Yeni Üyelik
29.
Bölüm

29. Bölüm: "Huzur Dediğin"

@uuykusuzvedengesiz

Yumuş yumuş bir bölümle geldiiiiim 🦦 Herkese keyifli okumalar 🌿🍃

Sınırımız yine 25 oy ama bu defa 25 yorum olsun olur mu 🤝🏻🐿️

 

Sırlar insanın hayatına bir gölge gibi düşer. Adım adım insanı takip eder, her dakika peşinden gider.Sır perdesi aralanana dek o gölge insanın üstünden kalkmaz, ruhunu sıkıştırır. Yakasından ayrılmaz, insanın ayağındaki prangaları hâline gelir. O prangalar insanın canını öyle sıkar ki, ancak bir yere kadar taşıyabilir insan o yükü. O sınırı geçmek hiç kolay olmasa da, artık yük o kadar ağır gelir ki, insan olabilecek tüm sonuçları göze alır. Yeri gelir, o perde aralanır, o gölge insanın peşini bile bırakır. Fakat o gölgenin karanlığı bir süre daha ruhladır.

O sırrın ruhu yaralamasıysa bir cam kırığı gibidir. Cam kırılır, binbir parçaya ayrılır. Küçük küçük olan cam parçaları ruhuna saçılmışsa bir kez, iyileşmek artık çok zordur. Çünkü ne kadar temizlensede, büyük parçalar çıkarılmış olsada, küçük parçalar hep kalır. Bu parçalar ruhun iyileşmesine mani olmaz belki. Zaman geçer. Ruh iyileşir. Sevgiyle, şefkatle, merhametle iyileşir. Lakin hiç olmadık bir zamanda, hiç olmadık bir anda o küçük cam kırıkları kendini belli eder. Eskisi gibi acıtmaz. Ama hafifçe sızlatır. O sızı ruhu ilk andaki gibi sarsmaz. Ancak insanın yüzündeki o gülümsemesini sekteye uğratır. Belki gözlerinin dolmasına sebep olur. Ama bu sadece birkaç saniye sürer. Çünkü ruh artık iyileşmiştir. Çünkü o yaraların sadece izi kalmıştır.

Biz de bir gün işte aynı böyle iyileşecektik. Hiç yaşamamış gibi devam etmek yerine, bunları kabullenip aşacak, yolumuza daha güçlü devam edecektik. Düştüğümüz yerden el ele kalkacak, eskisinden çok daha sağlam adımlarla yürüyecektik. Bir gün...

O gün bugün değildi. Yakın mıydı uzak mıydı bilmiyordum ama bu gün olmadığından emindim. Hastaneden çıkalı bir hafta olmuştu. Evimizdeydik. Aynı evin içinde, yabancı gibi yaşanan birkaç günün ardından, ki bu ikimizinde diken üstündeymişçesine bir gerginlikle yaşamamıza neden oluyordu, Alper'in bir gün eve pembe şakayık buketiyle gelmesiyle son bulmuştu bu durum. Çok iyi değildik, fakat yine de toparlanmaya başlamıştık. Hiçbir şey olmamış gibi davranmaya hiç girişmemiştik. Belki de bu yüzden toparlanmamız bu kadar uzun ve sancılı sürüyordu.

Çocuklar evin neşesi olmayı kendilerine bir görev edindiği için ekstra bir çabamız olmuyordu. Zira onların varlığı bile insanı huzura buluyordu. Görkem ve Gökalp'in kendilerini Zeynep'e karşı bir öğretmen bellemeleri ortaya oldukça komik ve eğlenceli sahneler çıkmasına sebep oluyordu. Tıpkı şimdi olduğu gibi.

"Zeynep öğle değil, önce sağ ayağını sonra da sol ayağını atacaksın!"

Zeynep abisinin kendisine karşı açtığı kollarına bakarak ellerini koltuktan ayırdı ve birkaç saniye sadece dengede durmak için uğraştı. Cesaretini topladığı an hızla hareket etti. Birkaç adım attıktan sonra yere oturduğunda karşısında bekleyen abisinin omuzları çöktü. Görkem Zeynep'e hayal kırıklığı ile bakarken Gökalp elinin içini yüzüne vurup başını iki yana salladı.

"Zeynep daha kaç defa tarif etmeliyiz ?! Adımları çözdün şimdi de hızını ayarlayamıyorsun!"

Görkem bıkkınlıkla koltukta oturduğu yerden onları izleyen bana döndü.

"Anne, Zeynep'e bir şey söyler misin ? Sen annesin seni dinler!"

Görkem'e gülerek elimle yanıma gelmesini işaret ettiğimde Görkem yamacıma gelerek kolumun altına sığındı. Yanağına kocaman bir öpücük kondurduğumda elini silmek için kaldırsada benim hâlâ onu izlediğimi fark ederek elini geri indirdi. Yanağını sildiğinde ona kırılacağımdan korktuğunu anlayarak gülümsememi büyüttüm. Sağ elimi yanağına koyarak öptüğüm yeri sildiğimde rahatlamasıyla birlikte omuzları çöktü. Yüzünün ıslak durmasından hiç mi hiç hoşlanmıyordu.

"Bebeğim henüz kardeşin senin dediklerini yapabilecek kadar büyümediği için yapamıyor. Biraz sabır gösterirseniz bir süre sonra ona gösterdiğiniz şeyleri daha rahat yapacaktır."

Görkem bir süre dediklerimi düşündükten sonra başını sallayarak kolumun altından sıyrılarak çıktı. Görkem kardeşinin yanına gidip ondan yapamayacağı bir şeyi istediği ve bu yüzden ona kızdığı için özür dilerken bu Zeynep'in pek umurunda değil gibiydi. Çünkü şu anki tek hedefi abisinin yüzüyle oynamaktı. Görkem yüzünü Zeynep'in ellerinden kurtarmaya çalışırken hissettiğim eksiklikle gözlerimi odada gezdirdim. Gökalp neredeydi ?

Bakışlarımı tekrar Zeynep ve Görkem'e çevirip ikisinin zararsız bir şekilde oynadığına emin olduktan sonra Gökalp'e bakmak için tutunarak ayağa kalktım. Adımlarım mutfağa doğru ilerlerken mutfaktan gelen seslerle görünmeyeceğim bir yerde adımlarımı duraklattım. İçeriden gelen kısık sesli konuşmalar kulağıma çalındığında gülümsedim.

"Annenin gelmeyeceğine eminsin değil mi oğlum ?"

Birkaç saniye boyunca Alper'in sorusu havada asılı kalırken, hemen ardından ağzının dolu olduğu belli olacak şekilde Gökalp'in sesi doldurdu mutfağı.

"Baba eminim dedim ya! Görkem oyalayacak annemi!"

Duyduğum cümleyle kaşlarım kendiliğinden kalkarken şaşkınlıkla dudaklarım aralandı. Demek iş birliği yapıp beni uyutmaya çalışıyorlardı ?

Alper'in sesli bir şekilde nefesini vermesinin ardından sıkıntılı sesini işittim.

"Gökalp pastanın arasına koyacağımız meyveleri nereye koyduk oğlum ? Bulamıyorum."

Alper'in sözleri üzerine gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırırken biraz daha kayıp onları görebileceğim bir konuma geldim. Yine de kabak gibi ortada değildim.

Babasının sorusuyla Gökalp'in ağız hareketleri dururken elindeki yarım meyveyle ona arkası dönük olan babasına baktı. Yutkundu. Endişesinin babasının ona kızacağından değilde planlarını sekteye uğramasından dolayı olduğunu biliyordum.

Alper sorusuna cevap alamayınca arkasını döndü ve elinde yarım meyveyle dikilen oğlumuza baktı. Bakışları bu manzara karşısında kıvrılırken bende karşımdaki bu görüntüye karşı gülümsedim. Gökalp bir ayağını kıvırarak yerinde mahcup bir ifadeyle kıpırdanarak bakışlarını babasından kaçırdı.

"Şey, ben unutmuştum da bunları koyacağımızı."

Alper gülerek Gökalp'in başına bir öpücük bırakıp bir dizini kırarak oğlumuzun karşısına çöktü. Şimdi aşağı yukarı aynı olan boylarıyla göz teması kurmaları daha kolaydı.

"Olsun oğlum. Biz de başka şeyler koyarız. Sıkıntı yapma kendine." dedi ve Gökalp'e biraz daha yaklaşıp ses tonunu alçalttı. Fakat yinede benim duyabileceğim kadar yüksekti.

"Hem zaten diğer ortak işini pek iyi becerememiş." dedi. Sözünü bitirir bitirmez bakışlarımız kesiştiğinde yakalanmanın verdiği utançla bakışlarımı kaçırdım. Onları izlemeye o kadar dalmıştımki tam olarak kabak gibi ortaya geçmiştim ve bunun farkında bile değildim.

Görkem babasının sözleri üzerine başını çevirip bana baktığında omuzlarını silkti.

"Neyseki planı benden önce bozanlar varmış."

Kısık sesli mırıldanışı Alper'i ve beni gülümsetirken salondan hızlı hızlı ayak sesleri duyuldu. Gökalp koşa koşa girdiği koridorda mutfağın kapısında beni görünce duraksadı. Önce alt dudağını ağzının içine yuvarladı. Hemen sonra sağ ayağını yere sürterek yerinde sallandı. Bakışları benden çekilip kapı ağzından ona çatık kaşlarla bakan kardeşine döndüğünde yutkundu.

"Ben Zeynep'le oynarken annemin gittiğini fark edememişim de..."

Mahcup ve suçlu sesi içimde ona sarılma isteği doğururken alt dudağımı büktüm. Görkem sağ ayağını yere vurup tam söylenmek için ağzını açmıştı ki içeriden gelen ağlama sesiyle hepimiz o yöne döndük. Ben henüz çok hızlı hareket edemediğimden diğerlerine göre daha yavaş bir şekilde salona koştuğumda, Alper'in çoktan Zeynep'i kucağına alıp kafasının çarptığı yerine baktığını gördüm. Zeynep elini Alper'in boynuna koyduğunda Alper bir yandan kızımızın elini tutuyor, bir yandan da başına öpücükler bırakırken onu teselli ediyordu. Zeynep bir süre sonra sakinleştiğinde çocuklarla oyunlar oynamak için salondaki oyun halısının üstüne oturduk.

Bakışlarımı ikizlerin üzerinde gezdirdikten sonra dudaklarımı araladım.

"Peki, ne oynayalım bakalım ?"

"Evcilik!"

Beklediğim cevap ne Görkem'den gelmişti, ne de Gökalp'ten. Zeynep'te henüz konuşmayı sökememişti. Bakışlarım şaşkınlıkla sesin sahibine kaydığında ses tonunu ayarlayamadığını fark etmiş olacak ki yerinde kıpırdandı. Aralanan dudaklarımı zorlukla kapattığımda birkaç saniye durdum.

"Gerçekten mi ?"

Alper başını aşağı yukarı sallarken başımı yan tarafa çevirip gülmemek için kendimi sıktım. Şu an karşımda üç çocuk babası koskoca bir adam yoktu da, dört yaşında bir çocuk vardı sanki.

"Peki o zaman." diye mırıldandığımda ikizlere döndüm.

"Kim ne oluyor ?"

Görkem omuzlarını silkip umursamaz bir şekilde başını önündeki diğer oyuncaklara çevirdi. Anlaşılan o babası kadar bu oyunu oynamaya hevesli değdi.

Gökalp yerinde kıpırdanarak ellerini birbirine vurdu.

"O zaman ben herkese rolünü veriyorum!"

Hepimiz sessizlikle onu onayladığımızda beklemeye başladık.

"Şimdi ben babaymışım. Görkem de anne. Anne, sen ve babam ikiz olun." dedi ve bakışları önündeki bebeği örgü saçlarından tutup sallayan Zeynep'e kaydı.

"Şey, Zeynep yine bebek olsun bence."

Görkem kardeşinin biçtiği rolleri beğenmemiş olacak ki kaşlarını çatarak hemen müdahale etti.

"Neden ben anne oluyormuşum ? Sen anne ol!"

Gökalp'te kardeşi gibi kaşlarını çattığında sesli bir şekilde nefesini verdi.

"Çünkü annem sorduğunda sen hiçbir şey demedin!"

Ellerimi birbirine vurup dikkatlerini üzerime topladığımda dudaklarımı ıslattım.

"Sırayla istediğiniz rollere sahip olabilirsiniz. Bunun için birbirinize bağırmanıza gerek yok!"

Görkem'in kabullenir gibi omuzları çöktüğünde rahatlıkla nefesimi verip ellerimle üçten geriye saydım. Bir yandan da sesli bir şekilde hareketlerime eşlik ediyordum.

"Üç, iki, bir! Başladık!"

Görkem koltuğun üstünde duran tülbentimi alıp başına bağlandığında gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Önüne mutfak oyuncaklarını alarak tencerinin içine bir şeyler koymaya başladı. Daha sonra kaşıkla tencereyi karıştırmaya başladı. Gökalp yerinden kalkıp Görkem'in yanına yanaştı. Yanağına bir öpücük bıraktığında içimden taşan sevgiyle onlara baktım. Ta ki Gökalp'in ağzından çıkanları duyana kadar.

"N'apıyorsun güzelim ?"

Duyduğum hitap şekliyle birlikte ısınan yanaklarımla yandan bir şekilde Alper'e baktım. O benim aksime kocaman gülümseyerek bana bakıyordu.

Görkem omuzlarını silkti.

"Yemek yapıyorum."

Gökalp başını aşağı yukarı sallayarak gözlerini açıp kapattı aheste aheste.

"Aferin güzelim, bu sefer saçlarını kapatmışsın. Yemeklere saçının düşmesi hoş olmaz."

Gözlerimi utançla kapattığımda fazla tanıdık gelen bu sahneyle yutkundum. Çocuklar gerçekten zehir gibiydi ve ne olursa anında kapıyorlardı. Önümdeki manzara da bunun en büyük kanıtıydı.

Alper dudaklarını birbirine bastırıp bana kaçamak bir bakış attığında gülmemek için kendimi zor tuttum. Ayrıca bunun çocukların düşüncelerini ve bizden öğrendiği şeyleri tespit etmek içinde gayet iyi bir yol olabileceğini fark etmiştim.

Görkem Gökalp'e dönüp birkaç saniye bekledi fakat Gökalp'ten istediği tepkiyi alamamış gibi gözlerini devirip başını iki yana salladı.

"Ya kafamın yanından öpmen gerek akıllım! Babam hep annemi orasından öpüyor ya hani!"

İşaret parmağını sağ şakağına yaslamış bir şekilde bu cümleyi kurarken başımı eğip gülümsedim. Ve bir kez daha anladım ki çocuklardan hiçbir şey kaçmıyordu. Onlar her şeye dikkat ediyorlardı ve her şeyden haberleri vardı.

Gökalp Görkem'in şakağına bir öpücük bırakıp eğildi. Pantolonunun paçalarını yukarı doğru çekelerken yandan çıkardığı diliyle öyle şirin görünüyordu ki kendimi onu tutup öpücüklere boğmamak için kendimi sıktım.

"Ben abdest alıp namaz kılacağım şimdi tamam mı ? Sen Zeynep'e bak, ben kılınaca da ben bakarım sen kılarsın."

Görkem Gökalp'i başını sallayarak onayladıktan sonra Gökalp ciddi bir şekilde banyoya doğru ilerledi. Adım sesleri kesildikten kısa bir süre sonra su sesi gelmeye başladığında kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. Su sesi kesildikten birkaç dakika sonra Gökalp yüzü gözü ıslak bir şekilde salona geldiğinde ıslak kollarından damlayan sular belki başka zaman sabır dilememe sebep olacakken şu an sadece ona merhametle bakmama sebep oluyordu. Üstündeki kazağının kollarını ve paçalarını aşağı indirerek ciddi bir şekilde koltuğun üstündeki seccadeyi alıp yere serdi. Seccadeyi gerçekten kıbleye doğru sermesine Alper'de alt dudağını kıvırarak baktığında gülümsedim. Babası gibi oldukça dikkatliydi ve iyi bir gözlemciydi.

Görkem elindeki kaşıkla tencereyi karıştırmaya ara vererek çatılı kaşlarıyla bize döndü.

"Ama siz hiç ikiz gibi koşup oyun oynamıyorsunuz ki! Birbirinize sataşmıyorsunuzda! Siz ne biçim ikizsiniz ?!"

Görkem'in sözleri üzerine Alper'le göz göze geldiğimizde ne yapacağımızı bilemeyerek birkaç saniye susup kaldık. Daha sonra Alper yanıma yaklaşarak elindeki arabayı önümde sürmeye başladı. Kaşlarımı çatarak elindeki arabaya uzanıp kendime çekmeye çalıştım. Alper şaşkın bakışlarını yüzüme diktiğinde sinirli bir ses tonuyla konuştum.

"Bu benim arabam Görkem! Bana sormadan bununla oynayamazsın!"

Alper hemen oyunuma ayak uydurarak bir ucunu benim, bir ucunu onun tuttuğu arabayı kendine doğru çekti.

"Ama ben şu an bununla oynamak istiyorum! Sende benimkiyle oyna!"

Omuzlarımı silkip başımı iki yana sallayarak arabayı tekrar kendime çektim. Nedense böyle gittiği takdirde bu iş cidden inada binecek gibiydi.

"Ya ben kendikimle oynamak istiyorum!"

Görkem kaşları çatık bir şekilde yanımıza geldi ve işaret parmağını yukarı kaldırıp salladı. Aynı zamanda başını da iki yana salladı ve peşi sıra dudaklarını araladı.

"Çocuklar! Çocuklar! Oyuncaklarınızı birbirinizle paylaşabilirsiniz! Sırayla oynadığınız takdirde bir sorun çıkmaz!"

Görkem'in sözleriyle ağzım hafifçe aralandığında bir an karşımda kendimi görür gibi oldum. Bu irkilmeme sebep olurken daha önce bu sözleri onlara karşı kullanıp kullanmadığımı düşündüm. Fakat net bir şey hatırlayamadım.

Elimdeki oyuncak araba çekildiğinde arabayı son anda tutarak bakışlarımı Alper'e çevirdim. Gerçekten oyun mu istiyordu ? Öyle olsundu. Fakat ben istediğim şeyi alırdım.

"Görkem bıraksana arabamı ya! Yeter!"

Hırsla arabayı kendime doğru son kez çektiğimde arabanın kaputunun elimde kalmasıyla duraksadım. Alt dudağımı dişlerimin arasına alarak gözlerimi tedirginlikle Görkem'e çevirdiğimde gözleri dolu dolu arabasına baktığını gördüm. İşte şimdi tam olarak ikizler gibi olmuştuk. Fakat unutulmaması gereken bir şey vardı ki biz aslında ikizler değil onların annesi ve babasıydık.

"Özür dilerim anne."

Kısık sesli mırıldanmam üzerine Görkem gözlerindeki yaşları kazağının bilek kısmıyla kurutup derin bir nefes aldı.

"Sorun yok Görkem, yanlış yapabilirsin. Eğer yaptığın yanlıştan ders çıkardıysan bu yeter."

Görkem'in zorlukla söylediklerinden sonra daha fazla dayanamayıp onu kucağıma çektim. Önce dolu dolu olan gözlerine, sonra yüzündeki birçok yere öpücüklerimi bırakıp masumca ona baktım.

"Haklısın annem. Oyuncağını kırdık babanla. Bizi affedebilir misin ?"

Bizi yan taraftan izlemekle yetinen Alper onu anmamla iyice dibime girerek Görkem'in saçlarını okşadı. Sonra saçlarını öperek tebessüm etti. Gözlerim gülüşüne takıldığında parmaklarımın onun gülüşüne değmek için can attığını bilerek parmaklarımı içeri büktüm. Sanırım bunun hiç zamanı değildi.

Görkem başını sallayarak dikkatimi üzerine çektiğinde elleriyle tekrar gözlerini sildi.

"Yenisini alırsanız elbette."

Alper gülerek başını salladı onu kendi kucağına çekerek dizine oturttu.

"Sen babanla pazarlık mı yapıyorsun bakayım ?"

Görkem birkaç saniye düşündükten sonra babasının dizinden kalkıp ayağa dikildi.

"Unutmayın, ben hâlâ anneyim!"

Alper 'öyle mi' der gibi bir ifadeyle alt dudağını bükerek başını salladı.

"Peki o zaman. Ama çocuklar para kazanamaz ki, ben nasıl alacağım o oyuncağı anneciğim ?"

Görkem Alper'in sorusuyla olduğu yerde sallanıp bakışlarını etrafta gezdirdi. En sonunda bakışları tekrar bizi bulduğuna ellerini birbirine vurdu.

"Yeter bu kadar oyun! Ben de anne olmaktan sıkılmıştım zaten!"

Görkem elindeki kepçeyi sert bir şekilde yere bırakıp ayaklarını yere vura vura odaya doğru ilerlemeye başladı. Kapıda Gökalp'le karşılaştıklarında Görkem kardeşine kısa bir özet geçti. Arada sinirli bakışlarını bize göndererek...

Gökalp bir çözüm bulmuş gibi gülümseyerek kardeşinin elini tuttu.

"Bizde yenisini Allah'tan isteriz. Annem eğer kalpten bir şekilde ondan istersek olabileceğini söylemişti." dedi ve bakışları babasına dönerken umutla devam etti.

"Bak, babamı istedik ve geldi. Oyuncak neden gelmesin ki ?"

Görkem kardeşinin bu fikrini oldukça makul olacak ki başıyla onu onaylayıp kardeşinin elini tuttu ve başka bir şey söylemeden kardeşiyle birlikte odadan çıktılar.

Bakışlarımız sessiz kalan salonda az ileride oyun halısının üstünde uyuya kalan kızımıza gittiğinde odada oluşan sessizliğin sebebini de öğrenmiş olduk. Alper elini yere yaslayarak bana doğru eğildi ve burnunu saçlarıma yaslayarak derin bir nefes çekti içine. Daha sonra başını geri çekip gözlerime baktı ve umutla dudaklarını araladı.

"Barıştın mı benimle ?"

Birkaç saniye gözlerine baktıktan sonra omuzlarımı silkerek bakışlarımı yan yana olan ellerimize çevirdim. Serçe parmağımı onunkinin üstüne koydum.

"Küs müydük ki ?"

Alper sorumla birlikte nefesini sesli bir şekilde verip elini yerden çekti. Kolunu omzuma atıp beni sinesine çekerken şakağıma bir öpücük bıraktı.

"Seni seviyorum Beyza'm."

Bir elim yakasıyla oynarken diğer elimle elini tuttum. Baş parmağım elinin tersini koşarken bende sözlerine karşılık mırıldandım.

"Bende seni seviyorum Alper'im."

 

 

-Bölüm Sonu-

 

Eveet. O son bölümden sonra bence biraz daha bunun gibi sakin bir bölüme ihtiyaç vardı sanki. Yani ben öyle hissettim.

Aslında söyleyecek çok bir şeyim yok, sadece finale son birkaç bölüm diyebilirim. Ben bitsin istemiyorum 🥺

Ama tabii ki finali yapacağım yani uzatmak gibi bir planım yok çünkü tadında kalsın.

Kahvenin Hatırı Kırk Yıl bitiyor ama Begonvil Sokağı ve Nahif'ten devam ediyoruz. Oralara da bekleriz efendim 😌

Allah'a emanet olunuz!

Loading...
0%