "Aslında onu kaçıracaklardı, ama sesler gelmeye başlayınca kaçıramayacaklarını anlayıp dövmeye başladılar." Aldığım nefesler artık bana yetmezken elimi sıkışan göğsüme bastırdım. "Ben gitsem o an beni de sağ bırakmazlardı yemin ederim! Tek umudum ölmemiş olmasını ummaktı." Bakışlarını bizden çekerek yere sabitledi. Yaparken utanmamıştı, suçluluk duymamıştı da şimdi mi duyuyordu ? "Onlar öldü diye bırakınca gidip kontrol ettim. Hâlâ yaşadığını görünce hemen hastaneye götürdüm. Ama nereden haber aldıysalar benim birisini taşıdığımı haber almışlar. Oğlum Acar, eve gelip bana onu ne yaptığımı sordu. Yarım bıraktıkları işi tamamlamak istediklerini anlamıştım. Bende ona bir şey yapamasın diye akıl hastanesine kapattırdım kendi oğlumu. Alper'in yanına bile çok sık gitmedim gören eden olmasın diye. Gideceğim zaman gece yarıları gittim hep." Karşımdaki artık hıçkıra hıçkıra ağlayan adama acıyan gözlerle baktım. O da evladıyla imtihan olmuştu anlaşılan. Peki benim evlatlarımı babalarıyla imtihan etmesini haklı çıkarır mıydı bu sebepleri ? "Alper'e demedim sen askersin diye. O internetten haberlere bakıp bulamasın diye. Çünkü oğlum bana söz vermişti! Tedavi olacağına, iyi olacağına söz vermişti! Benden son bir şans istemişti evladım!" Birbirine yapışan dudaklarımın arasından hıçkırıkla karışık bir gülüş çıktığında gözleri gözlerimi buldu. "Sen, suç batağına batmış olan evladını kurtarabilmek için benim üç tüyü bitmemiş evladımı babasız bıraktın yani öyle mi ?" Orhan amca sarsılarak yerinde ağlamaya devam ederken öfkeyle ona baktım. Benim canımı öyle yakmıştı ki, şimdi ne kadar canı yansa revaydı belki de ona. "Ne oldu da evimize kadar girdin ? Neden geldin ?!" diye sesimi yükselttiğimde Alper çökmüş omuzlarını dikleştirerek bana döndü. "Özge, Acar'ın sevgilisi. Meğer onu ziyarete gitmiş hep bu zamana kadar. Orada Alper'den intikam alma planları yapıyorlarmış. Ama yemin ederim benim haberim yoktu!" diye kısık sesle konuşup nefeslendi. O da yaptıklarının farkındaydı. Hatta o yaptıklarının en başından beri farkındaydı da, yine de yapacaklarını yapmaktan geri durmamıştı. "Özge sizin yanınıza geldikten sonra öğrendim hastaneye gittiğini, ama konduramadım! O kadar ileri gitmez herhalde dedim! O da bir senedir hastanede artık değişmiştir dedim! Özge'nin amacını öğrenmek için geldim yanınıza da. Sonra bir arkadaşımdan telefon aldım. Acar'ın hastaneden kaçmaya çalıştığını, intikamını alacağını bağırıp çağırdığını söyledi. Gelmeden hastaneye gidip bakmasını istemiştim onun da oradan haberi olmuş." Kendini bir nebze aklamak ister gibi Alper'e baktı. "Ben amaçlarını anladığımda Alper'de benimle konuşmak için yanıma gelmişti. Ama biz konuşmadan sen arayınca, ben geç kaldığımı anladım." Kısık sesiyle mırıldandırken elini göğsüne yasladı. "Bende bu yaşımda öğrendim ki, insanlar değişmezmiş." Bakışlarını hem Alper'in hem benim üzerimde gezdirdi. "Sizden af dilemeye yüzüm yok, helâllik istemeye dâhi yüzüm yok." Alayla gülerek ellerimi dizlerime vurarak ayaklandım. Merhametliydim, affediciydim, ama bu kadar da değil. Bu kadarını ne görmezden gelip sineye çekebilirdim, ne de affedebilirdim. "Sen benim hayatımdan kocamla bir yılımı çaldın! Çocuklarımdan babalarıyla geçirecekleri bir yıllarını çaldın! N'olacak şimdi, boşuna mı yaşadık biz bu bir yılı Alper'siz ?! Ha ?" Alper de benim gibi ayağa kalktı. "Beyza yeter!" Hayatımda ilk defa, Alper bana sesini yükseltiyordu. Ve kim içindi, onu bizden çalan adam için. Öyle miydi ? Orhan amca Alper'e döndü. "Karın haklı oğlum. Kırma boş yere onu." Başımı aşağı yukarı sallayarak hıçkırdım. Kendimi ayazda kalmış gibi hissetmem normal miydi ? Kimsesiz gibi. Çırılçıplak, kış günü dışarda kalakamış gibi. Hiçbir şey söylemeden kapıyı açıp çarparak çıktım. Hemen peşimden tekrar kapı sesi olduğunda umursamadan devam ettim. Yavaş adımlarla kaldığım odaya girdim. Alper de peşimden odaya girip kapıyı kapattı. Arkadan koluma dokunduğu an sanki beklediğim dokunuş buymuş gibi hırsla ona döndüm. Ben onu üzmemek için tek kelime bile etmemişken, bizim bu yaşadıklarımıza sebep olan adama karşı nasıl bana sesini yükseltebilirdi ? Ama artık fitil ateşlenmişti. Ve patlamadan durması artık imkânsızdı. "O da bedel ödedi." Alayla gülerek bakışlarımı yüzünde gezdirdim. "Öyle mi ? O da bedel ödedi demek!" Dilimi dişlerimin üzerinde gezdirip biraz olsun sakinleşmeyi denedim. "Hadi o yaptıklarının bedelini ödedi, bizim çocuklarımız neyin bedelini ödedi Alper ?! Babaları olduğu halde babasız kaldılar! Ya ben ? Ben neyin bedelini ödedim ben!" Alper derin bir nefes alıp dudaklarını araladığında konuşmasına müsaade etmedim. "Ne var ?! Ne var ?! Ne söyleyeceksin ? Onu anlayıp bana mı sesini yükselteceksin yine ?!" Var gücümle bağırdığımda hastanede olmamız bile umurumda olmadı. Benim çektiklerim boyumu aşalı çok oluyordu. Ve madem merak ediyor, beni bunları yüzüne haykırmaya kendisi itiyordu, öğrensindi bakalım. Gücü yetecek miydi gerçekleri duymaya ? "Sen yokken ben nelere çektim biliyor musun sen ? Bilmezsin! Çünkü ben seni düşündüğüm için, bir de bana üzülme diye anlatmadım!" Çenemden akan yaşları hırsla silip titreyen dudaklarıma rağmen devam ettim. "Üç tane bebekle o evde tek yaşadım ben! Sen yoktun! Annemler bir gün kaldı iki gün kaldı gitti! Ben vardım o evde sadece ben!" Sağ elimi göğsüme vurdum. Canım çok yanıyordu. "Zeynep'in her ağlayışında ikizlerde ağlarken ben şaşırdım çünkü hangisine yetişeceğimi! Zeynep diş çıkarırken, ikizler hasta olduğunda ben başlarında bekledim! Bana seni her soruşlarında ben şaşırdım ne cevap vereceğimi! Ben ağladım defalarca onlara yetemiyorum diye!" Gücüm tükenmişçesine ses tonum azaldı. "Rahat bir uyku haram oldu be bana bu bir senede. Yastığım gözyaşlarımdan ıslandı hep. O yatağın boş tarafı yaktı kavurdu beni. O yokluk ezdi geçti. Öldüm öldüm dedimde ölmedim. Defalarca düştüm. Düştüğüm yerden yine ben kalktım. Alper olsa beni böyle görmek istemezdi dedim de kalktım!" "Ben senin yokluğunda bile senden güç aldım." İşaret parmaklarımla gözaltılarımı gösterdim. "Bak bu göz altı morlukları son bir senedir var bende." Karşımdaki adamın mahvolmuş halini görmemeye çalıştım. Çöken omuzlarını, yaşlı gözlerini, titreyen çenesini... Elimi üstümdeki hasta önlüğüne atıp yukarıya doğru sıyırdım. Eğilip karnıma baktım. Parmaklarım hâlâ bandajlı olan yaramı teğet geçerek incecik karnımda gezindi. Dalgın bakışlarım hâlâ bedenimdeyken dudaklarımı araladım. "Bak, doğum kiloları falan da yok. Çünkü ben sen gidince doğru düzgün yemek bile yiyemedim. Boğazımdan geçen her lokma diken oldu yırttı sanki boğazımı. Kendimi zorlaya zorlaya, çocuklarım için diye diye yemek yedim." Alper dudaklarını aralayıp kısık sesle mırıldandı. "Beyza," İhtiyaç duyduğunu ses tonu bas bas bağırırken anlamazca ona baktım. Neye ihtiyaç duyuyordu ? Bana mı, yoksa susmama mı ? Birbirine yapışan dudaklarımı ıslatıp alt dudağımı ısırdım. "Susayım mı istiyorsun ?" Zar zor sorduğum soruyla Alper gözlerini kapattı. "Cevap versene! Susayım mı istiyorsun ?!" Alper kapattığı gözlerini aralayarak baygın bakışlarla bana baktı. Yuktundu. "N'oldu ?" dedim. Başımı iki yana salladım. Ben yaşamasını kaldırmıştım da, o dinlemesini mi kaldıramıyordu ? "Ağır mı geldi ?" Alper bana bir adım yaklaştığında elimi öne uzattım. "Allah aşkına yaklaşma." İçimi çeke çeke ağlamak ameliyat yerimi acıtsa da engel olamadım. Durduramıyordum ki artık kendimi. "Madem duymak istedin, duy işte!" Kapı çalınmadan açıldığında bakışlarımı kapıya çevirdim. Hemşire beklemediği bir sahneyle karşılaşmış olacak ki hafifçe aralanan dudaklarıyla birkaç saniye sadece bize baktı. Daha sonra kendine gelerek bakışlarını ikimizin arasında gezdirdi. Hangimiz daha aklı başında duruyoruz onu mu ölçüp tartmaya çalışıyordu ? "Bakın burası bir hastane. Derdiniz ne bilmiyorum ama sesiniz koridora kadar geliyor. Rica ediyorum biraz sessiz olun." Alper başını sallayarak hemşireyi onayladığında hemşire gitmek için geri çıkmıştı ki tekrar birkaç adım içeriye girdi. "Siz iyi misiniz ? Yani herhangi bir yardıma ihtiyacınız var mı ?" Dik dik hemşireye bakarak başımı iki yana salladım. Ne yapacaktı ? Gelip başımı omzuna yaslayıp ağlayacak bir omuz mu olacaktı bana ? Ya da belki beni teselli eder ve her şeyin geçmişte kaldığını falan söylerdi ? Hemşire birkaç saniye daha özellikle bana bakıp başını sallayarak odadan çıktı. Ben daha mı dağılmış gözüküyordum ? Ne kadar kötü gözüküyordum mesela ? Saç baş dağılmış bir şekilde, salya sümük ağlayan, üstü başı birbirine girmiş bir kadın ne kadar kötü gözükebilirse o kadar kötü gözüküyordum herhalde. "Acıdın mı bana da ?" Alper'in kapıda olan bakışları beni bulurken kaşlarını çattı. "Neden acıyayım sana Beyza ?" Sesini benim gibi yükseltmiyordu. Hatta bana oranla sesi oldukça normal bir tondaydı. "Acınacak birisi varsa o da benim." diye mırıldanıp yuktundu. Ellerini iki yana açarak alt dudağını büktü. "Baksana, karım bağırıp çağırıyor, ama ben ağzımı açıp tek kelime edemiyorum çünkü haklı. Karım bir hastane odasında, benim yüzümden yaralı yatıyor, benim yüzümden! Çocuklarım aylarca babasız kaldı, benim yüzümden!" Son cümlesiyle şok içinde ona baktım. Benim tüm dediklerimden gidip bu sonucu mu çıkarmıştı! Ben onu yanımızda olmadığı zamanlar için mi suçlamıştım ?! "Alper ben sana yanımızda olmadığın için mi anlattım bunları ? Ben tüm bunları seni suçlamak için mi anlattım sana ?!" Şaka gibi olan sözleri dizginlerimi elde tutmamı zorlaştırırken sinirimden kafamı bir yerler vurmak istiyordum. Onca şey söylemiştim, tonla cümle kurmuştum. Anladığı şey bu muydu yani ? "Beyza anlamıyorsun." Başını iki yana salladı. Onun da artık ağlamaktan ses tonu değişmişti. Artık denge falan kalmamıştı. "Bu sefer beni anlamıyorsun! Sana zarar geldiği andan beri içten içe bitiyorum ben! Ben sebep oldum senin zarar görmene ben! Ya çocuklar evde olsaydı ? Ya onlara da bir zarar gelseydi ? Beyza ben nasıl yaşardım ?! Ben sensizlikle yüz yüze geldim anlıyor musun ? Ben sensizlikle sınandım. Kanlar içindeki bedenini ben taşıdım kollarımda! Senin kanın bulaştı benim ellerime!" Ellerini iki yandan kafasına vurarak nefes nefese yere çöktü. Kendi yüklerim yetmezmiş gibi, bir de onun yükleri çöktü omuzlarıma. "Beyza ben dayanamıyorum! Kafamın içindeki bu durmadan beni suçlayan sesi durduramıyorum ben! Vicdanımı susturamıyorum ben! Sana gelen zararın sebebi olmayı kaldıramıyorum ben!" Elimden geldiğince hızla yanına vararak onun gibi çöktüm. Ameliyat yerim acıdığında kendimi sıkarak inlemelerimi tuttum. Zaten yüzümün ağlamaktan kıpkırmızı olduğuna emin olduğumdan acımın çok da anlaşılmayacağını umuyordum. Yutkunarak kafasına bastırdığı ellerini kafasından zorlukla çektim. Çenesinden tutup yüzünü yüzüme doğru çevirdim. Başımı hızla iki yana sallarken yüzüne gelene saçlarını itip yüzünü açtım. Çünkü o saçlarının önüne gelmesini hiç sevmezdi. "Yapma. Alper yalvarırım kendine bunu yapma! Atlattık! Her şeyi atlattık bak! Biz buradayız! Yan yanayız! Birlikteyiz! Çocuklarımız iyi! Biz iyiyiz! Daha da iyi olacağız! Yalvarırım kendine bunu yapma!" Hıçkırıklarımız birbirine karışırken bu zor zamanları da en kısa sürede hayırlısıyla atlatabilmek için dua ettim. Dağılmıştık. Öyle böyle değil, baya baya dağılmıştık. Paramparçaydık. Hepimizin hâlâ kapanmayan yaraları vardı. Zor kapanacak, ama kapanması imkânsız olmayan yaraları... Alper hâlâ yaşlar akan gözlerini bana çevirdi. "O gün ölseydim de bunlar olmasaydı." Kocaman açılan gözlerimle, yüzüne bakakaldığımda duyduğum bu cümleyi idrak etmek istemedim. Keşke hiç anlamasaydım. Keşke hiç duymasaydım istedim. Şokla ellerimi aşık olduğum yüzünden çektim. Ellerimi bile nereye koyacağımı bilemeyecek kadar kötü bir durumdaydım. Ama benim ellerimin yeri, onun yüzüydü. Geri çekilerek Alper'e tüm gücümle bir tane çaktım. Alper böyle bir şey beklemiyor olacak ki birkaç saniye boyunca başı yana dönmüş bir şekilde durdu. Titreyen ellerim iki yanıma düştü. "Sen nasıl dersin ya böyle bir şey ? Nasıl söylersin sen böyle bir şey ?! Dalga mı geçiyorsun lan sen benimle ?! Ha ?! Görmedin mi biz sen gelince çiçek açtık! Biz seninle tam olduk! Nasıl söylersin sen böyle bir şey ?" Sona doğru kısılan sesim iyice bitip tükenirken geri çekilerek, olduğum yerde geri geri kayarak ondan uzaklaştım. Alper ondan uzaklaşmama dayanamaz gibi bana doğru elini uzattığında içim cız etti. Bir gün Alper'in bana elini uzatacağına, benimse ondan uzaklaşacağıma kesinlikle ihtimal vermezdim. Fakat şimdi, ikimizde dağılmıştık. Birbimizi toplamaya ikimizinde mecali yoktu. Ama Alper, o bambaşka dağılmıştı. Karşımdaydı ama yok gibiydi. Acılar onu tüketmiş, artık hiçbir şeye gücü kalmamış gibi. "Beyza." İsmimi en çok onun sesinden duymayı severdim ben. Fakat bu tonuyla duymayı, onun sesinden olmasına rağmen sevmedim. Hem ben sesinin tınısından bile anlardım sevgisini, şefkatini, derdini ve dermanını... Ben yine anlamıştım. O benim anlamadığımı düşünse de, ben anlamıştım. Sadece onun yaralarını sarmaya gücüm yeter miydi onu bilmiyordum. Alper havada kalan elini pes etmiş gibi indirdi. Eli hissizmiş gibi kucağına düşüverdi. Hatta öyle ki, hareketlenmeme rağmen önüne eğdiği başını kaldırıp ne yaptığıma bile bakmadı. Gideceğimi mi düşünüyordu ? Haklıydı. Olduğum yerde sürünerek yaslandığı duvar dibine geldiğimde bile pozisyonunda en ufak bir değişiklik olmadı. Kollarımız birbirine değene dek ona yaklaştım. Önüne eğdiği başını baskı uygulayarak göğsüme yasladım. Alper küçük bir çocuk gibi büzüşüp kucağıma sığındı. Ve sanki o koskoca adam, benim kollarım arasında kayboldu. Ben mi ? Ben onu öylece sineme sakladım. Madem bu sefer ikimizde yerdeydik, bu sefer de birbirimize tutunup kalkardık.
-Bölüm Sonu-
Eveet, bölüm hakkındaki düşünceleriniz neler ? Bölüm nasıldı ? Ortaya çıkan sebep size yeterli geldi mi ? Mantığınıza oturdu mu ? Mantıklı gelmeyen yerler var mı ? Ve tepkinizi merak ettiğim bir husus daha var ama onu finalden sonraya bırakıyorum. Tabii sabredebilirsem 🌝 Bölümü kontrol edemedim daha fazla bekletmemek için atıyorum. Hatalarımız varsa affola... Ve buradan sonra toparlanır mı ? Siz ne diyorsunuz ? Desteklerinizi eksik etmeyiniz lütfen. Ve son olarak Allah'a emanet olun. Bir dahaki bölümde görüşmek üzere 🐿️
|
0% |