@uuykusuzvedengesiz
|
Herkese merhaba! Finalden önceki son çıkıştı bu bölüm. Öncelikle bunu söylemek istedim. Sonraki konuysaa, bazen yazdığım şeyleri unutabiliyorum. Özellikle ilk bölümlerde kaldıysa. Bundan dolayı finali eksik bir şekilde yapmamak için kafanıza takılan şeyleri buraya yazmanızı rica ediyorum. Ve iyi okumalar dilerim. Sınırımız yine 25 oy 25 yorum 🤝🏻 Son son 🥲 • Beklemek oldukça sancılı bir süreçtir. Bu süreçte sanki içinde bir kurt vardır ve o kurt istediğine ulaşana kadar içini yer bitirir. Gözlerimi kapatıp bir süre bekleyip tekrar araladım. Normalde öyle bir alışkanlığım olmamasına rağmen, dişlerimin arasında olan tırnaklarımı yemekten geri duramıyordum şimdi. Dizlerim sabırsızlıkla olduğu yerde hareket ediyor, göğsüm hızla inip kalkıyordu. Alper hakkında bir düğümü daha çözmeye gelmiştik. Hastanenin koridorlarında şükür ki bu sefer bir savaş vermek için bulunmuyorduk. Fakat belki bir savaş çıkarmak için burada bulunuyor olabilirdik. Derin bir nefes alıp bakışlarını yerden kaldırmayan Alper'e çevirdim bakışlarımı. Önce gidip Alper'in aslında ölmediğini gerekli yerlere bildirmiş, daha sonra da gerekli işlemleri halletmeye çalışmıştık. Her duyan kısa süreli bir şok geçirdikten sonra işini yaptığında, bunun ileride çocuklar büyüdüğünde de onlara anlatabileceğimiz oldukça şaşırtıcı bir anı olduğunu fark etmiştim. Yine şükür ediyordum ki benim o hallerimi hatırlamayacak kadar küçüktüler ve belki bu yüzden onlarda bir travma olarak kalmayacaktı. Gerekli işlemlerin bitmesinin ardından da gerekli olan izinler alındıktan sonra dna testi tekrar yapılmıştı. Fakat bu sefer sadece Ahmet babamdan değil, Alper'den ve çocuklardan da örnek alınmıştı. Ve örneklerin verilmesinden çıkış anına kadar hiçbirimiz laboratuvarın kapısından bir an ayrılmamıştık. Bir nöbette gibiydik. Fakat nöbet değişimi diye bir şey yoktu. Omzuma konulan elle irkilerek bakışlarımı yan tarafıma çevirdim. Beni hiçbir zaman yalnız bırakmayan ve desteğini hiç esirgemeyen arkadaşım Burcu'ydu. Gözlerini açıp kapatarak omzumu hafifçe sıkarak yanımda olduğunu sessizce belli etmesine karşılık bende tebessüm ederek sessiz bir teşekkür ettim. Derin bir nefes alarak bu sefer gözlerimi karşımdaki oturma yerlerinde oturan Ahmet babam ve Ayla anneme çevirdim. Ayla annem başını Ahmet babamın omzuna yaslamıştı. Elleri birbirlerine sıkı sıkıya bağlıydı. Yaşlandığımızda hâlâ yan yana ve onlar gibi olmayı dileyerek iç çektim. Heyecan, laboratuvar kapısının iki yana çekilerek aralanmasıyla iyice arttı. İçeriden çıkan görevli kadın elindeki sonuç kağıdını direkt bize doğru uzattığında elleri titreye titreye Alper kağıda uzandı. Derin nefesler alarak katlı duran kağıdı araladığında bakışları beni buldu. Sanki gücü yetmiyordu da benim desteğimi bekliyordu. Sol elimle sağ kolunu sıkarak başımı omzuna yasladım. Kolunda olan elimi kolunda gezdirdim. Alper birkaç saniye bekleyip elindeki kağıdı araladığında elimde olmadan kolunu sıktım. Bakışlarım direkt açılan kağıdı bulduğunda heyecandan kısa bir süreliğine ne yazdığını bile anlamlandıramadım. Gözlerim direkt sonuca ulaşmak için yazının sonlarına giderken gördüğüm sonuçla kaşlarım yukarıya kalktı. Çocuklarla o kemiklerden alınan dna örnekleri büyük olasılıkla uyuşmuyordu. Nefesimi ağır ağır verdim. Sonucun tam da beklediğim gibi gelmesi beni şaşırtmamıştı. Zira aksi zaten mümkün olamazdı. Bu da demek oluyordu ki testler karışmıştı veya bile isteye sonuçlarla oynanılmıştı. Alper kağıdı tekrar katlayarak derin bir nefes aldı. "Sonuç negatif." Sonucu sesli bir şekilde de dile getirdiğinde hiç kimse şaşırmadı. Ayla annem sinirle soluyarak boş koridorda bağırdı. "Beni bu acıları çekmeye mahkum eden kim varsa tek tek cezasını çekecek! Duydunuz mu beni!" Ahmet babam dolu dolu olan bakışlarını Alper'e çevirdi. Biliyordum ki kendi evladı hayatta diye ne kadar sevindiyse, başka bir evladın bu duruma gelmesine de bir o kadar üzülmüştü. Bu yüzden kahkahalar atarak sevinmemişti Alper'in dönüşüne. Tıpkı gidişine ağlaya ağlaya isyan etmediği gibi... Başımı tekrar Alper'in omzuna yasladığımda Alper irkilerek bana döndü. "Test sonucu doğru çıktı işte. Diğerine de gerek kalmadı. Gidelim mi artık ?" Alper üzerindeki neden olduğunu anlamadığım dalgınlığını atamadan bana döndü. Kararsız bir bakışla gözlerime baktı ve dudaklarını araladı. "Yine de, diğer testi de beklesek mi ?" Kısık sesli sorusuyla birlikte kaşlarım hafifçe çatıldığında anlamazca ona baktım. "Anlamadım. Neden ki ?" Alper omuzlarını silkerek başını omzuna doğru eğdiğinde başını başıma yaslamış oldu. Bu hareketi dudaklarıma minik bir tebessüm konmasına sebep olurken sakinliğin getirdiği huzurla birlikte iç çektim. Ayla annem de ellerini birbirine vurarak Ahmet babamın koluna girdiğinde yönünü koridorun çıkışına doğru çevirdi. "Hadi gidelim artık. Daha fazla vakit kaybetmeyelim burada." Alper ısrarlar sonucu başıyla bizi onaylayıp çıkışa doğru bizimle ilerlemeye başlasa da iki adımda bir arkasına dönüp bakıyordu. Sanki hâlâ daha ikna olmamış, bir eksiklik varmış gibi. Sanki bir yanını o içeride bırakmış gibi. Neredeyse koridorun sonuna geldiğimizde açılan laboratuvar kapısıyla hepimiz o tarafa döndük. Görevli elindeki kağıdı havaya kaldırarak sesinin bize ulaşması için hafif yüksek sesle konuştu. "Sonucu almayacak mısınız ?" Alper başını aşağı yukarı sallayarak kolumu bıraktı ve hızlı adımlarla giderek o kağıdı da aldı. Adımları gidişine tezat bize dönerken oldukça yavaştı. Yanımıza vardıktan sonra yeni aldığı kağıdı da araladığında gözleri hızlı hızlı o satırlarda gezindi. Önce yuktundu. Hemen sonra bakışları açık gri zemini buldu. Git gide beyazlayan yüzüyle kaşlarım çatılırken bir adım ona yaklaşarak elimi eline sardım. "Alper iyi misin ?" Korkum sesime yansıyarak duvarlara çarptığında Alper zorlukla dudaklarını araladı. Sanki dakikalarca koşmuş, hatta dakikalarca suyun altında nefesini tutmuş gibi nefes nefese kalmıştı. "Sonuç pozitif. Babamla o kemiklerin sahibi birinci dereceden akraba." Bu sefer duyduklarımla birlikte ben bile tutunacak yer aradım. Pozitif de ne demekti ? Böyle bir şey nasıl olurdu ? Böyle bir şeyin olmasına imkan yoktu. Oluşan hareketlilikle birlikte bakışlarımı hemen yan tarafa çevirdiğimde Ahmet babamın sağ elinin kalbine gittiğini fark ettim. Ahmet babam arkasındaki duvara güç bela dayandığında Ayla annem girdiği şoktan çıkarak Ahmet babama döndü. "Ahmet!" Ahmet babam yere yığılırken etraf bir anda karıştı. Şükür ki hastanede olduğumuz için birkaç dakika içinde Ahmet babamı müdahale için içeriye alabildiler. Ahmet babamın içinde olduğu odanın kapısı yüzümüze kapandığında sıkıntıyla Alper'e döndüm. Ayla annemde bayılıp kaldığı için onu da başka bir odaya aldıklarından sadece biz ve annemler vardık. "Merak etme iyi olacak Allah'ın izniyle." diye mırıldanıp Alper'in kolunu sıvazladım. Alper kızarık gözlerini bana çevirdiğinde yutkunarak gözlerine baktım. Gözlerinden tek bir damla yaş akmamıştı ama kıpkırmızıydı. Başını omzuma yaslayıp gözlerini önümüzdeki duvara dikti. Dakikalarca hareket etmeden öyle bekledik. Dalgındı. Omuzlarına çöken ağırlığı ilk baktığı an bile anlayabiliyordu insan. Dudaklarımı saçlarına bastırıp derin nefesler alarak beklemeye devam ettim. Aradan ne kadar geçtiğini bilemediğim bir vakitte müdahale odasının kapısının aralanmasıyla Alper omzumda olan başını kaldırdı. Hemen ardından ayaklandıktan sonra doktorun karşısına dikildiğinde kötü bir şey duymamak için içimden dualar ettim. İçeriden çıkan doktor birkaç adımda yanımıza vardığında beklentiyle doktorun gözünün içine baktık. Artık kötü bir haber almak istemiyordum. O kadar büyük acılardan sonra bir nebze olsun iyi bir haber almak istiyorum ben. "Hastanın durumu iyi. Kalp krizi geçirdi, fakat hastanede olması hasta için büyük şans olmuş. Sözün kısası hasta büyük bir badire atlattı. Bundan sonrasında da bakımına özen gösterilmesi gerek." Doktor sözlerini bitirdikten sonra birkaç saniye bekledi ve derin bir nefes verdi. Oldukça yorgun görünüyordu. Buna rağmen dudaklarına o iç rahatlatıcı tebessümünü kondurmaktan geri durmuyordu. Doktor tekrar dudaklarını araladığında "Geçmiş olsun." diye mırıldanıp Alper'in omzuna iki defa hafifçe vurdu ve başıyla selam vererek uzaklaştı. Yüzümdeki gülümsemeyle Alper'e sarıldığımda Alper anca birkaç saniye sonra elini sırtıma koydu. Yutkunarak geri çekildiğimde buna takılmamaya çalışsam da Alper'in yüz ifadesinde bir değişiklik olmamasıyla yüzümdeki gülümseme saniyeler içinde yok oldu. Rahatladığını çöken omuzlarından başka hiçbir şey ele vermezken birkaç adım ondan uzaklaştım. Kaşlarımı çatarak elimi yüzünün önünde sallayarak dikkatini çektikten sonra dudaklarımı birbirine bastırdım. "Alper babam iyi işte. Neden böylesin hâlâ ?" Alper başını iki yana sallayarak az önce kalktığı oturağa çöktü. Bunun nedenini anlamadığım için bende kendimi yanına bıraktım. Başımı ona çevirip bakışlarımı yüzünde gezdirdim. Bilmediğim bir sıkıntısı olduğu kesindi. Fakat sorun ne bir türlü anlayamıyordum. Sol elimi ellerinin üzerine koyup baş parmağımla ellerinin üstünü okşadım. Sıkıntısı her neyse, o ufak okşayışımla uçsun gitsin istedim. "Alper, bir derdin var senin. Söyle, birlikte üstesinden geliriz." Sözlerimle gözlerini kapatıp başını arkasındaki duvara yasladı. Yutkundu. Başını duvardan ayırmadan iki yana salladı. Ona bu kadar ağır gelen şey neydi ? "Aklıma öyle şeyler geliyor ki Beyza, korkuyorum. Çok korkuyorum." Kapalı olan gözlerine rağmen sol gözünden bir damla firar edip hızla çenesine ulaştı. Kısılan sesiyle zorlukla devam etti. "Ben bu kadarını nasıl kaldırabilirim bilmiyorum. Benim aklıma gelenler de babamın aklına geldi. O yüzden yığıldı kaldı biliyorum. Ama hiçbirimiz hazır değiliz böyle bir şeyle yüzleşmeye. Hiçbirimiz böyle bir yükün altında kalmayı göze alamıyoruz." Yutkunarak çenesinden boynuna doğru giden göz yaşını baş parmağımla sildim. Parmağımı kaldırmadan olduğu yerde gezdirip derin bir nefes verdim. Hâlâ neyden bahsettiğini anlamıyordum. Fakat dile getirmekten korkutuğu şey her neyse, bunu söylemesi içinde onu zorlayamıyordum. Yine de içimi yiyip bitiren bu merakı söküp atamıyordum işte. Alper gözlerini aralayıp yüzüme baktığında iç çekti. "Beyza," İsmimi yine öyle bir ihtiyaçla söylüyordu ki, ben onun acısını alabilmeyi her şeyden çok istiyordum o an. "O test sonuçlarının tek bir açıklaması var." Başımı bir kez aşağı doğru eğip beklentiyle ona baktım. İstiyordum ki söylesin de bende yarasına merhem olabileyim. "Orada ölen kişi benim kardeşimdi. Alpay." Duyduklarımla havalanan kaşlarım hızla indi. İlk başta doğru duyup duymadığımı anlayamadım. Bekledim. Bakışlarımı gözlerinden çekip etrafta gezdirdim. Bekledim. Yine de inanamadım. Belki de dakikalar sonra ancak dudaklarımı aralayabildim. "Nasıl ? Nasıl yani ?" Alper'in gözlerinden akan yaşlar hızlanırken üst üste yutkundu. Söylediklerinin diken olup boğazını yırttığını tahmin edebiliyordum. Fakat söyledikleri o kadar kulağa imkânsız geliyordu ki... "Benim, doğumda öldüğünü bildiğimiz ikiz kardeşim. Tek yumurta ikiziymişiz biz. Yıllar sonra benim bebeklik eşyalarımı gösterirken babam söylemişti. Hiç görmediğim kardeşim... Daha sonra annemin ağlaya ağlaya, doğduktan sonra hiç ağlamadığını anlattığı kardeşim." Yaşadığım farkındalıkla benimde omuzlarım çöktü. Alper'in neden böyle olduğunu anladım. Ve şimdi, omuzlarındaki yük azmış gibi bir yük daha binmişti sırtına. Ağır bir yük... "O yüzden çocuklarla yapılan test negatif çıkarken Ahmet babamla yapılan test pozitif çıktı." Şokla mırıldandığımda Alper kabullenmişlikle tekrar gözlerini kapattı. Başımı ellerimin arasına alıp dirseklerimi dizlerime yasladım. Ahmet babam anlamıştı ama, Ayla annem anlamadıysa, ona nasıl söyleyecektik biz bunu ? Boğazıma takılan yumruyla duruşumu dikleştirdim. Akmak için fırsat kollayan gözyaşlarımın akmaması için kendimi sıkarak Alper'e sarıldım. Elim yavaş hareketlerle sırtında dolaşırken acısını biraz olsun hafifletebilmek için uğraştım. Kalbi kalbimin hemen üstünde atarken, bunun için defalarca daha şükür ettim. Fakat o kalp, şimdi acılar içinde kıvranıyor, bir de kardeş acısıyla imtihan oluyordu. Alper artık gözyaşlarını serbest bırakarak başını boyun girintime yaslayıp sesli bir şekilde ağlamaya başladı. Göz yaşları şalımdan sızıp boynumu ıslatmaya başlarken her bir göz yaşı değdiği yeri yakarak geçti sanki. "Beyza, hiç görmediğim, yıllarca öldü bildiğim kardeşimi kaybetmişim ben. Benim babam gerçekten evladının mezarına toprak atmış. Annem yaşadığı acıyı gerçek değil diyip kendini avuturken şimdi üçüncü defa aynı acıyı yaşayacak ama bu sefer gerçek. Onu avutacak bir cümlem yok benim. Onu teselli edecek bir gerçeğim yok. Canımdan can gitmişte haberim olmamış benim..." Sözlerinin her biri kalbimi sağlarken hıçkırıklarımız bu hastane koridorunda birbirine karıştı. Onu teselli etmek için kıvranan ruhum aldığı darbeyle yaralandı. Merhem olmak istediğim yaranın bir benzeri de benim yüreğimde açıldı. Bir evlat kaybetmememe rağmen Zeynep'te bunun sadece ihtimalini yaşamıştım ve bu bile beni mahvetmişti. Kalmıştı ki seneler önce dağlanan o yara, şimdi seneler sonra tekrar açılmıştı. Acısını çektikleri evlatlarının acısını sanki hiç yaşamamış gibi tekrar yaşayacaklar, tekrar aynı acıyla imtihan olacaklardı belki de. Düşünceler git gide ağırlaşırken Alper'in ellerini belimde hissettim. Sıkı sıkıya belime bağladığı kolları sanki aradığı gücü bende arıyormuş hissi veriyordu. Boynuna sarılı olan kollarımı bende daha çok bastırdım. İstedim ki benim onun hep yanı başında olduğumu bilsin. Yarasına merhem olacağımı, bu zor günleri de benim göğsüme sığınarak atlatabileceğini bilsin. Alper bir süre olduğumuz pozisyonu bozmadan öylece kaldı. Kokumu soludu. Başını omzumda dinlerdirdi. Ta ki olduğumuz koridara babamlar girene kadar. Oluşan hareketlilikle birlikte Alper başını omzumdan kaldırıp kızarık gözleriyle gelenlere baktı. Babam gelip önce Alper'in omzuna birkaç defa vurdu. Daha sonra da Alper'e sarıldı. Babamın sarılışıyla Alper yutkundu. O da kollarını babamın sırtına doladı. "Geçmiş olsun oğlum." Babamın kısık sesli mırıldanmasıyla Alper'in gözünden bir yaş daha aktı. Fakat ben bu sefer, o yaşın babasının geçen hastalığından dolayı mutluluk göz yaşları değil de, hiç görmediği ve öldü bildiği kardeşini kaybetmenin acısından aktığını bildim. "Sağ ol baba." Alper'in cevabından sonra ikisi ayrıldığında Alper bana döndü. "Ben bir lavaboya gidip elimi yüzümü yıkayayım. Sen babamlara durumu açıklarsın olur mu Beyza ?" Başımı hızla iki yana sallayarak ona doğru bir adım attım. "Birlikte gidelim lavaboya. Gelince ben anlatırım." Bu sefer başını iki yana sallayan Alper olurken derin bir nefes aldı. "Güzelim ben gider gelirim. Sen anlat." Alper sözlerini söyleyip benim tekrar konuşmama fırsat vermeden koridorun çıkışına ilerlediğinde çöken omuzlarımla arkasında kaldım. Belki de gerçekten biraz yalnız kalmaya ihtiyacı vardı. Yutkunarak gözleri benim üzerimde olan aileme döndüm. Annem de, babam da üzüntüden omuzları çökük, göz altları morarmaya başlamış bir şekilde duruyorlardı. Uyku, birkaç gündür doğru düzgün onlara da uğramamış gibiydi. "Kızım n'oluyor ?" En sonunda annemin sabırsız sesini duyduğumda az önce kalktığımda yere tekrar çöktüm. Sol gözümden bir damla yaş çeneme doğru süzülürken omuzlarımı silktim. "Alper'e göre bu testlerin tek bir açıklaması var. O da ölen kişinin, doğumda öldüğünü sandıkları ikiz kardeşi Alpay'ın olması." Sözlerimle birlikte annemin gözleri büyürken babam da şokla bana bakıyordu. Annemde şaşkınlıkla yanıma çöktüğünde sağ eli ağzını örttü. "Ah Allah'ım!" diye mırıldanıp bana dönen anneme çevirdim bakışlarımı. "Nasıl olur bu Beyza ?!" Başımı iki yana sallayarak burnumu çektim. Kapıda gördüğüm silüetle nefesimi verirken gözümden akan yaşı hızlıca sildim. Göğsümün üzerine çöken ağırlık olduğu yerde duruyor olsa da, gittikçe yaklaşan Alper'i görmek bir nebze içim ferahlattı. "Bilmiyorum anne." Babam bu sefer yanımıza geldiğinde Alper'i kolunun altına alarak başını başına yasladı. "Başın sağ olsun oğlum." Alper'in duyduğu cümleyle yanakları tekrar ıslandı. Sadece saniyeler sonra hıçkırık sesleri koridoru doldururken içimdeki git gide büyüyen yangın benimde içimi yaktı. Ve ilk defa korktum. Ona iyi gelememekten. Yarasına merhem olup onu iyileştirememekten. Çünkü bu sefer yarayı açtığı da ben değildim. Yaramız ortak da değildi. Onun hissettiği acının aynısını da çekmiyordum büyük ihtimalle. Bu yüzden bu sefer ne yapmam gerektiğini düşünüyordum sürekli fakat yanında durmaktan başka yapabileceğim bir şey aklıma gelmiyordu. Çünkü bu ölümdü. Bir kaybın acısı nasıl olur çekmiştim. Biliyordum. Ve belki de bu yüzden içim bu kadar acıyordu. Bu yüzden onu bu kadar iyi anlayabiliyordum. Koridorun başında tanıdık bir yüz daha belirdiğinde sıkıntıyla kendimi kastım. Ayla annem kolundaki serum torbasıyla kızların koluna girmiş bize doğru geliyordu. Perişan görünüyordu. Saatler önceki haline göre oldukça dağınık duruyordu. Bir an bu manzara bana tanıdık gelince çok değil aylar önce hastanedeki aynadan gördüğüm kendi görüntüm aklıma geldi. Çöktüğüm yerden kalkıp Ayla anneme doğru ilerleyerek Ahsen'in çıktığı koluna ben girdim. Boş bakışları birkaç saniye müdahale odasının kapısında oyalandığında hemen dudaklarımı araladım. "Babam gayet iyi anne merak etme." Ayla annem dolu dolu olan gözlerini kapıdan bana çevirdiğinde başıyla beni onayladı ve iki kez koluma vurdu hafifçe. Alper başını babamın omzundan kaldırıp annesinin yanına geldiğinde hızla kollarını annesine sardı. Ayla annemin başı Alper'in göğsüne yaslandığında Alper annesinin başına bir öpücük bırakıp sonra da öptüğü yere başını yasladı. Ayla annem yorgun bir halde bakışlarını kapıya çevirdi tekrar. Alper geri çekilerek annesinin yüzüne baktı. Zorlukla yutkunduktan sonra dudaklarını araladığında Ayla annem elini kaldırarak Alper daha sözüne başlamadan önünü kesti. "Biliyorum. Biliyorum oğlum ama duymaya gücüm yok. Sus. Allah aşkına şimdi değil." Ayla annemin kısık sesli mırıldanmasıyla Alper alt dudağını dişlerinin arasına alarak başını salladı. Nereden anladıklarını, ne zaman bu ihtimalin akıllarına geldiğini falan sormadı. Annesini annemin yanına oturtturduktan sonra birkaç saniye öyle boş boş dikildi. Daha sonra bakışları bana döndü. Hemen ardından adımları bana yöneldi. Dibime kadar gelip parmaklarını parmaklarıma geçirip sağ şakağıma bir öpücük bıraktı. "Gel hava alalım biraz." Başımla Alper'i onaylayıp haber vermek için anneme dönmüştüm ki ben bir şey demeden annem gözlerini açıp kapatarak direkt beni onayladı. Bende aynı şekilde karşılık verip tekrar Alper'e döndüm. Acısını dışa vurmuştu bir nebze. Ve şimdi annesini görünce değişen tavrından anlıyordum ki artık acısını içinde yaşayacak, bir çınar misali arkamızda dikilecekti. Hastaneden çıkar çıkmaz derin bir nefes aldım. Aslında hepimizin sakinleşmeye ihtiyacı vardı. Biraz olsun kendimizi dinlemeye, sadece huzurla vakit geçirmeye ihtiyacımız vardı. Biraz daha sapa bir banka geçip oturduğumuzda hâlâ ayrılmayan ellerimize bakıp tebessüm ettim. Bir daha bu ellerin ayrılmaması için defalarca içimden dualar ettim. Başımı Alper'in omzuna yaslayıp ileride koşuşturan insanları izledim bir süre. Daha sonra bir burun çekiş sesi geldi. Ardından da Alper'in çatallı sesi duyuldu. "Çocukken, ölen bir ikiz kardeşim olduğunu öğrendikten sonra bir süre hep düşünmüştüm. Acaba yaşasaydı nasıl olurdu diye. Bir sürü hayal kurmuştum." Birkaç saniye duraksadıktan sonra derin bir nefes aldı. Ben dikkatle konuşmasını bekledim. "Birlikte futbol oyanayabilirdik. Birlikte pamuk şeker yiyebilirdik. Arada bir kavga eder ama yine birbirimize gelirdik." Baş parmağı elimin üstünde dolaşmaya başladığında iç çekerek onu dinlemeye devam ettim. "İkizlerin ikisininde erkek olduğunu öğrendiğimde aklıma ilk Alpay geldi biliyor musun ? Biz kardeşimle yapamadık ama onlar yapabilir dedim. Birlikte büyür, birlikte oynar, birlikte yer içer, yeri gelir kavga da ederler ama dönüp dolaşıp kardeşim diyip birbirlerine sarılırlar dedim. Hoş, onların da bir yaşlarını kaçırdım ya." Son cümlesini söylerken iyice kısılan sesiyle birlikte başımı omzundan kaldırıp gözlerimi gözlerine diktim. Biraz olsun kafası dağılsın istiyorsa ona yardım edecektim. "Kendini suçlamayı kes artık Alper. Sanki keyfiye, bile isteye gitmiş gibi konuşma artık. Bu senin elinde değildi. Ve gelip geçti de zaten." Sesimin oldukça sert çıktığını fark ederek ona yandan bir bakış atıp omzumu omzuna vurdum. "Biliyor musun, Zeynep doğduğunda ikisi de çok şaşırmıştı." Alper konuyu değiştirmeme bir şey demeden kaşlarını kaldırdı. "Neden ?" Sesli bir şekilde gülerek başımı eğdim. "Bütün çocuklar onlar gibi ikiz doğuyor sanıyorlarmışta ondan. Öteki nerede diye sorup durdular kaç gün." Alper sözlerime karşı sesli bir şekilde güldüğünde rahatlamayla gülüşünü izledim. Sanki o her güldüğünde benim içimde çiçekler açıyordu. Onun gülüşü benim yüreğimi ferahlatıyor, ruhumu şenlik yerine çeviriyordu. "Yani iki yaş araları olmuş olur ama eğer kızımız yalnız kalmasın diyorsan..." Muzip bir şekilde konuşması beni de gülümsetirken elimin tersiyle karnına hafifçe vurdum. "Nasıl hemen konuyu istediğin yere getiriyorsun var ya!" Alper omuzlarını silkip beni kolunun altına aldığında yüzümdeki gülümsemeyi silmeden burnumu boyun girintisine yasladım. Ve o hep gülsün istedim. Biz artık gülelim, ağlarsakta mutluluktan ağlayalım istedim. Yine birbirimize merhem olalım, birlikte iyileşelim istedim.
-Bölüm Sonu-
Bölüm hakkında yorumlarınızı buraya alabiliriim. Şu test konusunu da açıklığa kavuşturduğumuza göre kafanıza oturmayan bir yer varsa burada sorabilirsiniz. Ve ciddi ciddi finale bir kala 🥲 Biraz duygusal bir konuşma olacak sanırım bu, o yüzden bunu finale erteleme kararı aldım şu an 😅 Neyse çok uzatmakta istemiyorum. Ama siz yine de desteklerinizi eksik etmeyiniiz. Bu arada yine bölümü kontrol etmeden atıyorum, yanlışlar veya saçma yerler varsa affola 🤗 Artık gidiyorum tamam. Hoşça kalın. Allah'a emanet olun. Bu hikâyedeki yolculukta beni yalnız bırakmayan herkese çok teşekkür ederim 🥀
|
0% |